BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri
AKBNK 56,25 0,09 292.500.000.000,00
ALBRK 7,00 -0,71 17.500.000.000,00
GARAN 116,10 0,35 487.620.000.000,00
HALKB 20,68 1,17 148.581.209.908,56
ICBCT 15,87 -2,16 13.648.200.000,00
ISCTR 11,42 -0,61 285.499.657.400,00
SKBNK 4,70 -0,84 11.750.000.000,00
TSKB 11,36 -0,53 31.808.000.000,00
VAKBN 23,74 0,00 235.403.976.956,02
YKBNK 27,38 -0,73 231.280.264.155,92

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaKazandıran SohbetlerTürkiye’de enfeksiyonla savaşın ‘komuta merkezi’ KUISCID----

Türkiye’de enfeksiyonla savaşın ‘komuta merkezi’ KUISCID

Türkiye’de enfeksiyonla savaşın ‘komuta merkezi’ KUISCID
22 Mayıs 2025 - 08:50 www.finansingundemi.com

Koç Üniversitesi İş Bankası Enfeksiyon Hastalıkları Araştırma Merkezi’nde 100 uzman bilim insanı sağlık savaşı veriyor. Tek hedef ülke insanını hastalıklardan korumak, bilinçlendirmek. KUISCID Direktörü Prof. Dr. Önder Ergönül anlatıyor.

VOLKAN KARSAN - FINANSINGUNDEMI.COM / KAZANDIRAN SOHBETLER

Bu kış herkes aynı şeyi söyledi nerdeyse “Ne geçmez soğuk algınlığı bu, haftalarca sürdü” diye… Aslında belki de birden fazla virüs vücudumuzun zayıf zamanını yakalamış biri bitmeden bir başka hastalığın kucağına düşülmüştü. Hepsinin başında hastalanmadan önceki tedbirler önemliydi ve tabii ki güçlü bir bağışıklık sistemine de sahip olmak.

Konunun belki de Türkiye’deki en yetkin uzmanına sorularımızı yönelttik. Koç Üniversitesi İş Bankası Enfeksiyon Hastalıkları Araştırma Merkezi (KUISCID) Direktörü Prof. Dr. Önder Ergönül oldukça aydınlatıcı cevaplarla önce bizi aydınlattı… Şimdi sıra sizde, dikkatle okumanızı tavsiye ederiz…

“2020'DE, KOÇ GRUBU VE İŞ BANKASI GİBİ İKİ CUMHURİYET KURULUŞUNU BİR ARAYA GETİRMESİ AÇISINDAN ÖNEMLİ OLDUĞUNA İNANDIĞIM BİR PROJE BAŞLATTIK”

- Değerli hocam Sayın Ergönül, çok önemli bir akademik yaşamınız var. Sizin için duygusal ve önemli olan kilometre taşlarıyla birlikte kariyerinizi bize özetler misiniz?

- Gaziantep'te doğup büyüdüm. Gaziantep Lisesi mezunuyum. O dönemde yeni açılan Hacettepe İngilizce Tıp Bölümü’nü kazandım ve 1989 yılında mezun oldum. Ankara Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları Bölümü’nde ihtisas yaptım. Sonrasında da hep ilgi duyduğum halk sağlığı kavramıyla ve matematiksel çalışmalarla ilgili olan Harvard School of Public Health’te (Halk Sağlığı Okul) Epidemiyoloji Yüksek Lisansı yaptım.

Bu eğitim benim için çok önemliydi. Ülkeme döndüğümde özellikle yeni ortaya çıkan enfeksiyonlara yoğunlaştım. Geçmişte insanların farkında olmadığı ya da yeterince dikkat çekilemeyen yeni enfeksiyonları saptadık. Marmara Üniversitesi'nde çalıştım. 2010 yılından bu yana Koç Üniversitesi'ndeyim. Pandeminin başında 2020'de, Koç Grubu ve İş Bankası gibi iki cumhuriyet kuruluşunu bir araya getirmesi açısından önemli olduğuna inandığım bir proje başlattık. İş Bankası'nın çok önemli bir desteğiyle Türkiye’de ilk olan bir Enfeksiyon Hastalıkları Araştırma Merkezi kurduk. YÖK’te kayıtlı olup maalesef çok aktif olamayan merkezler var ancak bizimkisi şu açıdan ilk özelliği taşıyor. Biyogüvenlik ‘seviye 3’ laboratuvarına sahip, uluslararası anlamda Türkiye'yi temsil eden, gerçek anlamda uluslararası değeri de olan bir merkez kurmuş olduk. Koç Üniversitesi İş Bankası Enfeksiyon Hastalıkları Araştırma Merkezi benim için bir anlamda kariyerimdeki birçok noktayı birleştiren bir merkez oldu; belki mesleki hayatımın da en önemli noktası haline geldi.

Bu merkez neden önemli? Bir kere gerçekten ülkenin sorunlarıyla doğrudan ilgileniyoruz. Türkiye'de önemli gördüğümüz bir toplum sağlığı sorununu ele alıp bunu laboratuvarlarımızda inceleyip topluma çözüm olarak yansıtıyoruz. Bu çok önemli. İkincisi, bunu ancak yüksek kaliteli, yüksek liyakatli kadrolarla yapabiliriz. O kadroları toparlıyoruz. Örneğin Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Türkiye'nin en iyi öğrencilerini alıyor. O gençlerimize yurt dışında bulacakları imkanları sunup, kendi memleketinde çalışmanın hazzını da yaşatarak birlikte gece gündüz çalışıyoruz. Bu bizim için müthiş bir mutluluk. Bu ülkenin sıkıntılarını biliyoruz, bu sıkıntılardan böyle kurtulacağına inanıyoruz. O yüzden bu bizi daha da motive ediyor.

“ÜLKEMİZDEKİ ÖZELLİKLE YETİŞKİN GRUPTA AŞILANMA ORANLARI SON DERECE DÜŞÜK, İNFLUENZA AŞISI TÜRKİYE'DE %5 CİVARINDA İKEN ALMANYA'DA %70-80 CİVARINDA”

- Hocam 2020'de birdenbire Kovid 19 diye bir virüsle karşılaştık. Ondan sonra bir aşı tartışması çıktı. Enfeksiyon ya da virüs dediğimiz zaman aşı gerçekten gerekli bir önlem midir? Yoksa sonucunda insanları farklı hastalıklara sürükleyebilen bir unsur mudur?

- Bizim açımızdan aşı çok önemlidir. Biz derken de sadece enfeksiyon hastalıkları uzmanları değil gerçek bilim insanları böyle düşünürler. Aşı tartışmaları daha çok gri alanlar olduğu zaman ortaya çıkabiliyor. Örneğin bir aşı yüzde 70 koruyucuysa orada tartışma olabiliyor ama yüzde 100 koruyucuysa zaten tartışılmıyor. Mesela kuduz aşısı, hepatit aşısı tartışılmaz. Bunlar neredeyse yüzde 100 koruyucu.

Aşı tartışmaları Kovid’de hız kazandı. Kovid sonrasında hem ülkemizde hem dünyada aşılama oranlarının azaldığını görüyoruz. Ülkemizdeki özellikle yetişkin grupta aşılanma oranları son derece düşük. Örneğin influenza aşısı Türkiye'de yüzde 5 civarında iken Almanya'da yüzde 70-80 civarında. Bu çerçevede Türkiye'de genel sağlık problemlerinin dikkate alınıp üzerine gidilmesi lazım. Bunlar ancak yoğun kampanyalarla, yoğun eğitimlerle, sağlık okuryazarlığının yükseltilmesiyle olabiliyor. Eğer bu yapılmazsa da insanlar “Zaten bir sürü dert var, buna sıra gelmedi” deyip geçebiliyorlar.

“ŞU ANDA ANTİBİYOTİK DİRENCİ ÜLKEMİZİN EN BAŞTA GELEN SAĞLIK SORUNLARINDAN BİR TANESİ ÇÜNKÜ EĞER BAKTERİ DİRENÇLİ OLURSA SİZ TEDAVİ OLAMIYORSUNUZ”

- Sağlık okuryazarlığı ile çok önemli bir noktaya parmak bastınız. Bir zamanlar ülkemizde neredeyse başı ağrıyan bile şeker gibi antibiyotik içiyordu. Şu anda antibiyotik yazılması bile güçleşti. Halk kolayca antibiyotiğe ulaşamıyor. Antibiyotiği bize gerekliliği açısından anlatmanız mümkün mü hocam?

- Türkiye antibiyotiklerin en çok yazıldığı, bu nedenle antibiyotik direncinin çok yüksek olduğu ülkelerin başında geliyor. Ülkemizde reçetelenen ilaçların yaklaşık üçte birini antibiyotikler oluşturuyor. Bu durum, zatürre, ishalli hastalıklar ve idrar yolu enfeksiyonları gibi enfeksiyonlarda kullanılan antibiyotiklerin etkisini azaltarak tedavi süreçlerini zorlaştırıyor ve ölüm riskini artırıyor. Özellikle pnömokoklarda penisilin direncinin son yıllarda artması, durumu daha da kritik hale getiriyor.

Aslında 2013 yılında eczanelerden alım yasaklandı ama bu sefer doktorlara baskı yapılmaya başlandı. Doktorların toplam muayene süresi düştüğü ölçüde hastanın talebinden bir an evvel kurtulmak kaygısıyla yazıp gönderebiliyor. Özellikle hasta yoğunluğunun çok olduğu Doğu, Güneydoğu illerinde bu yaşanabiliyor.

Şu anda antibiyotik direnci ülkemizin en başta gelen sağlık sorunlarından bir tanesi çünkü eğer bakteri dirençli olursa siz tedavi olamıyorsunuz. Elinizde seçenek de yok ve hastaları kaybediyoruz. Herkes kendi ya da ailesinden birinin başına gelince anlıyor. Bu yüzden buna sessiz pandemi diyoruz. Antibiyotik direncinin ne kadar önemli bir sorun olduğu, KUISCID olarak yürüttüğümüz Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları Raporu çalışmasında da net olarak görülüyor.

“SORUNLARIMIZA YURTDIŞINDA HAZIRLANMIŞ JENERİK REHBERLER ÜZERİNDEN TEDAVİ UYGULAMAK YERİNE KENDİ ÇÖZÜMLERİMİZİ ÜRETMEMİZ GEREKTİĞİNE İNANIYORUZ”

- Bu raporun içeriği ve diğer öne çıkan bulgularına da değinebilir misiniz?

- Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları Raporu için ülkemizde enfeksiyon hastalıklarının mevcut durumunu ortaya koyma, alandaki sorunlara yerel olarak üretilmiş bilgiler ışığında çözüm üretilmesini sağlama ve yeni hipotezler ile hedefler oluşturma amacıyla Türkiye’nin dört bir yanından 100 uzman bilim insanıyla birlikte çalışıyoruz. Kendi sorunlarımıza yurtdışında hazırlanmış jenerik rehberler üzerinden tedavi uygulamakla yetinmek yerine kendi sorunlarımıza kendi çözümlerimizi üretmemiz gerektiğine ve bunun mümkün olduğuna inanıyoruz.

Raporda en öne çıkan noktalar hızlı ve doğru tanı yöntemlerinin eksikliği, gereksiz antibiyotik kullanımı ve bağışıklama oranlarının düşüklüğü, HIV enfeksiyonunun geç tanısı ve tedaviye erişim konusundaki zorluklar oldu. Rapor altında yürütülen çalışmalar bilimsel dergilerde yayınlanıyor. Ayrıca güncel veriler https://teh.kuiscid.org adresinde paylaşılıyor. Bu şekilde meslektaşlarımızın mesleklerini daha güvenle ve bilinçle yapmalarına da katkıda bulunulması hedefleniyor.

“İNSANLAR, ‘BU SENE HASTALIKTAN HİÇ KURTULAMADIM’ DEDİĞİNDE ASLINDA BELKİ DE VİRÜSÜN BİRİ BİTİYOR DİĞERİ BAŞLIYOR ÇÜNKÜ MEVSİMSELLİKLERİ DE FARKLI”

- Hocam bir de mevsim geçişlerinde özellikle belki alerjenlerden de etkilenen bir enfeksiyon dalgası yaşanabiliyor. Bu konuda nelere dikkat edilmeli, ne yapılmalı? Pandemideki gibi maske, sık sık el yıkama vb. önlemler mi alınmalı?

- Kapalı ortamlarda bulunma zamanı arttıkça bulaş oranı da artıyor. Bu nedenle bulaşıcı hastalıklar açık havada, mesela herkesin dışarıda olduğu yaz aylarında net olarak azalır. Toplam olarak dört çeşit virüs vardır: Kovid'e ek olarak influenza, yani grip; rinovirus yani nezle ve RSV (respiratuvar sinsityal virüs). Bu dört virüsün hepsi birbirinden ayrı. İnsanlar “Bu sene hastalıktan hiç kurtulamadım” dediğinde aslında belki de virüsün biri bitiyor diğeri başlıyor çünkü mevsimsellikleri de farklı. Bunların bir kısmına yönelik aşılar var, o aşıları olmalarını öneririz. Ancak dediğiniz gibi el yıkama, kişisel hijyen ya da örneğin hapşırırken ağzını kapatma gibi önlemler de işe yarayabilir. Bu hastalıklar normaldir, önümüzdeki süreçlerde devam edecektir. Hazırlıklı olmalı, gereken aşıları yaptırmalıyız.

“ANTİBİYOTİK BİZİM İÇİN SANKİ BİR MUCİZE GİBİ… ÜLKE OLARAK ASPİRİN ALIR GİBİ ALIYORUZ, BUNDAN KURTULMAMIZ LAZIM”

- Hocam enfeksiyon deyince yaygın olarak insanların yedikleri içtiklerinden kaynaklanabilen bağırsak enfeksiyonları da akla gelebiliyor.

- Tabii insanlar yediklerinden besin zehirlenmesi olabilir, bu da karşımıza çoğunlukla ishal ve bazen de kusmayla çıkabilir. Özellikle sokaklarda ya da açıkta olan besinler risk altındadır ya da örneğin yumurta ihtiva eden kremalar, mayonezler, yani içinde bozulabilecek şeyler bulunduran ürünler besin zehirlenmesinde en önemli kaynaktır. Ancak solunum yolu enfeksiyonlarında olduğu gibi bağırsak enfeksiyonlarında da çok çeşitli nedenler olabilir. Bunların çoğu antibiyotik almadan birkaç günde rahatlıkla geçebilir ama geçmiyorsa doktora başvurmak ve antibiyotik almak gerekebilir. Yine burada da fazla antibiyotik kullanabiliyoruz. Antibiyotik bizim için sanki bir mucize gibi… Ülke olarak aspirin alır gibi alıyoruz. Bundan kurtulmamız lazım. Burada da en çok yapacağımız şey ishal durumunda bol sıvı almak. Çay, kahve bunu kısmen karşılar. Uygun sıvıları bol miktarda tüketmek sağlıklı olmak için normal zamanda da yapmamız gereken bir şeydir.

“TEDAVİ EDİLMEZSE %10-20 ÖLÜMLE SONUÇLANIYOR, EN FAZLA VAKA TÜRKİYE'DE GÖRÜLÜYOR DİYEBİLİRİZ, BUNUN İÇİN CİDDİ BİR MÜCADELEYE İHTİYAÇ VAR”

- Endemik seyreden ve yaz aylarında yükselişe geçen Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) özelinde ne söylemek istersiniz?

- KKKA, virüs kaynaklı ve kanamayla seyreden bir hastalık. Özellikle kırsalda kene temasıyla virüs bulaşıyor. Nadiren de insandan insana kan yoluyla, vücut sıvılarıyla geçebiliyor. Örneğin bir hemşirenin KKKA hastasından kan alırken eline iğne batması yoluyla bulaşabiliyor. Bu hastalık sadece belli yerlerde görülüyor. İstanbul'da, İzmir'de, Ankara merkezde yok. Ankara'nın doğusunda, Karadeniz'in güneyinde, Kelkit Vadisi denilen yerde, Sivas, Tokat, Yozgat, Kastamonu, Samsun’un güney tarafları, Erzurum, Kars, Artvin. Bu bölgede mevcut. Belli bir kene türü bu virüsü taşıyor ve o kene insanı tutarsa virüsü zerk etmiş oluyor. 3-5 günlük bir kuluçka süresinden sonra hastalık ortaya çıkıyor ve bazı insanlarda gerçekten ciddi kanamalara yol açıyor. Eğer tedavi edilmezse yüzde 10-20 ölümle sonuçlanıyor. En fazla vaka Türkiye'de görülüyor diyebiliriz. Bunun için ciddi bir mücadeleye ihtiyaç var. Hekimlerin çok uyanık ve bilgili olması gerekiyor.  Yapılması gereken tedavi şeklini hemen geliştirmeleri gerekiyor. Bizim de Koç Üniversitesi İş Bankası Enfeksiyon Merkezi’nde en çok çalıştığımız konulardan biri bu. Kısa sürede hem tedavi hem de vaka yönetimi konusunda ilerleme sağlayacağımızı düşünüyoruz.

 

“MESELA SİZ YEŞİL ALANLARI TÜMDEN ORTADAN KALDIRIRSANIZ, BELKİ KENEYİ, SİNEĞİ YOK EDERSİNİZ AMA BU AYNI ZAMANDA MUTSUZLUK KAYNAĞI OLUR”

- Sizlerin bilimsel çalışmalarına yardımcı olmak için insanlarda bağışıklık sistemini geliştirmek veya korumak adına bir bilinçlenme gerekiyor mu?

- Şu anda bütün çabamız toplumun daha sağlıklı olması, belli hastalıklara karşı bağışıklık geliştirmesi. Bunun için en temelde hijyen kuralları yatıyor. Ülkenin daha refah toplumu olması da önemli. Bu konu psikolojiyle de ilişkili. Mesela siz yeşil alanları tümden ortadan kaldırırsanız, belki keneyi, sineği yok edersiniz ama bu aynı zamanda mutsuzluk kaynağı olur. Biz keneyle, sinekle mücadele ederiz. Bizim ana meselemiz hekimliktir, bunun için de insanın mutlu biçimde yaşamını sürdürmesini amaçlarız. Bu çerçevede belli hastalıklarda insanların bağışıklanmasını, aşılanmasını önemseriz. Büyük ya da gelişmiş ülkelerin sağlık yaklaşımlarından eksiğimiz olmasın isteriz. Bütün gayemiz bu. Bunu yaparken, öğrenirken, araştırırken insan vücudu hakkında bazı gerçekleri de ortaya çıkartmış oluyoruz ve dünyada meslektaşlarımızla bunu da paylaşıyoruz.

“TÜRKİYE DÜNYANIN HASTALIKLARINI ÇOK ÇABUK ÖĞRENDİ,  ANTİBİYOTİK DİRENCİNDE OLDUĞU GİBİ OBEZİTE VE BESLENME PROBLEMLERİNDE DE DÜNYA LİDERİ OLMAYA BAŞLADIK”

- Peki, bunun beslenme boyutu da söz konusu mu hocam?

- Tabii kesinlikle. Sağlıklı yaşama bu da dahil. Enfeksiyonlar bir başlık, beslenme bir başka başlık, yeşil alanlar bir başka başlık. Artık dünya tek diyoruz. Hayvanıyla, insanıyla, bitkisiyle bir tek sağlıktan bahsediliyor.

Örneğin ülkemizde obezitenin şu anda yüzde 40 olduğunu biliyoruz. Bunu 20 sene önce birisi söylese inanmazdım. “Türkiye'de insanlar görece iyi beslenirler, ülkemizde sebze meyve daha iyi yenir, fast food gıdalar daha azdır” derdik. Ama maalesef Türkiye dünyanın bu hastalıklarını çok çabuk öğrendi. Tıpkı antibiyotik direncinde olduğu gibi obezite ve beslenme problemleri konusunda da dünya lideri olmaya başladık. Bunlar bizi üzüyor. Bu mesele çok boyutlu. Hareket kısmı var içinde, sporu var, beslenmesi var, streslerden uzak kalma var. Biz de hekim olmaktan kaynaklı meseleyi bir bütün olarak görüyoruz. O bütünselliği içinde sadece insan toplulukları değil hayvanlar da bitkiler de dahil olacak şekilde düşünüyoruz.

Teknofark Derneği’nden teknolojide kadın harekâtıTeknofark Derneği’nden teknolojide kadın harekâtı

Ünlü koç ve mentor Arzum Akduran Köseoğlu’ndan CEO’lara verdiği sırlarÜnlü koç ve mentor Arzum Akduran Köseoğlu’ndan CEO’lara verdiği sırlar

Bağımlılıkla savaşta “Bağımsızlık Seferberliği” çığ gibi büyüyorBağımlılıkla savaşta “Bağımsızlık Seferberliği” çığ gibi büyüyor

Doç. Dr. Dinç: Nasıl toprağımızı savunduk, gençlerimizi de savunmamız, korumamız lazımDoç. Dr. Dinç: Nasıl toprağımızı savunduk, gençlerimizi de savunmamız, korumamız lazım

 

YORUMLAR (1)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)
  • Gültekin Köksal22 Mayıs 2025 11:38

    👍🏻👍🏻👍🏻👍🏻👍🏻👍🏻👍🏻👏🏻👏🏻👏🏻👏🏻👏🏻👏🏻👏🏻

DM TV YAYINDA! ABONE OL!