BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri
AKBNK 69,85 -2,92 363.220.000.000,00
ALBRK 7,92 -1,86 19.800.000.000,00
GARAN 141,20 -0,77 593.040.000.000,00
HALKB 37,06 -1,12 266.267.874.236,52
ICBCT 13,38 0,38 11.506.800.000,00
ISCTR 13,72 -1,22 342.999.588.400,00
SKBNK 7,79 0,13 19.475.000.000,00
TSKB 12,80 -0,31 35.840.000.000,00
VAKBN 29,88 -3,36 296.287.735.107,24
YKBNK 35,94 -2,18 303.587.023.146,96

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaBankacılık2010'da banka karları düşecek----

2010'da banka karları düşecek

2010'da banka karları düşecek
06 Kasım 2009 - 08:09 www.finansingundemi.com

Kriz devam etse de bitse de bankaların karı 2010'da düşecek

Erdal Sağlam/ Referans Ziraat Bankası Genel Müdürü Can Akın Çağlar, önümüzdeki dönem banka karlılıklarında "faiz ve kredi riski ikilemi"nin belirleyici olacağını söyledi. Ekonomide güçlü bir toparlanma olmazsa faizin fazla yükselmeyeceğini ama bu nedenle artacak tahsili gecikmiş alacakların banka karlılıklarını olumsuz etkileyeceğini vurgulayan Çağlar, güçlü bir toparlanma halinde ise enflasyon tehlikesi nedeniyle hızla artacak faizlerin yine banka karlarını olumsuz etkileyeceğine dikkat çekti. Bankaların önümüzdeki dönem karlılıklarını korumak için faiz dışı gelirlere odaklanacağını, sundukları hizmet ve ürünleri artıracaklarını anlatan Can Akın Çağlar, faiz marjlarının daraldığı bir ortamda sürdürülebilir karlılık için bankaların ücret ve komisyon gelirlerinin işletme giderlerini büyük oranda karşılayabilmesi gerektiğini, bu nedenle de önümüzdeki dönem bankacılık hizmet gelirlerinin öneminin daha artacağını söyledi. IMF ile yapılacak anlaşmanın getireceği güvenin, sağlayacağı finansmandan çok daha önemli olacağını da kaydeden Ziraat Bankası Genel Müdürü Can Akın Çağlar, sorularımızı şöyle yanıtladı: Türkiye ekonomisinde krizden çıkışta ağır bir canlanma temposu izleniyor. Önümüzdeki yıl, baz etkisi nedeniyle büyüme oranlarının artması bekleniyor. Rakamlardaki artış yeterli olacak mı, yoksa üretim seviyesinin artırılması için sizce ek önlemlere ihtiyaç olacak mı? Türkiye'nin; azalan sanayi üretimi, daralan dış ticaret hacmi, artan işsizlik oranları ve küçülen ekonomisiyle krizden etkilenen ülkelerden birisi olduğu bir gerçektir. Geçmiş etkilerle veya bir defalık ekonomik olaylarla sadece kağıt üzerinde büyümeden ziyade, tüm sektörlerin dengeli büyüdüğü, istikrarlı, mali sektörden reel sektöre sağlıklı kaynak aktarımıyla uzun vadeli potansiyel çıktı düzeyine ulaşmak için gerek ulusal gerekse uluslararası boyutta önlemler alınması gerekebilecektir. Ekonomik gidişat bunu zorunlu kılmaktadır. Türkiye'ye ilişkin risk algılarında iyileşme, yatırım ve dış ticarette canlanma eğilimi, sanayi üretiminde ve kapasite kullanımında istikrar kazanmaya başlaması, geleceğe yönelik beklentilerde düzelme ve güçlü bankacılık sektörü bu gerekliliği azaltan faktörler arasındadır. Türkiye'de üretimin artırılabilmesinin koşulları arasında öncelikleri iyi belirlenmiş finansman desteği ve dış ticarette alternatifli ekonomik pazarlara nüfuz edebilmek yer almaktadır. Finansal entegrasyon olgusu göz önüne alındığında, yurtiçi üretim artışının seviyesinin küresel toparlanmanın şekli ve süresi ile doğru orantılı olarak şekilleneceğini söyleyebiliriz. Bankacılık sektörü karlı bir yılı geride bırakıyor ancak bundan sonrası için karlılığın tartışmalı olacağı anlaşılıyor. Karlılık açısından bankaların bundan sonra neler yapması gerekecek, hangi alanlara yönlenmesini bekliyorsunuz? 2009 yılının, ilk 6 aylık ve açıklanan 9 aylık verilere göre Türkiye'de bankaların yüksek karlar elde ettiği bir dönem olduğu anlaşılmakta, yılın tamamında ise bu seyrin devam etmesi beklenmektedir. Bu dönemde genel olarak artan faiz marjları nedeniyle yükselen karlılığın, önümüzdeki dönemde, faiz düşüşlerinin menkul kıymet ve kredi getirilerine yansıması, daralan faaliyet hacmi ve artan kredi riski nedeniyle azalacağı düşünülmektedir. Bu nedenle bankalar önümüzdeki dönemde karlılıklarını korumak için faiz dışı gelirlere odaklanacak, sundukları ürün ve hizmetleri çeşitlendirecek, hiç girmedikleri hizmet alanlarına yöneleceklerdir. Faiz marjlarının daraldığı bir ortamda sürdürülebilir karlılık için bankaların ücret ve komisyon gelirlerinin işletme giderlerini büyük oranda karşılayabilmesi gerekir. Bu bakımdan önümüzdeki dönemde bankacılık hizmet gelirlerinin önemi artarak devam edecektir. Ayrıca yatırım ürünleri pazarının geçmişe oranla daha hızlı büyüyeceği ve buna paralel olarak bankaların sermaye piyasalarından elde ettiği komisyon gelirlerinin de artacağı öngörülmektedir. Yine gelişme potansiyeli yüksek olan sigorta ve bireysel emeklilik ürünlerinden elde edilecek aracılık gelirleri ile menkul kıymet ve kambiyo alım/satım karlarının da bankaların gelirlerine olumlu katkıda bulunmaya devam etmesi beklenmektedir. Diğer taraftan, 2009 yılında artış gösteren türev finansal işlemlerden elde edilen gelirlerin de önümüzdeki dönemde artmaya devam edeceği düşünülmektedir. Bu dönemde, ekonomik canlanmaya ve Merkez Bankası'nın likidite artırıcı önlemlerine paralel olarak kredilendirme faaliyetleri de iyileşecektir. Bireysel kredilerde artış sürecek ve bu kredilerden sağlanacak ücret ve komisyonlar da karlılıkta önemli rol oynayacaktır. Bunun yanı sıra bankalar, gelirlerinin fazla olduğu kredi kartları ile sunulan hizmetlerin çeşitliliğini müşterilerin ihtiyaçları doğrultusunda geliştirmeye devam edecek, kredi kartlarında hem adet hem de işlem hacmi bazında artış sağlanacaktır. Tarımsal bankacılık da önem kazanacak ve bu konuda, özel sermayeli bankalar odaklı rekabet artacaktır. Diğer taraftan bankalar uzun vadeli ve görece ucuz kaynak ihtiyaçlarını gidermeye yönelik olarak sendikasyon ve seküritizasyon kredileri gibi mevduat dışı kaynak arayışına yönelecektir. Hazine faizlerinin artık dibe yaklaşması, bankaları yeni plasman alanlarına yönlendiriyor. Sizce Hazine tahvil-bono ihracında nasıl bir faiz seyri izlenecek, endeksli kağıt ihracı ne kadar artabilir? Kamu borçlanmasında, ek kaynak bulunmadığı takdirde, faiz cazibesi azalacağı için bir sıkıntı olabilir mi? 2009 yılında ekonomideki küçülmenin etkisiyle reel sektörde yaşanan sıkıntılar, kredi talebinde yaşanan düşüş ve artan kredi riski nedeniyle bankalar, menkul değer yatırımlarına yönelmiştir. Merkez Bankası'nın faiz indirimleri sonrasında daha yavaş düşüşe geçen Hazine faizleri, bankaların Hazine kağıtlarından kar elde etmelerine neden olurken banka karlılıklarını da olumlu yönde etkilemiştir. Ancak gelişen piyasa koşulları nedeniyle ihale faizlerinin yükseliş trendine girmesi, piyasa koşullarına uygun olarak portföyüne düşük faizle menkul değer dahil eden bankaların daha düşük gelir elde etmesine neden olacağından bankaları yeni plasman alanlarına yönlendirebilecektir. Bu durumda, önümüzdeki dönemde ekonomik canlanma bekleyen bankaların, menkul değer yatırımları yerine kredi vermeyi tercih edeceği düşünülmektedir. Bu nedenle Hazine'nin, IMF kredisi, özelleştirme geliri ve vergi gelirlerinin artırılması gibi alternatif kaynak yaratmaması durumunda kağıt ihracında faizlerin yükselme trendinin devam edeceği söylenebilir. Bu nedenle de Hazine ihalelerinde endeksli kağıt ihracının payında artış gözlenebilecektir. Bankalar, Hazine kağıtları yerine, bundan sonra plasman ağırlığını kredi kullandırmaya ne kadar verebilirler? Zaten güçlü olan reel sektör firmaları kredi temin edemiyor mu? Bankaların kredilerde aşırı rekabete girmesi beklenmeli mi, böyle bir eğilim ileriye dönük olarak bankalarda ve sektörde sıkıntı yaratmaz mı? Global ekonomik kriz etkilerini en fazla reel sektör üzerinde hissettirmiştir. Üretimin ve istihdamın merkez noktası olarak değerlendirilebilecek reel sektör bu dönemde, gerek mali bünyelerindeki zayıflama ve özellikle döviz üzerinden borçlarındaki önemli artış, gerekse bankaların risk yönetimine dayanan ve kriz dönemine özgü şeklinde değerlendirilebilecek ihtiyatlı kredilendirme politikaları nedeniyle kaynak sıkıntısı yaşamıştır. Bankalar ise her dönemde olduğu gibi bu dönemde de risk yönetimi bazlı ve ekonomik konjonktürün gerektirdiği şekilde piyasa enstrümanlarını kullanarak faaliyet göstermeye devam etmişlerdir. Ancak, son dönemde özellikle faiz oranlarındaki gelişim göstermiştir ki, Hazine kağıtlarına yatırım, artık likidite fazlalığının karlı olarak değerlendirilebileceği bir kanal olmaktan çıkabilir. Diğer taraftan, Hazine'nin iç borç çevriminin aksamasına yol açabilecek ve bankalar tarafında yaşanabilecek bir tercih değişikliği ekonomik sistemin geleceği açısından dikkatle değerlendirilmelidir. Hem sistemin emniyet supabı olarak kriz döneminde büyük rol oynayan bankaların, hem de Hazine yönetiminin bu iki hususu birlikte değerlendirmek durumunda kalacağını düşünüyorum. Bu dengenin gözetilerek önümüzdeki yıldan itibaren ekonomide başlaması muhtemel büyümeyle paralel olarak kredilendirme konusunda bir hareketin başlayacağını bekliyoruz. Bu kapsamda, kredi sistemini büyük işletmeleriyle, KOBİ'leriyle ve bireysel müşterileriyle birlikte düşünüyoruz. Güçlü işletmelerin kriz ortamında da kredi sıkıntısı yaşamamaları bir realite olmakla birlikte, ekonomik sistem içerisinde bireysel müşterilerin desteklenmesinin ve üretimin ve istihdamın anahtarı olan KOBİ'lere destek verilmesinin çarkın dönmesi açısından son derece önemli olduğu da bir gerçektir. Bu itibarla özellikle ekonomik büyüme istikrarına tekrar adım atılacağını düşündüğümüz 2010 yılından itibaren bütün kesimleri içine alan bir kredilendirme gayretinin, likiditenin kanalize edilme yönünde belirleyici olacağını düşünüyorum. Diğer taraftan, kredilendirme hareketinin başlayacağını beklediğimiz bu dönemden itibaren ekonomi ve sektör dinamiklerinin kendi şartlarını belirleyeceğini ve rekabetin gerçekçi temellere dayanacağını, kredilendirmenin yaşanan tecrübeler de göz önünde bulundurularak hayata geçirileceğini ve yıpratıcı/yıkıcı bir rekabet ortamı yaratılmayacağını bekleyebiliriz. Bankacılık sektörünün önündeki muhtemel riskler neler olabilir? Sektörün ve tek tek bankaların risk analizinde hangi unsurlar öne çıkacak? Önümüzdeki dönemde, banka karlılıklarında faiz ve kredi riski ikileminin belirleyici olacağı düşünülmektedir. Ekonomide güçlü bir toparlanmanın yaşanmaması durumunda faiz oranlarındaki yukarı yönlü hareketler sınırlı kalacağından sektörün karlılığı tahsili geciken alacaklar tarafından sınırlanabilecektir. Buna mukabil güçlü bir ekonomik toparlanma, likidite bolluğu ile birlikte enflasyon tehlikesini ortaya çıkaracak, bu kez kredi riskinin karlılığı olumsuz etkilemesi sınırlı kalacak, ancak enflasyonun engellenmesi amacıyla yükseltilmek zorunda kalınabilecek politika faizi, piyasa faiz haddinin yükselmesine ve dolayısıyla bankaların faiz marjının daralması sonucunu ortaya çıkarabilecektir. Piyasa faiz hadlerinin yükselişi alım-satım portföyüne konu menkul kıymetlerin değerlerinin azalması suretiyle de gelir azaltıcı etkiler yapabilecektir. Önümüzdeki dönemde sektörün ve bankaların risk analizinde yeniden fiyatlama vade yapılarının ve tahsili geciken alacaklar kaleminin takibinin öne çıkacağı düşünülmektedir. Bu döneme özgü olmayıp, genel olarak bankanın kabul edilebilir bir likidite ile çalışıp çalışmadığı hususunda likidite riskine yönelik boşluk ve rasyo analizlerinin ise önemini koruduğu tabiidir. Piyasa riskinin takibine yönelik olarak ise verim eğrisi analizleri ile çeşitli vadelerdeki faiz hadlerinin ve kurların oynaklığının takibi, öne çıkacak hususların başında gelmektedir. Öte yandan, önümüzdeki dönemde bankaların kredi portföyü yapısında riskin ayrıştırılmasına yönelik olarak yapılan çalışmaların daha da önem kazanması beklenmektedir. ÇAĞLAR'A GÖRE EN CİDDİ 5 RİSK 1- Küresel ekonomide bir "engebeli toparlanma" süreci yaşanmakta olduğunu gözlemlemekteyiz. Bu süreçte riskler de varlığını sürdürmektedir. 2- Deflasyon, para ve maliye politikalarında erken rehavete kapılma, konut piyasasının kırılganlığı, işsizlik önemli riskler. 3- Para ve sermaye piyasalarında yeni balonların oluşması, petrol arzı ve salgın riskleri gibi riskler dikkatle izlenmeli. 4- Türkiye ekonomisinin kendine özgü risklerinin başında dış finansman ve cari işlemlerin finansmanı, enflasyon karnemizin iyi olmaması var. 5- Önemli olan, risklerin yaratabileceği olumsuzlukların önceden öngörülebilmesi. Bunun için de mali disiplin ve toplumsal uzlaşı önemli. IMF ANLAŞMASI GÜVEN AÇISINDAN ÖNEMLİ IMF veya diğer uluslararası kuruluşlarla anlaşma yapılması ve yüklü dış kaynak temini her şeyden önce uluslararası yatırım çevrelerinin Türkiye'ye bakışını daha olumluya çevirmesine yol açacaktır. Uluslararası çevrelerin ekonomik programa destek vermesinin sağladığı güven, finansmanın yarattığı artı değerden fazladır. Ekonomimiz 2000-2001 yıllarında yaşanan krizlerden büyük deneyimler elde ederek çıkmıştır. Bu husus uluslararası kuruluşlarla anlaşma olmasa dahi (dış kaynaklı, global bir risk olmaması halinde) büyük sorun yaşanmaması yönünde büyük avantaj sağlamaktadır. Orta Vadeli Program'da ortaya konan temel hedefler ve makroekonomik öncelikler gerçekçi ve ulaşılabilir hedefler olarak gözükmektedir. Söz konusu program IMF'den kredi alınmayabileceği varsayımına göre hazırlanmıştır, kredi temin edilmesi halinde söz konusu programın gözden geçirileceği ifade edilmiştir. Kredi sağlanması halinde bundan sektörün olumlu etkileneceğini, özellikle uygun şartlarda dış kredi bulma imkanının daha kolay olacağını söyleyebiliriz. Kredi sağlanmasa da ekonomide güven sağlanması için kararlı bir duruş ve global koşulların ve mevcut dış finansman koşullarının çok dikkatli değerlendirilmesi halinde, bankacılık sektörünün ekonomik toparlanma ve gelişim sürecine önemli katkı sağlamaya devam edeceğini düşünüyoruz.
ETİKETLER :
YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)
DM TV YAYINDA! ABONE OL!