Piyasalar ne kadar belirleyici olabilir?
ING Bank Denetim Komitesi Üyesi Sarper Volkan Özten piyasalardaki gelişmeleri Finansgundem için yazdı
Piyasalar daha ne kadar belirleyici olmaya devam edebilir?
Hisse senedi piyasalarındaki hızlı yükseliş ne kadar fazla sürerse, sanırım bunun politika görünümü üzerindeki etkisi de o kadar artacak. 12 Ekim öğleden sonra itibarıyla son bir ay içerisinde dolar bazında Dow Jones Sanayi Endeksi yaklaşık % 5, Nikkei 225 yaklaşık % 7, FTSE 100 yaklaşık % 7, İMKB 100 Endeksi yaklaşık % 23, Brezilya Bovespa Endeksi % 10 ve Avrupa Bölgesi için hesaplanan MSCI Euro endeksi de % 9 artmış durumda.
Aynı dönemde dünyada ekonomik büyüme beklentilerinde bir iyileşme yaşandığını ise söyleyemeyiz. Dolayısıyla bu yükselişin arkasındaki temel neden FEDin başta yer aldığı gelişmiş ekonomilerdeki parasal genişleme beklentileriyle tüm dünyada uzun vadeli faiz oranlarında düşüşün devam etmesi. Bunun bir yan ürünü olarak da Türkiyenin ilk tercih sıralarında yer aldığı gelişmekte olan ülkelere fon akımları güçlenerek sürüyor. Dolayısıyla Türkiyede piyasa fiyatlarının dış gelişmelere duyarlılığı artarken, iç gelişmeler daha arka plana itilmiş gibi görünüyor. Yine de bu ay tahminlerimizde yaptığımız en büyük değişiklik 2010 büyüme öngörümüzü % 7.1den % 7.6ya yükseltmemiz oldu.
Ağustos ayında gördüğümüz sürpriz güçlü sanayi üretimi artışı, Temmuz-Ağustos dönemindeki yavaşlamanın ardından iç talebin yeniden ivmelenmesi ve hükümetin revize Orta Vadeli Programında (OVP) yılın son çeyreğinde güçlü bir kamu harcaması göreceğimizin anlaşılması bunda etkili oldu.
Yaklaşık iki aylık bir gecikme ile 10 Ekimde Resmi Gazetede yayımlanan OVPde yer alan temel ekonomik varsayımlarda ilk bakışta 2010 yılı hariç büyüme beklentilerinin biraz iyimser kaldığı, dış dengenin ise göreli olarak daha gerçekçi olduğu görülüyor. % 12 - % 11 civarında kalması beklenen işsizliğin ise öngörülen büyüme verilerine oranla biraz kötümser kaldığı söylenebilir. Kamu dengesinde Eylül 2009daki programa oranla kamu borç stokunun milli gelire oranında çok daha hızlı bir düşüş öngörülüyor.
Ancak detaylarda bunun harcamalardaki kontrolden çok farklı faktörlerle ilişkili olduğu anlaşılıyor. Nitekim Eylül 2009 tarihli OVPye göre borç stoku hedefleri daha düşük olsa da, 2011 ve 2012 için toplam faiz dışı kamu dengesi öngörülerinde kötüleşme var. Ayrıca, Ekim 2010 tarihli OVPde Mali Kural Yasa Tasarısına dair herhangi bir referans olmaması, önümüzdeki dönemde hedeflerin ulaşılabilirliği ve yapısal mali disiplinin zayıf kalma olasılığının oldukça güçlü olduğunu düşündürtüyor.
Yine de, mevcut küresel konjonktür ve Türkiyenin halen S&P ile Moodysden pozitif kredi notu görünüme sahip olduğu dikkate alındığında, piyasaların kısa vadede OVPnin detaylarını önemseme olasılığı düşük. Diğer bir deyişle, OVP mali disiplinin sürdürülmesinin bir güvencesi olarak algılanabilir görünüyor. Nitekim, Türkiyenin önümüzdeki üç yıllık dönemde kamu borç stoku oranını düşürülebilecek sayılı gelişmekte olan ülkelerden biri olarak kabul görmesi ve böylelikle ülkenin borç oranının daha düşük düzeydeki ülkelere (Güney Afrika) yakınsaması, borç sürdürülebilirliği görünümünün Türkiyenin bir avantajı olmaya devam edeceğini teyit ediyor.
Ancak, yurt içinde faizlerin söz konusu ülke faizlerine ne kadar hızla yaklaşabileceğinde enflasyon yaratmayan güçlü büyümenin devamlılığı belirleyici olacak. Bu da Merkez Bankasının görünüm üzerindeki etkisini artırırken, finansal istikrarın fiyat istikrarı ile eşanlı olarak temin edilmesi ise zorlu bir hedef olmaya devam ediyor.