Hisse | Fiyat | Değişim(%) | Piyasa Değeri |
---|---|---|---|
AKBNK | 53,55 | 0,09 | 278.460.000.000,00 |
ALBRK | 7,74 | 1,57 | 19.350.000.000,00 |
GARAN | 118,10 | -1,17 | 496.020.000.000,00 |
HALKB | 25,60 | 1,83 | 183.930.317.875,20 |
ICBCT | 15,36 | 2,47 | 13.209.600.000,00 |
ISCTR | 11,78 | 1,20 | 294.499.646.600,00 |
SKBNK | 6,61 | 0,15 | 16.525.000.000,00 |
TSKB | 12,14 | -1,46 | 33.992.000.000,00 |
VAKBN | 22,26 | 0,91 | 220.728.413.101,98 |
YKBNK | 28,28 | -1,67 | 238.882.610.311,52 |
E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.
VOLKAN KARSAN - FINANSINGUNDEMI.COM / KAZANDIRAN SOHBETLER
“Kazandıran Sohbetler”de bir orman sevdalısı Doç. Dr. Oğuz Kurdoğlu ile sohbetimize maden sahalarının ormanla ilişkisi, orman yangınları ve heyelanla sonuçlanan doğa değişimini konuşarak devam ediyoruz…
“KENTLERDE ORMAN KURMAK YERİNE ORMANLARDA KENT KURUYORUZ, ORMAN YANGINLARDA ARTIK KENTLERİMİZ DE YANMAYA BAŞLADI”
- Hocam maden konusuna gelirsek, neler söylemek istersiniz?
- Avukat Ali İsmail Atal oturmuş saymış MAPEG'in sayfasından. Türkiye'de 385 bin küsur maden sahası var. Yine TEMA, MAPEG'ten verileri ciddi bir meblağ ile alarak önemli bir çalışma yaptı. İhale ruhsat alanlarını, arama ruhsat alanlarını ve işletme ruhsat alanlarını haritalar üstüne eşledi, oturttu. Görüldü ki 29 ilin yüzde 67’si bu üç ruhsat alanlarıyla kaplı. Hatta mesela Gümüşhane'de yüzde 93, Kütahya'da yüzde 92, Artvin'de yüzde 71, Rize'de yüzde 86, Trabzon'da yüzde 77 gibi rakamlar çıktı. Şimdi bu alanların tümünde madencilik yapılıyor anlamına gelmiyor. Ama ruhsat alanı ihaleye çıkarıldığı anda biri ihaleye girip aldığı zaman otomatikman arama ruhsat alanına dönüşüyor. Dolayısıyla bu çok ciddi bir büyüklüktür. Öte yandan bakan yardımcılarının da ifadeleri var, kimine göre toplam sekiz milyon hektarlarda, kimine göre yedi milyon hektarlarda, kimine göre de bilfiil işletme alanları dahil olmak üzere iki milyon iki yüz bin hektarlık bir alan kapladığı söyleniyor.
Ülkemiz 783 bin 500 kilometrekarelik alan olarak değerlendiriliyor ama bunun çok önemli bir bölümü dağlık, sarp ve dik coğrafyalar. Ortalama yüksekliği 1130 metre olan çok dağlık bir coğrafyayız, Asya'dan yükseğiz. Neredeyse tarım ve ormanlık alanlarımızın, meralarımızın büyük bölümünde maden ruhsatları var. Bu büyük bir problemdir. Niye madencilikten bu kadar ürküyoruz? Bakın sadece 1980 ile 2003 arasında 48 bin 500 hektar orman madenciliğe tahsis edilmiş. Yine 2003’le günümüz arasında 166 bin, 2024’ü de sayarsak, 170 bini aştı, sadece ormanlarda. Çünkü bütün ormanlık alanlarımız metrekare bazına haritalarda bellidir. 2004'ten günümüze kadar 170 bin hektarın 111 bin hektarına 2012'den sonra ruhsat verilmiş. Muazzam bir artış var.
Bu maden firmalarının ülkemizdeki faaliyetlerinden de zaten hissedebiliyor. Enerjiyle ilgili de ruhsatlar var. 2003'ten beri 150 bin hektar orman alanı enerji tesislerine tahsis edilmiş. Çöpe tahsis edileni var, yollara var, konutlara var, var ki var. Artık konut yapmak için de, bir imzayla bir kararnameyle tahsis edilebiliyor. Hiç değilse ormanda konut yapmayın. Bizler kentlerde orman kurmak yerine ormanlarda kent kurma kolaycılığına ulaşıyoruz. Orman yangınlarda artık kentlerimiz de yanmaya başladı. Biz ormanlara yerleşirsek yangınlar da kapımızı çalabilir.
“ORMAN YANGINLARINI UÇAK SAYILARINA ODAKLANARAK ÇÖZEMEYİZ, YANGINI SÖNDÜRMEK ÖNEMLİ AMA ASIL OLAN YANGINLARIN ÇIKMAMASINA YÖNELİK ÖNLEMLER ALMAK”
- Hocam tam oraya geliyordum. Biraz da orman yangınlarını konuşabilir miyiz?
- Türkiye'de yangınların neredeyse yüzde 90’ı insan eliyle olan ya da insan orman etkileşimi sonucu çıkan yangınlar. Yılda ortalama 1600-1700 yangın olurken, 2015'den beri artık bu sayı 3000'lere çıktı. 2021'de de biliyorsunuz çok büyük bir yangın oldu, yaklaşık 140 bin hektar alanımız yandı bu çok sıra dışı bir talihsizlikti. Ama bunların önemli bir bölümü mesela 3000'in 1600’ü ihmalden çıktı. Yaklaşık 700’ü tanesi -bu kadar uyarı yapılmasına rağmen- anız yakmadan çıkmış. Bağ bahçe temizliğinden çıkan 200’e yakın yangın var. Ama şu çok ilginç, 170'e yakın yangın elektrik iletim hatlarından çıkmış. Neden? Çünkü elektrik iletim hatlarının geçtiği yerlerde ormanlar kesilir ve tamamen temizlenir. Buraların bakımı yapılmazsa oradaki ağaçlar büyüdüğü zaman ve bir de bakımsız ve eski olan teller nedeniyle ciddi sayıda orman yangınları çıkar. Piknikten çıkan, sigara izmaritinden çıkan yangın var. Hem de sigara izmaritinden öyle böyle değil her yıl 200'e yakın yangın çıkıyor. Bu akılsızlıktır başka bir şey değil. Sigara, izmarit atanlar için bunu söylüyorum.
Bu konuyu uçak sayılarına odaklanarak çözemeyiz, tabii yangını söndürmek de önemli ama asıl yangınların çıkmamasına yönelik önlemler almak, proaktif bir faaliyet göstermek gerekmektedir.
Bu uyarımızın nedeni şudur: İklim değişikliği sıcak kurak periyotların artmasına sebep oldu. Aynı şekilde yağışların belli bir döneme yayılmasına değil, çok kısa sürede çok şiddetli yağmasına da sebep oldu. Yanıcı maddeler daima uzun dönemlerde kupkuru kalıyor. Yine bağıl nemde de çok ciddi düşmeler oldu. Ayrıca saatte 30 kilometrenin üstünde rüzgarın, 30 derecenin üstünde sıcaklığın olması ve bağıl nemin yüzde 30’un altına düşmesi orman yangınları için risk kapısının ardına kadar açılması anlamına geliyor. Ama 50 kilometrenin çok daha üstünde olan rüzgarların çıktığı, yine sıcaklığın 40-45 dereceye ulaştığı ve tabii böyle olunca da hem rüzgar, hem çok sıcak, bağıl nemin de çok hızla yüzde 2-3’lere düştüğü bir fotoğraf ortaya çıkardı. Bu hava koşullarında derhal ormanlara giriş çıkışlar, ateş çıkaran, kıvılcım çıkaran her türlü faaliyetler, yasaklanmazsa -kasti olanları burada ayrı tutuyorum, kasti yangınları önlemek o kadar kolay değil- yangın çıkmasını engelleyemiyoruz. Günümüzde yangın, Rusya'da soğuk enlemlerde, yine sıcak Akdeniz'de İspanya'da, Portekiz'de de muazzam artışlar gösteriyor. Bu faslı kapatırken hemen şunu da söyleyeyim, iklim değişikliği nedeniyle yapılan senaryolarda da Türkiye, Portekiz ve İspanya kuşağı son derece yangına hassas bir hale geldi. Türkiye'nin yüzde 60'ı yangına hassas ormanlardan oluşmaktaydı. Ama artık Eskişehir, Kastamonu, daha içerilerde Sakarya, İzmir'in daha da içerilerdeki ilçelerinde de yangınların çıkması, hatta kışın Doğu Karadeniz'de yangın tehlikelerinin oluşması yangına hassas bölgelerin yeniden belirlenmesini gerektiriyor.
Buna dikkat çekmemin nedeni şu: Bu bölgelere göre istihdam, buna göre iş makineleri, arazözler, buna göre de yeniden yangın organizasyonu planlamak gerekliliği açıktır. Bizde yaklaşık 20 bin yangın söndürme kadrolu işçisi gerekirken şu anda 12-13 binlerdeyiz ve bu sayının da önemli bir bölümü geçici olarak beş altı aylık dönemlerle çalıştırılıyor ve bazı kurumlarda getir götür işlerine, temizlik işlerine aktarılıyor.
Ayrıca yangın alanlarında çalışacak işletme müdürleri, yangın amirleri hatta bölge müdürlerinin mutlaka o konuda yeterli deneyime sahip ve eğitimli insanlardan oluşturulması gerekir. Bu yıl İzmir'de, Eskişehir'de gördüğümüz örneklerin önemli bir bölümünde, bu liyakat eksikliğinin yangını söndürmede ciddi sorun yaşattığı yolunda da değerlendirmeler var.
“YANGIN TOPRAĞIN 3-5 SANTİMDEN SONRASINA ETKİDE BULUNAMIYOR, ORADAKİ KÖK SÜRGÜNÜNDEN, KÜTÜK SÜRGÜNÜNDEN YENİDEN O ALAN YEŞİL ÖRTÜYE KAVUŞUYOR”
- Yanmış orman alanlarının doğaya tekrar ve doğru şekilde kazandırılması nasıl olmalı?
- Biz yangın arazilerini gezdik. Orada gördük ki bazı yaşlı ormanlardaki ağaçların üstünde tohum stoku var. Buralarda hiçbir şey yapılmasa da yeniden bir-bir buçuk ay içerisinde bazı meşelerin, akçakesmelerin, böyle maki elemanlarının sürdüğü görülüyor. Yangın toprağın 3-5 santimden sonrasına etkide bulunamıyor ve oradaki kök sürgününden, kütük sürgününden yeniden o alanın yeşil örtüye kavuştuğunu görüyoruz. Tabii şöyle bir durum var. Ormancılıkta üretim yapmak zorundasınız. Yani bir bölüm kereste üretimi yapacağınız ormanlara da ihtiyacınız var. İşte böyle büyük ağaçların olduğu ormanlarda tohumların kaldığını görüyoruz.
Yangının arazisinde tohum varsa sorun yok oraya doğal olarak gelmekte ama bazı yerlerde sırıklık çağında, gençlik çağında ormanların tamamen yandığını ve tohum stokunun olmadığını görüyoruz. Buralarda tam alan olmasa da şeritler halinde, ocaklar halinde, toprağın hazırlıkları yapılarak mutlaka oraya en yakın araziden getirilecek tohumlarla ya da fidanlıklardaki fidanlarla ağaçlandırmanın yeniden yapılması lazım. Böylece yeniden yapılırken de eğer o alan aynı zamanda bir meşe bölgesi ise meşelerle karışım yapmanın da oranın ekosistem sağlığı açısından ve sağlıklı orman kurulması açısından da faydası vardır.
“YUKARIDA YAĞAN YAĞMURLAR AŞAĞIYA HIZLA GELİYOR VE AŞAĞIDA DA ARTIK SÜNGER YANİ GEÇİRGEN KENTLERİMİZ OLMADIĞI İÇİN SONUÇLAR VAHİM OLUYOR”
- Bir de son yaşanan Karadeniz heyelanlarına dönersek. Siz bölgeye de gittiniz. Burada da orman heyelan ilişkisinden biraz söz edebilir misiniz?
- Orman köylülerinin çoğu ormandan ekmek yiyen insanlardır. Dolayısıyla burada üretim yapılmasına doğrudan karşı olmazlar. Ama artık çok fazla itiraz ediyorlar, vatandaştan duyuyoruz bunları. Çok fazla kesim yapılıyor diye tepkileri var. Hiç kuşku yok ki ormanların seyreltilmesi, çok yoğun kesime maruz bırakılması, yağan yağmurların yamaçlardan hızla yüzeysel akışa geçmesine ya da o miktarın artmasına sebep oluyor. Bu durum da heyelanların artışını getiriyor. Aslında bu ormanların bir kısmında yol yoktu. Heyelanların sarp arazilerde, ormanlık arazilerde yollarla doğrudan ilişkisi vardır. Mesela Amerika'da yapılmış bir araştırma aynı büyüklükte iki ormanlık alanın birinde toplam alanın yüzde 1.8'i yollardan oluşuyor. Diğer taraftaysa hiç yol yok. Yol olan bu ormanlık alanda benzer alana göre 315 kat heyelan sayısı fazla çıkmıştır.
Bunun anlamı şudur, Doğu Karadeniz'de yolları çok dikkatle oluşturmak zorundasınız. Dokunduğunuz her yer, son derece hassas bir dengede bulunmaktadır. O yüzden her zaman söylediğim gibi: Yüksek dağlarda ‘yol’suzluk çok iyi bir şeydir. Yüksek dağlardaki habitatların korunması için ekosistemin parçalara ayrılmaması gerekir. Örneğin buradaki heyelanlarda yolların su arkı gibi görev görüp de selleri artırması da önemli bir unsurdur. Yol yapmamak, orman alanlarını belli yoğunlukta ve büyüklükte orada tutabilmek için gereklidir. Yine yüksek yaylalardaki dağ meralarının, bu meralarının çayırlarının da erozyonu ve heyelanı önlemede büyük önemleri var, görevleri var. Bunu da bu yollarla parçalayarak bir süre sonra heyelanlara maruz bırakmamak gerekir. Yukarıda yağan yağmurlar anlattığımız sebeplerle aşağıya hızla geliyor ve aşağıda da artık sünger yani geçirgen kentlerimiz olmadığı için sonuçlar vahim oluyor. Neden sünger kentlerimiz yok? Toprağa sızacak yağmurun yer bulamaması, tamamen betonlarla ve sert zeminlerle kaplanması, buradaki suların da birikmesine ve kent sellerine yol açmasını getiriyor.
Eskiden Karadeniz'de 200 metre önce denize deşarj olan dereler ki en geniş yerleri de oralardı şimdi menfezlerle 200 metre daha öteye götürülmeye çalışıyor. Karadeniz sahil yolunun altından, denizlere deşarj edilmeye çalışılıyor. Elbette ki bu menfezler, dereler kadar geniş olmadığı için arkada şişme oluyor. Eskiden dağlardan 10 saatte inen sular şimdi 2 saatte kentlere inebiliyor. Çünkü Doğu Karadeniz'de dağlarla deniz arasındaki mesafe çok kısadır. O yüzden de büyük yağışlar hızla aşağılara doğru intikal etmektedir. Ormanlarınız bozulursa ve azaltılırsa bu daha da artar.
Bir de şu önemli konu var. Dereleri ıslah etme adı altında beton duvarların içine alınıyor. Bu çok büyük bir sakıncadır. Aslında suyun şiddetini arttıran bir unsurdur. Suyun şiddeti artınca da yıkıcılığı artıyor. Su da kısa sürede topraktan kurtulduğu için aslında suyla ekosistemin bağı da ciddi şekilde kopartılıyor. Ayrıca bu derelerin tamamında çok ciddi bir sucul fauna vardır. Alabalık başta olmak üzere balıklar vardır. Dere ıslahına girildiği zaman bir vadide, oradaki bütün sucul sistem çöker, biyoçeşitlilik de en kısa zamanda yok olur. Oysa biyoçeşitlilik korumada en önemli ve değerli unsurlardan biridir. Biz, buradaki doğal türleri çiftlik balıkçılığında da kullanmamız gerekirken bunları hızla kaybediyoruz.
İklim değişikliği krizinde çok zor koşullar Türkiye’yi bekliyor
Hint mallarının AB’yi işgali Türkiye için büyük tehdit!
Prof. Dr. Bayram Öztürk: Mercanları ve deniz çayırlarını koruyamazsak balık olmayacak
Füsun Nebil: Yapay zekaya sahip ülkeler, olmayanları köle gibi çalıştıracaklar
Aliyev ve Paşinyan 'barış'ı imzaladı, ‘AEKT Hattı’nda dev bir refah bölgesi doğuyor
Engeli yok eden bir zaferin öyküsü: Fatoş Akıncıbay Floyd anlatıyor
Finansingundemi.com’da yer alan bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti; aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Burada yer alan bilgiler, güvenilir olduğuna inanılan halka açık kaynaklardan elde edilmiş olup bu kaynaklardaki bilgilerin hata ve eksikliğinden ve ticari amaçlı işlemlerde kullanılmasından doğabilecek zararlardan www.finansingundemi.com ve yöneticileri hiçbir şekilde sorumluluk kabul etmemektedir. Burada yer alan görüş ve düşüncelerin www.finansingundemi.com ve yönetimi için hiçbir bağlayıcılığı yoktur. BİST isim ve logosu “koruma marka belgesi” altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BİST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BİST’e ait olup, tekrar yayınlanamaz.