BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri
AKBNK 70,10 0,36 364.520.000.000,00
ALBRK 7,96 0,51 19.900.000.000,00
GARAN 141,70 0,35 595.140.000.000,00
HALKB 37,24 0,49 267.561.134.284,08
ICBCT 13,35 0,15 11.481.000.000,00
ISCTR 13,81 0,66 345.249.585.700,00
SKBNK 7,81 0,26 19.525.000.000,00
TSKB 12,79 0,24 35.812.000.000,00
VAKBN 29,88 -0,07 296.287.735.107,24
YKBNK 36,04 0,28 304.431.728.275,36

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaBankacılıkSERMAYE GİRİŞİ AZALACAK----

SERMAYE GİRİŞİ AZALACAK

SERMAYE GİRİŞİ AZALACAK
17 Şubat 2009 - 13:31 www.finansingundemi.com

Akbank Başekonomisti Fatma Melek bankacılık krizi bankacılık sektörünü ve IMF ile ilişkiler değerlendirdi.

Akbank Başekonomisti Fatma Melek: • Dünyada yaklaşık son 10 yılda azalan risk primleri halihazırda yaşanan sıkıntıların sebebi olarak görülüyor. İşlerin iyi gittiği dönemlerde azalan risk primleri hızlı bir kredi artışını getirerek yüksek bir büyüme sağladı; yüksek büyüme ise aktif fiyatlarını yükseltti ve bu gidişat uzun bir süre devam etti. Bu süreçte hanehalkı, firmalar ve bankacılık kesiminin borcu milli gelirin %300’üne ulaşarak, finansal kurumlar ise sermayelerinin 20-30 katı kadar borç altına girdi. • 2007’nin son çeyreğinden itibaren hanehalkının servet kaybı 7 trilyon $ oldu. Bu rakam toplam hanehalkı harcanabilir gelirinin %60’ına eşit. • IMF, 2009 yılında dünya ekonomisinin %0.5 büyüyeceğini, gelişmiş ülkelerin ortalamada %2 oranında daralacağını, gelişmekte olan ülkelerin ise %3.3 büyüme ile önemli ölçüde zayıflayacağını öngörüyor. Asya ülkeleri başta olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin son yıllarda yaşadığı süratli gelişme, büyük ölçüde ABD’ye yönelik ihracatın artmasından, sermayenin maliyetinin ucuz ve erişiminin kolay olmasından ve artan emtia fiyatlarından kaynaklanıyor ancak bu unsurların hepsi halihazırda bitmiş durumda. • Bankacılık sektöründeki zararlar halihazırda 1 trilyon $’a ulaştı; bunun 2 trilyon $’ın üzerine çıkması bekleniyor. Bankalar bilançolarındaki konuta dayalı olarak vermiş oldukları menkul değerlerden hem de ekonomik faaliyetlerin bozulmasından dolayı zararları artarken bilançolarını düzeltmek için ciddi bir baskı altında bulunuyorlar. Dolayısıyla ciddi bir kredi daralmasının önlenebilmesi açısından söz konusu kurumların hükümetler tarafından sermayelendirilmesi devam edecektir. • Global resesyonun derinleşmesi ile birlikte 2008 yılının ilk yarısına hakim olan enflasyon, son günlerde gelişmiş ülkelerde görülen hızlı fiyat düşüşleri ve azalan emtia fiyatları ile birlikte yerini deflasyon endişelerine bıraktı. Deflasyonda nominal gelirler ve fiyatlar düşerken daha önceden alınmış olan borçların geri ödemelerinin aynı kalıyor. Dolayısıyla deflasyon borç yükünü daha da artırıyor. Halihazırda ABD başta olmak üzere geçmiş yıllarda alınan borçların azaltılması süreci sürerken böyle bir gelişme ekonomik aktiviteyi daha da daraltabilir, bu nedenle de merkez bankaları ve hükümetler tüm imkanlarını deflasyonun ve kredi sıkışıklığının engellenmesi için kullanmaktadır. • Bu bağlamda başta gelişmiş ülkeler olmak üzere hükümetler süratli bir şekilde önlemler almaktalar: Politika faiz oranları ABD, Euro Bölgesi, İngiltere’de keskin bir şekilde düşürülmekte ve politika faiz oranlarının öngörülebilir bir gelecekte de çok düşük seviyelerde kalması bekleniyor. Zira global ekonomi 2010 yılında tekrar büyüme sürecine girse dahi, ekonomik büyüme bir çok ülkede potansiyelin altında seyredeceğinden faiz oranları uzun bir süre düşük seviyelerini sürdürecektir. • Politika faizlerinin indirilmesinin yanı sıra ABD’de Amerika Merkez Bankası kredi piyasalarına destek olmak için muhtelif politika araçlarını da kullanmakta. Amaç; faiz oranlarının düşük kalmasını sağlayarak bir çok piyasada kredi koşullarının kolaylaştırılmasının sağlanması. Kullanılan her politika aracı ise Fed’in finansal kurumlara kredi vermesini veya menkul değer almasını içermekte. • Geçmiş dönemlerde yaşanan büyük krizlerin ortak özelliklerini şu şekilde özetleyebiliriz: aktif fiyatlarındaki düşüşler uzun süreli olmakta, bankacılık krizleri istihdam ve üretimde azalışları getirmekte ve kamu borcu hızla artmakta. Ancak geçmiş krizler ülke veya bölgesel olarak gerçekleşmiştir. Bu krizin global bir kriz olma niteliği de bir çok ülkenin krizin etkilerini ihracat yoluyla bertaraf etme imkanını azaltmıştır. • Türkiye de bu gelişmelerden olumsuz etkilenmiştir. Global resesyon Türkiye’yi diğer gelişmekte olan ülkelerde görüldüğü gibi dış ticaret ve sermaye akımları olmak üzere iki kanaldan etkiliyor. Üretim senkronize bir biçimde tüm dünyada azalırken, Türkiye’de üretimdeki gerilemenin 2009 önemli bir kısmında devam etmesini bekliyoruz. 2009 yılında mevcut koşullar altında milli gelir daralacak ve risklerin aşağı yönlü olacaktır. Global yavaşlama, düşen emtia fiyatları gibi aynı global faktörlerin etkisiyle 2009 sonunda cari işlemler açığının 20 milyar $’a kadar gerilemesini bekliyoruz. • Önümüzdeki dönemde artan riskten kaçınma eğilimi ile gelişmekte olan piyasalara gidecek sermayenin önemli ölçüde azalacak ve Türkiye de bundan bağımsız olamayacaktır. • Türkiye’nin gelişmiş ülkelerde veya tasarruf fazlası olan Çin gibi gelişmekte olan ülkelerde gördüğümüz gibi ekonomiyi canlandırmak için kamu harcamalarında ciddi bir artışa gitmesi için fazla alanı bulunmamaktadır, zira harcamaları artırırken bunun getireceği ek borçlanma maliyeti risk primini artırarak faiz oranları üzerinde yukarı yönlü baskı yapacaktır. Ayrıca vergi gelirleri de durgunluk ortamında ciddi ölçüde azalacaktır. • Bu koşullarda, 2009 yılında ekonomimizi desteklemek için alınacak tüm tedbirler, paketler bir kaynak ihtiyacı yaratmaktadır. Dolayısıyla ekonomiyi destek paketlerinin uzun vadeli, sağlam ve yurt dışı kaynaklara dayandırılmasında fayda vardır. Bu amaçla IMF ile yapılacak bir anlaşma çok önemlidir. Tabiki bize uygun olan şartlarda bir anlaşma sağlanması önemlidir ve hükümetin bu konuda gösterdiği titizliği doğru bulmaktayız. • IMF ile bir anlaşma 2009 yılında borç rasyolarında görülebilecek bozulmanın geçici olacağı, kamuda vergi ve benzeri reformların devam edeceği gibi konularda da yatırımcı güveninin sağlamlaştırılması ve risk priminin artmamasını sağlaması açısından önemlidir. Ayrıca, özel sektörün yurt dışı borçlanmalarında da risk priminin artmasını engellemesi açısından önem taşımaktadır. • IMF’den sağlanacak fonun bir kısmının Hazine’ye gitmesi bu yıl artacak bütçe açığının yaratacağı ek finansman ihtiyacının rahatlatılması ve bu sayede özel sektöre daha fazla kaynak bırakılması açısından da önemli olacaktır. • Sonuç olarak, global olarak 2009 yılının seyrini iki kilit unsurun nisbi belirleyecek. Bir taraftan özel sektörde harcamaların ve kredilerin azalmaya devam etmesi –ki bu toplam talebi azaltacaktır; diğer taraftan da global talebi destekleyecek para ve maliye politikaları.
ETİKETLER :
YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)
DM TV YAYINDA! ABONE OL!