Finansta bir çağın sonu
İktisat ve finans dünyasında nadiren devrimler meydana gelir ve genellikle ancak gelip geçtiğinde idrak edilir. Fakat 19 Şubatta yaşanan şey, rahatlıkla küresel finansta bir çağın sonu olarak nitelenebilir.
O gün Uluslararası Para Fonu (IMF) sermaye denetimleri konusunda uzun zamandır takındığı tutumu tersine çeviren bir politika notu yayımladı. IMF iktisatçılarının yazdığına göre, sermaye akışları üzerinde vergiler ve başka kısıtlamalar faydalı olabilirdi ve bunlar, siyasi karar mercilerinin kullanacağı araçların meşru bir parçasıydı.
Tuhaf bir biçimde 20 yıldır IMFnin kapısına uğramayan sağduyuyu tekrar keşfeden raporda şu ifade yer alıyordu: Mantık, sermaye akışları üzerinde uygun tasarlanmış denetimlerin diğer politikaları faydalı bir biçimde tamamlayabileceğini gösteriyor. IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn daha geçen kasımda, spekülatif sıcak para akışlarını durdurmaya çalışan Brezilyanın şevkini kırmış ve bu tür denetimleri standart bir reçete olarak tavsiye etmeyeceğini söylemişti.
Bu nedenle şubattaki politika notu çarpıcı bir çark ediş anlamına geliyor - bir kurum, Özür dileriz, berbat ettik demeden ancak bu şekilde sözünden dönebilir. Fakat bu, iktisatçıların fikirlerindeki genel bir değişimle paralellik teşkil ediyor. Sözgelimi IMFnin baş iktisatçısı Simon Johnsonın 2007-2008 yıllarında ülke içi ve uluslararası finans üzerinde katı denetimlerin en ateşli destekçilerinden biri haline gelmesi manidar.
IMFnin politika notu, sınır ötesi finansal akışlar üzerindeki denetimlerin sadece arzu edilir değil, etkili de olabileceğini açıkça ifade ediyor. Bu önemli, çünkü sermaye akışlarına karşı geleneksel son çare argümanı, bunların kalıcı hale getirilemeyeceği yönünde olmuştur. Buna göre mali piyasaların aklı, siyasi karar mercilerini daima sollayacaktır.
Doğru olsa bile, denetimlerden kaçınmak fonları ülke içine ve dışına taşımak için ilave maliyetlerin doğmasını gerektirir - ki bu tam da denetimlerin ulaşmayı hedeflediği şeydir. Öyle olmasa, sermaye denetimlerinden bir ihtimal olarak her bahsedildiğinde yatırımcılar ve spekülatörler niye yaygarayı bassın?
Sermaye denetimleri için öne sürülen gerekçelerden biri, sıcak paranın ülke para birimininin değerini aşırı şekilde artırmasını, böylece rekabet yeteneğine zarar vermesini önlemek. Bir diğer gerekçe finans piyasası hissiyatındaki ani değişiklikler karşısında, büyüme ve istihdamı altüst edebilen savunmasızlığı azaltmak. IMF takdire şayan bir şekilde bunu kabul
etmekle kalmıyor, sermaye denetimleri uygulayan kalkınmakta olan ülkelerin, eşik altı mortgage çöküşünün yan tesirlerinden daha az etkilendiğine dair kanıtlar ortaya koyuyor.
IMFnin fikir değiştirmesi önemli, fakat bunu daha ileri adımların takip etmesi gerekiyor. Halihazırda sermaye denemini rejimlerinin oluşturulması hakkında pek fazla bilgimiz yok. Sermaye denetimlerine bağlı tabu, hükümetlerin sermaye akışlarını doğrudan idare etmesine yardımcı olacak pratik, politika yönelimli çalışmaları yıldırıyor. Şili, Kolombiya ve Malezya gibi ülkelerde sermaye denetimlerinin sonuçlarına dair bazı ampirik çalışmalar var, fakat uygun seçenekler menüsüne dair çok az sistematik araştırma söz konusu. IMF bu boşluğun doldurulmasına yardımcı olabilir. Yükselen piyasalar özel sektörün dışarıda borçlanmasını sınırlamak için bir dizi araca başvuruyor: vergiler, karşılığı olmayan kaynak zorunlulukları, nicel kısıtlamalar ve sözlü ikna. Finans piyasalarının karmaşık niteliğine bakıldığında, şeytan genellikle ayrıntıda gizlidir - ve bir yapıda işleyen şey, muhtemelen diğerlerinde o kadar iyi işlemeyecektir.
Sözgelimi Tayvanın akışların yakından denetlenmesine sıkı sıkıya bağlı idari önlemler kullanması, bürokratik kapasitenin daha sınırlı olduğu yapılarda uygun olmayabilir. Benzer şekilde Şili tarzı karşılığı olmayan kaynak zorunluluklarından, karmaşık türevler dahilinde geniş çaplı ticaret yapılan ülkelerde kaçmak daha kolay olabilir.
Sermaye denetimlerini tabu olmaktan çıkaran IMF, şimdi hangi tür denetimlerin, hangi şartlar altında en iyi işleyeceğine dair kılavuzlar geliştirmek için mesai yapmalıdır. IMF ülkelere çok çeşitli alanlarda teknik destek sağlıyor: para politikası, banka düzenlemeleri ve mali konsolidasyon. Bu listeye sermaye akışını da eklemenin vaktidir.
Bu savaş kazanıldığında bir sonraki önemli hedef küresel bir mali işlem vergisidir. Çok düşük bir düzeyde belirlenen (yaygın olarak dile getirilen oran yüzde 0.05) böyle bir vergi finans piyasalarında kısa vadeli spekülatif faaliyetleri yıldırırken, küresel kamusal mallar için yüzlerce milyar dolar artıracaktır. Küresel bir mali işlem vergisine verilen destek büyüyor. Bir grup sivil toplum örgütü buna Robin Hood vergisi diyor ve bunu tanıtmak için küresel bir kampanya başlatmış durumdalar. Bu çerçevede Britanyalı aktör Bill Nighynin rol aldığı dokunaklı bir video klip de hazırladılar (www.robinhoodtax.org). Avrupa Birliğinin de bu vergi lehinde ağırlık koyması ve IMFden bu yönde hareket etmesini istemesi çok önemli. Tek büyük engel ABD; Hazine Bakanı Tim Geithner bu öneriden hiç hazzetmediğini açıkça belirtiyor.
Geçmişte finansı bu kadar ölümcül kılan şey, iktisatçıların fikirlerinin bankaların siyasi gücüyle birleşmesiydi. Kötü haber şu ki, büyük bankalar ciddi bir siyasi güce sahip. İyi haberse entelektüel iklimin kati surette onların aleyhine dönmesi. İktisatçıların desteğinden yoksun kalan finans endüstrisi, serbest finans fetişinin tarihin çöplüğüne atılmasını engellemekte çok daha fazla zorlanacaktır. DANİ RODRİK
(Harvard Üniversitesi John F. Kennedy İdare Okulunda ekonomi politik profesörü.)
İngilizceden çeviren: Ahmet Macaroğlu
Copyright: The Project Syndicate