Geçen hafta anlaşmanın kısa bir sürede gerçekleşeceğine yönelik sinyaller ve Moody's'in kredi notu artırımı Borsa'da beklenildiği gibi bir etki yapmadı. Para girişi azaldı Borsa yatay bir seyir izledi. Bu açıdan bakıldığında anlaşma ve not artırımı bir gerçek, bu anlaşmanın çıpa etkisi ise bir beklenti olacaktır. Anlaşma ve ardından kredi not artırımlarının sürmesi beklentileri sona eren yatırımcılar açısından bir satış fırsatı oluşturabilir.
2007 yılındaki zirve noktalarına yaklaşan ama henüz gerçek rekoru test etmeyen Borsa, 2010'un ilk yarısında bu rekoru yakalayabilir derken en önemli beklentilerin gerçekleşmesi belki de bir düzeltme hareketi başlatabilir. İşlem hacminin aşırı yükselmesi hayra alamet değil. Ama alternatif piyasalardaki hareketsizlik en azından bir süre daha piyasaların desteklenmek zorunda olması bir çöküş hareketinin henüz başlamayacağını gösteriyor. Teknik göstergeler zaman zaman satış sinyallerini hızlandırsa da henüz birçok gösterge boğa piyasasının bir süre daha devam edebileceğini gösteriyor. Kısa vadeli göstergelerin aşırı alım bölgesinde olması sebebiyle önümüzdeki haftanın ilginç geçebileceği, dalgalanmaların yaşanabileceği görülüyor. 55 bin 500 puanda zorlandığı görülen endeksin geri çekilmelerde 52.500-51.000 seviyelerinde tutunmasını ve ortamın dengeye oturmasını beklemek doğru olacaktır.
2010'DA YILDIZI PARLAYACAK ŞİRKETLER
Sermaye piyasalarında beklentiler çoğu zaman gerçeklerle örtüşmez. Şirketlerin borsalardaki yükseliş ve düşüşleri veya borsa endekslerindeki hareketlerin etkilendiği ana sebep geleceğe yönelik beklentilerdir. Gerçekler çoğu zaman ya önceden satılmış ya da satın alınmış fiyatlamalardır. 2009 yılı böylesine bir yıldı. Lehman Brothers olayı bir gerçek fiyat, alınan tedbirler geleceğe yönelik fiyat hedefiydi. İMKB'nin piyasa değeri Ekim 2007'de 310 milyar doları aşmışken Mart 2009'da 90 milyar dolara kadar gerilemişti. Geçen zaman içinde piyasa değerindeki bu gerilemenin sebebi tamamen geleceğe yönelik kaygılardı. Fiyatlar bu kaygıların içindeydi. Bugün Borsa'nın değeri yeniden 230 milyar doları aşmış durumda. Bu büyük artışın sebebi 2010'da ekonomilerin toparlanacağı beklentisi oldu. Yani bir beklenti fiyatları dibe sürüklerken diğer bir beklenti de tam aksi bir şekilde yükseliş sağlıyor.
İMKB'nin değeri 90 milyardan 230 milyar dolara çıkarken piyasa değerleri açısından bankaların üstünlüğü yeniden ele geçirdikleri dikkat çekiyor. İki banka hissesinin atbaşı farkla birbirlerini geçmeye çalıştıkları, Turkcell'in bu iki bankayı takip ettiği görülüyor. Ama liste dışında da inanılmaz bir hareket söz konusu. Dünyada Japonya Havayolları gibi dev şirketlerin fiyatının iflas korkusuyla 200 milyon dolara gerilediği sırada Türk Hava Yolları (THY)'nın piyasa değerini son bir yılda 480 milyon dolardan 3,3 milyar dolara yükseltmesi, Aselsan gibi son yıllarda savunma sanayiinde yerli üretime destek verilmesinin ardından 200 milyon dolardan 1,5 milyar dolara yükselten şirketler var. Temelde dünya ekonomilerindeki dönüşüm etkisinden Türk şirketlerinin olumlu etkilendiği söylenebilir. Bankaların 2002-2009 yılları içinde kat ettikleri mesafeyi ve piyasa değer artışlarını neden reel sektör şirketleri de almasın? Belki 2010 yılında işler 2009'daki gibi iyi gitmeyebilir. Hisselerin 10 ayda elde ettikleri ilgi çekici performanslarını bu yıl sürdürmeleri zor olabilir. Ancak agresif büyüme modellerini seçerek bunu doğru ortaklık ve doğru işler yaparak pekiştiren şirketler 2010'da da yükselişlerini sürdürebilirler.
2002-2007 yıllarındaki 5 yıllık yükseliş eğilimde bankacılık, perakende, inşaat ve telekomünikasyon şirketlerinin piyasa değerleri önemli sıçramalar göstermişti. Geçen yıl da benzer şirketler benzer sıçramaları gerçekleştirdi. Bu şirketlerin karlılıklarını sürdürmeleri şirketlerin şu anki fiyatlarının gerçeği yansıttığını gösteriyor. Gelecekteki yani önümüzdeki yıldan başlayarak yeni sektör ve şirketlerin ön plana çıkacağı bir süreç yaşayacağımızı varsayarsak bu yıl belki de yabancı yatırımcıların borsadan, finans kesimi dışında da Türkiye'den ortaklar arayacağını görebileceğiz. Bilişim, enerji, inşaat, elektronik hatta demir-çelik sektöründen 2010'da parlayacak şirketler çıkabilir. Enerjide özellikle elektrik dağıtım ihaleleri sonrası yüksek kar beklentileri sebebiyle çeşitli ortaklıklar görülebilir.
Petrol, 60-85 dolar arasında dalgalanır
2008 yılında 146 doları görerek tarihi zirveye ulaşan petrol fiyatları önceki yılın sonlarına gelindiğinde 35 dolara kadar gerilemişti. Yatırım bankalarının raporlarında düşüşün 2009'da 25 dolara kadar sürebileceği yorumları yapılmıştı. Ancak 2009 yılı hiç de beklenildiği gibi olmadı. Petrol fiyatları 45 dolardan 79 dolara kadar yükselirken yüzde 73'lük bir artış yaşandı. İlginç olan petrol fiyatlarındaki bu yükselişte 2008'deki gibi doların değer kaybı etkili olmadı. Zira Euro/dolar paritesi 2008 yılı sonunda 1,3970 seviyelerinden bir yıllık sürede 1,43'e kadar yükselebilmişti. O halde petrolün 2009'da bu ölçüde yükselmesinde asıl etki ne olmuştu? İlk akla gelen Çin ekonomisinin yükselişini sürdürmesi petrol fiyatlarının yükselişinde temel etken olarak ortaya çıkmış gözüküyor. Çin geçen yıl rekor bir taleple 203 milyon ton petrol ithal etmişti. İkinci bir neden olarak spekülatörlerin fiyatların 145 dolardan 35 dolara kadar düşmesinin ardından vadeli piyasalarda petrol kontratları alarak fiyatların yükselmesinde etkili oldukları gözlemleniyor.
2010'da ise petrol talebinin artarak sürmesi bekleniyor. Çin'in büyümeye devam etmesi ve özellikle ABD'nin de yavaş yavaş toparlanması petrol fiyatlarının belirli bir seviyenin altına inmeyeceği görüşlerini destekliyor. 2010'a yükselişle başlayarak 83 dolara kadar yükselen petrol şu an 77 dolarda. Tahminim yılın ilk yarısında fiyatların 85 doları aşmayacağı yönünde. Geri çekilmelerde ise 60 doların hemen altında destek bulacaktır.
17 Ocak 2010, SELİM IŞIKLAR
[email protected]