'Bankalar MB'ye paralel seyrediyor'

Türkiye Bankalar Birliği Genel Sekreteri Ekrem Keskin, bugün Türkiye'nin ve hükümetin gündeminde olan ana konulardan birinin tasarruf oranındaki düşüşün nasıl tersine çevrilebileceği olduğunu, dolayısıyla tasarrufu daha fazla özendiren ve tüketimi daha fazla vergilendiren bir modelin mi Türkiye için daha iyi model olacağı konusunun tartışıldığını kaydetti.
Keskin, KPMG Türkiye tarafından düzenlenen ''İş Dünyasının 2012 Vergi Gündemi'' konulu konferansta yaptığı konuşmada, uluslararası piyasalardaki görünüme değinerek, dünyanın geçen yıla göre oldukça farklı bir ortama girdiğini, güven ve risk iştahının azaldığını, bekleyişlerin kısa vadelere geldiğini, kullanılabilir kaynakların azaldığını, yatırım ve tüketim kararlarının beklemeye girdiğini, artan risklerin ve yavaşlayan büyümenin birbirini besleyen kısır döngüye dönüştüğünü anlattı.
Türkiye'de az olan tasarruf oranı düzeyine dikkati çeken Keskin, özel ve kamu dengesi açısından bakıldığında, Türkiye'de tasarruf oranını aşağıya çeken bölümün daha çok özel sektör olduğunu söyledi.
Kamu kesiminin tasarruf oranındaki düşüşe olumsuz katkısının 2000'li yılların başından itibaren tersine döndüğünü, geçmiş yıllarda görülen eksi katkısının olmadığını belirten Keskin, diğer taraftan özel sektörün tasarruf davranışında bir değişiklik görüldüğünü ifade etti.
Keskin, ''Bugün Türkiye'nin ve hükümetin gündeminde olan ana konulardan biri tasarruf oranındaki düşüşün nasıl tersine çevrilebileceğidir. Özellikle maliye politikaları açısından yapılacaklar konusunda sizlerle herhalde istişare edeceklerdir. Çünkü konular hep oraya doğru gidiyor. 'Tasarrufu daha fazla özendiren ve tüketimi daha fazla vergilendiren bir model mi acaba Türkiye için daha iyi model olur' tartışılıyor'' şeklinde konuştu.
''Özel sektör tasarruf oranını aşağı doğru çekti''
Türkiye Bankalar Birliği Genel Sekreteri Ekrem Keskin, yatırımlar aynı düzeyde kalıp tasarruf oranı aşağı doğru gidince ülkenin tasarruf açığının büyüdüğüne değinerek, şöyle devam etti:
''Milli gelire oranı açısından baktığımızda 2000'li yılların başında Türkiye'de tasarruf oranı neredeyse denge düzeyinde. Ama sonraki yıllarda yüzde 8'leri aşan seviyede. 2011 yılı tahmini de yüzde 10'lar düzeyinde bir tasarruf açığı var. Bu tasarruf oranının neredeyse 10 birimin 8,6 birimi özel sektörden geliyor. Demek ki 10 birimin 1,4'ü kamudan geliyor. 2009'un son döneminden itibaren özel sektörün tasarruf oranını aşağıya doğru çektiğini izliyoruz. Genel eğilim bir yıla mahsus olmasa gerekir. Önümüzdeki birkaç dönemde yapısal anlamda Türkiye ekonomisinde bir çalışma yapılacaksa, düzleşmeye başlayan bu eğrilerin özel sektörle birlikte yukarıya doğru nasıl çekileceği konusu önemli.''
''Merkez Bankası sinyalleri ile banka davranışları arasında ciddi fark yok''
Yurt dışından borçlanma imkanlarının daraldığı dönemlerde bu konuya daha hızlı reaksiyon verildiğini ve daha fazla çaba gösterildiğini ifade eden Keskin, borçlanma imkanlarının gelişmekte olan ülkelere sermaye hareketleriyle de yakından ilgili olduğunu belirtti.
Dünya ekonomisinde sermaye hareketlerini serbestleştiren düzenlemelerle birlikte sermayenin hızlı hareket ettiğine, gelişmekte olan ülkelere de hızlı hareket ettiğine değinen Keskin, bu miktarın yıllık 250 milyar dolarlık düzeylerden neredeyse 1 trilyon dolarlık düzeylere çıktığını, Türkiye'nin bu sermayeden aldığı payın arttığını vurguladı.
İç tasarruflardaki hızlı düşüşün piyasalarda baskı yaratmamasının iki nedeni bulunduğuna dikkati çeken Keskin, birinin sermaye girişi, ikinci unsurun ise kamu kesiminin borçlanma ihtiyacının azalması olduğunu ifade etti.
Bankacılık sisteminin yarattığı kredilerin Merkez Bankasının para tabanına son derece paralel seyir izlediğini kaydeden Keskin, ''İki sektör arasında, Merkez Bankasının sinyalleriyle bankaların bu sinyalleri alıp davranışları arasında ciddi bir farklılık yok. Para tabanındaki daralma dönemleri kredilerin yavaşladığı, artış dönemleri kredilerin arttığı dönemler. 2010 yılının sonundan itibaren Merkez Bankası para tabanını büyütünce bankacılık sistemi kredilerinde de büyüme başlamıştı. Ta ki 2011 yılının Ağustos ayında Merkez Bankası para tabanına fren getirinceye kadar...'' diye konuştu.
Güçlü ve zayıf yanlar ile fırsatlar ve tehditler
2012 yılında Türkiye ekonomisine değinen Keskin, ekonominin güçlü yanlarının siyasi istikrar, kamu kesimi dengesi, finansal sektör, TL talebi, reel kur düzeyi ve büyüme potansiyeli olduğunu, zayıf yanlarının tasarruf açığı, vade yapısı, uluslararası kredi notu ile rekabet gücü olduğunu söyledi.
Ülke ekonomisi açısından fırsatlar ve tehditlere de dikkati çeken Keskin, fırsatları küresel toparlanma, enflasyonun düşürülmesi, yeni dış pazarlar, reformlar ve dünya piyasalarında likidite olarak, fırsatları ise enflasyonun yükseliyor olması, yükselen faiz, ani daralma, uluslararası dengesizliklerin giderilememesi ve işsizlik baskısı olarak sıraladı.
KPMG Türkiye Başkanı Ferruh Tunç da verginin giderek artan önemine işaret ederek, günümüzde verginin artık şirketlerde, kurumlarda yönetim kurulu odalarının sürekli kalıcı konusu haline geldiğini, sadece risk yönetimi, finansal ve mali konularla ilgilenen birimlerin ilgi alanı olmaktan çıktığını belirtti.
Tunç, Türk Ticaret Kanununun devreye girecek olmasının da hem vergi yöneticileri hem de şirket yönetim masalarının çok önemli bir başlığını oluşturduğunu vurguladı.