Hisse | Fiyat | Değişim(%) | Piyasa Değeri |
---|---|---|---|
AKBNK | 55,95 | -2,70 | 290.940.000.000,00 |
ALBRK | 7,71 | -2,28 | 19.275.000.000,00 |
GARAN | 126,60 | -2,69 | 531.720.000.000,00 |
HALKB | 27,00 | 0,37 | 193.989.007.134,00 |
ICBCT | 15,90 | -1,43 | 13.674.000.000,00 |
ISCTR | 12,03 | -1,07 | 300.749.639.100,00 |
SKBNK | 6,63 | -1,78 | 16.575.000.000,00 |
TSKB | 12,92 | -1,45 | 36.176.000.000,00 |
VAKBN | 23,22 | -2,11 | 230.247.697.764,06 |
YKBNK | 30,32 | -2,07 | 256.114.594.930,88 |
E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.
VOLKAN KARSAN - FINANSINGUNDEMI.COM - KAZANDIRAN SOHBETLER
Orman yangınları, heyelanlar, su baskınları, birçok felaketin önleminde orman zenginliğinin korunması ve geliştirilmesi yer alıyor. Ciğerlerimiz yanmasın dediğimizde ne anlam taşıyor? Yeşil ve doğal hayatının önemi gün geçtikçe daha saygı gösterilmesi gereken bir durum.
“Kazandıran Sohbetler”de bu kez bir orman sevdalısı Doç. Dr. Oğuz Kurdoğlu’nu konuk ettik. Şahsen ben dinlerken ve yazarken çok şey kazandım. Sizlere de aşağıdaki sohbetten pay almanızı öneririm…
“BİR DAHA OKUMAK GİBİ BİR FIRSATIM OLSA YİNE ORMAN MÜHENDİSLİĞİNİ TERCİH EDERİM”
- Sayın Kurdoğlu, akademik hayatınızın gelişimi hakkında, içine doğduğunuz doğayla kadersel bir birleşim diyebilir miyiz?
- Sanıyorum öyle, çünkü benim ilk tercihim orman fakültesi oldu. Hep ormancı olmayı istedim. Ama mesela bir sonraki tercihim de İTÜ çevre mühendisliğiydi. Bizim Doğu Karadeniz'in, Arhavi'nin her tarafı yemyeşil. Dolayısıyla böyle bir tercih yapmış olabilirim. Puanım inşaat mühendisliği, hukuk birçoğuna yetiyordu. Bu iki seçenekten birini seçseydim, şimdi çok daha zengin olabileceğimi düşünüyorum ama bu kadar mutlu olur muydum onu bilemiyorum. İki yüksek lisans yaptım. Bir daha okumak gibi bir fırsatım olsa yine orman mühendisliğini tercih ederim.
“AKDENİZ ÇANAĞINDAKİ ÜLKELER İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNDEN EN FAZLA ETKİLENECEK OLAN ÜLKELER SINIFINDA GÖSTERİLİYOR”
- Hocam, dünyada kuraklık, iklim değişimi ve orman yangınları gibi birçok çevresel sorun artıyor. Bu konuda Türkiye talihsiz ülkeler arasında mı?
- Bulunduğumuz coğrafyayı talihsizlik olarak mı değerlendirelim yoksa talih olup da tatlı bela olarak mı değerlendirelim bilemiyorum. Ama iklim değişikliği açısından biraz zor bir coğrafi bölgedeyiz. Öte yandan daha kuzeyde daha soğuk memleketler için şimdi talih olarak düşünebilecek bu durum, geçmiş yüzyıllar boyu da aşırı soğuklarla talihsizlik olarak tecelli etmişti. Galiba bu konu dünyanın her yerinde belli dönem iyilik olarak, belli bir dönem şansızlık olarak kendini gösteriyor. Bugüne baktığımızdaysa bir talihsizlik durumu var, iklim değişikliği. Akdeniz Çanağındaki ülkeler bu iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek olan ülkeler sınıfında gösteriliyor. Bunun için çeşitli senaryolar var. İyimser senaryo iki derece ortalama ısınma ancak üç, dört hatta altı derece olarak değerlendiren kötümser senaryolar da var. Öyle olduğu zaman denizlerin yükselmesi, buzulların tamamının erimesi gibi çok zor koşullar bizi bekliyor. O kadar büyük felaketlerin yaşanmasını önleyebilmek için de birkaç çözüm önerisi var.
Öncelikle kömürü diğer deyişle sera gazını artıran emisyon kaynaklarını terk etmek gerekiyor. Bu son derece önemli. Yine ormanlık, yani yeşil alan miktarını geliştirmek, büyütmek, bu da doğal çözümler bakımından çok önemli değerlendiriliyor. Ne yazık ki bütün bu olumsuzlukları bildiğimiz ve gelecekte daha da olumsuz olacağını düşündüğümüz halde bunlarla ilgili önlemleri yeterince almadığımızı söyleyebilirim.
Çeşitli uluslararası anlaşmalar, sözleşmeler yapılıyor ama en fazla doğaya etkisi olan ülkeler bunlara imza atmıyor. Bunun sebebi kendi gelişimlerini durdurmamak ya da kesintiye uğratmamak. Ülkeler birlikte hareket etmediği zaman çözümü de yoluna koyamıyoruz.
“BORÇ PARA VEREN HEM ÇOK YÜKSEK ORANDA FAİZ ALIYOR HEM DE ORMANLARI, TURİZM ALANLARINI AMA EN ÇOK DA MADENLERİ İSTİYORLAR, BU EN ÖNEMLİ SÖMÜRÜ YÖNTEMİ”
- Hocam burada gelişim yerine ekonomik karlılık denebilir mi?
- Hayır, bir ekonomik işletme için gelişim, karlılık ve yeni yatırımlar olabilir ama ben büyümeden bahsetmiyorum. Özellikle her türlü sosyal kültürel gelişme sağlanırsa ekonomik olarak da gelişmiş sınıfına giriyorsunuz demektir. Problem şu, dünyadaki sermaye birikiminin neredeyse tamamına yakını çok küçük bir azınlığın elinde. Bu ülkemizde de gittikçe böyle, toplum yoksullar ve varlıklılar olarak polarize oluyor. Bu durum doğrudan doğal kaynak yönetimine ya da doğal kaynak tahribine etkisi oluyor.
Nihayetinde kalkınma dediğimiz olgunun en önemli dört ayağı var: Doğal varlıklar, nüfus, teknoloji ve para. Bizim gibi ülkelerde ikisi var ama teknoloji ve para yeterli değil. Bu tip ülkeler başka problemlerle karşı karşıya kalıyor ve doğrudan doğal kaynaklarına bir saldırı düzenleniyor. Bu doğal kaynaklara tutunma işi çoğu zaman kendi istekleriyle de olmuyor. Parası olmayan bu ülkeler dışarıdan borç istiyorlar. Parayı verenler de hem çok yüksek oranda faiz alıyorlar hem de varsa o ülkede doğal varlıkları kendi hakları olarak görüyorlar. Bunlar ormanları, turizm alanlarını ama en çok da madenleri istiyorlar. Endüstri devriminden bu yana en önemli sömürü yöntemi bu. Bu yeraltı zenginliklerini çıkaranlar bütün bu zenginlikleri alıp, o yer üstüne çıkardıkları posayı büyük çevresel yük olarak o ülkelere bırakıyorlar. Yeraltı zenginliklerinin asıl sahibi olan bu ülkeler hiçbir zaman gelişmiş, belli bir refah seviyesine ulaşmış ülkeler olamıyor. Haritalara baktığınız zaman da açlık haritasıyla maden yani doğal kaynakların sahibi olan haritaların çok çakıştığını görürsünüz özellikle Afrika ülkelerinde.
Parası olmayan ülkeler dışarıdan borç istiyorlar. Parayı verenler de hem çok yüksek oranda faiz alıyorlar hem de varsa o ülkede doğal varlıkları kendi hakları olarak görüyorlar. Bunlar ormanları, turizm alanlarını ama en çok da madenleri istiyorlar.
“İKLİM DEĞİŞİKLİĞİYLE MÜCADELE İÇİN EN ÖNEMLİ KRİTERLERİMİZDEN BİRİ ORMANLIK ALANLARIMIZIN BÜYÜMESİDİR”
- Değerli hocam son günlerde zeytinime dokunma, ağacımı kesip maden ocağı yapma gibi tepkiler artıyor. Bu görüşler ışığında biraz yerel sorunlara da dönebilir miyiz?
- Tam da bununla ilgili bir önermeden bahsedecektim. 2007 yılında Trump etkisiyle kapatılan Dünya İzleme Enstitüsü’nün (WorldwatchInstitute) 1997'de bir önermesi oldu. Dünyada doğal dengeyi sağlamak için yeniden yapılması gereken üç ana etkinlikten bahsetti. Biri üst toprak erozyonunun önlenmesi. Bu doğrudan çölleşmeyle ilgili bir durum olduğu için, tarımla yani insanların beslenmesiyle ilgiliydi. Diğeri dünya çapında ağaçlandırma önerisiydi. Üçüncüsü de nüfus artış hızının yavaşlatılmasıydı. Üç de tali önermesi olmuştu. Biri üçüncü dünya ülkelerin borç stokunun çözüme kavuşturulması, diğeri sürdürülebilir enerji kaynaklarının bulunması ve diğeri de verimli enerji kullanımıyla ilgili önermeydi. Üç ana önermeden ikisi görüldüğü gibi ormancılıkla ve doğal çözümlerle ilgili.
Yine Dünya Doğayı Koruma Vakfı ile IUCN (Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği) ve UNEP (Birleşmiş Milletler Çevre Programı) 1980’de ortaklaşa "Dünyayı Koruma Stratejisi" raporuyla "sürdürülebilir kalkınma" kavramını tanımladılar.
Bu iki bakışı bir arada düşünürsek, aslında doğal varlıkların yok edilmemesi, bir şekilde kalkınmayı getiriyor ve belli oranda refahı bir topluma verebiliyor. Bir diğer önerme olan nüfus artış hızının azaltılması, o da doğrudan aslında doğal kaynaklar üzerinde baskı oluşturan unsurları önlüyor. Diğer şekilde doğal varlıkların olduğu yerde yaşamını sürdüremeyip kente gelenler, yine doğal varlıklara bir şekilde baskı yapıyor. Aynı zamanda çalışılan iş kollarında da üretilen emisyonla yine doğal varlıklara bir sorun oluşturuluyor.
Ormancılığa dönersek, Türkiye'de ormanların yıllık artımı, yani ormanların büyümesinin toplamı 47,5 milyon metreküp. Ülkemizin yaklaşık yüzde 30'a yakını ormanlık alan. Ancak bu durumu sadece alan bazlı değerlendirmemek gerekir, üretkenlik de önemli olduğu için bu alanın yarısı orman diye nitelendirebiliriz. Türkiye'de ormanların yaklaşık 23 milyon hektarlık bölümünün bu üretkenliği sağladığını da görmek şarttır. Dolayısıyla siz kırk yedi buçuk milyon metreküp üretim yapan yani artım yapan ormanlarınızdan 2015-2016’lara kadar 14 milyon metreküp bazında üretim yaparken, kesim yaparken 2018'den itibaren bunları önce 20 küsurlara, şimdi de 36 milyon metreküplere çıkarırsanız ormanlar üzerinde bu çok büyük bir baskı oluşturursunuz. Ayrıca, 36 milyonun dışında 4-5 milyon metreküp de kayıt dışı kesim olduğunu bazı plancı yetkililer de söylüyor.
Öyleyse problem şudur. 47,5 milyon metreküplük artımın yaklaşık yüzde 75'i hatta 80’i kesiliyor böylece ormanlarımızda servet birikimi olamıyor. Artım hesabı yapılırken sekiz santimlik gövdesi olan ağaçlardan bir metrelik gövdesi -bir metreden büyükleri artık söyleyemiyorum pek kalmadığı için maalesef- olan ağaçlar dikkate alınır. Bu kesimlerle ormanlarda servet birikimi ciddi şekilde engellemiş oluyor.
Bir diğer konu, bir doğal alan ne kadar tek parçaysa o kadar ekosistem hizmetlerini üstün şekilde gösterir. Ekosistem hizmetleri de su gibi, hava gibi, gıda gibi, kültürel ve sosyal faydalar gibi pek çok unsuru ihtiva eder. Bu ormanlar parçalanırsa bunlar da azalır. Toprak koruma gibi, su koruma gibi pek çok şey burada azaltılıyor demektir. İşte bu ekosistem hizmetlerinin, parçalılık arttıkça daha da düştüğünü ve ormanın kendini koruma gücünden de yoksun kaldığını bilmemiz gerekir. 2008'lerde büyüklüğü 10 hektardan daha küçük olan orman parçası sayısı 55 bin küsur olarak hesap edilmiş. 2019 yılında yaklaşık 121 bine çıkmış bu. Bunun anlamı küçük parçalı orman sayımız muazzam bir artışa sebep olmuş yüzde 118 artmış.
Parçalılık artınca büyük parçalar da küçük parçalar haline geliyor demektir. Parçalılık artınca ormanın çekirdek zonunun dış etkenlerden daha kolay etkilenmesi söz konusu olur ve ormanlarda rüzgar yıkımları, kar kırıkları, böcek tasallutları gibi aslında yangınlarla gördüğümüzden çok daha büyük zararlar olur. Ama duman çıkmadığı, alev görülmediği için kamuoyunun tepkisi çok fazla olmaz.
Bunlar muazzam zararlar demektir ve ormanın sağlığı bozulduğu zaman özellikle fizyolojik olarak zayıflayan ormanların çok ciddi bir şekilde diğer böcek ve mantar zararlarına karşı da dayanıksız hale geldiğini söylemeliyiz. Öyleyse bizim aşırı kesimi ve ormansızlaşmayı önlememiz lazım çünkü iklim değişikliğiyle mücadele için en önemli kriterlerimizden biri ormanlık alanlarımızın büyümesidir. Yücel Çağlar Pir'imizin söylediği gibi, ormanlar ne kadar çoğalırsa çoğalsın çevresine zarar vermeyen tek doğal kaynaktır.
YARIN: MADEN SAHALARI, ORMAN YANGINLARI VE HEYELANLAR
Doç. Dr. Oğuz KURDOĞLU kimdir?
1986 yılında İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’nden mezun oldu.
Önce İ.Ü. ‘Orman Koruma ve Entomoloji’ ardından KTÜ Peyzaj Mimarlığı Yüksek Lisans programlarını bitirdi. Doktorasını KTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Orman Mühendisliği Ana Bilim Dalında “Doğal Kaynak Yönetimi” konusunda tamamladı. 1989-2004 yılları arasında, o zamanlar çok güzel bir kurum olan Trabzon’daki Orman Araştırma Enstitüsünde ‘Araştırma Uzmanı’ olarak çalıştı. 90’lı yılların ortasında ilk çalışmalarını yaptığı Atmacacılık Yönetimi ve Doğal Yaşlı Ormanlar konusunda çok olumlu sonuçlanan çalışmaları oldu.
17 Mart 2004 - 08.09.2010 tarihleri arasında Kafkas Üniversitesi Artvin Orman Fakültesinde çalıştı. 2010 yılından beri KTÜ Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümünde görev yapmaktadır
Çeşitli ulusal ve uluslararası doğa koruma projesinde yürütücü ya da danışman olarak görev aldı. İngiltere, Yeni Zelanda, Avustralya, Letonya, Amerika, Hollanda ve Almanya’da; Sürdürülebilir Kalkınma-Korunan Alanların Entegrasyonu, PAN Park, Ormanların Karbon Depolaması, Çevresel Adalet, Yenilenebilir Enerji gibi çeşitli kurslara ve teknik çalışma gezilerine katıldı.
1994’ten beri madencilik, 1995’ten beri HES’ler ve 2005 yılından beri Yeşilyol gibi değişik sözde kalkınma hobileri ile uğraşmakta, ülkenin dört bir yanındaki “savunuculuk” çalışmalarına katılmaktadır. Bu itibarla Doğa Koruma, Doğa Koruma Eğitimi, Korunan Alanlar ve ekoturizm ana ilgi ve çalışma alanlarıdır.
Dağlardaki yol’suzluğu, doğadaki insansızlığı çok sever.
TEMA Vakfı Bilim Kurulu, WWF Türkiye-Doğal Hayatı Koruma Vakfı Yönetim Kurulu ve Mütevelliler Kurulu üyesidir, ayrıca 12 farklı NGO içinde üyeliği sürmektedir.
Hint mallarının AB’yi işgali Türkiye için büyük tehdit!
Prof. Dr. Bayram Öztürk: Mercanları ve deniz çayırlarını koruyamazsak balık olmayacak
Türkiye ‘iklim yangını’nı nasıl söndürecek? İşte UNDP üyesi Türk kızından hayati projeler
Füsun Nebil: Yapay zekaya sahip ülkeler, olmayanları köle gibi çalıştıracaklar
Aliyev ve Paşinyan 'barış'ı imzaladı, ‘AEKT Hattı’nda dev bir refah bölgesi doğuyor
Engeli yok eden bir zaferin öyküsü: Fatoş Akıncıbay Floyd anlatıyor
Finansingundemi.com’da yer alan bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti; aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Burada yer alan bilgiler, güvenilir olduğuna inanılan halka açık kaynaklardan elde edilmiş olup bu kaynaklardaki bilgilerin hata ve eksikliğinden ve ticari amaçlı işlemlerde kullanılmasından doğabilecek zararlardan www.finansingundemi.com ve yöneticileri hiçbir şekilde sorumluluk kabul etmemektedir. Burada yer alan görüş ve düşüncelerin www.finansingundemi.com ve yönetimi için hiçbir bağlayıcılığı yoktur. BİST isim ve logosu “koruma marka belgesi” altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BİST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BİST’e ait olup, tekrar yayınlanamaz.