Haydi Asya’ya
Başta Çin olmak üzere artan oranlarda Kore de Türkiye'de çok aktif olmaya, çokça görülmeye başladılar. Sadece bizde değil, dünyanın her yerinde bir Asya-Çin sendromu var. Ucuz ve güzel olduğu için iyi, ülkeyi üretimden çıkartıp işsizliği tetiklediği için cari açığa neden olduğu için de kötü.
Bu ayın başında küresel kriz sonrasında Avrupa ve Asya'daki gelişmeleri tartışmak üzere Letonya'da katıldığım 17. Baltık Forum'da da bir kez daha gördüm ki, bütün cümleler ya Çin'le başlıyor ya da bitiyor (17 senedir buraya ilk defa iki Türk katıldı. Bir ben, diğeri Aksaray Ünv. Rektörü Prof. Mustafa Acar. Demek ki Baltıklarda hizmet eden Balturka derneğini kuran hizmet ehli arkadaşların sayısını artırmak lazım.) 19 Nisan'da Diyalog Avrasya Platformu (DAP), Çin Halk Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosluğu ve Marmara Üniversitesi'nin işbirliği ile bir Çin-Türkiye çalıştayı yapıldı.
Geçen hafta Türkiye'yi ziyaret eden çok kalabalık ve üst düzey Japon medya grubuna, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'na (GYV) yaptıkları ziyarette yaptığım konuşmada da açıkça ifade ettiğim gibi, Çin, Türkiye'de o kadar faal ki, Türkiye'ye gelen Japonlar, Türkiye'yi kavramaktan ziyade Çin'in burada ne yapıp ettiğini merak ediyor. 'Bayat' ve artık işe yaramaz bir taktik. Açıkçası asıl biz Çin'e Fransız kaldık. Tam bir Asya kâbusu yaşıyoruz. Ancak ne olup bittiğini, buna nasıl karşı konulacağını, moda ifadesiyle Çin-Asya tehdidini nasıl fırsata çevireceğimizi bilmiyoruz. Yaptığımız kısaca Çin başta olmak üzere Asya'ya gidip, bir güzel ithalatçı olup dönmek! Medeniyet göçebe bir duruş duygusal tepkilerle ilerlemez. Günümüzde Çin'den (kayıtlı olan) 22 milyar dolar ithalat yapmışız. Çin'den kısaca her şey alıyoruz.
Ağırlıklı kısmı ise yatırım malları. Ve Hindistan geliyor. Şimdilik tam 8 milyar dolarlık mal alıyoruz. G.Kore fırtına gibi girdi ve geçen sene 7 milyara varan bir mal sattı. Japonya maalesef Türkiye'yi anlayacak, kavrayacak sensörlere sahip değil. Ve treni kaçırmak üzereler. Biz Asya'ya pek bir şey satamıyoruz. Sağdan bak mermer blokları (tabii ki işlenmeden ham madde olarak), soldan say fındık kayısı-fındık gibi bazı tarımsal ürünler veya yeni yeni harekete geçen bazı küçük miktarlardaki kimyasallar.
Çin, dünyaya her yıl tam bir Türkiye kadar turist gönderiyor. 100 bin kişi bile çekemiyoruz. Onlar bize satıyor, dünya onlara satıyor da, biz neden satamıyoruz? Nasıl olup da gelip dibimizdeki Avrupa pazarımızı da elimizden alıyorlar? Asya piyasalarına giriş taktik ve stratejileri nelerdir? Bu piyasaların kültürü, iş yapma teknikleri, talep yapısı nedir? Barbunya pilakisine bayılan biz, barbunyanın reçelini yiyen Asya milletini tanımadan nasıl mal satacak? Asya'da gidip iki hafta gezip 'aç kalan' bir adam o piyasada nasıl var olacak? Lafı dolandırmaya gerek yok. Gitmediğiniz piyasa sizin değildir. Bilmeden gittiğiniz piyasada da ithalatçı olursunuz. O zaman görev belli; ayakta kalmak isteyen işadamlarının acilen rotasını günümüzün ve geleceğin bu en büyük pazarına çevirmesi kaçınılmaz. Tercih değil, zorunluluk! Ya cebiniz para görmeyecek ve 'bizi ne zaman Asyalılara satacaklar' diye geceleri uykusuz geçireceğiniz yaşlı Avrupa'nın tedarikçisi olarak kalacaksınız ya da bu dediğimi yapacaksınız. Eğer kararınız bu işi yapmaktan yana ise Türkiye'nin ilk Asya Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi ile tam da tanışmanın zamanı. Bu merkez Boğaziçi Üniversitesi'nde kuruldu. İkinci eğitim olarak, akşamları Türkiye'den Asya'yı bilen uzmanlar yetiştirmek istiyor. (http://www.maas.boun.edu.tr) Tezsiz yüksek lisans programı başvuruları ayın 20'sinde bitiyor.
Kurucularından olduğum bu merkezde ben de Çin, Japonya ve Kore ekonomilerini anlatacağım. İngilizce ile sorunu olmamak şartı ile bu kurumda geleceğe yürümek isteyen sınırlı sayıdaki parlak genç girişimciyi bekleriz. Malum, kitabın ve bilginin reklamı olmaz. (İbrahim Öztürk/Zaman)
Yazdır