Bankalar 2010'da yüksek karlar göremeyecek (1)
Türk bankacılık sektöründe, 2009 yılında görülen yüksek karların 2010 yılında görülmesi ve yüksek karlılığın sürdürülmesinin zor olduğu düşünülüyor.
Akbank Genel Mürdürü Ziya Akkurt, bankacılıkta 2009 değerlendirmesi ve 2010 beklentilerine ilişkin yaptığı açıklamada, küresel krizden çıkış sinyallerinin görülmeye başlandığını, ancak riskler ve belirsizliklerin devam ettiğini ve risk alma konusunda daha tedbirli davranılacağını ifade etti.
Özellikle finansal sektörde denetimin artacağını, şirketler için kısa vadeli yüksek büyüme/sermaye karlılığı hedefleri yerine uzun vadeli, sürdürülebilir karlılığın önem kazanacağını belirten Akkurt, bu süreçte maliyet kontrolü, verimlilik, ekonomik değer yaratabilme ve sermayeyi doğru kullanmanın öne çıkan konular olacağını kaydetti.
Türk bankacılık sektörüne karlılık açısından bakıldığında ciddi faiz indirimlerinin yaşandığı 2009 yılında bankaların kısa vadeli mevduatlarla uzun vadeli krediler arasındaki vade farklılığı sonucunda önemli karlar yazdıklarının altını çizen Akkurt, ''Faiz düşüşlerinde sona yaklaşıldığını göz önüne aldığımızda, 2010 yılında bankaların, artan rekabet ortamının da etkisiyle 2009 yılında faiz oranlarındaki hızlı düşüşün getirmiş olduğu yüksek karlılığı sürdürmeleri zor olacaktır'' dedi.
Sektörün 2001 yılında yaşanan krizden çıkarmış olduğu dersler ve etkin denetim ve risk yönetimi uygulamalarının, içinde bulunulan krizde bankacılık sektörünün diğer pek çok sektöre kıyasla iyi durumda olmasını sağladığına dikkati çeken Akkurt, krizin en derin yaşandığı dönemde ekonomik belirsizlikler nedeniyle bankaların temkinli davrandığını, ancak aynı dönemde firmaların ya da hane halklarının artan ekonomik belirsizliklerden dolayı önemli bir kredi talebi olmadığını ve temkinli bir davranış sergilediklerini belirtti.
Ziya Akkurt, ''Krizde en kötünün geride kaldığı ve toparlanma sürecine girildiğini düşündüğümüz şu dönemde, en avantajlı olduğumuz konuların başında sağlam bankacılık sektörümüz gelmektedir. Zira, krizden çıkışta bankacılık sektörü güçlü sermayesi, düşük kredi/mevduat oranı ve sağlam likiditesi ile toparlanma sürecinde olan reel sektörümüze daha fazla destek olacaktır ve bankalarımız bu konuda oldukça isteklidir'' görüşünü dile getirdi.
-''ERTELENMİŞ TÜKETİM, KREDİ TALEBİNİ ARTIRACAK''-
Bankacılık sektöründe önümüzdeki yıl kredilerde ortalama yüzde 12-13 civarında bir büyüme beklediklerini anlatan Akkurt, sağlam bankacılık sisteminin toparlanma sürecinde reel sektöre daha fazla destek sağlayacağını, kriz nedeniyle ertelenmiş tüketimin düşük faiz oranlarının da yardımıyla kredi talebini artıracağını ve büyümeye destek olacağını beklediklerini bildirdi.
Akbank Genel Müdürü Akkurt, sendikasyon ve uluslararası borçlanma piyasalarına ilişkin de 2010 senesinin diğer senelerden farklı olmayacağını, Türk bankalarının güçlü bilançoları, yüksek likiditeleri ve iş yaratma kapasiteleriyle yine bu piyasanın en aktif oyuncuları olacaklarını vurguladı.
Faiz ortamına dair ise Akkurt, şunları kaydetti:
''Düşük faiz ortamı 2010 yılında da devam edecektir. Merkez Bankası'nın açıklamasında altını çizdiği gibi, faiz oranlarının uzun bir süre daha düşük seviyelerde tutulacağını düşünmekteyiz. Ekonomideki toparlanmanın gücüne, enflasyondaki gelişmelere ve yurt dışı faiz gelişmelerine bağlı olarak 2010 yılının sonuna doğru faizlerde bir artırım olması piyasalarda ihtimal dahilinde olarak değerlendirilmektedir. Ancak, bu tür bir yorum yapmak için henüz erken olduğunu düşünmekteyiz. Gösterge faiz açısından ise politika faizlerinin 200-300 baz puan üzerinde bir aralıkta dalgalanacağı öngörülebilir.''
2010 kur beklentisine ilişkin Akkurt, 2010 yılında dünya ekonomisinde toparlanmanın devam edeceğini, ancak bunun yavaş ve kademeli olacağını, global faiz oranlarında uzun bir süre çok düşük seyrin süreceğini göz önüne aldıklarında dolar/TL kurunda mevcut seyrin korunacağını düşündüklerini ve dolar/TL kurunun 1,47-1,55 aralığında seyretmesinin olası gözüktüğünü belirtti.
-''IMF ANLAŞMASI BAZ SENARYOLARIMIZA DAHİL DEĞİL''-
IMF anlaşmasına ilişkin ise Akkurt, şunları kaydetti:
''Finansman imkanlarının daraldığı bir dönemde uzun vadeli ve düşük faizli kredi imkanlarının (IMF kredisi gibi) bulunması oldukça önemlidir. Dünyada büyümenin yavaş olacağı ve Türkiye'deki gelişmelerin buna paralel gideceği göz önünde bulundurulduğunda, bazı tedbirlere ihtiyaç vardır. Ekonomik tedbir paketleri de bir kaynak ihtiyacı yaratmaktadır. Son 5 yılda, başarılı bir ekonomi yönetimi sergilenmiştir, ancak kaynaklarımız sınırlıdır. Dolayısıyla, ekonomiye destek paketlerinin uzun vadeli, sağlam, düşük maliyetli yurt dışı kaynaklara dayandırılmasında fayda vardır. Yapılacak bir anlaşma, Türkiye'ye sağlanacak fonlar ve bunun da Hazine'nin borçlanma oranını düşürmesi açısından oldukça önemli olacaktır. Ancak, bugün gelinen nokta itibarıyla artık IMF anlaşmasının gerçekleşmesi baz senaryolarımıza dahil olmayıp, gerçekleşmesi sürpriz olarak değerlendirilmektedir.''
-''TİCARİ BANKACILIK 180'İN ÜZERİNDE ŞUBEYE YAYGINLAŞTIRILACAK''-
Ziya Akkurt, Akbank'ın 2010 hedefleri ve beklentilerine dair ise önümüzdeki dönemde sağlıklı, sürdürülebilir, karlı büyüme performansını devam ettirmenin bankanın öncelikli hedefleri arasında bulunduğunu ve bu amaca yönelik olarak pazar paylarında artışa, ürün ve hizmet hacim kalemlerinde büyümeye odaklanmaya devam edeceklerini vurguladı.
Günümüzde müşterinin hiç olmadığı kadar önem kazandığının altını çizen Akkurt, geçen yıl sonunda şube yapılanmasında bazı önemli değişikliklerin söz konusu olduğunu, daha önce 44 uzmanlaşmış ticari şube aracılığıyla verilen Akbank ticari bankacılık hizmetinin yeni yıl ile birlikte 180'in üzerinde şubeye yaygınlaştırılacağını bildirdi.
-YAPI KREDİ MURAHHAS AZA VE GENEL MÜDÜRÜ FAİK AÇIKALIN-
Yapı Kredi Murahhas Aza ve Genel Müdürü Faik Açıkalın da küresel krizin ikinci yılına girerken, hükümetlerin uyguladıkları şimdiye kadar görülmemiş ölçüde parasal ve mali canlandırma politikaları sayesinde dünyanın 1929 benzeri bir depresyona girme tehlikesini büyük ölçüde geride bıraktığının söylenebileceğini kaydetti.
Finansal piyasaların işleyişinin normale döndüğünün ve güven duygusunun yavaş da olsa geri geldiğinin, dolayısıyla en kötü dönemin atlatılmış olduğuna ilişkin bir uzlaşının oluştuğunun ifade edilebileceğini belirten Açıkalın, 2009 yılında derin bir daralma yaşayan küresel ekonominin 2010 yılında kademeli bir şekilde toparlanmaya başlayacağını düşündüklerini söyledi.
Krizin en yoğun hissedildiği dönemde, finansal kurumlar arasında güven kaybı ve likidite riskinin çok tehlikeli seviyelere çıktığının altını çizen Açıkalın, dolayısıyla bu koşullarda alınan mali ve parasal önlemlerin finansal sistemin ve global ekonominin tamamen çökmesini önlemek için zorunlu olduğunu ifade etti.
Doğal olarak yavaş yavaş bir normalleşme sürecine girilmesinin söz konusu olduğuna ve ekonomiyi yöneten otoritelerin ''çıkış stratejilerini'' oluşturmak durumunda bulunduklarına dikkati çeken Açıkalın, ''Burada iki taraflı bir risk söz konusu, biri çıkış hazırlıklarının çok erken başlamasıyla birlikte büyümenin tam başlamadan önünün kesilmesi, diğeri de bunun tam tersi, gevşek politikaların çok uzun süre terk edilmemesiyle birlikte bu kez bütçe açıklarından kaynaklanan mali krizlerle karşılaşma riski. Dolayısıyla hükümetlerin çıkış stratejilerini belirlerken bir dengeyi gözetmeleri ve alacakları aksiyonları da birbirleriyle koordine etmeleri gerekmekte'' değerlendirmesi yaptı.
Yaşanan krizle birlikte piyasa mekanizmasının her türlü sorunu kendiliğinden çözeceği, her türlü dengesizliği otomatikman gidereceğine yönelik inancın önemli ölçüde sarsıldığını dile getiren Açıkalın, ''Dolayısıyla yine piyasa koşulları dahilinde, kamu otoritesinin düzenleyici rolünün daha da gerekli görüldüğü ve önem kazandığı bir dönemde olduğumuzu söyleyebiliriz'' dedi.
-''GİDERLERİNİ KONTROL EDEBİLENLER BAŞARILI PERFORMANS SERGİLER''-
Faik Açıkalın, Türk bankacılık sektörünün 2009 yılının ilk 10 ayını zayıf hacimlere ve aktif kalitesindeki bozulmaya rağmen faiz marjlarındaki dikkati çekici yükseliş sayesinde çok olumlu bir karlılık performansıyla geçirdiğini kaydetti.
Yapısal zayıflıklarını 2001 krizinden sonra gideren ve o dönemden bu yana ''basiretli bankacılık prensiplerinden'' ayrılmamış olan sektörün, bilançosunda global finansal krize yol açan sorunlu finansal varlıklar barındırmayışı, güçlü sermaye yapısı ve likidite pozisyonu ile yaşadığı sorunlara karşın krizi en iyi yöneten finansal sektörlerden biri olarak öne çıktığını vurgulayan Açıkalın, şöyle devam etti:
''Faiz indirimlerinin sona ermiş olacağı ve dolayısıyla mevduat maliyetlerinde aşağı doğru marjın pek kalmadığını düşündüğümüz 2010 yılında, bankaların karlarında geçen yıl kaydedilen artışa benzer bir artışın gözlenmesi mümkün görünmüyor. Bununla birlikte, müşteri memnuniyetine ve hizmet kalitesine odaklanarak müşterileriyle olan ilişkileri güçlendirmeye devam ederken, giderlerini kontrol edebilen bankaların 2010 yılında da başarılı bir performans sergileyeceklerini düşünüyoruz.''
Kredilerde büyümenin zayıf olmasında talebin de etkili olduğuna dikkati çeken Açıkalın, bir bankadan beklenmesi gereken en önemli şeylerden birinin finansal aracılık fonksiyonunu yerine getirirken kendi bünyesini ve dolayısıyla sistemin sağlığını gözetmesi, sağlıklı bir risk yönetimi yaklaşımıyla hareket etmesi olduğunu belirtti.
Riskin yüksek olduğu durumlarda bankaların temkinli davranmalarının doğru ve beklenen bir davranış olduğunun altını çizen Açıkalın, bu gibi durumlarda kredi akışını güçlendirmenin yolunun bankaların temkinli tavrını ''aşırı'' olarak nitelemek değil, risk algılamasını hafifletecek önlemlerin hayata geçirilmesi olduğunu belirtti.
Açıkalın, kredilerde 2009 yılının son döneminde gözlemeye başladıkları hareketlenmenin 2010 yılında kademeli bir şekilde artacağını ve yüzde 12-15 civarında bir kredi büyümesi gerçekleşeceğini düşündüklerini bildirdi.
-''YIL SONUNA DOĞRU DOLAR DEĞER KAZANMAYA BAŞLAYABİLİR''-
Türk bankalarının 2009 yılında gösterdiği performansın 2010 yılında dış borçlanma olanaklarını iyileştirmesinin beklenebileceğini belirten Açıkalın, ancak yine de global finansal sistemin aldığı yaranın uluslararası sermaye akımlarına olumsuz etkisinin çok kolay ortadan kalkmayacağını göz önüne almak gerektiğini ifade etti.
Faik Açıkalın, faizlere ilişkin de ''Merkez Bankası'nın faiz indirimlerinin sonuna geldiğimiz genel olarak kabul gören bir düşünce. Dolayısıyla faizlerde aşağı doğru çok fazla bir marj bulunmuyor. Ekonomik aktivitedeki ısınmaya ve bunun olası enflasyonist baskılarına bağlı olarak 2010'un ikinci yarısında gecelik faizlerde bir yükseliş görebiliriz ve bu da genel faiz oranlarında bir yükselişe neden olabilir'' dedi.
Kur beklentisine dair ise Açıkalın, paritede 1,55-1,60 aralığının yılın ilk yarısında görülmesinin ardından, yılın sonlarına doğru doların tekrar değer kazanmaya başlayabileceğini, dolar ve avronun Türk Lirası karşısındaki değerlerinin bu senaryo dahilinde belirlenebileceğini, yurt dışı piyasalarda ciddi bir satış dalgası yaşanmadığı takdirde TL'nin reel anlamda değerini koruyacağını düşündüklerini kaydetti.
Açıkalın, IMF düzenlemesinin şart olmamasına rağmen piyasalarda beklentileri olumlu etkileyeceğine ve finansman ihtiyacını rahatlatarak büyümeye destek olacağını düşündüklerini belirtti.
-''YAPI KREDİ, GELİRLERİNİ ARTIRMADA AVANTAJLI''-
Yapı Kredi Murahhas Aza ve Genel Müdürü Açıkalın, bankanın hedeflerine ilişkin de global ekonomide yaşanan çalkantılara rağmen elde edilen sonuçların, krizi başarılı bir biçimde yönetmeye devam ettiklerini gösterdiğini, krizin ilk işaretlerinin alındığı günden bu yana geliştirdikleri doğru stratejilerle bir yandan bankanın performansını üst seviyelere taşırken, aynı zamanda müşterileri desteklemeye devam ettiklerini vurguladı.
Sektör ve makro ekonomik görünüm için sahip oldukları öngörüler çerçevesinde 2010 yılına ilişkin iyimserliği koruduklarını dile getiren Açıkalın, genel olarak 2010 yılında kredi büyümesinin yüzde 12 civarında olacağını öngördüklerini, makroekonomik ortamda beklenen iyileşmeye paralel olarak Yapı Kredi'nin sektörün üzerinde büyüyerek odaklandığı ürün ve segmentlerde, özellikle KOBİ, konut kredileri, ticari krediler ve proje finansmanı alanlarında pazar payı kazanmasını hedeflediklerini bildirdi.
Faik Açıkalın, ''Bu bağlamda önemli bir nokta, 2010 yılında faiz düşüşlerinin sonuna gelinmiş olacağından, menkul değerler portföyünün sağladığı yüksek sermaye kazançlarının da devam etmeyecek olmasıdır. Bu çerçevede, bilançosunda kredilerin ağırlığı ve buna paralel olarak gelir yapısında sürdürülebilir gelirlerin ağırlığı daha yüksek olan Yapı Kredi'nin önümüzdeki dönemde gelirlerini artırmada avantajlı bir konumda olduğunu düşünüyoruz''
dedi.
2009 yılında geçici olarak ara verdikleri yeni şube açma programına ekonomide ve bankacılık sistemindeki büyüme beklentisiyle geçen yılın son çeyreğinde yeniden başladıklarının altını çizen Açıkalın, bu çerçevede yıl sonuna kadar 10 yeni şube açarak kaldıkları yerden devam edeceklerini, 2010 yılında da 60 şube açmayı planladıklarını bildirdi.