'Reel sektör iyileşmezse finans piyasaları düşer'
Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen, küresel bazda reel sektörde yaşanan iyileşmenin finansal piyasalardaki hızlı iyileşmeyi teyit etmediğini belirterek, "Eğer ekonomilerdeki toparlanma yeteri kadar hızlanmazsa finansal piyasalarda güçlü bir düzeltme ihtimali var" dedi.
Erdal Sağlam/ Referans
Özen, Türkiye açısından en önemli riski ise "Zamanı geldiğinde bütçe açığını daraltamamak ve dolayısıyla Hazine borçlanmasını azaltamamak olabilir" şeklinde özetledi. Özen, Hazine'nin borçlanmasını azaltması gerektiğini aksi takdirde faizler üzerinde yukarı yönlü baskı oluşacağını vurguladı.
Bankaların yeni dönemde karlılık açısından menkul kıymetlere göre getirisi daha yüksek olan kredilerini de büyütmek zorunda olduklarını kaydeden Özen, "2010'da kredi kalitesindeki bozulmaya paralel olarak frene basılan bireysel krediler, KOBİ kredileri ve kredi kartları, 2010'da yüksek rekabetin yaşanacağı alanlar olacaktır" dedi.
Özen, sermayenin güçlülüğü kadar verimliliğinin de önemli olduğunun altını çizerken, "2010'da sermaye yeterlilik oranının bir miktar aşağı yönlü hareket göstermesi doğaldır ve sektörün sağlıklı gelişimi açısından da oldukça önemlidir" diye konuştu.
Garanti Bankası Genel Müdürü Özen, sorularımızı şöyle yanıtladı:
G-20'nin küresel ekonomik politikalar konusunda kazandığı etkinliği nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu platformda alınan kararların krizden çıkışta olumlu rol oynadığına katılıyor musunuz? Bu platformun etkinlik kazanması, Türkiye ekonomisi açısından ne kazandırır?
Krizin global olması çıkış için global politikalar uygulanmasını gerektirdi. Gelişmekte olan ülkelerin karar sürecinin dışında kalması durumunda, krize karşı etkin politikalar uygulanamayacağı görüldü. Hem para politikasında hem de maliye politikasında gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin koordineli bir şekilde hareket etmesi, dünya ekonomisinin küçülmekten çıkıp yeniden büyümeye başlaması için kaçınılmaz hale geldi. G-20 bu ihtiyacı karşılayabilecek en iyi platform olarak görüldü ve IMF'nin de sekretaryası ile şu ana kadar koordinasyonu sağlamakta başarılı oldular. Türkiye açısından ise böyle bir karar mekanizması içinde olmak kuşkusuz faydalı olacaktır.
G-20 ve IMF-Dünya Bankası Genel Kurulu'nda alınan kararlar çerçevesinde, bundan sonra küresel ekonomide nasıl bir seyir izlenecek? Türkiye'nin konumu nasıl olacak?
Küresel ekonomi, uygulanan olağanüstü para ve maliye politikaları ve destekler sayesinde küçülme sürecinden çıkarak yeniden büyüme sürecine girmiştir. Ancak büyümenin kriz öncesi seviyelere gelmesinin uzun yıllar alacağı görünmektedir. Son G-20 ve IMF-Dünya Bankası toplantılarında temel olarak üç konu öne çıktı. 1- IMF'nin görev ve sorumluluklarının genişletilmesi ve idari olarak reforme edilmesi, 2- Kriz sonrasında finansal sektörde denetimin sıkılaştırılması, 3- Kriz süresince uygulanan olağanüstü desteklerden geri dönüşün zamanlaması. Dünya otoriteleri tarafından verilen mesajlar, destek politikalarından dönüş konusunda acele edilmeyeceği, ekonomilerde iyileşmenin iyice belirginleşeceği ve hatta işsizliğin düşeceği zamana kadar bekleneceği yönündeydi. Bu durum, Merkez bankalarının enflasyon riskini bir süre göz ardı edecekleri anlamına gelir. Türkiye ise global gelişmelere fazlasıyla bağımlı hale geldi. Dolayısıyla dünyadaki gelişmelerden çok fazla bağımsız hareket edebileceğini düşünmüyorum.
Türkiye ekonomisinde krizden çıkışta ağır bir canlanma temposu izleniyor. Önümüzdeki yıl, baz etkisi nedeniyle büyüme oranlarının artması bekleniyor. Rakamlardaki artış yeterli olacak mı, yoksa üretim seviyesinin artırılması için sizce ek önlemlere ihtiyaç olacak mı?
Türkiye ekonomisinde daralmanın sert olması nedeniyle toparlanmanın da diğer ülkelerden daha hızlı olması beklenebilir. Ancak gelişmiş ülkelerde talebin artması ve Türkiye'nin ihracat olanaklarının yeniden artması gerekir. Diğer yandan iç talebin canlanması için tüketici ve yatırımcı beklentilerinin iyileşmesi gerekir. Bu konuda güven artırıcı tedbirler alınabilir.
Bankacılık sektörü karlı bir yılı geride bırakıyor ancak bundan sonrası için karlılığın tartışmalı olacağı anlaşılıyor. Karlılık açısından bankaların bundan sonra neler yapması gerekecek, hangi alanlara yönlenmesini bekliyorsunuz?
2009'da yaşanan yüksek karlılığın iki ana dinamiği vardı: Artan bilanço faiz marjları ve olağan dışı Hazine karlılıkları. Ancak kredi fiyatlaması alanında artan rekabet, banka aktiflerinin yeniden fiyatlanması ve önemli bir kısmı realize edilen menkul kıymet karları sebebiyle önümüzdeki dönemde bu iki unsurunda karlılık üzerinde olumlu anlamda 2009'daki kadar bir etki yaratamayacağını düşünüyorum.
Bu ortamda büyüme bankaların elindeki en önemli silah olarak kalacaktır. Bankalar karlılıklarını korumak için kriz öncesindeki büyüme performanslarını yakalamaya çalışacaklar. Özellikle ekonomik göstergelerde yaşanması muhtemel düzelmelere paralel olarak, talep ertelemesi yaşanan bireysel segmentte pazar payı kazanmak için önemli bir rekabet olacaktır. Bunun dışında, kredi kalitesi ve maliyet kontrol çalışmaları bankaların ajandalarında duracak karlılık açısından en önemli konular olacaktır.
Hazine faizlerinin artık dibe yaklaşması, bankaları yeni plasman alanlarına yönlendiriyor. Sizce Hazine tahvil-bono ihracında nasıl bir faiz seyir izlenecek, endeksli kağıt ihracı ne kadar artabilir? Kamu borçlanmasında, ek kaynak bulunmadığı takdirde, faiz cazibesi azalacağı için bir sıkıntı olabilir mi?
Kamu açıkları ve Hazine borçlanması artmasına rağmen, ekonomideki durgunluk, yeterli kredi talebinin olmaması ve gevşek para politikaları nedeniyle bono faizleri düşmekte ve Hazine bonolarına olan talep azalmamaktadır. Ancak, bu dengenin sürdürülemeyeceği çok açıktır. Ekonominin canlanması, kredi talebinin artmaya başlaması ile birlikte Hazine borçlanma miktarını azaltmak durumundadır. Aksi takdirde tahvil faizleri üzerinde yukarı yönlü bir baskı oluşacaktır.
Bankalar, Hazine kağıtları yerine, bundan sonra plasman ağırlığını kredi kullandırmaya ne kadar verebilirler? Zaten güçlü olan reel sektör firmaları kredi temin edemiyor mu? Bankaların kredilerde aşırı rekabete girmesi beklenmeli mi, böyle bir eğilim ileriye dönük olarak bankalarda ve sektörde sıkıntı yaratmaz mı?
Bankalar karlılıklarını korumak adına bilançolarını büyütmek zorunda kalacaklar. Ancak, bu büyümenin hangi alanda ne yoğunlukta yaşanacağı biraz da devletin bu alandaki tavrına bağlı olacak açıkçası. 2010'da itfası gerçekleşecek olan yüklü bir menkul kıymet stoku var. Piyasadaki beklenti, bu stokun yenilenmesine ilave olarak yeni ihaleler yapılacağı yönünde. Bu durumda, toplanan fonların önemli bir kısmının kamuya aktarılacağını öngörebiliriz. Burada bir IMF anlaşması olasılığı ve olası bir anlaşma durumunda temin edilecek kaynağın kullanım şekli de belirleyici olacaktır.
Ancak, bankalar karlılık açısından menkul kıymetlere göre getirisi daha yüksek olan kredilerini de büyütmek zorundalar. 2009'da kredi kalitesindeki bozulmaya paralel olarak frene basılan bireysel krediler, KOBİ kredileri ve kredi kartları 2010'da yüksek rekabetin yaşanacağı alanlar olacaktır.
Geçmişte yüksek rekabet ortamlarında bazı bankaların irrasyonel fiyatlama politikası uyguladığını gördük. Bu durum, rekabet ortamına ve piyasanın işleyişine elbette zarar veriyor. Ama tecrübelerimiz göstermiştir ki bu irrasyonel rekabeti yaratan bankalar sektördeki dalgalanmalardan en çok etkilenenler olmuşlardır.
Bankaların, herkes tarafından çok övülen sermaye yeterliliğinin, önümüzdeki dönem yetersiz kalma ihtimali var mı? Krizden çıkış ve ekonomideki canlanma uzadığı takdirde, genel ekonomi, sektör ve bankalar bundan nasıl etkilenir?
2009'da elde edilen yüksek karların bir kısmı temettü yoluyla dağıtılsa bile, önemli bir sermaye yeterliliği sorunu olacağını zannetmiyorum. Sektörün sermaye yeterlilik oranı Ağustos 2009 itibariyle yüzde 18,6 seviyesine ulaştı. Bu seviye dünya bankacılık sektörleri arasında en yüksek oranlardan birisi ve orta vadede felaket senaryoları haricinde herhangi bir yetersizliğe yol açacağını zannetmiyorum.
Ayrıca, unutmamak gerekir ki sermayenin güçlülüğü kadar verimliliği de önemlidir. Sermayenin çeşitli senaryolarından oluşabilecek riskleri kapsayacak seviyede olmakla birlikte etkin kullanımı da gerekli. Bu bağlamda, bankaların büyüme stratejilerine paralel olarak 2010'da sermaye yeterlilik oranın bir miktar aşağı yönlü hareket göstermesi doğaldır ve sektörün sağlıklı gelişimi açısından da oldukça önemlidir.
Küresel krizin uzamasıyla ilgili birçok değişik fikir ortaya atılmakta ve biz de kendi analizlerimize göre programımızı yapmaktayız. Elbette ekonomideki hiçbir aktör, ekonomik krizin çok uzun süre devam etmesini istemez; çünkü ekonomi büyümedikçe bizim ortaya koyduğumuz gayret, istediğimiz sonuçları ortaya çıkarmayacaktır. Ancak, toparlanmanın ilk sinyallerini almaya başladık ve 2010 yılında kriz ortamından çıkış adına çok önemli farklılıklar yaşanacağını düşünüyorum.
IMF ile anlaşma yapılması ve yüklü bir dış kaynak temini, Türkiye ekonomisi ve bankacılık sektörünü nasıl etkiler? Anlaşma olmadığı takdirde sadece Orta Vadeli Program (OVP) ekonomide güvenin sağlanması için sizce yeterli olur mu?
IMF anlaşması ve yüklü bir dış kaynak, Hazine'nin iç borçlanma ihtiyacını azaltacak ve düşük faiz oranlarının daha uzun süre sürdürülmesini sağlayacaktır. Ayrıca yatırımcı ve tüketici güvenini artırması nedeniyle ekonominin daha hızlı büyümesine imkan sağlayacaktır. Orta Vadeli Program'da yer alan mali kural uygulaması çok önemli. Mali kuralın hukuki yapısı iyi bir şekilde oluşturulabilir ve uygulanabilirse OVP'nin güvenilirliği ve bir çapa olma özelliği önemli ölçüde güçlenecektir.
BANKACILIK SEKTÖRÜ BELLİ
BİR OLGUNLUK SEVİYESİNDE
Bankacılık sektöründe 2001'de başlayan süreç hala devam ediyor mu? Bundan sonra sektör nasıl bir şekil alır? Yeni bir konsolidasyon süreci beklenmeli mi?
2001 finansal krizi, o tarihlerde ve sonrasında sektörde birçok radikal önlemin alınmasına ve yapısal düzenlemelerin ortaya konulmasına yol açtı. Bu düzenlemeler, bu krizden bu kadar sınırlı etkilenerek çıkmamıza yol açan doğru kararlardı. Bu düzenlemeler sayesinde Türkiye bankacılık sektörü dünyanın en güçlü ve en saydam yapılarından birisine kavuştu.
2001 krizinin doğal bir sonucu da sektörde ortaya çıkan konsolidasyon süreciydi. Birçok güçsüz aktör 2001'de ve sonraki dönemde sektörden silindi. 1999'da 81 olan banka sayısı şu anda 45'e kadar indi. Ancak, artık Türk bankacılık sektörünün bir olgunluk seviyesine ulaştığına inanıyorum ve konsolidasyon sürecinin bundan sonra banka sayısını ciddi anlamda değiştireceğini zannetmiyorum, belki büyük bankaların payları bir miktar daha artabilir. Yabancı bankaların merkezlerinde aldıkları kararlar da ileriye dönük olarak sektördeki konsolidasyon hızının belirlenmesinde önemli olacaktır. Hisse değişimleri ve stratejik satın alma girişimleri her ülkede olabileceği gibi, Türkiye'de de her zaman gündeme gelebilecek doğal durumlardır. Ve bunları 2001'de başlayan konsolidasyon sürecinden ayırmak gerektiğini düşünüyorum.
ERGUN ÖZEN'E GÖRE RİSKLER
KÜRESEL EKONOMİ
Global olarak reel sektördeki iyileşme finansal piyasalardaki hızlı iyileşmeyi teyit etmiyor. Eğer ekonomilerdeki toparlanma yeteri kadar hızlanmazsa finansal piyasalarda güçlü bir düzeltme ihtimali var. Krizden çıkarken zaman zaman piyasalarda dalgalanma olsa da daha önce gördüğümüz diplere gideceğimize ihtimal vermiyorum. Türkiye açısından risk, çeşitli nedenlerle zamanı geldiğinde bütçe açığını daraltamamak ve dolayısıyla Hazine borçlanmasını azaltamamak olabilir.
BANKACILIK
2010'da sektörün önündeki en büyük risk aktif kalitesi olmaya devam edecek. Büyüme ve kredi kalitesi her zaman birbirini dengeleyen 2 unsur olmuşlardır ve sağlıklı bir yapı oluşturulabilmesi için çok iyi yönetilmeleri gerekir. 2010'un ortaya çıkaracağı büyüme gereksinimleri ile birlikte 2009'da bozulan aktif kalitesinin daha kötü bir seviyeye ilerlemesini önlemek ve hatta bir miktar düzelme sağlamak çok önemli olacak. 2008 Eylül-2009 Eylül döneminde sektörün takipteki kredi oranı yüzde 3,0'ten 5,4'e çıktı ve artışın en önemli dinamiği 2010'da en çok büyüme beklenen bireysel ve KOBİ segmentleri oldu. Önümüzdeki dönemde bankalar büyüme çabalarıyla birlikte kredi kalitesini beraber yürütmek durumunda kalacaklar.