VOLKAN KARSAN - FINANSINGUNDEMI.COM / KAZANDIRAN SOHBETLER
Bu röportajın konusu Almanya’da çok önemli bir hekim dostumun sözleriyle karşıma çıktı… Tıbbi konularda kendine büyük güven duyduğum bu kişi burnunu göstererek “Kaç deviasyon ameliyatı geçirdim burnum sonunda bu yeni yapay doku ile kendine geldi” dedi… Ardından üç aylık iken yanan bir bebeğin, bugün 13 yaşında verdiği ayakta kalma mücadelesi ile karşıma aynı ürün çıktı. Yüzü, kafatası büyük hasar görmüş kollarını kaybetmiş bir kız çocuğu için oluşturulan projede “Bloocell” implantlarıyine gündeme geldi… Bir de üzerine bu start-up’ın dünyaya meydan okuyan çalışmaları eklenince konuyu biraz derinlemesine konuşalım istedim.
Uzman hekim ve mühendislerin yer aldığı Boğaziçi Üniversitesi Yaşam Bilimleri ve Teknoloji Uygulama Araştırma Merkezi’nde kurulan Ar-Ge biriminde geçmişten gelen bilgi ve tecrübeyle araştırmalar yürüten Bloocell’in kurucusu Mustafa Cüneyt Çıkman… Sorularımızı ise Satış ve Pazarlama Direktörü Esra Karatay yanıtladı…

“TÜRKİYE ARTIK SADECE TEKNOLOJİYİ TAKİP EDEN DEĞİL, BİZZAT GELİŞTİREN VE GLOBAL STANDARTLARI BELİRLEYEN BİR ÜLKE OLMA YOLUNDA”
- Dünya çapında bir iş yapıyorsunuz. Hem sağlık hem de teknolojik açıdan ülkemiz adına önemli bir adım. Bunu nasıl tanımlıyorsunuz?
- Bloocell olarak yaptığımız iş Türkiye'nin bilimsel birikimini ileri bir teknoloji ile birleştiren çok özel bir yolculuk. Biz biyomateryal ve rejeneratif tıp alanında dünyada sayılı merkezlerin yapabildiği bir işi Türkiye'de geliştiriyor, üretiyor ve global pazarlara da sunuyoruz. Bu da sadece bir sağlık teknolojisi üretmek değil, aynı zamanda Türk bilim insanlarının, cerrahlarının, mühendislerin, girişimcilerin birlikte ortaya koyduğu yenilikçi bir çözümü dünyaya ihraç etmek anlamına geliyor.
Bugün şirketimizinürünleri Avrupa'da kullanılıyor. Asya pazarına girmek üzere Çin'in, Tayvan'ın çok ciddi şekilde ilgisini çekiyor ve bu noktada da anlaşmalar sağlandı. Sadece bir takım düzenlemeler bekliyoruz.
Bu da şunu gösteriyor, Türkiye artık sadece teknolojiyi takip eden değil, bizzat geliştiren ve global standartları belirleyen bir ülke olma yolunda. Bizim yaptığımız iş ise bu vizyonun en somut örneklerinden biri. Bununla alâkalı geçtiğimiz günlerde gerçekleşen Düsseldorf’taki sağlık fuarı Medica'daçok ciddi gözlem yapma şansımız oldu. Dünyanın çeşitli yerlerinden gelen uluslararası insanların, bu işle alâkalı çalışan otoritelerin, hekimlerin, distribütörlerin, bayilerin gerçekten çok ciddi şekilde ilgisi oluştu. Çünkü çok yenilikçi bir çözüm, çok kesin sonuçları var. Herhangi bir negatif alana hastayı ya da cerrahı sokan bir tutumu yok. Dolayısıyla artık 21’inci yüzyılda biz Bloocell'i daha iyi mecralara taşıyacak şekilde konuşuyor olacağız.
“CERRAH HERHANGİ BİR OPERASYON SIRASINDA, ÇOK RAHAT BİR ŞEKİLDE BİZİM ÜRÜNÜMÜZÜ ALIP İSTEDİĞİ GİBİ MANİPÜLE EDEBİLİYOR”
- Bugüne kadar kullanılan yöntemlerle temel farkları neler?
- Bu farkı şöyle özetlemek mümkün biz sadece tamamen onarım değil yeniden oluşturma üzerine kurulu bir sistem üretiyoruz. Klasik yöntemlerde sert, şekil verilemeyen cerrahın kolaylıkla ya da herhangi bir şekilde manipüle edemediği, çoğu zaman metal ya da sentetik materyaller kullanılıyordu. Bunların dokuyla biyolojik uyumları da sınırlıydı.Vücudun iyileşme sürecine de pasif destek sunuyordu.
Bizim ürünümüzün biyomimitik bir yapısı var. Bu da doğal kemiğe çok yakın bir esneklik ve gözeneklilik sunuyor. Biz üretimlerimizi gözenekli bir yapı üzerinde hazırlıyoruz. Bu da vücut içerisine uygulandığı zaman çift taraflı damarlaşma (vaskülerizasyon) dediğimiz süreci sağlıyor. Cerrah herhangi bir operasyon sırasında, çok rahat bir şekilde bizim ürünümüzü alıp istediği gibimanipüle edebiliyor, onu matkapla çok rahat bir şekilde geçebiliyor, kesebiliyor, şekillendirebiliyor, fiksasyon yapabiliyor.
Klasik yöntemlerde ise bu mümkün değil. Daha önce de belirttiğim gibi Bloocell iç yapısı hücrelerin tutulumuna, damar oluşumuna ve yeni kemik oluşumuna çok aktif şekilde yardımcı oluyor. Çünkü osteokondüktif bir ürün bu. Zaman içerisinde de vücut tarafından yeniden yapılandırılıyor yani sadece bir parça koymuyoruz, yeniden orada bir dokunun oluşmasını zemin hazırlıyoruz. Kısaca özetlemek gerekirse aslında ürünümüz bugüne kadarki malzemelerin yapmış olduğu gibi bir boşluğu doldurmayı değil, o dokunun yeniden oluşmasını hedefliyor. Bu da bizi klasik çözümlerden çok daha ileri bir noktaya taşıyor diyebiliriz.
“BLOOCELL KİŞİYE ÖZEL BİR SONUÇ HAZIRLADIĞI İÇİN ÇOK DAHA ERİŞİLEBİLİR, ÇOK DAHA GÜVENLİ, HASTALIK RİSKİ TAŞIMAYAN, ÇOK UYUMLU BİR ÇÖZÜM”
- Klasik çözüm dediğimiz noktada vücuttan da parça, doku, deri almak gibi yöntemler vardı. Bu da bir şekilde hastada başka olumsuzluklar yaratabiliyordu, şimdi bu durum ortadan kalkıyor herhalde?
- Üç tane temel yöntem vardı. Bir tanesi AutoGraft(özyama) yöntemler, hastanın kendisinden alınan dokular. Diğeri XenoGraft dediğimiz hayvan kaynaklı yani zoolojik kökeni olan dokular. Bir de AlloGraft dediğimiz kadavradan elde edilenler.
Bunlar tabii ki insana uyumlu malzemeler ama örneğin kişinin kendisinden alınan malzemelerde sınırlı bir alan kullanılabiliyor ve çok fazla üretim sağlanamıyor…
Bir burun ameliyatından örnek vermek gerekirse, septoplasti ya darinoplasti ameliyatına ihtiyaç var, ancak hastanın yeterli kıkırdağı yok. Bu durumda kaburgadan, kıkırdak alınarak doku tamamlanmasına çalışılıyordu. Fakat bunun da bir takım riskleri var. Akciğerle alakalı risk oluşabiliyordu. Hastada hem ekstra bir yaranın iyileşmesi gerekiyordu, hem de cerrahi çalışma süresi uzuyordu. Birçok ek süreç de beraberinde geliyordu. Hayvansal tarafa bakıldığında ise hastalık taşıma ihtimali var. AlloGraftlarda da zaten yine çok ciddi maliyetler var ve bunun temini konusu hiç de o kadar kolay değil. Bu yüzden Bloocell kişiye özel de bir sonuç hazırladığı için çok daha erişilebilir, çok daha güvenli, herhangi bir hastalık riski taşımayan, çok da uyumlu bir çözüm oluyor.
“DİĞER CERRAHİ MÜDAHALELERLE KIYASLARSAK, BLOOCELL UYGULAMASI ÇOK DAHA KISA BİR PROSEDÜR DİYEBİLİRİZ”
- Bu yapay doku cerrahi çalışmaları sadece estetik amaçlı değil büyük kaza ya da uzuv kayıplarında da çözüm olan bir yöntem mi?
- Bloocell yalnızca estetik amaçlara hizmet etmiyor, birçok durumda hayat kurtaran ve hastanın yaşam kalitesini artıran, temelden değiştiren bir çözüm. Örneğin bir toraks (göğüs) duvarı defektini düşünelim. . Burada travma olabilir, tümör olabilir veya enfeksiyon nedeniyle sternum dediğimiz bölgenin bir kısmı kaybedildiğinde klasik materyaller burada yeterli esneklik ya da uyumluluk sağlayamadığı için solunum fonksiyonlarına ciddi bir bozukluk oluşabiliyor. Bizim geliştirdiğimiz ürün ise burada doğal kaburga hareketini taklit edebilen biyomekanik yapısıyla hastanın nefes almasını, göğüs kafesinin stabilitesini ve yaşam fonksiyonlarını yeniden düzenli hale getiriyor.
Örneğin kemik tümörleri sonrasında büyük doku kayıpları olur. Özellikle genç hastalarda agresif tümörler çıkarıldığında büyük kemik veya doku boşlukları oluşuyor. Geleneksel yöntemler burada iyileşmeyi çok sınırlı hale getiriyor. Bloocell ise yeni kemik oluşumunu tetikleyerek defektin kapanmasına aktif katkı sağlıyor. Bu da hastanın yeniden yürüyebilmesi, kolunu kullanabilmesi veya günlük hayatına dönmesi anlamına geliyor ki; bizim şu ana kadar yapmış olduğumuz cerrahilerde bununla alâkalı müthiş sonuçlarımız var.
Bir de yine çok önemli bir alan var Kranioplasti… (Kafatası bozukluklarını düzeltmek için yapılan cerrahi bir uygulama)
Beyin cerrahlarının gerçekleştirdiği kafa tümörleri operasyonunda, trafik kazaları sonrasında veya doğuştan gelen bazı problemlerde (hidrosefali gibi) kafatasında hem ciddi bir şekil bozukluğu, hem de kemikte çok ciddi bir eksiklik oluşabiliyor. Normalde burada titanyum malzemeler kullanılıyordu. Titanyum malzemelerin biyo uyumluluğu var ancak bir çocuk gelişirken o gelişmiyor, büyümüyor. Orada sabit bir şekilde kalıyor. Örnek vermek gerekirse 3 - 4 yaşında bir çocuğa siz bunu uyguladığınızda bu çocuk tekrar ameliyat olacak anlamına geliyor. Çünkü çocuk büyürken malzeme sabit kalıyor. Aynı zamanda bunun sıcak havaya, soğuk havaya karşı verebileceği tepkiler çok farklı olabiliyor. Altında herhangi bir kalsifikasyon oluşturmuyor. Ama biz kranioplastide kişiye özel üretim yapıyoruz. Hastanın öncesinde bilgisayarlı tomografisini alıyoruz, bunu segmente ediyoruz, doğrudan ölçümlerini çıkartıyoruz. Mühendislerimiz bu alanda çalışıyor. Bire bir ihtiyacı olan şey, doku ölçüsü, şekil neyse hastanın kendi anatomik formuna uygun bir şekilde bunu üretiyoruz ve cerrahi sırasında direkt uygulanabilecek şekilde steril olarak teslim ediyoruz. Bu hem cerrahın işini çok kolaylaştırıyor, hem de hastanın sonraki süreçte yeniden ameliyat olmasının önüne geçiyor. Diğer cerrahi müdahalelerle kıyaslarsak, Bloocell uygulaması çok daha kısa bir prosedür diyebiliriz.
Estetik alanına bakarsak ki plastik cerrahi, ürünlerin kullanıldığı alanların başında geliyor ve bu yine bizim lider olduğumuz alanlardan bir tanesi. Orada da hem hekimlerin işini kolaylaştırıyoruz hem de doğal bir şekilde uygulama alanında dolgunluk hissini sağlıyoruz. Örneğin yüz germe ameliyatında oraya konması gereken sentetik bir malzeme yerine yine ürünümüz uygulanarak vücutta doğal doku oluşumu gerçekleşiyor.
Trans bireylerde özellikle feminizasyon ameliyatlarında onların yüz anatomilerinin daha kadınsı hale getirilmesinde çok büyük rol oynuyoruz. Uzuv kayıplarında da öyle mesela kulak çalışıyoruz. Kök hücre ya da egzozomentegre edilebilen bir malzememiz var. Bu da sonuçları çok daha farklı hale getirebiliyor.
Biz AR-GE'ye çok açığız. Cerrahlarla mühendislerin buluşmasını gerçekleştiriyoruz ve bunun sonunda sadece estetik değil hayat kurtaran, hayatı iyileştiren çözümler üzerine üretiyoruz.
Özellikle genç hastalarda agresif tümörler çıkarıldığında büyük kemik veya doku boşlukları oluşuyor. Geleneksel yöntemler burada iyileşmeyi çok sınırlı hale getiriyor. Bloocell ise yeni kemik oluşumunu tetikleyerek defektin kapanmasına aktif katkı sağlıyor. Bu da hastanın yeniden yürüyebilmesi, kolunu kullanabilmesi veya günlük hayatına dönmesi anlamına geliyor ki; bizim şu ana kadar yapmış olduğumuz cerrahilerde bununla alâkalı müthiş sonuçlarımız var.
- Bu ürün dokuya dönüştüğüne göre, diyelim ki bir tümörlü bölüm alındı, buraya Bloocell uygulandı. Tekrar orada bir kanser oluşması ihtimali var mı? Yoksa kesinlikle vücut dokusundan farklı olarak çalışıp yeni bir hastalığa meydan vermiyor mu?
- Bloocell ana içeriği olan PCL inert ve biyouyumlu bir materyal, hücre proliferasyonunu veya tümör hücrelerini uyaran bir etkisi yok, dünya literatüründe de PCL’in tümör rekürrensini arttırdığına dair bir kanıt yok. Eğer tümör tekrar ederse, bu uygulanan Bloocell ile ilgili değil, lokal nüksle ilgili olabilir. Zaten onkolojik cerrahide de tedavi şekli olarak yaygın kullanıma sahip.
Avrupa’nın en prestijli girişimcilik etkinliklerinden biri olan İTÜ BigBang 2025’te, Bloocell’i
temsilen sol baştan sırayla; CPO Büşra Gürakar Koç, CEO Mustafa Cüneyt Çıkman,
CTO Aslı Ayverdi ve CDO Mustafa Duran… 500.000₺ AkSigorta’dan, 500.000₺ AgeSA
Hayat ve Emeklilik’ten, 600.000₺ TEB Girişim Bankacılığı’ndan ödül almaya hak kazandılar.
“EKİM AYINDA AMERİKA'DA DÜZENLENEN STARTUP WORLD CUP'DA ÇOK AZ BİR FARKLA FİNALE KALAMADIK”
- Yakın zamanda Amerika'da bir ödülün kıyısından döndünüz. Dünyadaki rakiplerinizle nasıl bir rekabet içindesiniz?
- Evet, ekim ayında Amerika'da düzenlenen Startup World Cup'da çok az bir farkla finale kalamadık. Ama açık söylemek gerekirse dünyanın en büyük Start-up yarışmalarından birinde Türkiye'nin sağlık teknolojileri alanında bu seviyede temsil edilebilmesi bile bizim için aslında çok büyük bir başarıydı. Bir de oradaki rakiplerimiz, ağırlıklı olarak yapay zeka, robotik ve ileri biyoteknoloji alanında çalışan milyarlarca dolarlık fonların milyonlarca dolar destekledikleri şirketlerdi. Hatta ben çok şaşırdım scaleup olmuş bir şirketin startup yarışmasında ne işi olabilir diye. Biz ise tamamen Türkiye'de geliştirilen bir biyomateryal teknolojisini bu dev firmalarla aynı sahnede yarıştırmış olduk ve jüri tarafından, diğer yarışmacılar tarafından, katılımcılar tarafından da çok büyük ilgi gördük. Bu da tabii ki bize Türkiye'nin hem adını, hem bayrağını, hem ülkemizde yapılabilen işleri dünyanın dört bir tarafından onlarca milletin katıldığı uluslararası bir ortamda gururla bunu sunabiliyor olmak mutluluğunu yaşattı.

Rekabet de aslında şuradan geliyor. Bloocell çok spesifik bir alanda, canlı doku rejenerasyonunda ve globalde çok az sayıda oyuncunun olduğu bir segmentte yer alıyor. Bu pazarda Amerika, Almanya, Uzakdoğu merkezli şirketlerle yarışıyoruz. Fakat bizi farklı kılan bazı şeyler var. Biz tamamen biyomimitik ve şekillendirilebilir bir yapıyla aslında bir cerraha özgürlük tanıyoruz. Diyoruz ki biz size geldik ameliyat sırasında buradayız. Sizin de işinizi kolaylaştırmak istiyoruz. Gelin bizi kullanın. Gerçek klinik vakalarla etkinliğini çok ciddi şekilde kanıtlamış durumda ürünümüz ve bunların hepsini Türkiye'de kendi bilimsel ekosistemimizde geliştiriyoruz. Tabii ki Start-up World Cup deneyimi bize aslında şunu gösterdi yani Bloocell artık sadece Türkiye'de değil, global rekabet sahnesinde de söz sahibi olabilecek bir teknoloji. Bu da hem bizim için hem de ülkemiz için aslında çok güçlü bir motivasyon. O yüzden girişimcilerimizle, cerrahlarımızla, yatırımcılarımızla, ekibimizle bu işi daha iyi yerlere getirebiliriz diye düşünüyoruz.
Avrupa'da da bu noktada bizim bir takım regülasyonlarımız var. BugünlerdeAmerika için FDI sürecini başlattık. Avrupa'da ihracatımızı başlattık. Dediğim gibi Çin ve Tayvan gibi yerlerde regülasyonları bekliyoruz. MENA bölgesi ile alakalı çalışmalarımız devam ediyor. 2026 yılı bizim açımızdan çok daha ilgi göreceğimiz, hak ettiğimiz yerlere geleceğimiz ve hepimizi çok daha fazla gururlandıracak bir yıl olacak.

“BLOOCELL OLARAK AMACIMIZ, GELİŞMİŞ BİYOMATERYAL TEKNOLOJİLERİNİ YALNIZCA BELLİ BİR HASTA GRUBUNA DEĞİL, İHTİYAÇ DUYAN HERKESE ULAŞTIRABİLMEK”
- Sayın Karatay, bu ürünle sağlığa kavuşmak herkesin ulaşabileceği bir yöntem mi?
- Bloocell olarak amacımız, gelişmiş biyomateryal teknolojilerini yalnızca belli bir hasta grubuna değil, ihtiyaç duyan herkese ulaştırabilmek. Ürünlerimiz halihazırda CE sertifikalı, klinik olarak uygulanabilir ve farklı cerrahi branşlarda geniş bir hasta yelpazesinde kullanılabilir durumdadır.
Ayrıca hem hazır ürün seçeneklerimiz hem de hasta özelinde üretilen çözümlerimiz sayesinde, hastanın ihtiyacına göre en uygun ve erişilebilir yöntemi sunuyoruz. Sağlık profesyonelleriyle yakın iş birliği içinde çalışarak, bu teknolojinin daha fazla hastaya ulaşması için erişilebilirlik ve yaygınlaştırma çalışmalarını kararlılıkla sürdürüyoruz.
İnsanlığın geleceği ‘yeşil hidrojen’de, Avrupa’nın geleceği Türkiye’nin 'yeşil hidrojen'inde
Uyuyan dev Çin uyandı, Türkiye’ye fırsatlar ve rekabet kapısı açıldı
Doç. Dr. Kurdoğlu: Orman yangınları uçak sayılarına odaklanarak çözülmez
İklim değişikliği krizinde çok zor koşullar Türkiye’yi bekliyor
Hint mallarının AB’yi işgali Türkiye için büyük tehdit!
Prof. Dr. Bayram Öztürk: Mercanları ve deniz çayırlarını koruyamazsak balık olmayacak
Yazdır