Yarış atı yetiştiricisi Semih Koçer (55) geçen sene tam anlamıyla batmıştı. Çiftlikteki 40 ata zar zor yemek yetiştiriyor, yarışlara hazırladığı Cangıla 22 liraya yeni bir çift nal bile alamıyordu.
Cangılı da, kardeşlerini de, çiftliği ve içindeki bütün atları da defalarca satılığa çıkarmıştı. Alan çıkmadığı gibi Cangılı görenler Bizimle dalga mı geçiyorsun, bu at kedi gibi, çok ufak ve çelimsiz. Bundan olsa olsa adada fayton atı olur diye dalga geçiyordu. Ama hiçbir şey onların gördüğü gibi değildi. Semih Koçeri çiftlikteki kahyası ve at yetiştiricisi terk etti, hayatındaki kadınlar çoktan sırra kadem basmıştı. Yakın bir arkadaşının desteğiyle Cangılı yarışlara hazırladı. 19 Haziranda katıldığı ilk yarışta ve sonrasında girdiği on yarışın altısında birinci geldi. Bir sene bile dolmadan Semih Koçere yaklaşık bir kazandırdı. Ezber bozdu, ders verdi, had bildirdi, binicilik dünyasının Çelimsiz Şampiyonu oldu.
Hayatımın atlarla ilgili bölümü 2002 yılında başladı. Yıllarca atçılık yapan bir çocukluk arkadaşım o yıl bana Şebboy isimli bir Arap kısrağı satın aldırdı. Hiç unutmam o zaman o kısrağa verdiğim parayla Çengelköyde bir sitede üç daire alabilirdim. 2005te ilk şampiyon tayım Babasancak Hatay Kupasını kazanınca çiftliğimi kurdum ve yetiştiriciliğe başladım.
Cangılın hikayesini anlatacaksam annesinden başlamam gerek. Cangılın annesi Kurthatun isimli kısrağı, Şevki Erenden satın aldığım zaman herkes bana güldü. Bu beygirden hiçbir şey olmaz dediler. Yetiştiricilik yapmak istediğim için sürekli kısraklar satın alıyordum. Kurthatun o dönemde aldığım en kötü kısrak gibi duruyordu. Kurthatuna eski bir şampiyon olan Saruhanağadan aşım yaptık. Suni olarak dölledik. Aşılama yani... Saruhanağanın spermasını Silivriden kendi ellerimle aldım. Eskişehire taşıdım. Cangıl 10 Şubat 2006da Eskişehir Mahmudiyede Koçer Harasında doğdu.
O YAĞMURLU GECE ELİME DOĞDU
Benim asıl işim gemi inşa sektörü. İstanbulda yaşıyorum. Her zaman çiftlikte olamıyordum. Tesadüf Cangılın doğduğu akşam oradaydım. O zamanki kahyamız Yaşar gecenin bir yarısı koşarak haber verdi Abi doğum başlıyor hadi gel diye... İlk doğum tecrübemdi. 45 kiloluk bir canlının annesinin içinden çıkmasına şahit oldum ve bu muhteşem doğa olayı karşısında tutuldum. Yaşayabilirdi de, doğduğu an ölebilirdi de. Ama o yaşamayı seçti. Gözyaşlarımı tutamadığımı hatırlıyorum. O yağmurlu soğuk şubat gecesinde şampiyonumun elime doğduğunu kim bilebilirdi ki?
İsmi daha doğmadan hazırdı. Cangıl benim çocukluk arkadaşım Mustafa Sarıhasanın lakabıydı. Mustafanın şimdiki tabirle bonus gibi kabarık ve kıvırcık saçları vardı. Biz de ona İngilizcede orman anlamına gelen Jungle derdik. Kavram kargaşası olmasın diye Türkçe söylenişini yazdırdım. Atlar isimleri ile koşar derler. Bu da çok doğru çıktı. Cangıl 20 dönümlük padokta tek başına büyüdü. O doğduğunda çiftlikte başka tay yoktu. Özgür takılıyordu, çok şımarıktı. Onu ahırına sokarken hep kollarımızı ısırırdı. 2 yaşında çiftlikte kızlara kişnerdi. Zaten bizim kahya onu Turbo isimli şampiyon Arap atına benzetir, Benim Turbo kılıklı oğlum diye severdi.
Benim at koşturmak yani yarışlara at sokmak gibi bir amacım hiç olmadı. İşin yetiştiricilik tarafında kalmak istedim. Geçen sene yarışma vakti gelen, sahaya çıkması gereken üç kardeş atı satmak için çok uğraştım. Saruhanağanın yavruları Cangıl, Sıdıka ve Kezbanana.
BOYU YÜZÜNDEN KITI KITINA KABUL EDİLDİ
Önce yarışma hakkı kazansınlar diye Tarım Bakanlığının düzenlediği eşkal muayenesine soktum. Bütün Arap atları bu incelemeden geçer. Yarışabilmek için en az 144 santim boyunda olması gerek. Tam 144 santim boyla kıtı kıtına kabul edildi. Defalarca yarış gazetesine ilan verdim. Cangıla 70 bin lira istiyordum. Sıdıkaya 30, Kezbananaya 45. Yarışatı Sahipleri Derneği hipodromda bir satış düzenledi. Piste çıkıp hünerlerini sergilediler. Hiç kimsenin beğenisini kazanmadıkları gibi atçı dostlarım bana Kedi gibi atları piste çıkarmaya utanmıyor musun? Beslemedin mi, bu atlar niye minik kalmış diye bana çıkıştılar. Ben de onlara Babaları ben değilim ki Saruhanağa. Hatırlarsanız o da kısa boylu bir attı diyordum. Diğer işlerim de kötü gidiyordu. Geçen sene Türkiyeyi teğet geçen kriz, asıl işim olan gemi inşa sanayinin tam göbeğinden geçmişti. Kısa sürede bütün birikimimi kaybettim. Battım! Cangıla 22 liraya nal alamadığımı hatırlıyorum. Çiftliğe nalsız gittiğimde kahyamız Atını da al git diyerek kovmuştu.
İLK YARIŞINDA BİRİNCİ OLDU
/_np/7445/9857445.jpg
Bu arada çiftlikteki kahyam, antrenörüm beni terk etti. Yakın arkadaşım Mehmet Ali Biroldan yardım istedim ve birlikte Cangılı yarışlara hazırlamaya başladık. Sonra zamana karşı yarıştırdık. Bu sebeple Cangıla binmesi için en iyi jokeylere gittik. İlk yarışında jokey Gökhan Kocakaya bindi. Yarışın taktiğini şöyle verdik: Yarışı ortalarda kabul et. Çok öne de gitme, geriye de düşme. Son 400e doğru dışarıdan gel, yarışı kazan. Hiçbir ata ilk yarışında bu taktik verilmez. Ama biz onun potansiyelinin farkındaydık. Nitekim 19 Hazirandaki ilk yarışında bu taktikle birinci geldi Cangıl. Bu ihtimali çok derinden hissediyordum ama açık söyleyeyim daha çok o yarışın ikramiyesi olan 26 bin lirayı istiyordum. 26 bin lira bize nefes aldıracak bir paraydı. Birinci olduğunda karanlık tünelimin ucunda ışık gördüm. Kalbim durdu ve tekrar çalıştı sanki.
Tıpkı Elvan gibi pistte yüreği büyüyor
Cangıl ilk üç yarışında potansiyelini ortaya koyamamıştı. Aksesuarlarını değiştirdim. Kulaklığını çıkarttım, gözlük taktım. Böyle daha rahat olacağını biliyordum. Nitekim beşinci yarışında Ankarada Kazım Köylü Kupasını aldı. Altıncı yarışı, Çanakkale Zaferi Koşusu. Yine birinci. Sonra Hatay Kupasını kazandık. Tıpkı Milli Atletimiz Elvan Abeylegesse gibi dışarıdan çelimsiz görünüyor ama pistte yüreği büyüyor. O kısacık boyuyla rakiplerini korkutmayı biliyor. 93ten beri jokeyim böyle ufak bir ata hiç binmedim. Ama yarış sırasında ben onu iterken boynundan gövdesine doğru sanki boyu uzuyor. Çok farklı çok.
TAKSİTLE BİLE VERDİM ALAN ÇIKMADI
Çiftliğimi ve 40 atımı yok paralara satmak istedim. Bir ara 800 bin dolar verdiler veremedim. İki ay sonra ben 575 bin dolar istedim vermediler. Cangılı almak isteyenler önden hep seyislerini gönderiyorlardı. Gelen seyisler de hep Bundan bir şey olmaz diyordu. Bir ara çekle, taksitle bile satmayı denedim olmadı.
Sibel ARNA /
[email protected] hurriyet