BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri
AKBNK 63,30 0,64 329.160.000.000,00
ALBRK 8,00 1,01 20.000.000.000,00
GARAN 136,60 1,11 573.720.000.000,00
HALKB 32,56 8,46 233.936.373.047,52
ICBCT 13,76 1,03 11.833.600.000,00
ISCTR 12,95 0,78 323.749.611.500,00
SKBNK 8,12 -0,49 20.300.000.000,00
TSKB 12,80 0,63 35.840.000.000,00
VAKBN 27,62 1,92 273.877.752.465,26
YKBNK 34,64 1,05 292.605.856.477,76

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaKazandıran SohbetlerUyuyan dev Çin uyandı, Türkiye’ye fırsatlar ve rekabet kapısı açıldı----

Uyuyan dev Çin uyandı, Türkiye’ye fırsatlar ve rekabet kapısı açıldı

Uyuyan dev Çin uyandı, Türkiye’ye fırsatlar ve rekabet kapısı açıldı
25 Kasım 2025 - 09:10 www.finansingundemi.com

Nüfus, ithalat, ihracat rakamları ortada, her şeyiyle ‘büyük’ ülke Çin, Trump’ın sarsmak istediği hedef. Ticaret savaşları ‘dev’e Pazar engelleri çıkarırken, Türkiye’nin ekonomik ve stratejik gücünü artırıyor. Konunun uzmanı Haşim Işık anlatıyor.

VOLKAN KARSAN - FINANSINGUNDEMI.COM / KAZANDIRAN SOHBETLER

Dünya ekonomisinde Çin hapşırsa birçok ülke nezle oluyor. Tüm dengeler Çin’in üretimine, ihracatına ya da Çin’e karşı alınan tedbirlere göre şekilleniyor.

Bu önemli konuyu uzmanından öğrenmek istedik. DEİK (Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu) Türkiye Hong Kong ve Türkiye Çin İş Konseyi Yürütme Kurulu Başkan Yardımcısı Haşim Işık’la dünyada Çin etkisi ve Türkiye ile ticaret ve işbirliği konularını konuştuk.

“SAHİP OLDUĞU ÜRETİM GÜCÜ, ÇİN’İ DÜNYANIN EN BÜYÜK İHRACATÇISI VE DÜNYANIN İKİNCİ BÜYÜK EKONOMİSİ SIRALAMASINA SOKUYOR”

- Sayın Işık, ABD’nin bile birinci gündem maddesi olan Çin’in üretim ve ticaret hacminin dünya için ne anlama geldiğini özetler misiniz?

- Ekonomik perspektiften Çin’i tanımlamanın en kısa ve en doğru hali sanırım “dünyanın üretim merkezi” ifadesidir. Birleşmiş Milletler verilerine göre dünya sanayi üretiminin üçte birini tek başına gerçekleştiriyor. Bu haliyle bakıldığında Çin tek başına, ABD, Japonya, Almanya ve Güney Kore’nin üretiminden daha fazla bir hacme sahip. Elektronikten otomotive, tekstilden makineye varıncaya değin hemen her alanda ciddi bir üretim önderliğine sahip olup, bu üretim gücüyle doğal olarak küresel tedarik zincirinin merkezinde yer alan bir ülke konumunda.

Sahip olduğu bu üretim gücü, Çin’i dünyanın en büyük ihracatçısı ve dünyanın ikinci büyük ekonomisi sıralamasına sokuyor. Dünya ihracatından aldığı pay yüzde 15 seviyesinde iken, ithalattan aldığı pay da yüzde 10 seviyesinde. 2024 yılı rakamlarını dikkate aldığımızda, 3,6 trilyon USD ihracat gerçekleştirirken, 2,6 trilyon USD ithalat yaptığını görüyoruz. Bu resmin bize anlattığı, yaklaşık 1 trilyon USD olan dış ticaret fazlası. Tek başına bu rakamlar bile Çin’in dünya ticaretinde ne derece merkezde ve önemli bir ağırlığa sahip olduğunu gözler önüne seriyor.

Doğal olarak ekonomide bu derece büyük bir ağırlığa sahip olan bu ülkenin durumunda meydana gelen değişiklikler dünya genelinde de çok büyük etkilere sebep oluyor. Nitekim pandemi döneminde Çin’deki üretim aksaklıklarının dünyayı nasıl etkilediğini hepimiz yaşayarak gördük.

Yakın zamana kadar tek kutuplu dünyanın lideri durumundaki ABD’nin, ekonomik olarak bu kadar büyük bir rakip ülkeyle karşı karşıya gelmesi, ABD tarafından uygulanan yüksek tarifler, Çin’in misillemeleri, artan korumacılık ve ticaret savaşları, dünya ticaret hacmini daraltırken maliyetlerde de önemli artışlara sebep oldu.

Çin’in hayata geçirdiği ve alt yapı yatırımları devam eden Kuşak ve Yol Girişimi, Asya, Afrika ve Avrupa’nın dahil olduğu bölgedeki ticaret yollarını yeniden şekillendiriyor ve Çin’in jeopolitik etkisini arttırıyor.

“2000 YILINDA TÜRKİYE İLE ÇİN ARASINDA TİCARET HACMİ 1 MİLYAR USD SEVİYESİNDE İKEN BU RAKAM 2023’TE 48,3 MİLYAR USD SEVİYESİNE ÇIKMIŞTIR”

- Türkiye-Çin ekonomisinin nereden nereye geldiği konusunda görüşleriniz neler?

- Çin ile Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin başlangıcı cumhuriyetimizin ilk yıllarına gider. Ancak Çin’deki iç savaş ve korumacı politikalar sebebiyle bu diplomatik ilişkilerin ticarete evrilmesi uzun bir zaman alır.

Hem Çin’in dışa açılma politikaları hem de Türkiye’deki ekonomik ve politik gelişmelerle birlikte 1980’li yıllarda temaslar artmaya başlamıştır. 2001 yılında Çin’in Dünya Ticaret Örgütüne katılımı, Türkiye’nin bu dönemde önem ve öncelik verdiği küresel entegrasyon politikalarının katkısıyla iki ülke arasında ticaret hacmi hızla artmaya yönelmiştir.

2010 yılında taraflar arasında imzalanan “Stratejik İşbirliği Anlaşması” ve 2013 yılında Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi ile Türkiye’nin Orta Koridor Projesi’nin uyumlaştırılması, ülkeler arasındaki ilişkileri siyasi ve ekonomik açıdan yeni bir düzeye taşımıştır. Bu anlaşmalar, lojistik ve altyapı alanında Türkiye’yi Avrasya Ticaret yolunda kilit bir konuma getirmiştir.

Bu anlattıklarımızı rakamlara döktüğümüzde şöyle bir resimle karşılaşıyoruz. 2000 yılında iki ülke arasında ticaret hacmi 1 milyar USD seviyesinde iken bu rakam 2023’te 48,3 milyar USD seviyesine çıkmıştır. Ancak bu noktada altını çizmemiz gereken önemli bir konu, iki ülke arasında ticarette yaşanan ithalat ihracat arasındaki uyumsuzluk. 2023 verilerine göre Türkiye’nin Çin’e ihracatı 3,3 milyar USD iken ithalatı 45 milyar USD civarında.

Diğer yandan Çin’in Türkiye’deki doğrudan yatırımları 5 milyar USD’nin üzerine çıkmış durumda ve hali hazırda da farklı alanlarda (özellikle teknoloji, otomotiv ve yenilenebilir enerji başta olmak üzere) yeni yatırımlar için görüşme ve arayışların sürdüğünü takip ediyoruz.

 

“ÖZELLİKLE TEKSTİL, OTOMOTİV YAN SANAYİ, BEYAZ EŞYA VE KİMYA SEKTÖRÜNDE TÜRKİYE’NİN REKABET AVANTAJI ÖNE ÇIKABİLİR”

- ABD’nin girişimleri, Türkiye açısından özellikle AB ile ticaret bağlamında umut verici mi? Tam aksine tehdit unsurları içeriyor mu?

- Bu sorunun cevabını siyah veya beyaz şeklinde kategorize etmek çok mümkün değil. Umut veren fırsatlar olduğu gibi potansiyel tehdit unsurlarını da göz ardı edemeyiz.

ABD’nin uyguladığı yüksek tarifeler ve teknoloji kısıtları sebebiyle, Çin’in ABD pazarında kaybettiği rekabet gücünün ülkemiz üreticileri için bir fırsat barındırdığı açık bir gerçek. Özellikle tekstil, otomotiv yan sanayi, beyaz eşya ve kimya sektöründe Türkiye’nin rekabet avantajı öne çıkabilir. Kuşkusuz bunları söylerken yaşadığımız ekonomik sıkıntıların belirli ve kısa bir vadede düze çıkacağı, sanayimizin güç ve dinamizm kazanacağı varsayımını esas alıyorum.

Diğer yandan, ABD Çin geriliminin, Avrupalı ülkeler nezdinde tedarik zincirini çeşitlendirme çabasını beraberinde getirdiğini gözlemliyoruz. Kuşkusuz bu durum da Gümrük Birliği avantajı ve coğrafi yakınlığı sayesinde AB’nin Çin’e bağımlılığını azaltma stratejisinde Türkiye’nin kritik bir rol üstlenebileceğine işaret ediyor.

Son olarak, ABD ve Çin arasında yaşanan ve Avrupa’ya da yansıyan bu gerilimle birlikte, Çinli üreticilerin ABD pazarındaki kayıplarını telafi etmek için üretimlerini Türkiye gibi stratejik ülkelere kaydırma olasılığı da gündemdeki konular arasında. Bu türden bir sermaye girişi ve teknoloji transferi Türkiye için uzun vadeli bir kazanım olabilir.

Bu olumlu gelişme ve potansiyelin yanı sıra, yaşanan ticaret savaşlarının Türkiye için bazı tehdit unsurları barındırdığını da göz ardı etmemeliyiz.

Her şeyden önce ticaret savaşlarının derinleşmesi küresel büyümede yavaşlamaya ve bu yavaşlama da Türkiye’nin ana ihracat pazarı olan Avrupa’ya ihracatında dolaylı olarak düşüşe sebep olabilir. Özellikle sanayi üretimi ve lojistik maliyetler üzerindeki negatif etkiyi hali hazırda yoğun şekilde yaşadığımızı söylemek yanlış olmaz.

Öte yandan, ABD pazarını kaybeden Çin’in Avrupa’yı öncelikli pazar olarak kabul edip bu bölgede agresif bir tutuma girmesi, Türkiye’yi ana ihracat pazarında çok zorlayıcı bir rekabetin içine düşürebilir.

Son olarak, Çin’in misilleme politikaları ve küresel ticaret bloklaşması Türkiye’nin ithalat maliyetlerini arttırabilir. Özellikle sanayi üretimindeki ana girdiler bağlamında enerji ve hammadde tedarikinde dışa bağımlı bir yapıda olan ülkemizin bu tür bir bloklaşmada maliyetlerinin artması sebebiyle rekabet gücünün azalabileceği not edilmeli.

“ERMENİSTAN’DAKİ YENİ DURUM, TÜRKİYE İÇİN HEM LOJİSTİK HEM DE ENERJİ KORİDORLARINDA ÖNEMLİ AVANTAJLARI BERABERİNDE GETİRECEKTİR”

- Ermenistan’daki yeni durum sonrası Doğu Asya’nın Avrupa’ya ulaşım koridorunda ülkemiz açısından önemli gelişmeler söz konusu olabilir mi?

- Ermenistan’daki yeni durum, esas itibarıyla Türkiye için hem lojistik hem de enerji koridorlarında önemli avantajları beraberinde getirecektir. Ancak bu süreçte ABD, Rusya ve Çin dengelerinin dikkatle yönetilmesi gerekecek.

Şöyle ki; Azerbaycan ile Ermenistan arasında imzalanan barış anlaşması, Zengezur Koridoru olarak bilinen hattın yeniden açılmasını öngörüyor. Bu yeni rotanın açılmasına imkan veren anlaşma ABD arabuluculuğuyla imzalandığı için Trump Uluslararası Barış ve Refah Yolu (TRIPP) adı verilen bu rotada, kara ve demiryolu bağlantılarının yanı sıra enerji ve fiber optik hatlarının da kurulması bekleniyor. Bu yeni yol, Çin’den başlayıp Rusya üzerinden Avrupa’ya bağlanacak olan kuzey koridoruna alternatif olarak, Çin-Orta Asya-Türkiye-Avrupa rotasını izleyen Orta Koridorun daha kısa ve güvenli bir rota olarak ön plana çıkmasına imkan verirken Türkiye’nin de ticaret zincirinde transit ülke rolünü güçlendirecektir.

Türkiye’nin, Avrasya ticaretinin batı kapısı konumuna gelmesi; AB ile müzakerelerde pazarlık gücünü arttırmasına imkan verirken, enerji akışında çeşitlilik sağlayarak Rusya ve İran kaynaklı risklerin de azalmasına katkı sunacaktır. Lojistik maliyetlerinin düşmesinin, taşımacılık sürelerinin azalmasının Türkiye ihracatına sağlayacağı katkı ise yadsınamayacak bir değer olacaktır.

Bu süreçte en önemli konunun, birbiriyle ekonomik ve politik anlamda çatışma halinde bulunan ADB, Rusya ve Çin ile olan ilişkilerinde Türkiye’nin hassas bir diplomatik denge kurması olacağını düşünüyorum.

“NADİR TOPRAK ELEMENTLERİNDE 700 MİLYON TONLUK REZERVİYLE TÜRKİYE, ÇİN’DEN SONRA DÜNYANIN EN BÜYÜK İKİNCİ POTANSİYEL KAYNAĞINA SAHİP”

- Nadir toprak elementleri konusunda Çin Türkiye ilişkileri ne denli önem taşıyor?

- Nadir toprak elementlerinin üretiminde, üretimin %62’si ve işleme kapasitesinin yüzde 90’ına yakın paya sahip olan Çin bu alanda küresel lider konumunda. Başta batarya, savunma sistemleri ve elektrikli araçlar olmak üzere yüksek teknoloji ürünleri için kritik öneme sahip olan bu elementlerindeki hakimiyeti Çin’i vazgeçilmez bir oyuncu kılıyor.

Diğer yandan Eskişehir Beylikova sahasında keşfedilen yaklaşık 700 milyon tonluk rezerviyle Türkiye, Çin’den sonra dünyanın en büyük ikinci potansiyel kaynağına sahip. Bu rezervin ülkemiz için taşıdığı kıymet tartışma götürmez. Tabi bu noktada önemli olan esas konu, ülke olarak sadece bu alanda hammadde tedarikçisi değil, aynı zamanda katma değerli ürün üretiminde de bir merkez haline dönüşmemiz gerekliliği. Sahip olduğumuz elementlerin işlenmesi ve nihai ürünlere dönüştürülmesinde ise Çin ile yapacağımız işbirliği hayati önem arz ediyor.

Kendi kaleminden Haşim Işık kimdir?

Lisans eğitimimi ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü, yüksek lisansımı Bilgi Üniversitesi MBA alanında tamamladım. Interbank’ta Banka Müfettişi olarak başladığım iş hayatımda, Dışbank ve Fortisbank’ta Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı ve Risk Yönetimi Grup Direktörü olarak çalıştıktan sonra, Ata Holding’te Hukuk, İç Denetim ve Bütçe-Raporlama Direktörlüğü görevini yürüttüm. Son 15 yıldır bünyesinde çalıştığım Doğan Holding’te önce Holding Genel Sekreteri, akabinde Sanayi, Ticaret ve Turizm Grup Başkan Yardımcısı olarak çalıştıktan sonra hali hazırda Doğan Dış Ticaret şirketinin Yönetim Kurulu Murahhas Üyesi ve Genel Müdürlüğü görevini yürütmeye devam ediyorum.

Teftiş ve risk yönetimi görevlerini yürüttüğüm dönemde; uluslararası alanda geçerliliği olan CIA (İç Denetim Sertfikası), CRSA (Kontrol Risk Özdeğerleme Sertifikası) ve CFE (Suistimal İnceleme Uzmanlığı Sertifikası) belgelerini almaya hak kazandım. Aynı dönemde kurucu başkan sıfatıyla ACFE Türkiye’nin (Uluslararası Suistimal İnceleme Uzmanları Derneği Türkiye Temsilciliği) kuruluş çalışmalarına katkı sağladım. Pandemi dönemindeki kazanımlarımdan birisi olarak, ICF (International CoachingFederation) tarafından onaylanmış eğitim programını bitirerek PCC (Akredite Profesyonel Koç) sertifikasını edindim.

Halen mevcut görevlerime ek olarak DEİK (Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu) Türkiye Hong Kong ve Türkiye Çin İş Konseyi Yürütme Kurulu Başkan Yardımcılığı görevini sürdürmekteyim. Öte yandan; Aydın Doğan Vakfı bünyesinde bursiyer öğrenciler için mentörlük yaparken, Doğan Grubu bünyesindeki çalışanlarına Yönetici Koçluğu desteği vermekteyim.

Doç. Dr. Kurdoğlu: Orman yangınları uçak sayılarına odaklanarak çözülmezDoç. Dr. Kurdoğlu: Orman yangınları uçak sayılarına odaklanarak çözülmez

İklim değişikliği krizinde çok zor koşullar Türkiye’yi bekliyorİklim değişikliği krizinde çok zor koşullar Türkiye’yi bekliyor

Hint mallarının AB’yi işgali Türkiye için büyük tehdit!Hint mallarının AB’yi işgali Türkiye için büyük tehdit!

Prof. Dr. Bayram Öztürk: Mercanları ve deniz çayırlarını koruyamazsak balık olmayacakProf. Dr. Bayram Öztürk: Mercanları ve deniz çayırlarını koruyamazsak balık olmayacak

   Türkiye ‘iklim yangını’nı nasıl söndürecek? İşte UNDP üyesi Türk kızından hayati projeler Türkiye ‘iklim yangını’nı nasıl söndürecek? İşte UNDP üyesi Türk kızından hayati projeler

Füsun Nebil: Yapay zekaya sahip ülkeler, olmayanları köle gibi çalıştıracaklarFüsun Nebil: Yapay zekaya sahip ülkeler, olmayanları köle gibi çalıştıracaklar

 

YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)
DM TV YAYINDA! ABONE OL!