BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri
AKBNK 69,85 -2,92 363.220.000.000,00
ALBRK 7,92 -1,86 19.800.000.000,00
GARAN 141,20 -0,77 593.040.000.000,00
HALKB 37,06 -1,12 266.267.874.236,52
ICBCT 13,38 0,38 11.506.800.000,00
ISCTR 13,72 -1,22 342.999.588.400,00
SKBNK 7,79 0,13 19.475.000.000,00
TSKB 12,80 -0,31 35.840.000.000,00
VAKBN 29,88 -3,36 296.287.735.107,24
YKBNK 35,94 -2,18 303.587.023.146,96

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaBankacılıkBankaların risk iştahı tekrar arttı----

Bankaların risk iştahı tekrar arttı

Bankaların risk iştahı tekrar arttı
11 Kasım 2009 - 06:47 www.finansingundemi.com

Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş, iç talep ayağa kalkana kadar ekonomi yönetiminin sektör desteklerine devam etmesi gerektiğini belirterek, "Bütçe disiplini kısa vadede değil, uzun vadede düşünülmeli" dedi.

IMF ile yapılacak anlaşma sayesinde gelecek kaynağın bir ABD, bir Fransa otoritesinin yaptığı gibi ekonominin yararına kullanabilecek ve rekabet avantajı olan sektörlere destek vermek için kullanılabilecekse elbette çok faydalı olacağını kaydeden Ateş, kaynağı kasada tutmanın ve bunun için de gereksiz bazı kısıtlamaların altına girmenin ne kadar doğru olduğunun tartışılabileceğini söyledi. Bu süreçte artan rekabetle azalacak marjların kara yapacağı olumsuz etkinin hacimlerin artırılması ile aşılmaya çalışılacağını kaydeden Ateş, bugünlerde bankaların kriz döneminde çıktıkları segmentlere yeniden dönüp, bu yöndeki risk iştahlarını yeniden artırmaya başladıklarını söyledi. "Bankalar için aşırı marjlarla kredi vermek değil, sürdürülebilir, makul, ödenebilir marjlarla iş yapmak ve kredi vermek önemlidir" diyen Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş, Referans'ın sorularını şöyle yanıtladı: Türkiye ekonomisinde krizden çıkışta ağır bir canlanma temposu izleniyor. Önümüzdeki yıl, baz etkisi nedeniyle büyüme oranlarının artması bekleniyor. Rakamlardaki artış yeterli olacak mı, yoksa üretim seviyesinin artırılması için sizce ek önlemlere ihtiyaç olacak mı? Türkiye ekonomisinde canlanma ve yüzde 5-7 arası potansiyel büyüme hızlarına geri dönüş, 2001'deki kadar hızlı olmayacak; çünkü ne döviz kurları ne de ihracat pazarlarımızda talep 2001'deki gibi ihracatımızı patlatacak ve iç talep ayağa kalkana kadar destek verecek durumda. Dünyadaki yavaş düzelmeye paralel içeride güven sağlanıp iç talep yeniden güçlenmeye başlayınca ekonomik büyüme istihdam yaratacak şekilde hızlanacak. Bunun için gerekli demografik güç (tüketime meyilli ve ihtiyacı olan, işgücü maliyetlerini artırmadan istihdam edilebilecek ve borçluluğu düşük nüfus) mevcut. Bu süreçte finansman tarafında büyük bir sıkıntı olmayacak. Merkez Bankası'nın vizyonlu hareketleri sayesinde, görünen o ki Türkiye ekonomisinde TL'nin ağırlığı daha fazla artacak; çünkü TL uzun süre daha ucuz ve daha makul bir finansman kaynağı haline gelecek. Bankacılık sistemi de bu şekilde iç talebe destek verebilecek bilanço gücünde. Ama iç talep ayağa kalkana kadar ekonomi yönetiminin sektör desteklerine devam etmesi gerekiyor. Bütçe disiplini kısa vadede değil, uzun vadede düşünülmeli. Kısa vadede harcama tarafında ne kadar cesur olmak gerekiyorsa uzun vadede de disiplini tesis konusunda yatırımcılara o kadar güven verilmeli. Bunun için bağlayıcılığı olan düzenlemeler yapılmalı. Bankacılık sektörü karlı bir yılı geride bırakıyor ancak bundan sonrası için karlılığın tartışmalı olacağı anlaşılıyor. Karlılık açısından bankaların bundan sonra neler yapması gerekecek, hangi alanlara yönlenmesini bekliyorsunuz? Bankaların bilançolarını ne kadar doğru ve başarılı yönettikleri global krizle birlikte ortaya çıktı. Türkiye bugün bankacılık sistemine destek vermeyen birkaç ülkeden biri. Ama bilançoların vade yapısı itibariyle para politikasındaki gevşemenin bankaların karlılığına önemli bir destek verdiği gerçeği de ortada. 2010'da bu tür bir destek gelmeyecek. Sorunlu kredilerin artış hızına bağlı olarak faiz marjları gerileyecek. Bankalar, 2008'in ikinci yarısından itibaren, artan belirsizlik ve düşen faiz ortamı nedeniyle likiditelerini kamu finansmanına yönlendirdi. Devlet bu sayede bolca ve ucuza, kamu borcunu çok yükseltmeden borçlanabildi. Bu sayede reel sektöre destekler verebildi. Ama kriz ortamının ortadan kalkması ve belirsizliğin azalmasıyla bankalar likiditelerini yavaş yavaş reel ekonomiye yönlendirecekler ve bu süreç başladı. Bunları yaparken risklerini dağıtmaya ve büyüme potansiyeli daha yüksek olan perakende ve ticari segmentler ağırlıklı olmak üzere büyümeye devam edecekler. Maliyetler kontrol altında tutulacak. 2010'un zor bir yıl olacağının açık bir şekilde görülmesi, bankaların bu yönde önlemlerini almalarını sağlayacak ve öyle korkulduğu kadar da olmayacak. Hazine faizlerinin artık dibe yaklaşması, bankaları yeni plasman alanlarına yönlendiriyor. Sizce Hazine tahvil-bono ihracında nasıl bir faiz seyir izlenecek, endeksli kağıt ihracı ne kadar artabilir? Kamu borçlanmasında, ek kaynak bulunmadığı takdirde, faiz cazibesi azalacağı için bir sıkıntı olabilir mi? Türkiye bugün sadece Merkez Bankası faizi çok düşürdüğü için daha ucuza borçlanmıyor. Ülkenin risk primi de azalıyor. Reyting şirketleri Türkiye'nin krizdeki finansal dayanıklılığını görünce, not artırımından bahsetmeye başladılar. Ayrıca kriz sırasında kredi talebi de azaldı ve devlet kağıtları arzı artsa da talep arzdan daha fazla arttı. Unutulan şu: Nasıl kriz sırasında ekonomi küçüldü ve vergi gelirleri düşerken harcama ihtiyacı yükseldi ise krizden çıkarken de yani bankalar reel sektöre kredi aktarırken de tersi olacak. Vergi gelirleri artacak ve harcama ihtiyacı azalacak. Buna paralel, devletin borçlanma ihtiyacı da azalacak ve bu sefer de bu kağıtlara olan talep azalırken arz da azalmış olacak ve faizlerin üzerine ek bir baskı gelmek zorunda kalmayacak. Bugüne değil, geleceğe bakmak lazım. Bankalara sağlıklı bir iş ortamı sağlamak için gerekli ekonomik kararları alacak ve uygulayacak olan devletle gerektiğinde kamu finansmanına destek verecek olan bankalar aynı gemideler. Önemli olan ekonominin uzun vadede yararına olacak şekilde hareket etmek. Elbette krizin ortasında bankalar risk iştahlarını azaltarak bilançolarının sağlığını düşünecekler ve devreye devlet girecekti. Belirsizlik azalınca da tersi olacak ve oluyor. Bu süreçte bankalar reel sektöre kaynak aktarırken, devletin de bankaların bilançolarını sıkıntıya sokmayacak şekilde hareket etmesi ve geleceği düşünerek, gerekirse endeksli kağıt arzını artırması gerekebilir. Buna karşılık da örneğin vade uzatılabilir. Bankalar, Hazine kağıtları yerine, bundan sonra plasman ağırlığını kredi kullandırmaya ne kadar verebilir? Zaten güçlü olan reel sektör firmaları kredi temin edemiyor mu? Bankaların kredilerde aşırı rekabete girmesi beklenmeli mi, böyle bir eğilim ileriye dönük olarak bankalarda ve sektörde sıkıntı yaratmaz mı? Krizin ağırlaştığı 2008 Eylül ayından bugüne kadar bankaların kredi portföyleri çoğu perakende olmak üzere 12 milyar TL artarken, devlet tahvil portföyleri 69 milyar TL büyüdü. Ama kriz sırasında sadece bankalar şirketlere yönelik risk iştahlarını azalttılar diye bir şey söz konusu değil. İtibarlı kredi müşterileri (güçlü şirketler) de bu dönemdeki belirsizliklere ve artan maliyetlere bakarak kredi talebini azalttılar. Bilançoları çok daha riskli ve finansman ihtiyacı büyük olan ve kriz öncesi dönemde çok açılmış olan şirketlerin finansman talebi oldu ki bu kesime de bankalar ihtiyatlı davrandılar. Ekonomi büyümeye başladıkça sadece bankalar kredi vermek istemeyecek, aynı zamanda kredi talebi de artmaya başlayacak. Elbette artan rekabetle faiz marjları gerileyecek ama ekonomi de zaten bu sayede büyüyecek ve kredi talebi artabilecek. Eğer TL'nin ekonomik ağırlığı giderek artacaksa mevduat maliyeti de düşecek ve vadesi uzayacak. Böylece bankaların daha düşük maliyetlerde finansman sağlama imkanı ortaya çıkacak. Bankalar için aşırı marjlarla kredi vermek değil, sürdürülebilir makul ödenebilir marjlarla iş yapmak ve kredi vermek önemlidir. Son durumda Türkiye'de banka aktiflerinin GSYH'ye oranı yüzde 82, kredilerin de aktiflere oranı sadece yüzde 48. Bunlar gelişmiş ülkelere göre çok düşük ve Türk bankacılık sisteminin potansiyelinin çok altında olduğunu gösteriyor. IMF ile anlaşma yapılması ve yüklü bir dış kaynak temini, Türkiye ekonomisi ve bankacılık sektörünü nasıl etkiler? Anlaşma olmadığı takdirde sadece Orta Vadeli Program (OVP) ekonomide güvenin sağlanması için sizce yeterli olur mu? Eğer bu kaynak bir ABD, bir Fransa otoritesinin yaptığı gibi ekonominin yararına kullanabilecek ve rekabet avantajımız olan sektörlerimize destek vermek için kullanılabilecekse böyle bir anlaşma elbette çok faydalı olur. Bugün için kaynağı kasada tutmak ve bunun için de gereksiz bazı kısıtlamaların altına girmenin ne kadar doğru olduğu tartışılabilir. Krizde IMF'den destek isteyip sonradan bunun karşılığında politika manevra alanının çok daraldığını ve bu desteğin ekonominin çıkarları için kullanılmayacağını gören birçok ülke geri adım attı. Her ne kadar IMF eskisi kadar aşırı kısıtlayıcı değilse de yine de konuya ihtiyatlı yaklaşmak gerekir. Bugün Brezilya IMF'siz yatırım kategorisine çıkabiliyorsa bunu Türkiye de yapabilir. Geleceğe yönelik daha radikal mali önlemler içermesinin daha doğru olacağını düşünsek de OVP de Türkiye için geleceğe yönelik önemli bir çıpadır. Bankacılık sektörünün önündeki muhtemel riskler neler olabilir? Sektörün ve tek tek bankaların risk analizinde hangi unsurlar öne çıkacak? Bankacılık sektörünün kısa vadedeki en önemli sıkıntısı sorunlu kredilerdeki artış ve bu sorun bankaların sermaye gücü, likidite imkanları, ekonominin yavaş ve gecikmeli de olsa yeniden büyümeye başlaması ve kredi talebinin artmasıyla rahatlıkla baş edilebilecek bir sorun. Ekonominin 2001'dekinden fazla küçülmesine rağmen sorunlu kredi oranı yüzde 3'lerden ancak yüzde 5,7'lere yükseldi ve 2001'deki gibi çift hanelerde değil. Türkiye ekonomisi potansiyelini harekete geçirdikçe hem bankalara yeni büyüme alanları açılacak hem de gelir imkanları artacak ve çeşitlenecek. Daha orta vadeli sorun ise giderek rahatlayan likidite koşullarına paralel aktif yaratmak ve bunu mümkün olduğunca sorunlu krediye dönüştürmeyecek şekilde yapmak. Bu büyüme potansiyeli az ve borçluluk oranları çok yüksek olan gelişmiş ülkelerde büyük sorun ama tam tersi durumdaki Türkiye'deki o kadar zor değil. 2008-2009 dönemindeki belirsizliği devlet tahvillerine yönelerek aşan bankacılık sistemi, giderek reel sektöre dönecek. Bu süreçte artan rekabetle azalacak marjların karlılığı olumsuz etkisi ise hacimlerin arttırılması ile aşılmaya çalışılacak. Bugünlerde de bankaların kriz döneminde çıktıkları segmentlere yeniden dönmeye ve bu yönde risk iştahlarını yeniden artırmaya başladıklarını görüyoruz. ATEŞ'E GÖRE EN CİDDİ 4 RİSK 1 İkinci bir resesyon olasılığı zayıf çünkü otoriteler uzun süre ısrarla desteklerine devam ederek bunun olmasına izin vermeyecekler. O nedenle asıl risk bu desteklerden vaktinde çıkılamayacak olması. 2 Enflasyon riski, yüksek borçlanma kaynaklı iflas riski daha ziyade arzı artan dolar ve pound açısından ortaya çıkıyor. 3 Likidite mal fiyatları yerine varlık fiyatlarını arttırabilir ve bu balon haline geldiğinde, 3-5 yıl sonra bir başka kriz yaşanma olasılığını ortaya çıkartır. 4 Türkiye ekonomisi düşük enflasyon ve düşük TL faiziyle yeni bir paradigma eşiğinde. Önemli bir ekonomik politika hatası yapılmazsa bu krizden daha güçlü çıkabilecek. KRİZDEN YAVAŞ ÇIKILMASINA DA BANKALAR UYUM SAĞLAR Ağustos sonu itibariyle sektörde sermaye yeterlilik oranı (SYO) yüzde 20. Sorunlu kredilerin bu kadar arttığı bir ortamda bile SYO oranı hızla yükselmeye devam ediyor. BDDK'nın dönem dönem çeşitli stres senaryoları altında, sektörün SYO oranının nasıl etkileneceğine dair senaryolar açıklanıyor. Sorunlu kredilerde yüzde 20 gibi abartılı rakamlarda bile (mevcut durumda yüzde 5,7) sektörün SYO oranı uluslararası Basel standardı olan yüzde 8'in üzerinde. 2008 yılı sonuna bakarsak (o tarihteki yüzde 18) Türkiye'deki SYO, gelişmiş ülkeler bir yana Endonezya, Brezilya, Meksika, Rusya, Hindistan, Çek Cumhuriyeti, Polonya, Macaristan, Kore ve Çin gibi belli başlı gelişmekte olan ülkelerin tümünden daha yüksek. Krizden çıkış yavaş olsa da bankacılık sistemi buna uyum sağlayabilecek güçte. Erdal Sağlam/ Referans
ETİKETLER :
YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)
DM TV YAYINDA! ABONE OL!