BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri
AKBNK 69,75 -0,85 362.700.000.000,00
ALBRK 8,64 0,70 21.600.000.000,00
GARAN 142,20 0,21 597.240.000.000,00
HALKB 27,44 2,62 197.150.309.472,48
ISCTR 14,99 0,27 374.749.550.300,00
SKBNK 6,98 -2,79 17.450.000.000,00
TSKB 13,55 -0,07 37.940.000.000,00
VAKBN 28,02 0,72 277.844.121.074,46
YKBNK 34,20 -0,18 288.889.153.912,80

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaPara PiyasaYılmaz'dan ekonomik analizler ----

Yılmaz'dan ekonomik analizler

Yılmaz'dan ekonomik analizler
18 Ocak 2010 - 01:28 www.finansingundemi.com

Geçen hafta Ekonomist'e konuşan Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, kriz başta olmak üzere döviz, büyüme, faiz, enflasyona dair görüşlerini açıkladı.

Yılmaz’dan kriz, IMF, döviz, faiz ve enflasyon analizleri Türkiye’de bundan 30 yıl önce üst düzey bürokratlar ve bankaların yöneticileri dışında Merkez Bankası Başkanı’nın ismini kimse bilmezdi. Bugün ise neredeyse ev kadınları bile Türkiye’nin para politikalarına yön veren mevcut başkan Durmuş Yılmaz’ı tanıyor. Dahası ne dediğini izliyor. Geçen hafta Ekonomist anketinden ‘Yılın Bürokratı’ seçilmesi vesilesiyle ziyaret ettiğimiz Yılmaz’a, bankacıdan sıradan vatandaşa kadar her kesimin merak ettiği soruları sorduk ve çok çarpıcı mesajlar aldık. Talat Yeşiloğlu / Ekonomist Kriz TÜNELDE GÖRÜNEN GÜN IŞIĞI MI YOKSA? Tünelin sonundaki ışığı, artık güneş ışığı olarak görebiliriz. Gerek Avrupa Birliği, gerekse ABD ekonomisi ile ilgili olarak özellikle yılın ikinci yarısından sonra ortaya çıkan verilerde bunu görüyorum. Burada sorulması gereken soru şu; Bu ortaya çıkan ekonomik toparlanma ne kadar güçlü, ne kadar sürdürülebilir ve acaba tekrar bir çöküntüye uğrama ihtimali var mıdır? Burada benim yanıtım şu; Ülkemiz açısından baktığımızda ekonomik faaliyetler olarak genellikle kabul ediliyor ki ekonomide canlanma var ise ekonomide düzelme var anlamına geliyor. Şimdi dünyada Purchasing Managers' Index (PMI) yani Satınalma Yöneticisi Endeksi adı verilen bir endeks var. Bu endeks, 50’nin üzerinde olduğu zaman o ülkede ekonomik faaliyetin genişlediği anlamına gelir. Altındaysa da daralmayı… Halen bu göstergesi 50’nin üzerinde olan ülke sayısı çok az. Türkiye’de haziran ayından bu yana baktığımızda hala 50’nin üzerinde. Ulaştığı en yüksek değerden bir miktar geriye geldi ama hala 50’nin üzerinde. Ama tabii bu ekonomik canlanmanın sürdürülebilir ve devamlı olması için az da olsa bir artışının olması gerekiyor. Onun dışında gerek sanayi üretimi endeksine, gerekse kapasite kullanım oranına, gerekse diğer göstergelere baktığımızda bizim elimizdeki veriler zayıf da olsa bir toparlanmanın başladığını gösteriyor. Yeni kriz İKİNCİ TÜNELE GİRME RİSKİ VAR Bankacılık sistemi açısından baktığımızda şu ana kadar dışarıdaki otoriteler, mali sistemleri ile ilgili olarak beklentileri çok iyi yönettiler. Bir taraftan ekonominin canlanması için kredinin verilmesi, öbür taraftan bankaların sermaye yapılarının güçlendirilmesi ve bankaların daha parlak bilançolara sahip olması isteniyor. Şimdi bu ikisi birbirlerinden zıt konumda. Eğer bankalarının sermaye yapılarının güçlendirilmesi isteniyor ise o zaman bankaların stok dediğimiz adi hisse senedini ihraç edip sermayeyi güçlendirmeleri lazım ve onu o seviyelerde tutmaları lazım. Onu o seviyede tutabilmeleri için kredi kullandırmaması gerekiyor. Ama diğer taraftan da ekonomilerin canlanması için kredinin genişlemesi isteniyor. Böyle bir sıkıntı söz konusu. Ve en önemlisi, bu krize neden olan bankaların bilançolarında bu sorunu yaratan enstrümanlarla ilgili olarak çok fazla bir şey yapılmadı. Bunlar, hala orada. Dolayısıyla şu anda giderilmeyen, gündeme getirilmeyen ama bir şekilde de herkesin aklının köşesinde olan bu enstrümanlarla ilgili olarak, bu sorun var. Eğer beklendiği gibi o enstrümanlar için fiyatlar oluşmaz, işlemler gerçekleşmez ise özellikle ekonominin diğer tarafından ikinci bir darbe söz konusu olabilir. Dolayısıyla ‘tünelde ışık gördüm buradan çıkılıyor mu?’ deyip, tünelden çıkıp ikinci tünele girme riski var. Büyüme TÜRKİYE’DE TÜNELİN IŞIGI GÖRÜNDÜ Türkiye ekonomisi, bu söylediklerimden bağımsız değil. Türkiye ekonomisinde tünelin ucunda ışığı gördük. Bu ışığı da gerek sanayi üretimi, gerekse kapasite kullanımı oranından, gerekse geçen yılın yani 2008 son çeyreğinde başlayan daralma ve bugün geldiğimiz nokta da 2009 ikinci çeyreğindeki büyüme rakamındaki hareketle, ekonominin toparlanmaya başlaması nedeniyle görüyoruz. Ama özellikle bizim ihracat ürünleri ile ilgili olarak fazla kapasite inşa etmiş olmamız, özellikle otomotivde ekonomimiz belki beklenenden fazla sıkıntıya uğradı. Dolayısıyla oralardaki toparlanma geciktiği zaman, bu taraftan da toparlanmamız çok hızlı olmayacak. Şu andaki mevcut üretilmiş olan konut stokunun bir kere eritilmesi lazım. Ve ev fiyatlarında yavaş yavaş bir toparlanma görmeliyiz ki çıkışın en bariz işareti, bu olacak. Aynı şekilde bizde de toparlanma özel tüketim harcamaları ile başladı. Bu şekilde de devam edecek. Yatırım harcamalarındaki toparlanma sürdürebilir hale geldiğinde artık ekonomi toparlanmaya başlayacak. Bu yıl bir şey olmazsa bile baz etkisinden dolayı ekonomi büyüyecek. Bizim tahminimiz, ekonominin beklenenden daha yüksek büyüyeceği yönünde. Ama oran söyleyemem. Döviz KURLARI İSTENEN NOKTADA TUTMA GÜCÜMÜZ YOK Bu konuda herkes düşündüğü her şeyi söyleyecek. Fakat anlaşılması gereken bir şey var; Merkez Bankası’nın kurla ilgili olarak yapılması istenilen herhangi bir hususu yapmaya gücü var mı? Öyle algılamalar var ki sanki Merkez Bankası her şeyi yapabilir. Bizim yapabileceklerimiz var, yapamayacaklarımız var. Örneğin kuru, onların istediği noktada tutmamız mümkün değil. Böyle bir gücümüz yok. İkincisi Merkez Bankası kendisine verilen bir görevi yerine getirmeye çalışıyor. Bu görev de fiyat istikrarı. Merkez Bankası politika aracı olarak kısa vadeli faizleri kullanıyor. Döviz kuru, politika aracı değildir. Ama Merkez Bankası finansman istikrarı açısından döviz kurundaki gelişmelere sırtını dönemez. Kurlara etki etmeden, arz ve talep koşulları önceden belirlenmiş kurallar çerçevesinde kimseyi şaşırtmadan piyasadan döviz alalım diyorum. Şu anda da bunu yapmaya devam ediyorum. Ağustostan bu zamana kadar 4.5 milyar dolara yakın almış durumdayız. TL TÜRK LİRASI DEĞER KAZANMAYA DEVAM EDECEK: Bugünden bağımsız olarak ileriye doğru baktığımızda Türkiye’de de işler iyi yapıldığı, siyasi istikrar sağlandığı, makro reformların akıllıca sürdürüldüğü bir çerçevede orta ve uzun vadede TL, döviz kurları karşısında değer kazanmaya devam edecek. Faiz FAİZLER ARTABİLİR Merkez Bankası olarak, faizlerin bu seviyede kalması için koşullarımızın ne olduğunu sürekli söylüyoruz. Ama aynı zamanda diyoruz ki ‘Ekonomik aktivitede Merkez Bankası’nın amacını etkileyen bir şey olursa Merkez Bankası para politikasını değiştirir.’ Bugün geldiğimiz noktada Türkiye’de 30-40 yıldır süre gelen yüksek faiz olgusunun kırılmasını istiyoruz ve bunun kırıldığını da göstermek istiyoruz. Ama buna gücümüzün yetmeyeceğinin de farkındayız. Bunlar yapılırsa, biz 2010 yılı boyunca faiz oranlarını mümkün olduğu kadar bu seviyelerde tutmaya gayret edeceğiz diyoruz. Politikalarımız bu yönde. Ama bizim ana görevimiz olan fiyat istikrarı. Onu sağlamak için faiz oranlarını arttırmamız gerekir ise faiz oranlarını artırmaktan da geri kalmayacağız. Enflasyon İLK YARIDA ÇOK YÜKSEK BİR ENFLASYON GÖREBİLİRİZ 2010 yılının birinci yarısında çok yüksek bir enflasyon görebiliriz. Yıllık bazda yüzde 7.5 enflasyon görebiliriz. Yılın birinci yarısında enflasyonun hedefin üzerine çıkacağını, ama yılın sonunda yine hedefe yakın olarak tamamlayacağını düşünüyoruz. Politikalarımızı buna göre yönetiyoruz. İşsizlik AZALMA İSTENEN ÖLÇÜDE DEĞİL Geldiğimiz noktada işsizlikte bir azalma söz konusu. Ama bu istenilen düzeyde değil. Yıllık bazda bakıldığında 3.5 puanın üzerinde artış var. Bunun bir kısmı nüfus artışından, bir kısmı da ekonomideki daralmadan kaynaklanıyor. Ekonomideki daralmadan kaynaklanan kısma baktığınızda, mesela inşaat sektörüyle imalat sanayiini karşılaştırdığımızda inşatta hafif artış, üretimde ise daralma var. Hizmet sektörü ise istihdam yaratmaya devam ediyor. Özellikle de perakende sektörü. Ama toplamda işsizlik artıyor. IMF KRİZDEN DEĞİL, BÜYÜMEK İÇİN KAYNAĞA İHTİYACIMIZ VAR Şöyle söyleyeyim; Ukrayna ve bazı ülkelerle yapılan anlaşmalar gibi bizim 2001’de olduğu gibi kriz yönetimi için IMF’nin parasına ihtiyacımız yok. Ancak, ekonominin daha hızlı büyümesi için kaynağa ihtiyacımız var. Elbette ilave bir kaynak gelse, Hazine’nin kamunun borç ödeme oranları daha aşağıda oluşur ve reel sektöre daha fazla kaynak aktarılırsa elbette bunun olumlu etkileri olacaktır. Dolayısıyla bu çerçeveden baktığımızda özel sektörün eline daha fazla kaynak bırakan bir sistem elbette ekonomiye faydalı olacaktır. IMF ile anlaşma olsaydı, farklı bir noktada olabilirdik. Ama bunun kaç puan olacağını söyleyemem.
ETİKETLER :
YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)
DM TV YAYINDA! ABONE OL!