BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri
AKBNK 67,70 -0,37 352.040.000.000,00
ALBRK 8,23 -0,24 20.575.000.000,00
GARAN 137,30 0,66 576.660.000.000,00
HALKB 25,88 -1,22 185.942.055.726,96
ICBCT 16,02 -1,72 13.777.200.000,00
ISCTR 14,03 1,52 350.749.579.100,00
SKBNK 6,76 -1,31 16.900.000.000,00
TSKB 12,88 -0,16 36.064.000.000,00
VAKBN 27,26 -0,22 270.308.020.716,98
YKBNK 32,34 0,00 273.177.638.524,56

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaPara PiyasaTürkiye ekonomik potansiyeline nasıl ulaşır?----

Türkiye ekonomik potansiyeline nasıl ulaşır?

Türkiye ekonomik potansiyeline nasıl ulaşır?
12 Ağustos 2010 - 08:02 www.finansingundemi.com

Brezilyalılar ülkelerinin büyük bir ekonomik potansiyelinin olduğunu ama hep böyle olmaya da devam edeceğini söylerler.

Yani ekonomi yönetimlerinin bir türlü ekonominin potansiyeline ulaşmasını sağlayacak radikal kararları alma cesaretini ve vizyonunu gösteremeyeceğini düşünürler. Türkiye'nin de büyük bir potansiyeli var. Yılda % 6 büyümeye devam edebilirse 2050 yılında bugünün birçok gelişmiş ülkesini geride bırakarak dünyanın en büyük 9. ekonomisi olacak (Grafik 1). İstihdam (düzenli gelir) ve kredi imkanı ile birleştiğinde önemli bir tüketim gücü haline gelen büyük, genç, hızlı büyüyen ve az borçlu bir nüfusu var. Girişimci reel sektörü turizmden denizciliğe, otomotivden elektroniğe hem hizmet hem imalat üretimi ile bu talebe cevap verebilecek durumda. İç pazarı sıkıştığında ihracata yönelebiliyor. Dünyanın en az borçlu devletlerinden biri. Risk yönetim başarısı kanıtlanmış, yüksek sermayesi ve gelişmiş teknolojisi ile bugünlerde dünyanın gıpta ile baktığı bir bankacılık sektörü var. Ekonominin aktörleri (bankalar, şirketler, hanehalkı ve kamu) çok değerli bir kriz tecrübesine sahipler. Ama sadece potansiyelin olması yetmiyor. Potansiyeli yakalayabilmek için gerekli mekanizmaların devreye girmesi gerekiyor. Bugün uygulanmakta olan makropolitika setini daha doğru bir modelle değiştirme cesaretimiz yok ise mevcut koşullarda potansiyele yaklaşabilmek için çok önemli iki vizyona ihtiyacımız var: 1) Doğru bütçe politikası Yukarıda bilinçli olarak "bütçe ya da mali disiplin" başlığını kullanmadım. Türkiye'de geçmiş yılların kötü tecrübelerinden kaynaklanan sıkı bir bütçe bağnazlığı var. Birçok ekonomist en doğru bütçe politikasının "gözü kapalı tasarruf" olduğuna inanmış durumda. Halbuki bütçe politikası gerektiği zamanlarda gerektiği kadar gevşetilebilmeli. Özel sektör krizde geri çekildiğinde yerine geçerek ekonomiye destek verebilmeli. Normal zamanlarda özel sektörün önünü açabilecek gerekli harcamaları yapabilmeli. Ama bunun yanında özel sektör yatırım ve tüketim harcamaları ile üretimi hızlandırdığında artan vergi gelirlerini oy peşinde çarçur etmeden kötü günler için tasarruf da yapabilmeli. Ekonominin aktörleri kısa vadede ekonomiye destek verebilecek bir esneklik olduğunu görerek rahatlayabilmeli. Ama orta ve uzun vadede kamu sektörünü yeniden borç batağına sokmayacak bir bütçe dengesinin gözetileceği konusunda da ikna edilmeli (ki aktörler buna güvenerek ekonominin istikrarlı büyümek için gerekli uzun vadeli yatırım ve tüketim harcamalarını yapabilsin). Bunlar söz vererek olmaz. Yasal bağlayıcılığı olan kurallarla olur. Bugün ekonomi yönetimi, bütçe politikasında yılların bağnazlığını bitirecek büyük bir reforma cesaret ederek bu tür bir "mali kuralı" masaya koymuş durumda. Bu, Türkiye'de birçok tartışmayı bitirecek, ekonominin potansiyeline ulaşması için çok gerekli bir mekanizma. Bundan sonra yapılması gereken, bunun ciddiyetini bozmadan bir an evvel yasalaştırmak ve Türkiye ekonomisinin büyümesini finanse edecek yatırımcıların önüne koymak. Bu aşamaya kadar geldikten sonra küçük hesaplarla bu kadar önemli bir reform heba edilmemeli. 2) Finansal sistemin büyütülmesi Türkiye gelişmiş ülkelerin düzeyini yakalarken kamu yerine özel sektörün tüketim ve yatırım harcamalarına yaslanacaksa bu sektörü yeterince destekleyecek bir bankacılık sektörüne (ve sermaye piyasalarına) sahip olmak zorunda. Bankacılık sektörünün genel kabul görmüş risk prensiplerine dikkat ederek önünü açabilmeli ve özel sektöre ihtiyacı olan finansal hizmeti verebilmesine yardımcı olmalı. Gelişmiş ülkelerin en önemli özelliği bankacılık sektörlerinin ekonomilerini belli bir gelişmişlik düzeyine kadar büyütebilecek finansman imkanlarını (kendi para birimlerinde, makul maliyetlerde ve yeteri kadar uzun vadede) sağlayabilmiş olmalarıdır. Sektörün önünün açılması basiretli bir düzenleyici otorite yanında bir o kadar basiretli, yapıcı ve akılcı bir para (ve kur) politikası gerektirir. Devletin de bankacılık sektörüne "nasıl vergi toplarım" miyopluğu ile değil, "nasıl daha fazla özel sektörü finanse ettirerek büyütebilirim" gözüyle bakması gerekir. Bugün çok övünülen Türk bankacılık sisteminin kredileri daha ancak ekonominin % 42'sine gelebildi. Bu oran Türk bankalarına göre çok daha az sermaye oranı ile çalışan AB'de % 127, Çin'de % 131, ABD'de ise % 170 (Grafik 2). Finansman kaynaklarının üçte ikisi ülke içindeki tasarruflardan oluşuyor ve bunları kısa sürede hızla büyütmek zor. Sistem bu açığını yurtdışından elden geldiğince uzun vadeli borçlanarak çözmeye çalışıyor ama o da daha ziyade yurtdışının risk iştahına bağlı. Sistemin kaldıracı, yani aktiflerin sermayeye oranı, dünyanın en düşüklerinden biri (acaba bununla övünsek mi yoksa buna üzülsek mi). Bugün hala Türk şirketleri uzun vadeli yatırımları için ilk başta TL'yi değil dövizi, Türkiye'deki bankaları değil yurtdışındaki finansman kaynaklarını kullanmaya çalışıyor. Çünkü TL (reel) maliyeti ile uygun hale gelmiş olsa da hala vadesi itibarı ile uzun vadeli yatırımlar için uygun bir para birimi değil. Birçok gelişmiş ülkenin kalkınma mekanizması olan ipotek finansmanının ekonomiye oranını bugünkü % 5'lik seviyelerinden ABD'deki % 75, AB'deki % 50 gibi seviyelere getirebilmek için Türkiye'nin uzun vadeli TL finansman imkanları olan ve mevcut sermayesi ile daha fazla iş yapabilen bir bankacılık sistemine ihtiyacı var. Ekonomi yönetimi destek vermeden bankaların bunu kendi başlarına başarmaları kolay değil. İkisi bir araya gelirse Türkiye mali kural ile kamu sektörünü doğru yerde ve doğru şekilde devreye sokup ekonominin motoru görevini kar maksimizasyonu hedefleyen özel sektöre bırakırsa ve bu sayede bankacılık sektöründe toplanacak yurtdışı ve yurtiçi kaynakların (kendi parası cinsinden ucuz ve uzun vadeli şekilde) özel sektöre akabilmesini vargücüyle destekleyebilirse Türkiye potansiyeline ulaşır. 'Doğru' bütçe politikası bankalara kaynak sağlar, bankalar ekonomiyi büyütecek özel sektöre bu kaynakları aktarır ve büyüyen ekonomi yeniden kamuya gelir oluşturarak doğru bütçe politikasının acısız devamını sağlayarak bu verimli döngüyü destekler. Yoksa Türkiye, Brezilya gibi potansiyeli olan ülke konumunda yıllarca devam eder. saruhan özel-zaman
ETİKETLER :
YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)
DM TV YAYINDA! ABONE OL!