Bankalara uluslararası çapta uyarı
Ülke ekonomilerinin 2010 yılında hızlı büyüme'ye dönüş arayışları, hükümetleri ve siyasi liderleri bankacılık sektörüne yönelik uyarılarını sertleştirmeye yönlendiriyor. Reel sektöre kesenin ağzını açın' baskısı artarak sürebilir.
Başbakan Erdoğan'dan ABD Başkanı Obama'ya, İngiltere Başbakanı Brown'dan Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'ye, liderler 2010 yılında bankacılık sektöründen, reel sektörün ayağa kaldırılması ve ekonomik büyümenin canlandırılması için önemli talepleri olduğunu sık sık dile getirmekteler. Başkan Obama, bizzat Washington'da bankacılık sektörü yetkilileri ile bir araya gelerek önemli uyarılarda bulundu. Obama, bankaları daha fazla kredi sağlamaya ve mali sistemde reform yapılmasını engellemekten vazgeçmeye de çağırdı. Bankaların krizden devlet yardımıyla kurtarıldıklarını unutmamaları gerektiğini hatırlatan Obama, bu nedenle ekonominin toparlanmasında bankaların olağanüstü sorumluluğu olduğunu ifade etti.
Obama ayrıca bankaların finans sisteminde reform yapılmasına karşı lobi yapmasını da eleştirdi. Gördüğünüz gibi, kimi başlıklar sadece Türkiye'ye özgü değil. Üstelik, bizde banka yöneticilerine astronomik ölçüde "jestiyon" verilmesi söz konusu olmadığından, Başkan Obama'nın pazar günü bir televizyon programında, zengin banka yöneticileri milyonlarca dolar yıl sonu ikramiyesi almaya devam ederken, Amerikan halkının para sıkıntısı içinde yaşamasına kızdığını söylemesine benzer gelişmeler yaşamıyoruz. Bununla birlikte, Obama'nın Ekonomi Başdanışmanı Summers'ın, devletin geçen yıl batmaktan kurtardığı finans kuruluşlarının kredi musluklarını açma yükümlülüğü altında olduklarını savunması, bizde de bankaların kredi musluklarını açmaları gerektiği yönündeki görüş ve uyarılarla örtüşüyor.
İngiltere-Fransa sürtüşmesi
Dünya bankacılık sisteminde yeni kuralların netleşmesi gecikmiş durumda. The Institute Of International Finance (IIF) ve Bank For International Settlements (BIS) tarafından detaylandırılmaları, oluşturulmaları beklenen ve Basel II Plus veya Basel III olarak adlandırılan yeni ilkeler henüz uluslararası bankacılık alanına duyurulabilmiş değil. Sermaye yeterliliğinden likidite riski yönetimine kadar, pek çok alanda yeni yaklaşımları düzenleyecek olan ilkelerin gecikmesinde İngiltere'nin dahli olduğu belirtilmekte. Almanya Şansölyesi, Federal Başbakan Merkel, İngiltere'nin yeni uluslararası bankacılık ilkelerinin yürürlüğe girmesini perde arkasında geciktirmesini şu cümleyle ifade etmekte: "Benim ülkemde bankacılık sektörünün milli gelire katkısı yüzde 6, İngiltere'de yüzde 15." Sözün özü, İngiltere'de bankacılık sektörünün ekonomide üstlendiği rol, yarattığı katma değer dikkate alındığında, yeni bankacılık ilkeleri, hiç şüphesiz karlılığı olumsuz yönde etkileyecek ve bu nedenle İngiltere'nin yeni kuralları yumuşatmak veya geciktirmek adına, ciddi bir kulis çalışması yaptığı eleştirileri ayukka çıkmış durumda.
Nitekim, Fransa ve İngiltere arasında Avrupa bankacılığı konusunda bir süredir gerginlik yaşanmakta. Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin, ülkesinden Michel Barnier'nin Avrupa Komisyonu'nun bankacılıktan da sorumlu üyeliğe atanmasını İngiltere için bir yenilgi olarak nitelemesi, bu gerginliği doruk noktasına taşıdı ve Londra'nın tepkisine yol açtı. Bu nedenle Sarkozy ile Brown arasında, aralık ayının ilk haftası gerçekleşmesi beklenen zirve de ertelendi. İki lider, aradaki buzların eritilmesi üzerine, geçen hafta AB Liderler Zirvesi'nde bir araya geldiler. Bu noktada, vadeli işlem piyasalarında, "açığa işlemler"i de büyük ölçüde kısıtlayacak uluslararası düzenlemeler gecikmiş durumda. Özellikle, emtia piyasalarında, petrol, altın gibi kritik önemdeki emtiaların, metal emtialarının fiyatlarının anormal şişmesine neden olan "açığa işlemler"i önemli ölçüde kısıtlayacak düzenlemeler en geç kasım ayı sonuna kadar uluslararası finans çevrelerine duyurulacaktı. Söz konusu uluslararası bankacılık ve finans ilkelerinin gecikmesi, G-20 Zirvesi'nde alınan kararlara uluslararası kamuoyu desteğini de zora sokuyor.
Brown-Sarkozy ikilisinden ortak makale
İngiltere ile Fransa arasındaki bu kapışmaya rağmen, Başbakan Brown ve Cumhurbaşkanı Sarkozy, mali piyasalarda küresel çapta reform yapılması çağrısını geçen hafta birlikte dile getirdiler. Geçen haftaki AB Zirvesi'nde, bir haftalık bir gecikmeyle bir araya gelen iki lider, Wall Street Journal gazetesinde birlikte kaleme aldıkları yazıda, bankaların personele dağıttıkları ikramiyelere bir defalığına vergi konmasının da "bir öncelik olarak değerlendirilmesi" gerektiğini vurguladılar. Sarkozy ve Brown, başarısız oldukları dönemde bankaları kurtaran vergi mükelleflerinin şimdi bankaların başarılarından yararlanmamasının kabul edilemez olduğunu ortak makalede belirttiler. Liderlerin makalede dile getirdikleri çağrı, İngiltere Maliye Bakanı Darling'in geçen çarşamba günü dile getirdiği "ikramiyelere yüzde 50 oranında vergi getirileceği" yolundaki açıklamasıyla örtüşüyor.
Sarkozy ve Brown, ortak makalede, mali kuruluşların dünya ekonomisinin büyümesi için olmazsa olmaz kurumlar oldukları yönündeki görüşün altını yeniden çizdiler ancak finans kuruluşlarının değerlerinin, hanehalkının ve işadamlarının değerlerinden farklı olmaması gerektiğini vurguladılar. Sarkozy ve Brown, yönettikleri ekonomilerin artık ulusal değil küresel olduğunu ve bu yüzden finansal standartların da küresel olması gerektiğini vurguladılar. İki lider, ancak bu şekilde adil rekabet sağlanabileceğini belirttiler; ayrıca, küresel bankalarla hizmet ettikleri toplumlar arasındaki ilişkinin de acilen yeniden tanımlanması gerektiğine vurgu yaptılar. Türk bankacılık sisteminin bu yeni kurallara en hazır ve 2001 Krizi sonrası, en iyi yapılanmış sektör olduğu dikkate alındığında, Türkiye'nin fazlaca işi yok gibi gözüküyor. Ancak bankalar, 2010 verileri dikkate alındığında, reel sektöre kredi musluklarını açmaya yeterince hazır mı, bunu da sonraki yazılara bırakalım.
KEREM ALKİN - REFERANS