Ana SayfaBankacılıkZordur Türkiye'de bankacı olmak---

Zordur Türkiye'de bankacı olmak

15 / 17
Zordur Türkiye'de bankacı olmak
24 Ağustos 2011 - 08:29 www.finansingundemi.com

PSİKOLOJİK ŞİDDET
Sektörden ayrılmış bir bankacının görüşleri:
Sayın yetkili, öncelikle her ne kadar artık bir banka çalışanı olmayıp, finans sektöründen ayrılmış olsam da yazı dizinizde ismimin geçmemesini rica ediyorum. Artık bu sektörde olmamama rağmen neden görüş ve tecrübelerimi sizinle paylaştığımı merak edebilirsiniz. Yaklaşık 2 yıllık banka tecrübemde mobbing de dahil olmak üzere doğrudan hiçbir şiddet eylemine maruz kalmadım. Ama yine de bankada geçirdiğim süre zarfında gerçekten yanlış giden bir sürü olayla karşılaştım. Belirttiğim gibi hiçbir zaman birey olarak hedef olmasam da boş vermeyip bu konularda hep duyarlı olup çevremdekilerin de hakları konusunda bilinçlenmeleri için çaba sarf ettim. Ama ne yazık ki Türk halkının iliğine işlemiş "Allah'ından bulsun", "İt iti ısırmaz", "Ben tek başıma ne yapabilirim ki?" gibi deyimler bankacıların uğradıkları haksız ve psikolojik şiddete karşı durmalarını engelliyor.
Muhtemelen yazınızda kurum adına yer vermeyeceksiniz ama en azından bazı adaletsizlikleri daha iyi anlamanız yardımcı olacağı çalıştığım kurumun adını paylaşacağım. Bir bankada 2 yıl çalıştım. …. Öncesinde de yaklaşık 2 senelik finans sektörü tecrübem bulunuyordu. Fakat ….. adım attığım ilk günden ayrıldığım ana kadar yaşadığım, duyduğum, tanık olduğum olayları düzgün bir yazı planıyla aktarmak oldukça zor. Ben yine de iki ana başlık altında "mutsuz bankacıları" özetlemeye çalışacağım. Öncelikle çalışma şartları ve sosyal hakları, daha sonra da banka içi uygulamalarını aktaracağım.
Genel Müdürlük birimlerinin resmi mesai saatleri sabah 9 ile akşam 18 arasındadır. Öğlen 12-13 ve 13-14 olmak üzere vardiyalı bir şekilde öğlen arasına çıkılmaktadır. Maaş olarak brüt tutarın yanına seviyelerine göre dil tazminatı (İngilizce, Fransızca, Almanca, İspanyolca) ödenmektedir. Ayrıca 3 ayda bir dil tazminatsız ekstra maaş yatırılır. Son olarak da 6 ayda bir performansa dayalı prim ödenmektedir. Bu prim bankanın, birimin ve çalışanın performansına bağlı hesaplanmaktadır. Bunun dışında özel sağlık sigortası ve emekli sandığından yararlanma olanakları bulunmaktadır. Bu noktadan bakıldığında şartlar oldukça güzel gözüküyor. Ne var ki sizin de yazınızda belirttiğiniz gibi bankacılar bu şartlara rağmen kamuda çaycı olmaya razılar. Bunun nedeni de çalışanların üzerine normalmiş gibi yapıştırılan stres etiketidir. Ve de tabi ki sürekli erozyona uğrayan hakları. İstisna fark etmeksizin son yıllarda tüm bankalarda epey popüler olan bir terimin getirdikleri bankacıları daha da mutsuzlaştırmaktadır: cost cutting, yani masrafların kısılması. Burada en basit ve temel kalemler bile değerlendirmeye dahil ediliyor. Bunların içinde gerçekten en şok edicisi yemekhanede sunulan yemek miktarının kısıtlanmasıdır. Uygulama önce yemekhane kapılarına turnikeler yerleştirilmesiyle başladı. Yanlış anlaşılmasın bu turnikelere kart okutmuyorsunuz, bu turnikeler sadece sizin "adam" gibi yemekhaneye girmeniz için yapılmıştır. Bununla başlayan uygulamayla da herkesin tepsisine alabileceği kap miktarı kısıtlandı. Yemeğe 13'ten sonra gelenlere de yeterli miktarda yemek çeşidi kalması açısından makul gözüken bir uygulamadır. Çünkü uygulamada bazı günlerde 13'ten sonra bazı yemek çeşitlerini bulmak mümkün olmuyordu. Ne var ki uygulamanın başlamasıyla işin gerçek yüzü ortaya çıktı. Yukarıda belirttiğim yemek kalmaması durumu rutin bir hal aldı. Demek oluyor ki banka genel olarak aldığı yemek miktarını azaltarak, bunu kontrol etmek için kap uygulaması getirmişti. Sizi bilmem ama çalışanının yemeğinden tasarruf edeceğini hesaplayana kadar bankanın eğer ihtiyacı varsa daha dokunabileceği bir çok kalem var. Ama ne yazık ki bu kalemlerin çoğu üst yöneticilere dokunduğu için burada masrafların kesilmesi sözkonusu bile olamaz. Bu uygulamadan sadece bir kaç ay sonra bütün yöneticilerin (müdür, koordinatör, genel müdür yardımcıları) araçları son modellerle değiştirildi. Aynı gruptan tedarik edilse de orada da ciddi bir masraf yapıldığına inanıyorum. Keza çalışıp çalışılmamasına bakılmaksızın bütün yönetici telefonları da üst versiyona geçirildi. Tabi ki bankanın prestiji açısından bunlar olmazsa olmaz uygulamalardır. Ama bir yandan çalışanın ekmeğinin hesabı yapılırken diğer yandan böyle bir uygulamaların yapılması tezat yaratıyor. Bununla ilintili bir diğer konuysa ulaşım masraflarıdır. Belirli bir kademenin üstündekiler sorgusuz sualsiz first class ve istedikleri havayoluyla uçarken, çalışanların şehirdışı seyahatleri de belirli kurallara tabi tutulmuştur. Belirli mesafelere uçak kullanmak yasak iken, tercih edilecek bilet en ucuz havayolunda olmalıdır. Bu da demek olur ki Antalya'ya gidecekseniz, Yeşilköy'de otursanız dahi kalkıp Sabiha Gökçen'den gidip geleceksiniz. Yanlış anlaşılmasın, burada Antalya'ya gidiş amacınız tatil değil, banka size Antalya'ya gitmenizi söylüyor ama bunu derken de her türlü "çingeneliği" yapıyor. Bu başlıkta değinmek istediğim bir diğer konu da performansa dayalı prim sistemi.  2010 yılsonu ve 2011 ilk çeyrek kar rakamları benden daha iyi bildiğinize eminim. Evet kar artacak, yönetim kurulundakiler ve Genel Müdür Yardımcılar bundan bir güzel nemalanacaklar. Ama ne pahasına!? Bir şirket düşünün Genel Müdürü primiyle oğluna Porsche alabiliyor, yetkilisi (çaycısı demiyorum) prim yatsa da borçları toparlayabilsek hesabı yapıyor. Özel sağlık sigortasıysa yine gruba yakın, hatta eski iştirak olan bir şirketten ihalesiz paslanırken, çalışanlar diğer sigortalarındaki edindikleri birçok avantajı bu geçişle kaybetti.
Sadece bankalara mahsus olmamakla birlikte tüm başarılar kurumun, tüm başarısızlıklar da çalışanlarındır felsefesi ….. sonuna kadar hakimdir. Bir projenin başarılı olması için sizden her türlü özveri beklenir. Bunun karşılığında başarısız olursanız sanki çaba göstermemiş olarak etiketlenirsiniz. Bizzat şubelerde yer almasam da Genel Müdürlük'te nazaran şubelerin maruz kaldığı baskı kat be kat fazladır. Çünkü tutturmaları için kendilerine verilen hedefler Levent'te birkaç kişinin üstlerine şirin gözükmek için uyarladıkları rakamlara dayanıyor. Sahanın gerçeklerinden, ülkenin genel gidişatından bağımsız olarak absürd yüzdede büyüme rakamları hedef olarak çalışanların önüne konuyor. Kredi kartı satma, vadeli/vadesiz hesap açma, kredi verme, bes satma, sigortalama derken personelin hayatı hedef üzerine kurulu bir hale geliyor. Örnek olarak Türkiye'de sigortalılık oranı belirliyken, buna karşılık  müşterilerinin de sigortalılık oranı ortadayken, sadece basit bir "%20 büyütürüz" lafıyla herşey kılıfına uydurulup, fizibilitesi yapılıp çalışanların önüne konuyor. Bu hedefler tutmadığındaysa Genel Müdürlük ve şubedeki alt kademedeki çalışanların stres olmaları bekleniyor. (bizzat stresli olmam gerekirken neden stres yapmadığım soruldu) Bunun karşılığındaysa alttaki çalışanlar hor görülüp, onca hedefin ortasında sürekli kaytarmakla itham edilir. Bütün bunların dışında yukarıda yazdıklarım da dahil olmak üzere beni en çok rahatsız eden şey, ……….ve onu temsil eden müdürlerinin konumlandırılmasıdır. Çoğu yaşadığım olay kişisellik taşıdığı için değinmeyeceğim ama birim müdürlerinin özellikle terbiye açısından kendilerini bir hayli geliştirmeleri gerekiyor.
 Çalışan-yönetici arasındaki uçurum benim gözlemlerime göre İnsan Kaynakları'nın zaafiyetinden kaynaklanıyor. Çalışanın en hareketi ve yaptığı izlenirken, müdür-çalışan ilişkilerini ya da müdür performanslarını takip etmeyip müdürleri ciddi yetkilerle konumlandırırsanız, bu "güç" elbette çığırından çıkacaktır. Şahsen ben İnsan Kaynakları'yla işe girerken ve işe çıkarken olmak üzere toplam 2 kere görüştüm. Benim için İnsan Kaynakları maaş/bordro düzenleyen, Yılbaşı partisi organize eden, özel günlerde otomatik tebrik mesajları ileten ve haklarımızın kısıtlandığını bize mail yoluyla ileten bir departman. Gerçekten orası bir kaynak ve biz çalışanlar da o kaynağın hammaddesiyiz. Ne var ki bu kaynak içindekilere gereken hassasiyeti göstermiyor. Türkiye'nin ekonomik şartlarını ve işsizliğin boyutlarını da gözönünde bulundurursak çalışan olarak aslında sizin pek bir değeriniz yok. Çünkü insan kaynakları konu çalışan olunca musluğu açık bırakabiliyor. Nasılsa o kaynaktan çıkış oldukça giriş olacağı da garanti. Böyle olunca ortaya hedef baskılarıyla strese boğulmuş, gerek kendi gerekse şirketin performanslarından bağımsız olarak gün be gün hakları erozyona uğrayan, insan kaynakları tarafından bir kenara oturtulup, üstündeki yöneticisinin egosuna emanet edilmiş, başarılarından çok başarısızlıkları konuşulmaya değer olan ve bugün gitse yarın yeri doldurulacak mutsuz bankacılar çıkıyor. Ne yazık ki bu bankacılar maruz kaldıkları en bariz haksızlık ya da yanlış uygulamanın bile giderileceğine inanmadıklarından hiçbir konuyla hiçbir tavır dahi almıyorlar. Mutsuz bankacılar, "tek başıma bir şey desem de ne yapabilirim" diyen bir ordu aslında. Korku ve boş vermişliklerini bir kenara bırakıp bir arada durabilseler, mutsuzluklarını giderecekleri bir çok düzenlemeyi yaptırabilirler.
Daha söylenebilecek onlarca şey var. Elimden geldiğince yaşadıklarımı özetlemeye çalıştım. Bugün ne yapıyorsunuz derseniz, şu an aile şirketimde çalışıyorum. Elimde her zaman bu seçenek olmasına rağmen kendi ayaklarımın üzerinde durup, ideallerimi takip etmek istedim. Ne yazık ki bu isteğimi noktaladıığım yer bir banka oldu. Böyle bir şirketin varlığı benim elimi kuvvetlendirdi ve artık gına geldiğinde ayrılmama olanak tanıdı. Ama böyle bir şansım olmasaydı bugün hala daha mutsuz bir bankacı olacaktım. Yine de bankada geçirdiğim süreden pişman değilim, çünkü orası sayesinde nasıl bir yönetici olmamam gerektiğini öğrendim.
Her ne kadar artık onlardan biri olmasam da, bankaya milyar dolarlar kazandırmalarına rağmen bu kadar baskı altında tutulup, emeklerinin karşılıklarını almadığına inandığım bankacılarla ilgili böyle bir yazı dizisine başladığınız için teşekkür ederim.
Saygılarımla
Not: Bankaların uyguladıkları psikolojik şiddet, hatta sizin tabirinizle çalışanların "mutsuz kölelere" dönüştürülmeleri insanlarda öyle bir travmaya yol açıyor ki, eminim ciddi sayıda banka çalışanı, buraya mail attıkları bilgisinin çalıştıkları bankaya iletebileceğinden korktukları için mail atmayacaktır. Günümüzün kabul edilmiş (!) bankacılık sistemi bu ruh halini gerektirmektedir.

ETİKETLER :
YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri
AKBNK 72,80 1,39 378.560.000.000,00
ALBRK 8,25 0,49 20.625.000.000,00
GARAN 144,00 1,41 604.800.000.000,00
HALKB 36,34 1,79 261.094.834.046,28
ICBCT 13,53 -1,60 11.635.800.000,00
ISCTR 14,06 0,29 351.499.578.200,00
SKBNK 7,86 -4,38 19.650.000.000,00
TSKB 12,96 -0,69 36.288.000.000,00
VAKBN 31,06 1,30 307.988.522.504,38
YKBNK 37,24 1,09 314.568.189.816,16
DM TV YAYINDA! ABONE OL!