Akın Öngör: Artık kabuğunuzu kırın
Garanti Bankasının eski genel müdürü Akın Öngör, reel sektöre, bankalara ve kamu kesimine uyarılarda bulundu
Bankacılara: Artık kabuğunuzu kırın
Reel sektöre: Yeni düzene adapte olun
SPOT: Garanti Bankasının eski genel müdürü Akın Öngör, bugün yaptığı şarap üretimi ile kendisini gıda sanayicisi olarak tanımlarken kendisini de reel sektörün bir üyesi olarak görüyor. Öngör, dünyanın değişimden geçtiğini belirterek reel sektöre, bankalara ve kamu kesimine uyarılarda bulundu.
SPOT: Türk bankacılık sisteminin kredi hacminin önümüzdeki 10 yılda büyüyen milli gelirin yüzde 80ine ulaşacağı tahmininde bulunan Öngör, BDDKnın denetim ve gözetim rolünü çok iyi yerine getirdiğini Bilgini çok takdir ettiğini belirtti. Öngör, kamunun rekabetin önünü açması gerektiğini söyledi.
Ece CEYHUN â BORSA / FİNANS SERVİSİ / Dünya Gazetesi
Garanti Bankasının eski Genel Müdürü Akın Öngör, artık ağlama döneminin bittiğini belirterek reel sektöre iş yapış biçimini değiştirmesi tavsiyesinde bulunurken Türk bankacılık sektörünün ise yüzünü yurtdışına çevirmesi ve krizle ortaya çıkan dışarıdaki büyüme fırsatlarını realize etmesi gerektiği üzerinde durdu. Kamunun ise rekabete fırsat vermesi gerektiği üzerinde duran Öngör, önümüzdeki 10 yılda bankacılık sektöründe değişime, gelişime ve teknolojiye ayak uyduramayan bankaların ya çekilmesini ya da küçülmesini beklediğini söyledi. Öngör, önümüzdeki dönemde bankaların ürünleri ile yaptıkları işi farklılaştıracaklarını kaydederek Şimdi GSMHnin yüzde 30unda olan krediler de yüzde 80e çıkacaktır dedi. En çok takdir ettiği kurumun BDDK olduğunu da kaydeden Öngör, kurumun bankaların tepe yöneticilerini atama yapmadan çaya davet edeceğini açıklamasını da doğru bulduğunu kaydederek Lehmanı batıran veya MLyi zora sokan biri mi idare edecek yoksa ahlaklı düzgün uzun vadede bakan, Ergun Özen gibi biri mi idare edecek. Ben kamu yönetimi olsam bende isterim dedi.
Türk bankacılık sektörünün 1990lı yıllarının efsanevi profesyonellerinden Garanti Bankasının eski genel müdürü, kendi deyimiyle gıda sanayicisi Akın Öngör ile deneyimlerini genç profesyonellerle paylaştığı kitabı Benden Sonra Devamı ve Türk bankacılık sektöründeki gelişmeleri konuştuk. Öngör, çok büyük bir travma olmadığı sürece 2010 ve 2011i büyüme yılları olarak görüyor. Fakat burada mali disiplinin önemine vurgu yapan Öngör, Tabii her iş kolu yükselecek anlamında değil ama genel gidişatı olumlu görüyorum dedi. Reel sektöre inandığını bankacılık kesimini ise güçlü gördüğünü aktaran Öngör, ihtiyaçların ağırlıkta olduğu sektörlerde hareket bekliyor. Öngör bu alanları da iş hayatını çok etkileyecek gayrimenkul, gıda ve giyim sanayi olarak sıraladı.
Türk ihracatının sigortası Almanya
Avrupadaki gelişmelerden ise tedirgin olmadığını belirten Öngör, bundan 10 sene öncesine kadar Türkiyenin ihracat pazarlarının 7-8 ülkeyle sınırlı olduğunu toplam rakamın ise 1 milyar dolar mertebelerinde olduğuna dikkat çekti. Öngör, Türkiyenin ihracatı çok daha geniş bir yelpazeye dağıldı. İhracat pazarları 40tan fazla ülkeyle çok daha çeşitlendi. ABnin yüzde yarım büyüyeceği hatta büyümese eksi 1 küçülse bile Türkiyenin ihracatının çok olumsuz etkilenmeyeceği kanısındayım. Çünkü bu defa büyüme içerden bir büyüme olarak çıkıyor. Avrupanın içinde çürük elmalar da sağlamlar da var.İhracatın ağırlıklı yapıldığı ülke ise Almanya. ABnin ağırlığı önemli ama Almanyanın başı çekmesi de önemli bir sigorta. Tabii para birimi Euro ama ihracatçı da kendisini hedge edebiliyor. İlla Euro ile satış yaptı diye Euro alacak değil. Bugünden 1.22den 1.23ten forward işlemi yaparak kendisini tamamen hedge edebilir. O Eurosunu dolara ya da başka bir para birimine, TLye geçirebilir diye konuştu.
Perşembe pazarı tüccarı işim iyi demez
İşadamlarının kur risklerini yönetebilecekleri enstrümanların olduğunu bunları kullandıklarını da anlatan Öngör, Ama birisi sorduğunda ağlıyor. Bir Perşembe pazarı tüccarı hiçbir zaman işim iyi demez. Ama Büyükada da evi vardır, satışları çoktur. Biri kapıdan girdi mi işler kötü diye konuşur. İyi dese borç isteyen çıkacak. Ama ağladıkça vadeli öder. Şikayetler konuşulduğu için herkes borçluluğun çok yüksek olduğunu zannediyor. Memnun olan konuşmuyor. Bizde bireyler çok az borçlu. Türkiyede mortgage dahil hane halkının borçluluğunun GSMHye oranı yüzde 12. Bu rakam ABde yüzde 56, Polonya da yüzde 24, İtalya da yüzde 30, Yunanistan da yüzde 41, Portekiz de yüzde 79. İspanya da yüzde 80. Mortgageı çıkartın Türkiyede yüzde 8. ABde yüzde 15, İspanyada yüzde 21. Bu ne gösteriyor. Türkiye hane halkı olarak borçlanması çok düşük dolayısıyla iç tüketime dönük olarak gideceği daha çok yol var ifadelerini kullandı.
Şikayet ederek iş yapma dönemi kapanmalı
İş dünyasının bir kesiminde sermaye koymadan, şikayet ederek daha fazla kredi alma çabası gördüğünü de anlatan Öngör, Eskiden faizlerden şikayet ederlerdi şimdi faizler düşük ses seda çıkmıyor. Orta ölçekli kuruluşlar ise kendilerini disipline edemiyorlar. Açıktan yapılan işler var ve resmi kayıtlara girmiyor. Halka açılabilecek adımları atmak üzere kendilerini denetlettirerek hesabını kitabını oturtturan kuruluşlar çok daha kazançlı çıkacak. Hem banka kredilerini almak hem de kendilerini sürdürülebilir kurumsallaşmak adına. Vergi verme alışkanlığının az olduğu sektörlerden daha çok şikayet çıkıyor. Kayda girmek demek vergi vermek demek. Maliye Bakanlığının attığı adımlar, çıkartılan kanunlar ve Mali Kural, gayri resmi ekonominin daralmasına neden olacak. Şimdi bundan da şikayet edilecek. Maliyetlerimiz arttı denilecek şeklinde konuştu.
Şikayet ederek iş yapma döneminin artık kapanmak zorunda olduğunu da aktaran Öngör, yeni koşullara uyum gösteremeyenin de zaten silineceğini bunun başka kuralının da olmadığını aktardı. Öngör, Kontrol edemediğiniz faktörler var. Euro zayıflıyor dolar güçleniyor. O zaman reel sektör diyebilir ki Türk hükümeti kuru şöyle yapsın. Hayır kardeşim bunu yapmayacaksın sen kendini hedge edeceksin burada devletin yapabileceği bir şey yok. Devletten beklemeyeceksin her şeyi. Devletten istem ve ağlama dönemi geri kaldı dedi.
Bu bankacılık iş dünyası için nimet
Avrupa bankacılık sektöründe sermaye yeterlilik rasyosunun yüzde 7-8, gelişmekte olan ülkelerde yüzde 10-12 olduğu bir dünyada Türk bankacılık sektöründe bu oranının yüzde 19.3 olduğuna dikkat çeken Öngör şöyle devam etti: Yani daha çok risk alabilme olanakları var. Likitler. Sermaye yeterliliği yüksek olduğuna göre kredi tarafı da gelişebilir yeter ki kredibl müşteri olsun. Sektörün kredi hacmi GSMHnın yüzde 37 si. Bu ABde yüzde 127. Türk bankacılığında gidecek yol çok. Türk bankacılık sektörü ABden de ABDden de çok daha iyi vaziyette. Böyle bankacılık sektörü iş çevresi için büyük nimet. Sizin çok güzel bir yatırım projeniz varsa 7 yıllık krediyi hemen veriyorlar. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar kolay değil bu iş. Ama doğru bir iş ise. Projeyi beğenseler bile dünyada, ya o kadar kaynağı yok ya da kredi değerliliği düşük olduğu için riske giremiyor. Önemli olan projeniz kredibl mı? Çünkü bankacı kamunun fonunu kullanıyor ve yoğurdu 100 defa üfleyerek yiyecek. İş dünyası oturup şikayet edeceğine doğru projeyi getirecek.
Bankacılıkta primin temeli sürdürülebilir başarı olmalı
Akın Öngör, dünyada bankacıların insafsız bir kar beklentisi ve prim beklentisi ile temel bankacılık kurallarının dışında uygulamalar yaptığının görüldüğünü de kaydetti. Bankacıların yapılan işlem hacimleri üzerinden muazzam primler aldığını vurgulayan Öngör şöyle devam etti: Ben kendim prim almış ve bütün çalışanlarıma da prim dağıtmış bir bankacıyım. Bütün prim hesaplamalarımız bankanın ne o yılki karına ne de işleme bağlıydı. Biz, çalışanımızın sürdürülebilir başarımıza katkısını ölçümlemeye çalıştık. Biz bankacılık sisteminde en iyi ücret ödeyen bankaydık. O yıl yaptığımız muazzam bir karın yüzdesini almadık asla. Talep etmek bile aklımıza gelmedi. Bunlar kardan değil üstelik işlem hacminden alıyorlar. Kurumu milyarlarca dolar zarar ediyor adam 20-30 milyon dolar prim alıyor. Sadece tepe yöneticileri konuşuldu ama en küçük uzmanı bile aldı. Sürdürülebilir başarı üzerinden prim almaları lazım. Biz 150 milyon dolar piyasa değeri olan bir bankayı 5 milyar dolar yaptık şimdi oldu 20 milyar dolar. Günde 100-200 bin işlem yapılan bankada şimdi günde 35 milyon işlem yapılıyor. Böyle bir öneriye bankanın yönetim kurulunun da bir dakika sen neden bahsediyorsun demesi gerekir. Ama oradaki sistem denetimi de yönetişim de yanlış. Nasıl yanlış? Adam bankanın hem yönetim kurulu başkanı hem de CEOsu. İcra başı ile yönetim kurulu aynı kişide. Halbuki yönetim kurulu onu denetlemeli. Yönetim kurulu gereksiz risk alıyorsa bir dakika diyecek.
Greenspan tanrıydı ama fatura ona çıktı
Bu krizde finansal piyasaların yeni ürünlerle bambaşka yerlere gitmişken gözetim ve denetimin ona ayak uyduramadığının görüldüğünü kaydeden Öngör, yere göğe sığdırılamayan Alan Greenspanin yetersiz bir gözetimci ve denetimci olduğunun da ortaya çıktığını söyledi. Öngör, Önemli olan sizin kendi döneminizde başarılı olmanız değil. Bunun sürdürülebilir olmasının da sağlanması gerekli. Greenspane tanrı gibi bakılırken sonunda fatura adama çıktı. Sürdürülebilir başarı için gerekli önlemleri almamış. Sistemleri kurmamış, denetim ve gözetim sistemlerini yerleştirememiş. Önümüzdeki dönemde bu konulardaki yeni düzenlemelere mutlak gözüyle bakıyorum ki Obama başladı bile. Yatırım bankalarının hareket kabiliyetlerini sınırlayan adımlar atmaya başladı. Yönetişim eksikliğini giderecek kurallar da olacak ama daha bunu konuşmuyorlar ifadelerini kullandı.
Oligopole karşıyım, rekabete fırsat vermek lazım
Oligopol yaratılmasın diye oluşturulan sınırlamalara karşıyım diyen Akın Öngör, bundan 16 sene önce BÜMEDde verdiği bir konferansta Türkiyede mevduatın ve işlem hacminin yüzde 70-80i büyük bankalarda konsantre olacağı öngörüsünde bulunduğunu belirtti. Yurtdışında sorunun bankaların batırılamayacak kadar büyük olmasından kaynaklandığına da dikkat çeken Öngör, Denetlediler mi zamanında. Hayır. Dur dediler mi. Hayır. Sorun; oligopol olmasından dolayı değil kötü yönetimden ve denetimden dolayı çıktı. Bankaların iyi denetlendiği, iyi yönetildiği iyi gözetlendiği takdirde sağlıklı bir bünyeyse niye Pazar payı yüzde 11- 12 olmasın. Rekabete fırsat vermek lazım. Bu oligopoli değildir bunu engellemekte yanlıştır dedi.
Kamunun yöneticilerle tanışmak istemesi doğru
BDDK Başkanı Tevfik Bilginin bankaların üst yönetimine gelecek isimlerle şahsen tanışmak istemesinin de doğru bir hamle olduğunu kaydeden Öngör şu değerlendirmeyi yaptı: Bankaların üst yönetimine, genel müdür ve genel müdür yardımcılarının atanması BDDK onayından geçer. Çünkü kamu bir imtiyaz veriyor bankaya. Para toplayabilirsin, borçlanabilirsin, kredi verebilirsin, enstrümanlara yatırım yapabilirsin ama bende seni denetlerim diyor. Ama bir dakika o bir imtiyaz ve bunu kim kullanacak. Lehmanı batıran veya MLyi zora sokan biri mi idare edecek yoksa ahlaklı, düzgün, uzun vadede bakan Ergun Özen gibi biri mi idare edecek. Ben kamu yönetimi olsam bende isterim. Avrupada da böyledir. Ben Hollanda Merkez Bankasının onayı ile oradaki bankanın yönetim kurulu başkanı ve üyesi oldum. O zaman beni çay içmeye davet etmişti Hollanda Merkez Bankasındaki çok kibar birisi. Karşılıklı oturdum tanıştım. Mülakat yapmadı ama ben çok iyi biliyorum ki endirekt olarak bir mülakattan geçtim.
Tevfik Bilgini çok takdir ediyorum ve anlatıyorum
En çok takdir ettiği kurumlardan biri olarak BDDKyı gösteren Öngör, Tevfik Bilginin sektörü çok iyi yönettiğini de kaydetti. Yanlış anlamayın Tevfik Bey ile özel bir yakınlığımızda yok diyen Öngör, kendisi dışarıda da örnek gösterdiğini belirtti. Öngör, Karı dağıtamazsınız diyor. Kanuni hakkı var mı bilmiyorum ama kamu yararı için diyor. Benden izin alacaksın diyor; bastırıyor. Bankacı koltuğunda otursaydım kızardım ama dışarıdan bakınca helal olsun diyorum dedi.
Bankacılıkta oyuncular değişir ama batan olmaz
Gelecek 10 yılda GSMHnın yüzde 30larında olan bankacılık sisteminin kredi hacminin büyüyen milli gelirin yüzde 80lerine ulaşmasını bekleyen Öngör, menkul kıymet portföyünün de devletin ihtiyacının azalmasına paralel küçüleceğini öngördü. Bugün dünyanın en büyük 16ncı ekonomisi olan Türkiyenin 10 sene sonra da belki dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olacağını aktaran Öngör, bankacılık sisteminin oyuncularında ise değişim bekliyor. Değişime, gelişime, teknolojiye ve pazara ayak uyduramayan bankaların küçüleceğini tahmin eden Öngör, o zaman da mevcut oyuncuların bu bankaları ya almasını ya da Pazar payını kapacaklarını düşünüyor.
Öngör, Türkiyede bundan sonra banka batmasını beklemiyorum. Birkaç büyük bankanın arayı açmasını da beklemiyorum diye konuşurken bundan sonra bankaların ürünleri ve müşterileri ile yaptıkları işin farklılaşmasını bekliyor.
Bankacılıkta büyümenin yönü; doğu ve güney
Öngör, 1990larda Garantinin çok gerilerde olduğunu ama o dönemde dünyada yaşanan Berlin Duvarının yıkılması, Prestroyka, Glastnost gibi gelişmelere bakıp, küreselleşmenin geleceğini, Türkiyenin dünyaya entegre olacağını, yatırımların büyüyeceğini düşünerek bankanın rotasını farklı bir yöne çevirdiklerini anlattı.
Öngör, Bugün küçük olan bankalarda böyle öngörülerde bulunmak zorunda. Bugün belki Berlin Duvarı yıkılmıyor ama bambaşka şeyler oluyor. Herkesin gördüğünden farklı bir şey görmek için öngörülerde bulunduk. O değişime doğru yönlendirdik. Kolay mı oldu hayır. Ama arkadaşlar benden sonrada aldılar daha da büyük işler yaptılar. Çok başarılı bir yere geldi. Ben küçük bir bankanın başında olsam önümüzdeki dönemde dünya nereye doğru gidiyor, Türkiye nereye gidiyor, gelişmeler ne yönde, trendler ne yönde öngörülerde bulunurdum. Tabii banka yönetmiyorken söylemek kolay ama ben şöyle düşünüyorum. Baktığımda dünyada batıdan ziyade doğu ve güney hareketli. Hareketin olacağı yer, bakacağımız yerler bunlar. Oralarla daha çok iş yapacağız. Biz gideceğiz yapacağız belki onlar gelecek yapacağız. Buralara bakarım. Böyle nişler yaratacaklar. Türk bankacılığında hala kendi kabuğunda. Fırsatlar var. Polonyada, Ukraynada neden Türk bankası yok. Rusya da neden daha geniş yok? Hindistana Tayvana bakıldı mı? Bakıyorlardır ama hani sonuç nerede değerlendirmesinde bulundu.
Kitabın ikinci bölümünü umarım Ergun yazar
Garanti Bankasındaki deneyimlerini Benden Sonra Devam adını verdiği bir kitapta toplayan Akın Öngör, kitabı yaşadığı müthiş deneyimleri genç kuşaklara aktarmak kendisini itibarlı bir konuma ulaştıran ve o dönemin en çok kazanan profesyonel olmasını sağlayan sadece kendisinin değil ekip olarak yakaladıkları başarının öyküsünü paylaşmak için kitabı yazmış. Öngör, bankanın sürdürülebilir bir başarı yaşadığını ve o nedenle kitabın yazılabildiğini anlattığı sohbetimizde kendisinden sonraki dönemi de Ergun Özenin kaleme almasını umduğunu söyledi.
Başarılı olmanın formülünün duygusal zekadan geçtiğini ve bir iş yerinde ilerlemenin ilişki kültüründen değil ilkeler kültüründen geçmesi gerektiğini anlatan Öngör, farklılaşmanın ise inovasyon yönetimi ile olabileceğini söyledi.
Garantide her yıl tüm çalışanların bir araya geldiği toplantılar yaptıklarını ve çalışanların hayatını değiştirecek pek çok kararın buradan çıktığını ve herkese eşit şans ve söz hakkı verildiğini de aktaran Öngör, bir çalışanlarının bu toplantıların birinde sağlıklı nefes hakkını sorguladığını ve ortak kararla 1997 yılında sigara içilmeyen banka haline geldiklerini anlattı. Yine bu toplantılardan birinde işe yeni girmiş bir bayan personelin pantolon giymenin yasak olduğunu ve giymek istedikleri anlattığını ve belli kurallarla buna da izin verdiklerini kaydeden Öngör, Karar çıkınca tüm bayan çalışanlar tebrik etmek için faks yağmuruna tuttular. Kararı ben değil çalışan aldı. Sürdürülebilir başarının temelinde insan var diye konuştu.
Kitabı yazarken Dr. Ecmel Ayralın Garanti ile yazdığı bir teze de ulaştığını belirten Öngör, Ayral diyor ki; bu kurumda çalışma kültürü olarak öyle bir şey geliştirilmiş ki yaratıcılık prim yapıyor. Eski köye yeni adet getiriyorsun denmiyor aykırı bir görüşe saygı duyuluyor bakılıyor ve inceleniyor. Yaratıcılık aykırı görüşlerden çıkıyor dedi.
Doğal hayatın korunmasına destek verin
Doğal Hayatı Koruma Derneği Başkanı da olan Akın Öngör, Çocuklarımızın ve onların çocuklarının temiz su içebilmesi, sağlıklı gıda yiyebilmesi ya da teneffüs edecekleri sağlıklı havalarının olabilmesi için atıklarımızın arıtılarak doğaya verilmesi gerekiyor. Nüfusumuz arttıkça ekonomik olarak baskıda artıyor. Tüm doğal kaynaklarımıza özen göstermemiz gerekiyor. Hele anneler. Anneler çocuklarının doğmamış bile olsa torunlarının yaşamlarına, daha uzak ufka bakabiliyorlar. Çağrım tüm okurlarınızın Doğal Hayatı Koruma Vakfına üye olması. www.wwf. org.trye üye olabilirler ve ayda 5 lira vererek katkıda bulunabilirler. Bugün 2 yaşında olan bir çocuğun benim yaşıma gelmesi 63 yıl sonra. 2073 çok uzak görünüyor ama 2050lere çok büyük tehditlerle giriyoruz dedi.
Öngörden genç yönetici adaylarına tavsiyeler
İnsana yatırım. Yetki verilmesi motive edilmesi hatalarının tolere edilmesi
İş süreçlerinin yeni baştan sürekli yenilenmesi verimlilik için
Teknoloji yatırımlarının doğru yerlere ve alanlara yapılması
Duygusal zekanın geliştirilmesi empati sosyal becerilerin geliştirmesi
Kiderliğin yanında değişim yönetimine odaklanılması
Ayhan Bey, 1994ten sonra bankacı olarak anıldı
1990larda Ayhan Şahenkin holdingin amiral gemisi Doğuş İnşaat ile müteahhit olarak bilindiğine atıfta bulunan Akın Öngör, Garantinin genel müdürü olduktan sonra kurumun değerinin 150 milyon doları çok aşabileceğini ve milyar dolar mertebelerine çıkabileceğini anlattıklarını ifade ederek 2 sene içinde gördü. 1994ten itibaren Ayhan Bey müteahhit olarak anılmadı. Banka sahibi, Garanti Bankasının sahibi olarak anıldı. Ana iş dalına rağmen, Türkiyenin en büyük barajlarını yapmış, limanlar yapmış, yollar yapmış bir inşaat şirketi sahibi olmasına karşın bu değişimi görebildi diye konuştu.
Biz insana müthiş bir yatırım yaptık
Kitapta, Doğuş Holdingin merhum patronu Ayhan Şahenki de anan Öngör, Şahenkin müthiş bir patron olduğunu belirterek İşadamları kendi profesyonellerinden olumsuz haberleri almaya açık değildir, sevmezler. Ayhan Bey bunlara açıktı. Bazı banka üst yöneticilerin kendi patronları ile konuşmak için 3 gün randevu beklediğini biliyorum. Ayhan Beye ulaşılabilirdi. Sabah 6, gece 11; kanal açıktı. Eğer sorun aktarılamıyorsa bu defa kemikleşir büyür. Ayhan Bey açık kalplilikle dinlerdi. O katkısını yapardı tartışırdık konuşurduk en sonunda karar verirdik. Sorunun kemikleşmesine izin verilmezdi. Profesyonel yöneticiye yetki delege eden biriydi. Karışmazdı. Tabii ki sınırlarımız vardı ama icraatta bir serbestlik verirdi. Ayhan Bey cömert bir işadamıydı. Biz bankacılık sektörünün %30-40 fazla ücretler ödedik misli misli aldık. Yöneticiler çok büyük motivasyon yaşadılar. Biz insana müthiş bir yatırım yaptık dedi.