VOLKAN KARSAN - FINANSINGUNDEMI.COM / KAZANDIRAN SOHBETLER
Bugün “Kazandıran Sohbetler”de bir başarı öyküsünün çok ötesinde bir engel aşma zaferinin kilometre taşlarını bulacaksınız.
Konuğumuz: Fatoş Akıncıbay Floyd…
İnternette Floyd’u tanımlayan cümleler şunlar: Devlet yönetimi sektöründe çalışma deneyimine sahip üst düzey yönetici… Webster Üniversitesi'nden danışmanlık hizmetleri alanında Yüksek Lisans (MA) derecesine sahip güçlü bir operasyon uzmanı.
Fatoş Akıncıbay Floyd Üsküdar Amerikan Kız Lisesi’nden mezun olduğu, 1975 yazında, geçirdiği iki beyin ameliyatı sonucu hayatta kalıyor ama bir daha hiç görmemek üzere… Floyd’a engelini aşma öyküsünü ve aynı kaderi paylaştığı kişilerin neler yapması gerektiği konusunda sorular sorduk… İdrak ederek ve ders çıkararak cevapları okumanızı salık veriyoruz:
“AMACIMIZ KÖR VE ENGELLİ KİŞİLERE İŞ BULMAYI SAĞLAMAKTI VE BUNU DA İŞVERENLERİ EĞİTMEKLE BAŞARIYORDUK”
- Fatoş Hanım, teşbihte hata olmaz ama sizin engeli aşan bir zafer öykünüz var. Bu öykünün en sonundan başlayabilir miyiz? Emekli olduğunuzdaki konumunuz ve orada sizinle aynı kaderi paylaşan insanlara sağladığınız yararları dinleyebilir miyiz?
- İki yıl önce Amerika’dan emekli olup, eşimle Datça’ya yerleştik.
Emekli olmadan önce en son ABD’nin Oklahoma eyaletinde yaşadım. Orada eyaletin, Rehabilitasyon Kurumu’nun iş bulma bölümünün direktörüydüm. Ondan önce aynı kurumda körler eğitiminin direktör yardımcısı pozisyonundaydım. Oklahoma’da sekiz sene çalıştım. Amacımız kör ve engelli kişilere iş bulmayı sağlamaktı ve bunu da işverenleri eğitmekle başarıyorduk.
“ÇOK KİŞİ TANIDIM ENGELLİ, ENGELLİ OLMAYAN, KİM DERSE Kİ BEN KENDİM BAŞARDIM, YALAN SÖYLÜYORDUR, KİMSE HİÇBİR ŞEYİ KENDİ BAŞINA BAŞARAMIYOR”
- Bu göreve gelmeden önce geçirdiğiniz aşamalar ve kazandığınız deneyimler nelerdi?
- Şunu söyleyeyim belki bunu duymak istemezsiniz ama benim hayatım, aslında hani kör olmasam, çok basit bir hayat. Herkes diyor ki, ne olur bir kitap yaz ama benim çok heyecanlı bir hayatım olmadı. Liseyi gören olarak bitirdim. Üsküdar Amerikan Kız Lisesi mezunuyum. İki beyin ameliyatı geçirdim. Sonucunda kör oldum. Aynı zamanda sağ tarafım da felçliydi. Bütün tedavim boyunca Ayşegül (Bu röportajı gerçekleştirmemizi sağlayan yakın arkadaşı) beni yatakta çevirebilsin diye yanımdan ayrılmadı. Onun gibi birçok arkadaşım -ortaokul ve liseyi yatılı okuduğum için- 11 yaşından beri benim kız kardeşim oldular. Bu kardeşlerimle Boğaziçi’nde de beraber okuduk. Ben bir yerlere gelebildiysem onlar yardımıyla geldim. Çok kişi tanıdım engelli, engelli olmayan. Kim olursa olsun, derse ki ben kendim başardım, bence yalan söylüyordur. Kimse hiçbir şeyi kendi başına başaramıyor. Başarılı olabilmesi için, mutlaka bir ailesi, bir arkadaş topluluğu olması lazım.
1979 yılında Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji ve Eğitim bölümlerini bitirdim.
Üsküdar Amerikan ve Boğaziçi mezunu olarak herhalde Türkiye'nin en iyi eğitimi almış kişileri arasındaydım… Ama o gün kendimi işe almazdım. Çünkü körlük hakkında hiçbir bilgim yoktu. Ağustos ayında kör oldum, eylül ayında üniversiteye başladım. Gözleri görmeyen birinin ne yapması gerektiğini ne ben biliyordum ne öğretmenler biliyordu. Onun için hepimiz için de zor oldu, bu yüzden törende diplomamı kendi arkadaşlarımla paylaştım çünkü kesinlikle onlarsız alamazdım. Dolayısıyla kendimi de işe almaya uygun bulmadığım için körlük eğitimi görmeye mecbur olduğuma inandım ve rehabilitasyon eğitimi için Amerika'ya gittim. Türkiye’deki körlük eğitimi çok kısa ve dört ay süreliydi, ben daha fazla eğitim görmek istedim. Babamın desteğiyle Amerika'ya gittim, bir sene eğitim aldım ve Amerikalı eşimle tanıştım, ertesi sene Mike Türkiye'ye geldi ve evlendik. Amerika’ya gelin gittim, 44 senedir evliyiz.
- Eşinizle eğitimde mi tanıştınız?
- Evet. O da kör. Eğitim için aynı Rehabilitasyon Merkezi’ne Oklahoma'dan gelmişti.
Ben eğitimden sonra Türkiye’ye döndüm ve Altı Nokta Rehabitasyon Merkezi'nde Psikolog olarak çalışmaya başladım.
“HERHALDE ALTI EYALET DEĞİŞTİRDİM, AMERİKA'DA NEREDE İŞ BULDUYSAK ORAYA YERLEŞTİK”
- Amerika'da tekrar bir eğitim safhası daha mı oldu?
- St. Louis'te uluslararası bir okul olan Webster Üniversitesi’nde psikoloji yüksek lisansı yaptım. Amerika’daki çalışma hayatım Oklahoma'da başladı. Ondan sonra St. Louis'de hem okudum hem tam zamanlı çalıştım. Daha sonra Nebraska'ya gittim. Orada Körler Merkezi'nin direktörü oldum. Oradan da Minnesota'ya gittik, Nebraska'ya tekrar geri döndüm. Herhalde altı eyalet değiştirdim. Amerika'da nerede iş bulduysak oraya yerleştik.
“SİSTEMDE KİŞİLERİN HEM ÇALIŞARAK EKONOMİK BAĞIMSIZLIKLARINI KAZANMALARI HEM DE KİŞİSEL HAYATLARINI KENDİ KENDİLERİNE SÜRDÜRMELERİ HEDEFLENMİŞTİR”
- Bu noktada şunu sormak istiyorum, körlerle ilgili çalışmalarınızı programlayan eğitim sistemi neler içeriyor?
- Çok güzel bir soru aslında. Bütün körlerle ilgili, eğitim merkezlerine bakacak olursanız Amerika'da olsun, Avrupa'da olsun, Türkiye'de olsun verilen dersler hemen hemen aynı. Kabartma öğretiyoruz çünkü herkes gibi körler için de okuma yazma çok önemli. Boğaziçi'nin mezunu olduğum zaman aslında okuma-yazma biliyordum ama yazdığımı okuyamıyordum. Onun için herkesin okuma yazma bilmesi önemli bir konu.
A'dan B'ye gidebilmek bunun için de beyaz bastonla yürümeyi öğrenmek ve kendi kendine bakabilmek, yemeğini yapabilme, giyimini yapabilme, kendi kişisel bakımını yapabilmek önemli. Körlere, eğer biliyorlarsa yemek yapmasını değil de hangi teknikleri kullanması gerektiğinin öğretilmesi yeterlidir.
Ama onlardan öte en önemlisi ve merkezleri birbirinden ayırt eden felsefe, körlük felsefesidir. Kör öğrencilere teknikleri öğretebilirsiniz ama doğru felsefe kullanılmazsa, kendine güveni veremezsiniz. Onun için Amerika'daki merkezleri de birbirinden ayırt eden özellik de bu körlük felsefesidir.
Bu felsefeye göre durumu içselleştirmek çok önemli. Nasıl ben bir kadın olarak kadınlığımdan gurur duyuyorum, Amerika'da bir Türk olarak Türklüğümden gurur duyuyordum, bir kör olarak da körlüğümden gurur duymam gerekli.
Bütün bu teknikleri öğretmek için öğrencileri, ailelerinden ayrı olarak, kendilerine ait bir yere dokuz ay yerleştirmemiz gerekiyor. Bizim merkezin apartmanları vardı. Öğrencilerimiz apartmanlarda kalıyordu. İlk geldikleri günden itibaren başka öğrencilerin de yardımıyla, kaldıkları yerden merkeze, otobüse binip gelmeye başlıyorlardı. İlk günden bizim beklentimiz çok yüksekti. Ne kadar yüksek beklenti olursa öğrencilerde o kadar çok geri dönüş oluyor. Bunun için bizim öğrencilerden beklentilerimiz çok yüksekti ve öğrendikleri teknikleri haftada bir, kamp kurdurmak, mangal yakmak, ata binmek, ok atmak, elma toplamak gibi aktivitelerle zenginleştiriyorduk. Gören bir kişinin yaptığı bütün aktiviteleri biz de beklenti olarak öğrencilerimizin önüne koyuyorduk. Bu beklentinin yüksek olması, bütün hayatı değiştiren felsefeyi oluşturuyor. Bu felsefe açısından baktığımızda Amerika’daki merkezlerde kişilerin kendi kendine, bağımsız bir hayat sürebilmesi için kurulmuş bir sistemdir, bu sistemde kişilerin hem çalışarak ekonomik bağımsızlıklarını kazanmaları hem de kişisel hayatlarını kendi kendilerine sürdürmeleri hedeflenmiştir
“AMERİKA'DAN REHABİLİTASYON PROFESYONELLERİ İLE BEŞLİ, SEKİZLİ GRUPLAR OLARAK ÜÇ SENE ARKA ARKAYA TÜRKİYE’YE GELİP İKİ HAFTALIK EĞİTİM VERDİK”
- Siz bu deneyimlerinizi Türkiye'deki aynı durumda olan kişilere aktarmak için Türkiye'ye dönük de kullandınız mı?
- Amerika'dan rehabilitasyon profesyonelleri ile beşli, sekizli gruplar olarak üç sene arka arkaya gelip iki haftalık eğitim verdik, hem körlerin liderlerine, hem de eğitimcilere ve öğretmenlere. Tüm malzemeleri Amerika'dan getirdik. Tek Türk bendim. Çok güzel iki haftalık, üç haftalık programlar yaptık ve onun sonucu iki arkadaşımız Amerika'ya geldi, doktoralarını yaptı. Hatta bir tanesi, benim İstanbul'da ütü yapmasını bile öğrettiğim kişi, Oklahoma'da benimle birlikte çalıştı. Yapılanın sonucunu görmek çok güzel bir duyguydu. Zaten rehabilitasyonun en güzel tarafı kişide görülen bu müthiş değişiklik.
“TOPLUMUN GÖZÜNDE KÖRLER YA SÜPERMEN, SÜPERWOMAN GİBİ İNSANLAR, YA DA HİÇBİR ŞEY BİLMEYEN İNSANLAR, GÖRENLER İKİSİNİN ORTASINI BULAMIYOR”
- Sohbetimizin başında “Hiçbir zaman engel tek başına aşılmıyor, arkadaşlarla, aileyle aşılıyor” dediniz. Burada da topluma bu anlamda bir sorumluluk yükleniyor, öyle değil mi? Bir toplumun yapması gereken disiplin mi, uygulama mı, ne dersek diyelim, bunlar özellikle ülkemizde neler olmalı?
- Biz Avrupa’ya ABD’ye göre teknik açıdan, bilim açısından, eğitim açısından biraz geri olabiliriz. Ama “bütün ülkelerde bizi en çok engelleyen nedir” sorusunun cevabı ayrımcılık…
Ben diyorum ki bana sorunuz olursa sorun. Ne kadar kötü, ne kadar aptalca olduğunu düşünseniz bile sormadığınız zaman problem oluyor çünkü sormadığınız zaman cevabı kendiniz veriyorsunuz ve dolayısıyla doğru bir cevap olmuyor.
Görenler -özellikle Türk halkının ayrı bir duygusallık yönü var- yardım etmek istiyorlar. Aslında bize yardım etmek, bizi daha çok engelliyor, çünkü örneğin konuşurken bazen yönümüzü şaşırıyoruz. Bazen “yardım edebilir miyiz?” diye soruyorlar, bazen kolumuzdan yakalıyorlar ve sanıyorlar ki nereye gittiğimizi biliyorlar. Biz oraya buraya sürüklenerek gidiyoruz. Bu yanlış. Biz “benim yardıma ihtiyacım yok” dediğimiz zaman bu kabul görmeli.
Bir örnek vermek isterim: Amerika'da kendimiz araba kullanmadığımız için Taksi Uber'ı çok kullanıyorduk. Taksiye kapıyı açıp kendimiz biniyorduk. Şoförler “Ne kadar güzel yaptınız” diyorlardı. Benim kapıyı açıp arabaya binmem bile onlar için muazzam bir olay. Aslında bu beni küçük düşüren bir konu…
Ben de “siz taksi şoförü olarak nasıl çalışıyorsunuz?” diyordum içimden çünkü taksi şoförü olmak da çok zor bir olay benim için. Toplumun gözünde körler ya süpermen, süperwoman gibi insanlar, ya da hiçbir şey bilmeyen insanlar, görenler ikisinin ortasını bulamıyor.
Halbuki doğal algılansa toplum için de daha faydalı olabilecek.
“EVLENİP DE AMERİKA'YA GİDİNCE ANLADIM Kİ HER GÜN PİZZA YEMEK BİZİM SAĞLIĞIMIZ İÇİN İYİ DEĞİL, YAVAŞ YAVAŞ KENDİM YAPMAYA BAŞLADIM”
- Özel bir soru, çok güzel yemek yapıyormuşsunuz, bu nasıl öğretiliyor sizin eğitim sisteminizde?
- Ben ilkokuldan sonra ortaokul ve liseyi sekiz sene yatılı okudum. Annem bana bulaşık bile yıkattırmadı. Çünkü anneannem de anneme yaptırmamış. Gören bir kişi olarak ben yumurta kırdığımı hatırlamıyorum, ama demek ki annem yaparken çok bakmışım, çok görmüşüm. Dolayısıyla evlenip de Amerika'ya gidince anladım ki her gün pizza yemek bizim sağlığımız için iyi değil. Yavaş yavaş kendim yapmaya başladım. Çevreme ve anneme sordum, biraz da yemek yapmayı sevmek lazım. Hakikaten ben çok severek yemek yapan bir insanım. Örneğin, Amerika'ya ben gittiğimde baklava yoktu, sucuk yoktu, tarhana yoktu. Ben tarhanayı bile evde yaptım ama bir daha yapmam, ev çok kötü koktu. Annem baklava yapmasını bilmiyordu beni ziyarete geldiğinde benden öğrendi.
- Görmeyen insanlara meslek hayatında daha çok hangi dalları öneriyorsunuz?
- Hiçbir dal önermiyorum. Neden? Çünkü herkes her şeyi yapabilir. Kaliforniya'da bir arkadaşımız var. Eskiden mimarmış sonradan kör olmuş fakat hala mimarlık yapıyor. En azından 24-25 tane görmeyen doktorumuz var.
“KÖR DEDİĞİMİZ ZAMAN, YALNIZCA TAM GÖRMEYENLER DEĞİL, IŞIK GÖREN VAR, PARMAK SAYAN VAR, KİŞİLERİ GÖREN VAR, HATTA ARABA KULLANANLAR VAR, KÖRLER ARASINDA FARKLILIKLAR VAR”
- Bunlar sizin uyguladığınız yöntemlerden mi geçmişler Amerika'da?
- Bazıları bu eğitimden geçmiş olabilir, bazıları sonradan kör olmuş olabilir. Kör dediğimiz zaman, yalnızca tam görmeyenler değil, ışık gören var, parmak sayan var, kişileri gören var, hatta araba kullananlar var. Körler arasında farklılıklar var, sınırlı da olsa bazı şeyleri görsel olarak, bazı şeyleri kör tekniklerini kullanarak yapabiliyorlar. Bazıları büyüteç kullanıyor, bazılar kabartma, bazıları beyaz baston, bazıları rehber köpek kullanarak amaca ulaşabiliyorlar.
“HERKES İÇİN OLDUĞU GİBİ IPHONE VE ANDROİD DE KÖRLER İÇİN İKİ ÖNEMLİ ARAÇTIR”
- Teknoloji şu anda daha ileri, bu da eğitimi ve hayatı kolaylaştırıyor olabilir...
- Herkes gibi körlerin de başarılı olması için teknolojiyi kesinlikle bilmesi ve kullanması gerekir.
Biz teyple, kasetle başladık. Dersleri kaydediyorduk. Bilgisayarlarda kart delme vardı. Teknoloji olarak başka bir şey de yoktu. O zamandan bu zamana inanılmaz bir gelişme oldu.
Mesela 1986 yılında körler için Braille & Speak çıktığında, kabartma klavye ile ilk defa bütün notlarımızı alabiliyorduk, elektronik olarak takvimimizi, telefon rehberimizi yanımızda taşıyabiliyorduk, görenler için bu işlevi yapan Palm Pilot 10 sene sonra çıktı.
Kurzweil'in tarayıcısı körler için geliştirilmiş bir araçtı ve şimdi her ofiste tarayıcı olarak kullanılmakta.
Herkes için olduğu gibi IPhone ve Android de körler için iki önemli araçtır.
Körler için geliştirilmiş olan araçların bazıları özel olarak geliştirilmiş, bazıları da herkesin kullandığı araçlardır. Mesela en son çıkan Akıllı Ray Ban gözlük ve kendi evimde kullandığım, Türk malı çamaşır makinası ve akıllı tencereyi IPhone telefonumdan kontrol etme olanağı...
İşte KKTC ürünlerine Avrupalı'nın kapısını açan turizm operasyonu
İnsan, yapay zekadan korkmalı mı? Prof. Dr. Çiğdem Gündüz Demir anlatıyor
Türkiye yapay zekada hangi adımları atıyor? Prof. Dr. Çiğdem Gündüz Demir anlatıyor
Devrim Mutfağı: ‘Devrimci’ler neler yedi, içti, işte sıra dışı bir gezinti