Yazdır

Türkiye ‘iklim yangını’nı nasıl söndürecek? İşte UNDP üyesi Türk kızından hayati projeler

Tarih: 25 Ağustos 2025 - 08:40

5 milyar dolarlık projeleri yöneten UNDP'nin başarılı üyesi Burcu Tokgöz’den hayati mesajlar: Türkiye’nin bu tür projelere ihtiyacı büyük. Uyum planlarını geliştirmezse, orman yangınından kuraklığa risklerle karşı karşıya kalacak.

 

VOLKAN KARSAN - FINANSINGUNDEMI.COM / KAZANDIRAN SOHBETLER

Bu yazdan akıldan kalan önemli gündem maddelerini say deseniz Türk insanının büyük çoğunluğu ilk sıralara su sıkıntıları ve orman yangınlarını koyacaktır. Bu konular ya da sorunlar sadece bize ait değil. Tüm dünya iklim değişimi başta olmak üzere su ve tabii afetlerle uğraşıyor, sağlıklı tarım için önlemler alıyor. Bu çabaların en önemli noktasında da Birleşmiş Milletlerin Kalkınma Programı (UNDP) yer alıyor.

Bu konuda kısa süre önce UNDP üst yönetiminden Üstün Başarı Ödülü ile onurlandırılan Burcu Dağürküden Tokgöz ile konuştuk.

Kariyerine Avrupa Parlamentosu’nda başlayan ve Avrupa Birliği Ar-Ge Çerçeve programları üzerine Brüksel’de uzun yıllar çalışan Tokgöz, 11 yıldır UNDP’de iklim değişikliğine uyum alanında görev yapıyor. Geçmişte de benzer takdirlerle anıldığı ancak bu ödülleri kişisel bir başarıdan çok, farklı ülkelerdeki ekiplerle birlikte yürüttüğü çalışmaların bir yansıması olduğunu belirten deneyimli uzman Burcu Dağürküden Tokgöz sorularımızı detaylı bir biçimde cevapladı. BM programları çerçevesinde Türkiye’deki sorunları da mercek altına aldı.

“KARİYERİMİN ÖNEMLİ BİR PARÇASI, SADECE TEKNİK BİLGİ DEĞİL, DİPLOMATİK VE BÜROKRATİK ORTAMDA ETKİN BİR ŞEKİLDE ÇALIŞABİLMEK OLDU”

- Kalkınma projelerinde BM’den takdir ödüllü kariyere ulaşmak için hangi kilometre taşlarına işaret koydunuz?

- Avrupa Birliği’nde uzun yıllar çalıştıktan sonra Birleşmiş Milletler gibi çok uluslu ve devasa bir organizasyona geçişim, başlarda oldukça zorlu bir süreçti. UNDP’nin 170’ten fazla ülkede ofisi var; bu, farklı zaman dilimlerinden, kültürlerden ve coğrafyalardan gelen insanlarla ortak bir amaç için çalışmak demek. Bu ortamda bürokrasi elbette fazla, süreçler karmaşık; fakat tüm bu zorlukların ötesinde ‘the greater good’ yani daha büyük fayda için çaba göstermek insanı motive ediyor.

Benim için en önemli kilometre taşları, ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadele kapasitesini güçlendiren, ulusal düzeyde planlama süreçlerini destekleyen ve bunun sonucunda insanların hayatına doğrudan etki eden projeler oldu. Örneğin, Vietnam’da ulusal uyum planının hazırlanması ve tarım-su politikalarının iklim risklerine entegre edilmesi; Mozambik’te şehir planlamasına iklim risklerinin dahil edilmesi; Papua Yeni Gine’de kıyı toplulukları için erken uyarı sistemlerinin kurulması; Balkanlar’da AB entegrasyon süreçleriyle uyumlu iklim politikalarının geliştirilmesi hep bu kilometre taşlarından bazıları.

Bugün UNDP’de, beş milyar dolarlık bir küresel portföyün parçası olan birimde çalışıyorum. Bu portföy, iklim değişikliğine uyum için planlamadan uygulamaya, politika geliştirmeden yerel düzeyde dayanıklılık inşasına kadar uzanan çok geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Böyle bir yapının içinde sorumluluk almak, hem kariyerimin hem de kişisel yolculuğumun en önemli başarılarından biri.

Eğitim yolculuğum da bu kariyerin şekillenmesinde çok önemli oldu. Siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler eğitimi aldıktan sonra, Avrupa Birliği’nin sosyal ve ekonomik kalkınma politikaları üzerine yüksek lisansımı tamamladım. UNDP’ye katıldıktan sonraki 11 yıl boyunca ise çok sayıda eğitim ve sertifika programına katıldım. Bu süreçte, örneğin sosyal bilimlerde veri analizi için yaygın kullanılan Stata programını öğrenerek istatistiksel analiz becerilerimi geliştirdim.

Bunlara ek olarak, akademik olarak da kendimi ileriye taşıyacak iki programa katıldım: UC Berkeley’de Sürdürülebilir Çevre Yönetimi (Sustainable Environmental Management) alanında yüksek lisans ve Asian Institute of Technology’de (AIT) İklim Uyumunun Ekonomik Boyutu (Economics of Climate Change Adaptation) yaz okulu. Tüm bu süreç bana, sürekli öğrenmenin bu alanda çalışmak için vazgeçilmez olduğunu gösterdi.

UNDP’nin en değerli yanlarından biri de, yaşam boyu öğrenmeyi hem kurum içinde hem de kurum dışında teşvik etmesi. Çalışanlarına, gerek profesyonel gerekse kişisel gelişim için sayısız eğitim, sertifika ve öğrenme fırsatı sunuyor. Ben de bu imkânlardan çok yararlandım; bu sayede yalnızca görev yaptığım ülkelerde değil, akademik ve profesyonel anlamda da kendimi sürekli geliştirme fırsatı buldum.

Bu işin doğası gereği çok çalışmak, esnek saatlerde görev yapmak ve çoğunlukla bakanlıklarla, devlet kurumlarıyla dirsek temasında bulunmak gerekiyor. Aynı zamanda uluslararası çevre müzakerelerinde ülkelere teknik ve diplomatik destek sağlıyoruz. Dolayısıyla kariyerimin önemli bir parçası da, sadece teknik bilgi değil, diplomatik ve bürokratik ortamda etkin bir şekilde çalışabilmek oldu.

“İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ARTIK KALKINMADAN AYRI DÜŞÜNÜLEMEZ, TARIMDAN SUYA, ŞEHİR PLANLAMASINDAN ENERJİYE KADAR HER ALANDA BU RİSKLERİN DİKKATE ALINMASI GEREKİYOR”

- Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’ndaki görevlerinizi özetler misiniz?

- Görevim temelde, ülkelerin iklim değişikliğine uyum kapasitelerini artırmalarına destek vermek. Bunu yaparken üç temel alana odaklanıyoruz:

1. Ulusal Uyum Planları (NAP’ler): Paris Anlaşması’nın 6’ncı maddesi, ülkelerin uyum planlarını hazırlamasını ve bunları ulusal kalkınma politikalarına entegre etmesini öngörüyor. Biz de UNDP olarak ülkelerin bu planları hazırlamasına teknik destek veriyoruz.

2. NDC (Ulusal Katkı Beyanları): Ülkelerin Paris Anlaşması kapsamında verdikleri emisyon azaltım ve uyum taahhütleri, yani NDC’ler, hayata geçirilebilmesi için güçlü uyum stratejileri gerektiriyor. Bu noktada, ülkelerin NDC’lerini somut uyum eylemleriyle desteklemeleri için kapasite oluşturuyoruz.

3. GCF (Yeşil İklim Fonu): Çalışmalarımızın önemli bir kısmı GCF Readiness Programı üzerinden yürütülüyor. GCF, gelişmekte olan ülkelerin hem emisyon azaltımına hem de uyuma yönelik projelerini destekleyen en büyük finans mekanizması. Benim görevim, ülkelerin bu fondan yararlanabilmesi için projelerini hazırlamalarına, kapasitelerini geliştirmelerine ve kaynaklara erişimlerini kolaylaştırmalarına destek olmak.

Bu görevlerin hepsi, ülkelerin uzun vadeli kalkınma planlarına iklim risklerini entegre etmelerini sağlıyor. Çünkü iklim değişikliği artık kalkınmadan ayrı düşünülemez; tarımdan suya, şehir planlamasından enerjiye kadar her alanda bu risklerin dikkate alınması gerekiyor.

“AB’NİN VE BM’NİN YAYIMLADIĞI POLİTİKA BELGELERİ, TÜRKİYE’NİN İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNDEN EN FAZLA ETKİLENECEK ÜLKELER ARASINDA OLDUĞUNU AÇIKÇA ORTAYA KOYUYOR”

- Afrika’da uygulamayı planladığınız projelere Türkiye’nin de ihtiyacı yok mu?

- Ben Türk uzman olmama rağmen Türkiye’yle hiç çalışmadım. Bunun iki nedeni var: İlki, benim ilk görev yerlerimin Orta Doğu ve Afrika olması. İkincisi ise, Türkiye’nin uzun yıllar Paris Anlaşması’na taraf olmaması nedeniyle çalıştığım programların dışında kalması.

Oysa Türkiye’nin bu tür projelere ihtiyacı çok büyük. Özellikle Akdeniz Havzası, iklim değişikliğinden en hızlı ve en ağır etkilenecek bölgelerden biri. Türkiye, kısa ve orta vadeli uyum planlarını geliştirmezse, hem tarımda hem su kaynaklarında hem de şehirlerde çok büyük risklerle karşı karşıya kalacak. Orman yangınları, kuraklık, seller, tarımsal verim kayıpları bunların başında geliyor. Bu nedenle Türkiye’nin iklim uyum projelerini hızla hayata geçirmesi gerekiyor. AB’nin ve BM’nin yayımladığı politika belgeleri, Türkiye’nin iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek ülkeler arasında olduğunu açıkça ortaya koyuyor.

UNDP’deki 11 yıllık görevim boyunca, hayatımda daha önce haritada bile nerede olduğunu bilmediğim birçok ülkeyle çalışma ve ziyaret etme imkânım oldu. Örneğin Somali, Afrika Boynuzu’nda muazzam bir kıyı şeridine sahip; Meksika’daki Tulum’la yarışacak güzellikte, ama ülkenin sosyo-ekonomik durumu bu potansiyelin ortaya çıkmasına izin vermiyor. Somali’de beş federal eyalet kendi düzeylerinde iklimle ilgili küçük de olsa adımlar atmaya çalışıyor. Aynı zamanda yaklaşık 3,9 milyon iç göçmen (IDP) barındırıyor; sadece son üç yılda 1,2 milyon insan iklim nedeniyle yerinden edildi.

UNDP’nin hazırlanmasına destek verdiği Somali’nin Ulusal Uyum Planı, insan hareketliliğini (human mobility) bir risk olduğu kadar bir uyum stratejisi olarak da tanıyor. Bu plan kapsamında, IDP yerleşimlerinde iklim dayanıklı barınaklar, kadınlara yönelik nakit-karşılığı iş programları, kentlerde sel yönetimi ve altyapı çözümleri gibi somut adımlar atıldı. Bu, iklim uyum planlarının sadece teknik belgeler olmadığını; doğrudan insanların yaşamını güvence altına alan araçlar olduğunu çok net gösteriyor.

Dolayısıyla Afrika’daki veya Doğu Asya’daki projelerden çıkan dersler Türkiye için de son derece yol gösterici olabilir. Küçük çiftçilerin uyum stratejileri, şehirlerde iklim risklerinin yönetilmesi ya da insan hareketliliğinin planlamaya dahil edilmesi gibi unsurlar, Türkiye’nin de kendi uyum politikalarında hızla ele alması gereken başlıklar.

“SIRBİSTAN VE KARADAĞ’DA, BOZULMUŞ ORMAN ALANLARININ REHABİLİTASYONU HEM EKOSİSTEMLERİ YENİDEN CANLANDIRDI HEM DE YEREL TOPLULUKLARA YENİ GELİR KAYNAKLARI SAĞLADI”

- Çevre ve ormanlar için ne tür programlarınız var, birkaç bize de yol gösterecek örnek verebilir misiniz?

- UNDP’nin orman ve çevre programları doğayı korumanın ötesinde, toplulukların geçim araçlarını güçlendirmeyi hedefliyor. Bu programlar, özellikle kuraklık ve göç gibi zorluklarla mücadele eden toplumlarda kritik rol oynuyor.

• Topluluk temelli çözümler: Afrika’da yürütülen orman yönetimi projeleri, hem doğayı koruyor hem de köylülerin gelirlerini artırıyor. Örneğin Etiyopya’da toplulukların katılımıyla yürütülen rangeland (mera) restorasyonu, hem hayvancılıkla geçinen ailelerin gelirlerini artırdı hem de çölleşmeyi yavaşlattı. Uganda’da ise orman alanlarının sürdürülebilir yönetimi için kadınların ve gençlerin kooperatiflere katılımı desteklendi.

• Balkanlar’dan bir örnek: Sırbistan ve Karadağ’da, bozulmuş orman alanlarının rehabilitasyonu hem ekosistemleri yeniden canlandırdı hem de yerel topluluklara yeni gelir kaynakları sağladı. Bu süreç, AB entegrasyon hedefleriyle uyumlu şekilde doğal sermayeyi korumayı da beraberinde getirdi.

• Asya’dan örnek: Tayland’da yürütülen ekosistem temelli su ve tarım yönetimi programı, 62 bin kişiye doğrudan, yarım milyondan fazla kişiye dolaylı fayda sağladı. Hem çiftçilerin geçim kaynakları güvence altına alındı hem de tarımsal üretimde iklim risklerine karşı dayanıklılık sağlandı.

• Afrika’nın kıyı ekosistemleri: Mozambik’te mangrov ormanlarının restorasyonu, hem kıyı ekosistemlerini korudu hem de balıkçılıkla geçinen toplulukların yaşamını güçlendirdi. Bu, iklim değişikliğine karşı doğal bir savunma hattı yaratırken aynı zamanda yoksullukla mücadeleye katkı sağladı.

Bu tür örnekler Türkiye için de çok yol gösterici. Orman yangınlarıyla sık sık karşı karşıya kalan bir ülke olarak Türkiye’nin de, risk yönetimini, erken uyarı sistemlerini ve yangın sonrası ekosistem rehabilitasyonunu bu tür iyi uygulamalardan esinlenerek hızla hayata geçirmesi gerekiyor.

“KURAKLIK, SEL, YAĞIŞ REJİMLERİNDEKİ DEĞİŞİKLİKLER VE ARTAN SICAKLIKLAR GIDA GÜVENLİĞİNİ DOĞRUDAN TEHDİT EDİYOR”

- Su ve tarımda iklime dayanıklı gelecek için somut çözümler neler olabilir?

- Su ve tarım, iklim değişikliğinden en fazla etkilenen sektörlerin başında geliyor. Kuraklık, sel, yağış rejimlerindeki değişiklikler ve artan sıcaklıklar gıda güvenliğini doğrudan tehdit ediyor. UNDP’nin bu alandaki çalışmaları, çiftçilerin ve kırsal toplulukların iklim risklerine karşı daha dayanıklı hale gelmesini sağlamak üzerine kurulu.

• Zambiya: İklime dirençli tarım programlarıyla, küçük çiftçilere modern sulama teknolojileri, iklim bilgisi hizmetleri ve piyasalara erişim imkânı sağlandı. Bu program yaklaşık 3 milyon kişiye ulaştı ve özellikle kadın çiftçilerin güçlenmesini destekledi.

• Malawi: M-Climes projesi ile ülke çapında modern iklim bilgi ve erken uyarı sistemleri kuruldu. Bu sayede 2,1 milyon kişi doğrudan, 3 milyon kişi ise dolaylı olarak fayda gördü. Çiftçiler artık yağış düzenindeki değişiklikleri önceden öğrenerek ekim ve hasat zamanlarını daha güvenli planlayabiliyor.

• Vietnam: Ulusal uyum planı kapsamında tarım ve su politikalarına iklim riskleri entegre edildi. Kuraklığa dayanıklı tohumlar ve sulama altyapıları yaygınlaştırıldı. Bu sayede ülkenin pirinç üretiminde büyük kayıplar yaşamasının önüne geçildi.

• Papua Yeni Gine ve Tuvalu: Kıyı toplulukları için erken uyarı sistemleri ve iklime uyumlu tarım projeleri hayata geçirildi. Deniz seviyesinin yükselmesinden etkilenen topluluklar hem alternatif geçim kaynaklarına kavuştu hem de gıda güvenliklerini koruyabildi.

• Mozambik: Sel riski altındaki bölgelerde tarım arazilerinin korunması ve su yönetimi için altyapılar kuruldu. Bu projeler binlerce çiftçinin üretim kayıplarını azaltmasına yardımcı oldu.

“TÜRKİYE’DE KİŞİ BAŞINA DÜŞEN YILLIK KULLANILABİLİR SU MİKTARI KRİTİK SEVİYELERE YAKLAŞIYOR VE 2030 SONRASI İÇİN ‘SU SIKINTISI YAŞAYAN ÜLKE’ KATEGORİSİNE GİRME İHTİMALİ ÇOK YÜKSEK”

- Bu çerçevede Türkiye için somut adımlar neler olabilir?

- Türkiye’de kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı kritik seviyelere yaklaşıyor ve 2030 sonrası için “su sıkıntısı yaşayan ülke” kategorisine girme ihtimali çok yüksek. Bu nedenle:

1. Modern sulama sistemleri (damla, yağmurlama) ülke genelinde daha hızlı yaygınlaştırılmalı.

2. Kuraklığa dayanıklı yerli tohum geliştirme programları desteklenmeli.

3. Çiftçiler için iklim bilgi ve erken uyarı sistemleri kurulmalı; bu veriler mobil uygulamalarla doğrudan köylüye ulaştırılmalı.

4. Yeraltı suyu kullanımı daha sıkı denetlenmeli, alternatif su kaynakları (yağmur suyu hasadı, gri su kullanımı) teşvik edilmeli.

5. Tarım politikaları, su verimliliğini birincil öncelik haline getirmeli.

Bu tür adımlar atılmazsa, Türkiye’nin tarımsal üretimi, özellikle GAP bölgesi ve İç Anadolu, iklim krizinden ciddi şekilde etkilenecek. Ancak alınacak önlemlerle hem gıda güvenliği korunabilir hem de kırsal kalkınma desteklenebilir.

“ŞUNU DA BİLİYORUM, İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ, BİZİ İSTER İSTEMEZ DAHA ADİL, DAHA SÜRDÜRÜLEBİLİR VE DAHA EŞİTLİKÇİ SİSTEMLER KURMAYA ZORLAYACAK”

- Bu bağlamda çevre ve doğa bilinci nasıl oluşturulmalı?

- Ben şahsen, iklim değişikliği ve çevre politikalarında çoğu zaman geç kalındığını düşünüyorum. Bugün uygulanan politikalar ne yazık ki çevre hassasiyetini tam anlamıyla merkeze almıyor. Oysa bu bilinç çok erken yaşta, ailede ve okulda başlıyor. Avrupa’da, Amerika’da, Japonya’da ve hatta Çin’de olduğu gibi, ilkokuldan itibaren çocuklara doğal parklar, koruma alanları tanıtılıyor, doğayı sevdirerek öğretiliyor. Doğa ile kurulan bu bağ, bir neslin bütün yaşam biçimini şekillendirebiliyor.

Benim için çevre mücadelesinin özü insan temelli. Doğaya verilen zarar da, onu onarmak için gösterilen çaba da insanların tercihleriyle şekilleniyor. Bu yüzden çevre bilincini yalnızca teknik bir mesele değil, bir yaşam kültürü olarak görmek gerekiyor. Çocuklara doğayı sevdirmek, aile içinde çevreye duyarlı davranışları pekiştirmek, uzun vadede en güçlü değişim aracımız olabilir.

Kendi adıma söylemem gerekirse, bu alanda çalışmaya başladıktan sonra benim de tüketim alışkanlıklarım değişti. Daha bilinçli bir tüketici oldum; gereksiz tüketimden kaçınmaya, daha sade yaşamaya özen gösteriyorum. Hatta bu süreç beni vejetaryen olmaya yönlendirdi. Çünkü iklim değişikliğinin en büyük nedenlerinden biri tarımsal üretim ve özellikle hayvancılık sektörü. Benim için bu artık sadece kişisel bir tercih değil, doğaya ve diğer canlılara saygı duruşu. Şahsi inancım, tüm canlıların eşit olduğu yönünde. Bu yaklaşım, hak temelli vatandaşlık anlayışıyla birleştiğinde, su gibi temel kaynakların bir yaşam hakkı olduğunu, ticari bir meta haline getirilemeyeceğini ortaya koyuyor. Elbette bunun bugün için biraz ütopik göründüğünün farkındayım. Fakat şunu da biliyorum, iklim değişikliği, bizi ister istemez daha adil, daha sürdürülebilir ve daha eşitlikçi sistemler kurmaya zorlayacak.

Dolayısıyla mesele sadece karbon emisyonlarını azaltmak ya da altyapı projeleri geliştirmek değil; aynı zamanda insanların doğayla olan ilişkisini yeniden tanımlamak. Eğer bunu başarabilirsek, hem gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakırız hem de bugünün en kırılgan topluluklarına umut oluruz.

Füsun Nebil: Yapay zekaya sahip ülkeler, olmayanları köle gibi çalıştıracaklarFüsun Nebil: Yapay zekaya sahip ülkeler, olmayanları köle gibi çalıştıracaklar

 Aliyev ve Paşinyan 'barış'ı imzaladı, ‘AEKT Hattı’nda dev bir refah bölgesi doğuyor Aliyev ve Paşinyan 'barış'ı imzaladı, ‘AEKT Hattı’nda dev bir refah bölgesi doğuyor

Engeli yok eden bir zaferin öyküsü: Fatoş Akıncıbay Floyd anlatıyorEngeli yok eden bir zaferin öyküsü: Fatoş Akıncıbay Floyd anlatıyor

İşte KKTC ürünlerine Avrupalı'nın kapısını açan turizm operasyonuİşte KKTC ürünlerine Avrupalı'nın kapısını açan turizm operasyonu

 

Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/turkiye-iklim-yanginini-nasil-sondurecek-iste-undp-uyesi-turk-kizindan-hayati-projeler/1863390