BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri
AKBNK 69,70 1,31 362.440.000.000,00
GARAN 137,40 1,33 577.080.000.000,00
HALKB 26,76 -0,59 192.264.660.403,92
ICBCT 15,67 0,64 13.476.200.000,00
ISCTR 14,11 1,73 352.749.576.700,00
SKBNK 6,94 -3,61 17.350.000.000,00
TSKB 13,17 1,31 36.876.000.000,00
VAKBN 27,60 0,44 273.679.434.034,80
YKBNK 32,08 0,63 270.981.405.190,72

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaPara PiyasaEuro Bölgesi çökmezse euro çöker!..----

Euro Bölgesi çökmezse euro çöker!..

Euro Bölgesi çökmezse euro çöker!..
05 Ocak 2012 - 00:50 www.finansingundemi.com

2011 yılını teslim alan Euro krizi, bölge otoritelerinin işbilmezlikleri ve tepişmeleri ile 2012'ye de taşındı.

Hemen her yorum ve analiz 2012 yılının en büyük riski ve dünya ekonomisinin yumuşak karnı olarak Euro Bölgesi'ni gösteriyor.
Bölgede yaşanan kriz aslında Türkiye dahil gelişmekte olan ülkelerde geçmişte yaşanan krizlerden hiç farklı değil. Bu ülkelerde krizler genellikle para birimine bir saldırı yani döviz alıp döviz kurunun yükselmesi ile olurdu. Örneğin sorunu kamu borcu olan ülkelerde her hafta tahviller itfa edildiğinde parasını alan yabancılar, bankalar ya da şirketler itfa sonrasında döviz alıp pozisyonlarını kapatırlar ve hatta yurtdışına aktarırlardı. Kurların yükseldiğini gören halk da panik yapıp peşlerine takılınca iş çığrından çıkardı. Döviz rezervleri limitli merkez bankaları çaresiz bir şekilde "kırk katır mı kırk satır mı" durumunda kalırdı. Arz tarafında döviz satsalar rezervlerinin bitmesinden, talep tarafında faizleri yükseltseler bankalar ile devleti batırmaktan ve ekonomiyi sert bir resesyona sokmaktan korkarlardı. Sonuçta her ikisinin bir bileşimi olurdu. IMF de araya girip arz tarafında destek verince döviz talebi yatışırdı. IMF de bunun karşılığında devletin artan faiz maliyetlerini karşılayabileceği vergi artışları ya da özelleştirme gelirleri isterdi.

Özellikle 1997 Asya krizi ile birlikte gelişmekte olan ülkeler çok akıllandılar. Döviz rezervlerini gereğinden de fazla yüksek tuttular. (Grafik 1) Ekonominin (banka, kamu ve şirketler) döviz açıklarını elden geldiğince limitlediler. Bu süreçte, yüksek enflasyonunu düşürmek için TL'nin güçlenmesinden destek alan TC Merkez Bankası ise bu akıma uymayarak yeterince döviz almadı. Ama bankaların risklerini doğru yönetmesi ve sağlam durmaları bunu telafi etti.
Döviz yoksa faiz
Bugün Euro Bölgesi'nde kriz var ama saldıracak para birimi yok. Hepsi Euro kullanıyorlar. Euro'nun ardında da döviz açığı olmayan ve ekonomisini ihracatla yani döviz kazanarak büyüten Almanya duruyor. Ama iktisatta döviz kuru aynı zamanda ülkelerarası faiz farkı demek. O nedenle Euro'ya istediği kadar saldıramayan dönüp faizlere saldırmış durumda. Eğer kendine ait bir para birimi olsaydı (Euro'ya karşı) devalüe etmek zorunda kalacak ülkelerin faizleri hızla (Almanya'ya göre) yükseldi. Yunanistan'da faiz mefhumu kalmadı çünkü zaten istese de borçlanamıyor. Kriz öncesi 2007 yılında devletleri Almanya ile aynı maliyetlerde (% 4'lerde) borçlanabilen Portekiz, İspanya, İtalya gibi ülkeler bugünlerde Almanya % 2'nin altında borçlanırken sırasıyla % 13, % 5, ve % 7 civarında borçlanabiliyorlar. (Grafik 2) Yani çok kaba bir yaklaşımla kendi para birimleri olsaydı, Portekiz'in, İspanya'nın ve İtalya'nın para birimleri bu paralelde zayıflayacaktı.
Faizlerdeki bu yükseliş sürdürülebilir değil. Bu 3 ülkenin devleti 2012 yılında % 70'i İtalya'ya ait olmak üzere yaklaşık 350 milyar € borç geri ödemesi yapacak. Mevcut maliyetlerde devam edilirse bunun İtalya'da devlet bütçesine 2012 yılındaki "ek" faiz maliyeti (kriz öncesine kıyaslandığında) 7 milyar € olacak. İtalyan ekonomisinde, devletinin bu kadar ek faiz maliyetini ödeyebileceği bir yıllık gelir artışı (yani büyüme, enflasyon ya da vergi artışı) yok. Bunu karşılamak için ekonomisinin % 5'ine yakın faiz dışı bütçe fazlası vermesi lazım ki mevcut bunun sadece beşte biri. Bir süre sonra borçlar geri ödenemez hale geliyor diye risk primi daha da yükselecek ve İtalya, Yunanistan'a dönecek. Bu ek maliyetleri vergi artışları ile telafi etmeye çalışsalar halk ayaklanacak ve sivil ya da askerî politik darbeler yaşanacak. Söz konusu ülkelerin hepsi zaten hükümet değişikliklerine gittiler ama böyle devam ederse daha çok giderler.
Çare ne?
En kolay ve çabuk sonuç alınabilecek çare sorunlu ülkelerin hemen Euro'dan çıkıp eski para birimlerine dönmeleri ve spekülasyonun da faiz yerine kurlara saldırması. Bu sayede ekonomilerinin rekabet gücü kazanmaları. Sorunsuz olanlar (ekonomilerini büyütebilenler) Euro'da devam edecekler. Diğerleri eski para birimlerine dönecekler. Ama bunun anlamı olması için birikmiş borçlarını Euro'dan çıkmadan tıraşlamaları gerekiyor ki, devalüasyon sonrasında iş daha da çığrından çıkmasın.
Zurnanın zırt dediği yer de burası. Bu tıraşlama (yani kısmı iflas) Euro Bölgesi'nin büyük zararlar yazması demek. Bu zararları ellerindeki devlet tahvili portföyü üzerinden bankalara yükleseler, bankalar batacak. Banka kurtarmak için de devlet yine devreye girmek zorunda kalacak. Bankaları araya sokmadan halklarına doğrudan yüklenseler ne bunu yapabilecek kadar sözü dinlenen politikacıları ne de bunu yapabilecek zenginlikte halkları var. Yunanistan örneğinde görüldüğü gibi, küçük varlıklı kesim çoktan mevduatlarını İsviçre bankalarına taşımış durumda. (Grafik 3) Geniş halk kesimi ise artan taşıt vergilerini ödememek için plakalarını vergi idaresine teslim edip arabalarını parka çekiyorlar. Araba kullanılmayan, bakım yapılmayan, yedek parça üretemeyen ekonomi küçülüyor, istihdam kayboluyor.
Bunu ödeyebilecek bir tek Alman (ve biraz da Fransız) halkı var ama onlar da diğerlerinin borçlarını üstlenmek istemiyorlar. Zorla ödetirlerse mevcut liderleri siyasetten silecekleri yönünde uyarıyorlar. Bu nedenle Alman Başbakanı Angela Merkel ara seçimlerde bir bir tüm kalelerini kaybetti. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'yi ise Ermeni oyları da kurtaramayacak gibi gözüküyor. Hollanda, Finlandiya gibi ülkeler de var ama onların da adı büyük kendileri küçük.
Sonuç olarak, Euro bölünmeyecekse bölge uzun süre ekonomik durgunluk içinde kıvranacak. Ve zaten yatırım bankalarından IMF'ye, Uluslararası Finans Enstitüsü'ne (IIF) ve OECD'ye kadar birçok kurum 2012'de Euro Bölgesi'nde resesyon yaşanacağını (üretimin gerileyeceğini) düşünüyor.
Bu durumda durgunluktan çıkmanın tek yolunun Euro'nun ciddi bir değer kaybına uğraması ve belki 1999'daki seviyelerine kadar gerilemesi olduğu anlaşılıyor. Bunun mekanizması ise resesyon derinleştikçe Avrupa Merkez Bankası (ECB)'nın zevali kurtarmak için giderek daha fazla para basması olacak (ve buna başladı). Bu, Almanya'nın korktuğu gibi enflasyonu da artırmayacak.
Ama sorunlu ülkeler çıkış yollarının ne olduğunu görürler ve Euro'yu Almanya ve ekürilerine bırakıp eski para birimlerine dönerlerse Euro hızla değer kazanacak ve İsviçre Frangı gibi dünyanın en risksiz para birimi haline gelecek. saruhan özel zaman

ETİKETLER :
YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)
DM TV YAYINDA! ABONE OL!