Yazdır

Devrim Mutfağı: ‘Devrimci’ler neler yedi, içti, işte sıra dışı bir gezinti

Tarih: 14 Temmuz 2025 - 08:30

Usta gazeteci Umur Talu, son dönemlerde imza attığı belgesel ve kitaplarına bir yenisini ekledi. Bengi Başaran’la birlikte tarihe yön veren ‘devrimci’ isimlerin mutfağına girdi, gezdi, çok konuşulacak sıra dışı bir eserle karşımıza çıktı.

VOLKAN KARSAN – FINANSINGUNDEMI.COM / KAZANDIRAN SOHBETLER

En iyisine çok ihtiyaç duyduğumuz dönemde gerçeğinin en azıyla yetinmek zorunda kaldığımız meslek erbabı gazeteciler… “Gazeteciliğin tarafsız ve evrensel kurallara uygun yapılması için herkesin örnek alması gereken yaşayan isim kimdir?” sorusuna tek cevabım Umur Talu olur…

Okuldan ağabeyim, yöneticim, en severek okuduğum yazar, 70 yaşına yaklaşırken hala bir şeyler öğrenebildiğim insan Talu, kitap yazmaya iyiden iyiye verdi kendini… Son kitabı “Devrim Mutfağı” onunla birlikte Bengi Başaran imzasını taşıyor…

Umur Talu’ya diğer kitapları ve yazılarına ne zaman başlayacağına dair, son kitap için de hem ondan hem de Başaran’dan yanıtlar almak için sorularımızı yönelttik…

“TÜRKİYE’DE YAZILI BASIN KENDİ KENDİNİ BİTİRDİ, DAHA DOĞRUSU BİTİRİLDİ, BAĞIMSIZ GAZETECİLİK BİTİRİLMEK İSTENDİ ZATEN”

- Sayın Talu değerli ağabeyim, ben yanlış bir sayı vermek istemiyorum, kaç kitap oldu, en özeli hangisi? Artık imzanızı hep kitap kapaklarında mı göreceğiz yoksa köşe yazılarına tekrar kavuşacak mıyız?

- Toplam yedi kitap oldu. Fransa’da yayınlanan Fransızca bir kitapta bir bölümüm vardı ayrıca; bir de Keynes üstüne bir çeviri. En özelleri bu son iki kitap, Edebi ve Edepsiz Beyoğlu ile Devrim Mutfağı. Köşe yazılarına kısa bir süre ara vermiştim, yeniden başladım. Kitap kapaklarında da sürsün istiyorum. Biraz gecikmiş gibi de hissediyorum.

- Sizin de yazar olarak yer aldığınız internet medyası için gazeteleri bitirecek deniyor? Yazılı basının güçlü bir ismi olarak bu iddia için ne söylemek istersiniz? Sizin manşetlerle kök söktürdüğünüz dönemler çok uzak değil, gazetecilerin ve milyonlarca okurun hafızasında, bugün internet medyası sizce aynı etkiye sahip mi, değilse niçin, olabilir mi?

- Elbette internet medyasının böyle bir özelliği var. Sadece “gazetecilik” açısından değil, sosyal medya-hızlı haber üzerinden de böyle bir etkisi bulunuyor. Ne var ki Türkiye’de yazılı basın kendi kendini bitirdi, daha doğrusu bitirildi. Bağımsız gazetecilik bitirilmek istendi zaten. İnternet medyasının çok daha güçlü ve yaygın olduğu ülkelerde “yazılı basın”ın hayatiyeti sürüyor. Eskisi gibi değil belki ama ciddi biçimde varlar. Tabii ki onlar da interneti, sosyal medyayı buna eklemlemiş durumda varoluşlarına devam ediyorlar.

Gazete istatistiki olarak belki internet medyası kadar yaygın görünmüyordu ama yine de ciddi tirajlarla da, daha mütevazı tirajlarla bile etkisi çok daha ciddiydi. Çünkü gazetecilik sadece hız meselesi değil, bazen durup düşünme, bazen uzun uzun araştırma, günün hızı dışında kendi hızını da tayin edebilme ve bir günün önemli bir manşetini bile günlerce, aylarca, bazen yıllarca etkili biçimde canlı tutabilme imkanıydı. Buna iyi dönemlerinde habere, çok çeşitli coğrafyalarda bile ilk elden ulaşabilme imkan ve gücünü de eklemek lazım. İnternet medyası yaygın ama tek tek o imkanlara sahip değil. Hızın gerekleri gazeteciliğin katma değer imkanını yok ediyor; “bir tweetlik” haberler üst üste yığılıyor, çoğu uçuyor, unutuluyor; fikri takip çok daha geride klasik gazeteciliğe göre.

“BELGESEL ELBETTE DAHA BÜYÜK BİR EKİP İŞİ, KAMERADAN MONTAJA KADAR, KİTAP DAHA ÖZEL, GAZETE RİTMİ İSE HER ZAMAN DAHA YORUCUYDU ELBETTE”

- Belgesel hazırlığı mı, kitap hazırlığı mı? Usta bir gazeteci gözüyle, yüreğiyle,  hangisi daha yorucu ya da doyurucu? Özellikle belgesel çalışması yaparken sizi şaşırtan, kişi ya da olaylarla karşılaştınız mı?

- Sanırım Nebil Özgentürk’le yedi sekiz ciddi belgesel yaptık. Bunların son dördünde hem araştırma, hem çekim, hem yazım aşamasında, Devrim Mutfağı’nı da birlikte yazdığım Dr. Bengi Başaran’la birlikte çalıştık. Belgesel elbette daha büyük bir ekip işi. Kameradan montaja kadar. Kitap daha özel. Gazete ritmi her zaman daha yorucuydu elbette. Bunların çalışma zevki ve nihai tatmini ise ayrı. Kitapta sürece daha hakimsiniz. Belgesel de kalıcı tabii ki ama kitap bambaşka. Hele yazdığınız sizi tatmin etmiş, bir de okurla buluşabilmişse. Son iki kitap hızla okurla buluştu. Bu da ayrı bir motivasyon oldu.

Belgesel çalışmalarında, özellikle Vicdanımızın Hatıra Defteri ile Tarladan Okula Bir Damla’da, şaşırma demesem de, öğrenme, görme, anlama, aktarma süreci bizi bilmediğimiz ya da iyi bilmediğimiz sularda dolaştırdı. Öğrenmek ve anlamak, aktarmadan önceki en heyecan verici süreçti. Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk da biraz öyleydi. Bunu son üç kitap için de söyleyebilirim.

“MUHABİR GİBİ DÜŞÜNEBİLEN, MUHABİRE DE GENEL YAYIN YÖNETMENİ GİBİ DÜŞÜNDÜRTEBİLMEYİ ÇOK İSTEYEN BİR YÖNETİCİYDİM”

- Bugün aktif gazetecilik yapacak olsanız yayını yönetmek mi istersiniz, muhabir olmak mı?

- Senin de yakından tanık olduğun gibi, bir bakıma muhabir gibi düşünebilen, muhabire de genel yayın yönetmeni gibi düşündürtebilmeyi çok isteyen bir yöneticiydim. Artık o şekilde bir aktif gazeteciliği mümkün görmüyorum. Ama tercihim elbette nihai olarak yayını belirleyebilmek olurdu.

-Genç meslektaşlarınıza vereceğiniz öğütler neler olabilir, hem mesleklerini hakkıyla yapsınlar hem de başlarına dert almasınlar?

- Dert almamanın yollarını öneremem. Bu konuda sadece etik değerleri, hakaretten uzak durmayı, yanlışların üzerinde bağırıp çağırmamayı önerebilirim. Onun dışında önereceğim bağımsız, bilgili, vicdanlı ve kamu yararına gazetecilik ise zaten başına dert alabilmeyi de içeriyor. Ama gazetecilik böyle bir şey aynı zamanda: Sesi çıkmayanların, sesini duyurabilmek isteyenlerin, acıların, dertlerin içine girmek, anlamak ve anlatmak ve bu dertleri dert edinirken de başına dert alabilmek.

“HEM “DEVRİM” HEM “MUTFAK”, İKİSİ DE KIYMETLİ, ÖNCELİKLE DÜNYADA BENZERLERİNİN OLUP OLMADIĞINA BAKTIK, SONRA DA “BENZERSİZ” BİR ŞEY YAPABİLMEK İÇİN YOLA KOYULDUK”

- Gelelim son kitaba, Devrim Mutfağı nasıl ortaya çıktı, öyküsünü dinleyebilir miyiz? (Her ikiniz ayrı ayrı yanıt verirseniz daha iyi mi olur)

Umur Talu: Devrim Mutfağı, Dr. Bengi Başaran’ın fikrinden çıktı. Ben de benimsedim. Çünkü hem “devrim”di hem “mutfak.” İkisi de kıymetli. Öncelikle dünyada benzerlerinin olup olmadığına baktık. Sonra da “benzersiz” bir şey yapabilmek için yola koyulduk. Tam manasıyla ortak bir çalışma oldu.

Bengi Başaran: Gastronomi farklı alanların kesişiminde duruyor. Bu kitabın ortaya çıkışında da disiplinler arası başka bir makalede Fidel Castro’nun dondurmaya olan özel ilgisi ve ona milk shake’le yapılan suikast girişiminin hikayesi ilham verdi.

“DEVRİMLERİN ORTAYA ÇIKIŞINDA EKMEK KAVGASI MERKEZDE YER ALIYOR, DİĞER BİR DEYİŞLE DEVRİM YAKLAŞTIĞINDA YEDİKLERİNE VE YİYEMEDİKLERİNE DE YANSIYOR”

- Devrimlere uzan yolun başlangıcı biraz da insanoğlunun karnının doyması ile ilgili değil mi?

Umur Talu: Kesinlikle devrimlerde açlığın, kıtlığın, geçim adaletsizlik ve uçurumlarının büyük rolü var. Ekmeğin, aşın rolü devrim ihtimalini kitleselleştirip hakikate dönüştürmekte etkili. Ayrıca devrimler de mutfakta bir devrim, en azından dönüşüm yaratabiliyor. Bazen de 1848 Paris’i ve Fransa’sı gibi, devrim bizzat toplu, cumhuriyetçi sokak ziyafeti sofalarından yola çıkabiliyor.

Bengi Başaran: Devrimlerin ortaya çıkışında ekmek kavgası merkezde yer alıyor. Diğer bir deyişle devrim yaklaştığında yediklerine ve yiyemediklerine de yansıyor. Hatta devrimden sonra da gıda politikaları büyük önem taşıyor. Gıda ve beslenmeye ilişkin açmazlar, nasıl devrimin yolunu açabiliyorsa, kimi zaman da devrimin en büyük açmazı haline gelebiliyor.

“CHE VE HAMBURGERLİ KAPAĞA TAKILMAYANLAR BİR YANA, BEĞENEN VE BENİMSEYENLER BÜYÜK ÇOĞUNLUK, TABİİ TEK TÜK YADIRGAYAN DA OLDU”

- Kitabın kapağı çok ilginç Che hamburger yiyor… Bu sadece görsel bir rastlantı mı ya da yorumu anlamak için mutlaka kitap okunmalı mı?

Umur Talu: Che ve hamburgerli kapağa takılmayanlar bir yana, beğenen ve benimseyenler büyük çoğunluk. Tabii tek tük yadırgayan da oldu. Ama kitapta Che’nin hotdog yerken fotoğrafı var. Kullanmadığımız bazı fotoğraflarda ise Che de Fidel de “Cola” içiyor. Fidel ABD menşeili dondurmalardan etkilenmiş ama onlardan örnekler getirterek daha iyi bir lezzetle yerlisini ürettiriyor ya da Fransız Camembert peynirinin yerli üretimini deniyor. Purosu Küba ama içkisi başka başka ülkelerden.

Sanırım bu insanlar şekilden çok köklü toplumsal değişim ve adalet peşindelerdi. Sanırım değil, öylelerdi. Şekillerle uğraşıp dünyayı ve kendini değiştirmek için kılını kıpırdatmayanlardan çok çok farklı. Ayrıca hamburger de köken itibariyle Amerikan değil, çok Avrupalı… Biraz Latin Amerikalı dürüm olan “Arepa”ya da benziyor.

Sandviç de İngiliz kökenli mesela; patates Amerikan, hindi de. Pancho Villa ise Amerikan mutfağı tutkunu. Engels ise bir şampanya sever. Ne yapacağız o zaman!

Kitap zaten “devrimci” figürlerin mutfaklarında dolaşırken, yoklukları veya mütevazı tercihleri, kiminin yerel ürünlere düşkünlüğü kadar, kiminin ince yeme ve içme zevkleri arasında da bir gezinti. Şekillerle düşünmek, onların, en azından çoğunun şekilleri aşan hayat, düşünce ve mücadelelerini anlamak bakımından da çok kısır.

Bengi Başaran: Che’nin devrimci kimliğinin yanı sıra popüler kültür ikonu olarak dünya çapında tanınması, Polonya asıllı ABD’li çağdaş sanatçı Andy Warhol’un, Che’nin öldürülüşünden bir yıl sonra 1968’de yaptığı eseriyle de gerçekleşiyor. Bu noktada, gastronomi de çağdaş sanat da “popüler tüketilebilirlik”in özneleri olarak okumaya açık hale geliyor. Kitabın kapağının ironisi, bu noktada başlıyor. Kitaptaki Che anlatısı ise devrimci ve dramatik gerçeğin acı verici ve kalıcı iziyle tamamlanıyor.

- Bu kitabın yabancı dilleri de olacak mı, sanki olmalı gibi değil mi?

Umur Talu: Yabancı dillerde de yayınlanabilmesini çok isteriz. Yayınevimiz Epsilon-Kafka da ister mutlaka. Kitap biraz burada yol alsın, o yolların da açılabilmesi umuduyla. Nihayetinde “enternasyonal” bir kitap.

Bengi Başaran: Elbette böyle bir arzu ve niyetimiz var. Çünkü biz sadece yola çıkarken değil, kitabı hayata geçirirken de birçok fikirden ilham aldık ve farklı disiplinlerden beslendik. Aynı şekilde, farklı alan ve görüşlerden insanlarda da benzer bir etki yaratabileceğini düşündüğümüz için çevrilmesini istiyoruz. Zaten kitaptaki isimleri çoğu da dünyanın ve tarihin farklı sayfalarından.

Umur Talu kimdir?

İlk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi’nde yatılı okudu. Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümünden mezun oldu. Üniversite sırasında Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara ve Boğazları Belediyeler Birliği’nde çalıştı. Günaydın, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk gazetelerinde muhabirlik, ekonomi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik, Gazete Duvar gibi web sitelerinde yazdı. Yazıları halen T24’te yayımlanıyor.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti yönetim kuruluna seçildi, başkan yardımcılığında bulundu. İstanbul Üniversitesi, Bilgi ve Bahçeşehir üniversitelerinde ders verdi. 1998’de 3 bin gazetecinin imzaladığı Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ni hazırladı; Türkiye medyasında ilk ombudsmanlığın kurulmasını gerçekleştirdi.

Çalışmaları başta Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazarı Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Ödülleri olmak üzere çeşitli mesleki ödüllerle değerlendirildi.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığı yaptı; Vicdanımızın Hatıra Defteri, Tarladan Okula Bir Damla, Cumhuriyet’in İlk Durağı belgesellerinde metin yazarlığının yanında çekimlerinde bulundu.

Sosyal Demokrasi, Fransa Sosyalizmi, Uçuran Bey Postanesi, Dipsiz Medya, Bedelli Gazetecilik, Senin Adın Corona Olsun, Edebi ve Edepsiz Beyoğlu kitapları yayımlandı.

Harika anne yemekleri ve yatılı okulun kalabalık ve çeşidi mütevazı masalarıyla başladığı lezzet yolculuğunda, Türkiye’nin ve dünyanın çeşitli yerlerinde doydu, aç kaldı, emeğe ve yaratıcılığa hayran kaldığı da oldu. Yemek pişirmek kadar yemek kitabı okumayı da sevdi, onlara ayrı bir kitaplık tesis etti.

Bengi Başaran kimdir?

Bengi Başaran 1982’de Adana’da doğdu. Tarsus Amerikan Koleji’nden 2000 yılında mezun oldu. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümünü bitirdi. Yüksek lisanslarını; Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Bilişim programı, İstanbul Teknik Üniversitesi Bilim, Teknoloji ve Toplum bölümü ile Hollanda Maastricht Üniversitesi’nde tamamladı. Doktorasını İTÜ Sanat Tarihi’nde yaptı. Stüdyo İmge/Era yayıncılık bünyesinde yayıncılık hayatına başladı. Ulusal belgesel projelerinin yazım ve üretiminde yer aldı.

Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde araştırma görevlisi olarak çalıştı. Yazı ve şiirleri Varlık başta olmak üzere birçok dergi, süreli ve akademik yayın ile fanzinde yayınlandı. Çağdaş sanat ve yayıncılığı alanında görev aldı. Kadın ve cinsiyet çalışmaları ekseninde üretimini sürdüyor. T24’de yazılarına devam ediyor. Gastronomi ve yemek teorisi alanında yazıları, çevirileri ve akademik makaleleri bulunuyor. Kendini bildiğinden beri bulunduğu her coğrafyada “o tadın” peşinden gidiyor.

AKTOB Başkanı Kavaloğlu: Antalya gibi başka bir resort havalimanı yokAKTOB Başkanı Kavaloğlu: Antalya gibi başka bir resort havalimanı yok

Finansın Gündemi Kıbrıs Türkü’nün sesi oldu: KKTC Meclis Başkanı Ziya Öztürkler konuştuFinansın Gündemi Kıbrıs Türkü’nün sesi oldu: KKTC Meclis Başkanı Ziya Öztürkler konuştu

Büyükelçi Öktem’den kritik soru: İsrail 200 uçakla bombalarken İran uçakları nerede?Büyükelçi Öktem’den kritik soru: İsrail 200 uçakla bombalarken İran uçakları nerede?

Türkiye’de enfeksiyonla savaşın ‘komuta merkezi’ KUISCIDTürkiye’de enfeksiyonla savaşın ‘komuta merkezi’ KUISCID

Teknofark Derneği’nden teknolojide kadın harekâtıTeknofark Derneği’nden teknolojide kadın harekâtı

 

Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/devrim-mutfagi-devrimciler-neler-yedi-icti-iste-sira-disi-bir-gezinti/1859131