BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri
AKBNK 69,85 -2,92 363.220.000.000,00
ALBRK 7,92 -1,86 19.800.000.000,00
GARAN 141,20 -0,77 593.040.000.000,00
HALKB 37,06 -1,12 266.267.874.236,52
ICBCT 13,38 0,38 11.506.800.000,00
ISCTR 13,72 -1,22 342.999.588.400,00
SKBNK 7,79 0,13 19.475.000.000,00
TSKB 12,80 -0,31 35.840.000.000,00
VAKBN 29,88 -3,36 296.287.735.107,24
YKBNK 35,94 -2,18 303.587.023.146,96

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaBankacılıkÇok şubeli bankalar rekabette avantajlı ----

Çok şubeli bankalar rekabette avantajlı

Çok şubeli bankalar rekabette avantajlı
04 Kasım 2009 - 07:08 www.finansingundemi.com

Düşük faizjn rekabeti artıracağını söyleyen Akbank Genel Müdürü Ziya Akkirt, 'şube ağı geniş banka kazanacak' dedi.

Erdal Sağlam / Referans Akbank Genel Müdürü Ziya Akkurt, önümüzdeki dönemde net faiz marjlarının azalacağını, bankaların bilanço ve hacim büyütmeye çalışacaklarını kaydederek, "Düşük faizli, daha önce görmediğimiz bir ortamda faaliyet gösterecekler" dedi. Akkurt, bunun rekabeti artıracağını, bu noktada da geniş şube ağı, sağlam sermayesi olan bankaların ön plana çıkacağını ifade etti. Akkurt ayrıca krizde ertelenmiş olan tüketimin, düşük faizin yardımıyla artacağını ve büyümeye destek olacağını da vurguladı. Toplam kredilerde 2010 yılında yüzde 12-14 seviyelerinde büyüme beklediklerini kaydeden Akkurt, piyasaların da IMF ile bir anlaşma olmama ihtimalini fiyatlamış bulunduğunu ifade etti. Akkurt, Orta Vadeli Programı genel hatları ile gerçekçi bulduğunu belirterek, "Dolayısıyla bence ortada bir güven sorunu yok" dedi. Türkiye için önümüzdeki dönemde en önemli riskinse "yükselen bütçe açıkları" olduğunu belirten Akbank Genel Müdürü Akkurt, Referans'ın sorularını şöyle yanıtladı: Bankacılık sektörü karlı bir yılı geride bırakıyor ancak bundan sonrası için karlılığın tartışmalı olacağı anlaşılıyor. Karlılık açısından bankaların bundan sonra neler yapması gerekecek, hangi alanlara yönlenmesini bekliyorsunuz? Geçmiş dönemlere baktığımızda, 4'üncü çeyreğin bankacılık sektöründe en aktif dönemlerden biri olduğu görülmektedir. 2009 yılının son çeyreğinin de böyle olacağını tahmin etmekteyiz. Kredi kartları ve tüketici kredilerinde gerçekleşecek artışın 4'üncü çeyrekte büyümeyi olumlu yönde etkilemesini beklemekteyiz. Bankaların 2010 yılında kredilerde artışa paralel olarak aktif büyümeyi gerçekleştirebileceğini düşünmekteyiz. Kredilerde büyüme ile karlılık açısından daralan faiz marjının olumsuz etkilerinin karşılanabileceğini değerlendiriyoruz. Önümüzdeki dönem sektörde büyüme, gider kontrolü ve komisyon geliri yaratma önem kazanacaktır. 2009 yılının son çeyreğinde başlayacağını düşündüğümüz kredi büyümesi ile 2010 yılında sektörün takipteki kredi rasyolarında düşüş beklemekteyiz. Takip rasyosunun düşmesiyle bankaların bu krediler için ayırdıkları karşılıkları azaltması karlılığı olumlu etkileyecektir. Hazine faizlerinin artık dibe yaklaşması, bankaları yeni plasman alanlarına yönlendiriyor. Sizce Hazine'nin tahvil-bono ihracında nasıl bir faiz seyri izlenecek, endeksli kağıt ihracı ne kadar artabilir? Kamu borçlanmasında, ek kaynak bulunmadığı takdirde, faizin cazibesi azalacağı için bir sıkıntı olabilir mi? Bankalar ivme kazanacak ekonomik faaliyetlerle birlikte önümüzdeki dönemde aktif kompozisyonunda menkul değerlerden kredilere doğru kayma yapacaklardır. Ancak bankaların menkul değerler portföyü de 2009'a göre azalan bir hızda olsa da artmaya devam edecektir. Bono-faizleri Merkez Bankası faiz indirimi ile paralel seyretmekte. MB'nin faiz indirimlerinin hızı yavaşlamakta. MB, muhtemelen yıl sonuna kadar maksimum 50 baz puan indirim yapıp, daha sonra bekleyecektir. Dolayısıyla bono faizlerinde dip seviyelere yaklaşmış durumdayız. Bundan sonra daha dar bir marjda dalgalanacaktır. Faizlerin seyrinde (global) piyasalardaki risk alma iştahı, Hazine'nin borçlanma ihtiyacı, enflasyon beklentileri ve piyasaları etkileyebilecek diğer ekonomik ve politik gelişmeler önemli olacaktır. Kısa vadede, zayıf talepten dolayı, enflasyonu bir risk olarak görmemekteyiz, dolayısıyla TL sabit faizli olan mevcut borçlanma stratejisi devam edebilir. Ancak kimi risklere karşı (orta vadeli enflasyon riski, seçim belirsizliği vb) endeksli kağıtlar yatırımcılar tarafından daha çekici hale gelebilir. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde bankaların aktifinde gerek kredi gerekse bono tarafında 2009 yılına göre daha hareketli stratejilerin görülebileceği bir döneme girebileceğiz. Bankalar, Hazine kağıtları yerine, bundan sonra plasman ağırlığını kredi kullandırmaya ne kadar verebilirler? Zaten güçlü olan reel sektör firmaları kredi temin edemiyor mu? Bankaların kredilerde aşırı rekabete girmesi beklenmeli mi, böyle bir eğilim ileriye dönük olarak bankalarda ve sektörde sıkıntı yaratmaz mı? 2009 yılında bankacılık sektörünün portföyünde azalan kredi talebi ve arzı nedeniyle kredilerden menkul kıymetlere doğru bir kayış oldu. Yılın ilk sekiz ayında kredilerin aktif içindeki payı yüzde 50'den 47'ye gerilerken, menkul değerlerin payı ise yüzde 27'den 32'ye yükseldi. 2010 yılında ise beklentimiz, toplam kredilerin yüzde 12-14 seviyelerinde büyüyebileceği yönünde. TCMB faiz oranlarındaki düşüş de kredilerde ilerleyen dönemde görülecek toparlanmaya destek verecektir. Önümüzdeki dönemde net faiz marjları azalacak. Bankalar bilançolarını büyütmeye ve hacim artırmaya odaklı stratejiler izleyecek. Düşük faizli, daha önce görmediğimiz bir ortamda faaliyet gösterecekler. Dolayısıyla rekabet de artacaktır. Burada da geniş şube ağı, sağlam sermayesi olan bankalar ön plana çıkacaktır. Bankaların, herkes tarafından çok övülen sermaye yeterliliğinin, önümüzdeki dönem yetersiz kalma ihtimali var mı? Küresel krizden çıkış ve ekonomideki canlanma uzadığı takdirde, genel ekonomi, sektör ve bankalar bundan nasıl etkilenir? Bankacılık sektörünün halihazırda sermaye yeterlilik rasyosu (SYR) yüzde 19 ile yasal sınır olan yüzde 8 ve hedef rasyo olan yüzde 12'in oldukça üzerindedir. Krizin etkisiyle 2008 yıl sonundaki yüzde 3,8 olan kredilerin takibe düşme oranı 2009 Ağustos ayı itibariyle yüzde 5,5'e ulaşmıştır; ancak sermaye yeterlilik rasyosunda artan karlılık ve kredi hacmindeki sınırlı artış nedeniyle bir bozulma gözlenmemiştir. Bu yıl sonuna kadar kredilerin takibe düşme oranının ortalama yüzde 6-7 civarında gerçekleşmesi beklenebilir. Önümüzdeki dönemde gerek sektördeki etkin denetim, gerekse bankaların kendi risk yönetimleri sayesinde, bankaların sermayelerinin yetersiz kalmasını beklemiyorum. BDDK Başkanı, yaptıkları stres testi uygulamasında, kredilerin takibe düşme oranları yüzde 19'a çıksa bile sermaye yeterlilik rasyosunun yüzde 8'e uygun olacağını belirtmişti. Küresel krizden çıkışın zaten yavaş ve kademeli olması bekleniyor. Yatırım harcamaları sınırlı seyredecek. Zayıf yurtiçi ve yurtdışı talep koşulları kredi büyümesinin geçmiş yıllara göre daha sınırlı düzeyde olmasını sağlayacak. O yüzden de kredi büyümemizi 2010 yılı için daha muhafazakar ölçülerde belirledik. Beklentimiz toplam kredilerde 2010 yılında yüzde 12-14 seviyelerinde büyüme oranlarının görülebileceği yönünde. 2009 yılına göre bu oran önemli bir büyümeye işaret etse de 2005-2008 arasında kaydedilen yıllık ortalama yüzde 32 oranındaki büyümenin altında kalmakta. Ancak şunu da ifade etmek istiyorum. İlerleyen dönemde ekonomik görünümün diğer gelişmekte olan Avrupa ülkelerine kıyasla Türkiye'de daha olumlu olmasını bekliyorum. Bu çerçevede iki faktör ön plana çıkmakta; ilki güçlü bankacılık sistemi (güçlü sermaye yapısı, sağlam likidite ve düşük kredi/mevduat oranı) toparlanma sürecinde reel sektöre daha fazla destek olacaktır. İkincisi ise kriz nedeniyle ertelenmiş tüketimin düşük faiz oranlarının da yardımıyla kredi talebini artıracağını ve büyümeye destek olacağını beklemekteyiz. Bankacılık sektörünün önündeki muhtemel riskler neler olabilir? Sektörün ve tek tek bankaların risk analizinde hangi unsurlar öne çıkacak? Global kriz Türkiye'de bankacılık sektörünü güçlü yapısı nedeniyle fazla etkilememiştir. 2009 yılında en önemli risk olarak gördüğümüz takipteki kredilerde, 2010 yılında kredi büyümesi ile düşüş beklemekteyiz. Sektörde kredi kartı kredilerinin takip oranında ise bir miktar daha artış söz konusu olabilecektir. Akbank olarak, global finansal çalkantının yaşandığı bir dönemde çok net ve tutarlı bir strateji izleyerek, hem aktif kalitemizden hem de finansal performansımızdan ödün vermeksizin Türkiye ekonomisine değer yaratmaya odaklandık. Güçlü risk yönetimi politikaları ve aldığımız önlemler sonucunda bankamızın takipteki kredi alacakları sektör ortalamasının oldukça altında kalarak, yüzde 3.5 oranında gerçekleşti ve toplam tutarı 1.6 milyar lira olan takipteki kredi alacaklarımız için 2009 yılının ilk yarısında da yüzde 100 karşılık ayırmaya devam ettik. 2010 yılında ekonomide gerçekleşmesini beklediğimiz pozitif büyüme ile sektör kredilerinde yüzde 13'ün üzerinde bir artış gerçekleşebileceğini tahmin ediyoruz. Ekonominin büyüdüğü bir ortamda risklerin azalacağını öngörmekteyiz. PİYASALAR IMF ANLAŞMASI OLMAMA İHTİMALINI FİYATLADI IMF ile anlaşma yapılması ve yüklü bir dış kaynak temini, Türkiye ekonomisi ve bankacılık sektörünü nasıl etkiler? Anlaşma olmadığı takdirde sadece Orta Vadeli Program ekonomide güvenin sağlanması için yeterli mi? 2009 yılında artan bütçe açığı ile birlikte Hazine'nin borçlanma ihtiyacı artmaktadır. Hazinenin piyasalardan iç borç çevirme oranı ocak-eylül döneminde ise yüzde 100'ün üzerinde gerçekleşmiştir. Bu durum da özel sektöre yönelebilecek fonların sınırlanmasını getirmektedir. IMF ile olası bir anlaşma öncelikle piyasalardan bu borçlanma baskısını azaltacaktır. İkincisi ise anlaşma ayrıca, özel sektörün yurtdışı borçlanmalarında da risk priminin artmasını engellemesi açısından önem taşımaktadır. Halihazırda piyasalar IMF ile bir anlaşma olmama ihtimalini fiyatlamış vaziyetteler. Orta Vadeli Program genel hatları ile gerçekçi bulunuyor, dolayısıyla bence ortada bir güven sorunu yok. Konu ekonomiye destek olayı: Dünyada büyümenin yavaş olacağı ve Türkiye'deki gelişmelerin buna paralel gideceği göz önünde bulundurulduğunda bazı tedbirlere ihtiyaç var. Ekonomiyi destek paketleri de bir kaynak ihtiyacı yaratıyor. Son 5 yılda başarılı bir ekonomi yönetimi sergilendi ancak kaynaklarımız sınırlı. Bu tedbirleri iç borçlanmamızı artırarak alamayız. Dolayısıyla ekonomiyi destek paketlerinin uzun vadeli, sağlam, düşük maliyetli yurtdışı kaynaklara dayandırılmasında fayda olabilir. ZİYA AKKURT'UN DİKKAT ÇEKTİĞİ TEMEL 6 RİSK 1- Krizde daha önce görülmemiş boyutta önlem alındı. Şu andaki iyileşme, teşvik paketleri ve merkez bankalarının likidite desteğiyle sağlanıyor. Gerçek anlamda bir toparlanma için özel sektör talebinin canlanması ve özel sektör harcamalarının kamu harcamalarının yerini alması şart. 2- Önlemlerin geri çekilmesi kademeli olmalı. Şu anda çıkış stratejilerini tartışmak önemli fakat uygulamak için erken. Kalıcı bir toparlanma görülene kadar beklenmeli. Zor olan ince ayar. Önlemler uzun süre devam ederse de bütçe açığı artar, uzun vadeli faiz oranları yükselir. 3- Ekonomik krizden çıkış stratejileri her ülke için de aynı olmayacak. Her ülke için krizden çıkış stratejilerinin zamanlaması ve hızı kendi koşullarına göre gerçekleşecek. Krizden çıkışta bireysel çözümler de yeterli olmayacak. Global koordinasyon ile hareket edilmesi gerekiyor. 4- Krizden sonraki dönemde finansal sektörde güven tekrar sağlanmalı. Finansal sektörde regülasyonun artırılması için uluslararası koordinasyon kritik. Riskli işlem yapan yatırım bankaları ile mevduat bankaları arasında sınır belirlenmeli. 5- Türkiye için önümüzdeki dönemde en önemli risk bütçe açıkları. Hükümetin açıkladığı Orta Vadeli Program olumlu bir gelişme oldu. Hükümet bu programı açıklayarak global krizin etkilerinin azalmasının ardından mali disiplini tekrar sağlayacağının sinyalini verdi. 6- Türkiye de tasarruflarla yurtiçi yatırımlar arasında dengesizlik sorunuyla karşı karşıya. Ekonomideki düşük tasarruf düzeyi artan yatırım harcamalarını karşılayamıyor. Türkiye uluslararası sermaye girişlerine bağımlı hale geliyor. Dolayısıyla yurtiçi tasarruflar artırılmalı.
ETİKETLER :
YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)
DM TV YAYINDA! ABONE OL!