Güçlüyken güçsüz görün, güçsüzken güçlü!
Bu kadar kendine güvenme evlat !
Ne kadar iyi olursan ol, asla dikkatleri üstüne çekme...
Bu, en büyük hatan olur,
Her zaman küçük görünmek zorundasın.
Sessiz ol,
Küçük adam ol,
Aptalı oyna,
İstenmeyeni,
Saf görünen zeki ol.
Usta oyuncuların inanılmaz oyunculuğu, birbirinden vurucu ve farklı anlamlar yüklü harika replikleri ile defalarca izlemeye doyamayacağınız “Devil’s Advocate”(Şeytanın Avukatı) filminde genç, hırslı, kibirli ve kariyerist avukatımıza muazzam bir duygusal zeka ile etkili bir mentorluk yapan Al Pacino’nun oynadığı John Milton yani namı diğer Şeytan karakterinin en sevdiği günah olan kibri anlatırken söylediği sözlerdir bunlar.
Bilge Şeytanımız insanların her zaman sezgilerine güvenmesi gerektiğini, kendisinin ''Sadece sahneyi kurduğunu ama kuklacı olmadığını herkesin kendi ipini kendi çektiği bir özgür iradesinin olduğunu'' film boyunca doğru tespitlerini anımsatır durur…
Ama avukatımız bu kadar etkileyici ve ilham veren koça karşı son sahneye kadar kibrinden vazgeçmez.
Büyük general Sun-Tzu da bu anlamda iş hayatının kariyerist oyuncularına çok ama çok uzaklardan yüzyıllar öncesinden yol gösterici olarak aydınlık yolu şu sözlerle gösterir ''En büyük güç, güçsüz görünmektir.'' Günümüz plaza/iş dünyasında göze batmamak, rakip olarak algılanmamak, insanlara sizinle uğraşmaya değmeyeceğinizi göstermek, zihinleri ve kaleleri fethetmek için tercih edeceğimiz etkili bir yöntem olduğuna işaret eder ve ''Düşmanı bildiğiniz kadar kendinizi de biliyorsanız, zafer konusundan şüpheniz olmasın'' diye de devam eder.
Güçlüyken güçsüz görünmenin, kariyer/iş dünyasında, güçsüzken de güçlü görünmenin özel hayatınızda çok faydası bulunur. Farkındalıkların getirdiği ilkinde öz-empati ve öz-yönetimi ikinci bölümde ise öz-şefkat ve ilişki yönetimini net bir şekilde gözlemleyebiliriz.
Plaza dünyasından başlığın ilk bölümden başlayalım isterseniz.
Kariyer piramiti yukarı doğru daralınca eksilmemek için en güçlü ışığı görünenlere karşı; onların ışığıyla karanlığı aydınlananlar çeteleşip güçlülerin ışığını söndürmüyor mu?
Hiç mobbing'in ışığı güçlü olmayan birine yapıldığını gördünüz mü?
İş dünyasında güçlü bir aday eksildiğinde ödül artıp, pasta büyümüyor mu?
Güçlü, kusursuz görünen herkese karşı bir zayıflık-güçsüzlük hisseder onları kendimize tehdit olarak algılarız. Bu yüzden kusursuzluğa karşı istemsiz olarak düşmanlık hisseder, bu durumu bilinç altında ortadan kaldırmak isteriz. Başkalarının güçlü ve başarılı yaklaşımlarını tebrik etmek zor iken, onlardan nefret etmek her zaman için daha kolaydır.
Belki de Sun-Tzu gibi savaş sanatı ustasının ''Güçsüz-zayıf görünme stratejisi'' karşı tarafı etki altına almak için kullanılan, savaşlarda ve ilişkilerde zafer kazanmak için alışkanlık haline getirmeniz gereken bir kuraldır.
Peki, insanlar ne yapar? Tam tersine güç duygusunda kibir dili kullanır.Kibir öyle bir şeydir ki herkese musallat olabilir.Kibirli olmadığınızı ileri sürmek de aslında kibirdir. Ego fazla şişince megolamanlık ve sağırlık baş gösterir. Hatalar kabul edilmez ve ötekiler küçümsenir. Kibrin en kötü tezahürlerinden biride başkalarını dinlememektir. Kibir empatiyi yok eder. Kibir tarihi Napalyon’un Fransa’yı, Troçki’nin Sovyetler’i ve Tsiang’ın Çin’i nasıl kaybettiğini detaylı anlatır.
Savaşta hor görme bozgun ve ölüm olarak aleyhe döner. İktisatta hor görme cüzdanda ve bilançoda kendisini gösterir. İş hayatında hor görme ise yalnızlaştırır, ''hatırlanmayanlar albümünde'' baş köşede yer aldırır.
Gelelim başlıkta yer alan ikinci bölüme. Özel hayata, ''güçsüzken, güçlü görünme'' hususuna. Güçlüyken güçsüz görünmek nasıl bizi iş ve rekabet dünyasında koruyorsa, özel hayatımızda ise güçsüz hissettiğimizde farkında olup, güçlü hissetmek de bizi besleyip, büyütür, sahici olmamızın önünü açar. Hikayeyi en başa sardığımızda küçük bir çocukluktan itibaren çevreniz yeterince iyi olmayan ebeveynler, ışık vermeyen insanlar, eğitim sisteminde ilham vermeyen eğitimciler tarafından bir iç çember oluşturulur. Kendilerini yetersiz ve güçsüz hissettiklerini kabul edebilecek duygusal olgunluğa sahip olamayan bu çemberin içindekiler genellikle sizi dolaylı olarak suçlamak suretiyle sıklıkla cezalandırır. Küçük bir çocuk sağlıklı düşünebilecek zihniyete sahip olamadığı ve bakım verenlere muhtaç olduğu için, kendinden büyüklerin söylediği şeyler onun için her zaman doğru sayarak bu suçlamaları kabul eder. Haliyle bu da onda ''yetersizlik ve kendine yabancılaşma'' gibi olumsuz özellikler bırakır, iki yüzlülüğe ve büyüklere memnun etmek için yalan söylemeye yol açar. Büyüklerin duymak istediklerini söyler ve görmek istedikleri gibi davranır... Öz-güven ve öz-saygıyı yıkan bu duruş ile yetişkinliğimizde yüzleşemezsek, sosyal hayatta insanlar tarafından kolayca manipule edilen birine dönüşmemiz muhtemeldir. Haliyle de kendimizi zayıf ve yetersiz hissettiğimizde insanların gözünde itibarımız düşmesin diye birilerini suçlayarak rahatlamaya çalışırız. Bu bazen bir bakış, bazen bir bağırış, bazen bir kelime ile çağrışımsal olarak çağırmadan da gelebilir. Bu durumda kendi zayıflık ve güçsüzlüğümüzü tatmin etmeye çalışırken daha çok etrafımızdaki çocukları ve zayıf görünen kişileri seçeriz. Yani hikaye tekrar tekrar başa dönerek kendini nesiller boyu tekrarlamaktan kaçınmaz. Ta ki siz bununla yüzleşip, ebeveynleri suçlamanın da bir son kullanım tarihi olduğu gerçeğini kabul edecek farkındalığa ulaşıp, sorumluluk alana kadar. İçimizdeki sahip çıkmadığımız ve gizlediğimiz, güçsüzlük diye kodladığımız her şey içimizdeki/özümüzdeki bitimsiz güzelliğin ve gücün üstünü kara bir şal gibi örtmeye devam eder. Kodlar ne olursa olsun özümüze sahip çıkmak ise hiç olmadığımız bir güç kazanmamızı sağlar.
Sonuçta binlerce yıl önce savaş sanatını yazan Sun-Tzu'da, 90'larda duygusal zekayı gündeme taşıyan Daniel Goleman'da bugün satırların yazarı olan bizlerde özünde şunu söylemeye çalışırız; ''Kendinizi aklınızla, başkalarını kalbinizle yönetin'' her ne kadar beyaz yakalılar tam tersini yapmaya devam etse de!...
Artık fark edelim! Hayat matematik değil, edebiyattır. Shakespeare'in dediği gibi ''Tüm dünya oyun sahnesidir'' ve bizde finalde ''Hayat kırkından sonra değil farkından sonra başlar'' diyerek veda edelim.
-
Yeşim Kurt24 Ağustos 2023 07:50
Yazı harika olmuş, tekrar okudum, takibe alıyorum.
-
Oktay21 Temmuz 2023 17:03
Şahane bir yazı olmuş, özellikle yazının ilk bölümü ile ilgili tespit çok doğru: hele veda partilerinde de cenazeyi katile kaldırtırlar hiçbirşey olmamış gibi:) Diğer taraftan özel hayatta da güçlü görünmek önemli olmakla beraber , sağlam bir karakterler güçlü ve dik durmak da çok önemlidir…
-
İHSAN CENK OĞUZ21 Temmuz 2023 15:30
Üstad, bugüne dek ne kadar çok insanın hayatına dokundunuz. Onların düştükleri kör kuyulardan, karanlık dehlizlerden çıkması için ışığınızı esirgemediniz. Ne mutlu size. Sizi tanıdığım için de ne mutlu bizim gibilere.
-
Müjgan Aydın21 Temmuz 2023 11:47
Yazılarınızı daha yakın aralıklarla yazın ltf. Bu kadar sentez ve gerçek koç yaklaşımını barındıran içerikler pek üretilmiyor mlsf. Aklınıza ve kalbinize sağlık.
-
Ergün Poyraz Tatoğlu21 Temmuz 2023 11:37
Nice kariyerler acı sonlandi bu insanların kendini belli eden kişilere yaptığı mobbing yüzünden.
-
Aydın Kor21 Temmuz 2023 11:30
Çok etkileyici, kaleminize sağlık. Tam tersini yapıyordum gerçekten.
-
Faruk Candan21 Temmuz 2023 11:29
Düşmanı bildiğiniz kadar kendinizi de biliyorsanız, zafer konusundan şüpheniz olmasın
-
SÜHELY AYGÜL21 Temmuz 2023 10:54
yorum yapmaya bile gerek yok üstad yine şaheser yaratmış
- 10 Ekim 2024, Perşembe Devamını Oku
-
08 Mayıs 2024, Çarşamba
Pathos - Duygusal okur yazarlık şart
Devamını Oku - 24 Nisan 2024, Çarşamba Devamını Oku
- 22 Ocak 2024, Pazartesi Devamını Oku
- 27 Aralık 2023, Çarşamba Devamını Oku
-
28 Kasım 2023, Salı
Yaşlarım ve bitimsiz farkındalıklarım…
Devamını Oku -
21 Temmuz 2023, Cuma
Güçlüyken güçsüz görün, güçsüzken güçlü!
Devamını Oku - 08 Mayıs 2023, Pazartesi Devamını Oku
- 30 Ocak 2023, Pazartesi Devamını Oku
- 22 Eylül 2022, Perşembe Devamını Oku
- BANKA HİSSELERİ
-
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri