Borsa açısından daha geniş bir perspektifte baktığımızda son 12 yılda dolar bazında oldukça dalgalı seyirler izlerken zaman zaman rekorlar altüst edildi, zaman zaman da dip noktalara doğru geri çekilmeler yaşandı. 2000 yılındaki rekor yükseliş endeksin o ana kadar gördüğü en yüksek seviye olmuştu. Dolar bazında 37.700 seviyeleri ancak 5 yıl sonra kırılabilmiş, sonrasında bir geri çekilme yaşansa da 2007'de gerek politik istikrar gerekse küresel likidite bolluğu ve emtia yükselişleri ile yeni bir rekor olan 50 bin (dolar bazında) görülerek tarihi zirve yaşanmıştı. 2008 başı kapatma davası ve sonrasında küresel krizin etkisiyle endeks 12 bin (dolar bazı) seviyelerine kadar dramatik bir düşüş yaşamış ve bu kayıplar iki yıl içinde 2010 yılı son çeyreğine girilirken yeniden telafi edilebilmişti. ABD Doları'nın yükselmesinin de yardımıyla daha önce 58 bin seviyesinde kırılan rekor 71 bin puana taşınmıştı. Geçen yıl seçimlerin beklentisi ve ABD piyasaları ve gelişmekte olan piyasalara devam eden ilgi nedeniyle (kredi not artışı beklentisi) endeks bir kez daha 70 bin puanı denese de yabancı satışlarıyla hızla gerileyerek 49 bin puana kadar sert bir iniş yaşamıştı. 2012 yılına girilirken acaba 49 bin puan aşağı kırılır mı yabancı yatırımcılar çıkışa devam ederler mi gibi kuşkular hakim olmuştu. Ama bir yandan tepki yükselişleri ve kısa süreli ralli beklentileri Borsa'ya yeni bir ilgi sağlayabilirdi. Gerçekten de öyle oldu, ocak ayı ortalarında başlayan yabancı ilgisi endeksi mart ayı sonuna kadar 63 bin puana kadar taşıdı. Küresel piyasalarda AB liderlerinin yeni bir anlaşma sağlayarak Yunanistan'a yardımda anlaşmaları ve teknoloji şirketlerinin yukarı taşıdığı ABD piyasalarındaki yükselişler aşırı moralsiz olan piyasalara tam anlamıyla katkı yapan unsurlar olmuştu. Yabancı alımlarının bankalar üzerinde etkili olması ve buna bağlı olarak endekste yaşanan yükselişler not artışı beklentisinden kaynaklanıyor izlenimini vermişti.
Yabancı yatırımcı, İMKB'den neden alım yapıyordu, hangi beklentiye sahipti? Bu soruların cevabı kredi not artışı olmadı. Zira yabancı yatırımcıların alımları net alım şeklinde gözükse de son Akbank satışı nedeniyle fazlasıyla negatife döndü. Piyasalarımızın son on yılda yaşanan yabancı para girişlerinin terse döndüğü bu yıl iyice belirginleşti. Önce Ereğli daha sonra Akbank satışları genele şimdilik çok önemli bir sıkıntı yaşatmasa da önemli soru işaretlerinin yaşanmasına sebep oldu. 2007-2010 yılları içinde iki kez rekor kıran ve dolar bazında 50 bini aşan Borsa, şu an 30 bin seviyesinde. Bu nokta ne bir dip noktası ne de zirve noktası, tam anlamıyla orta nokta. Yani karar verilmesi gereken bir seviye. Tüm küresel piyasalara baktığımızda eğer Avrupa ve Asya piyasaları dipten dönüş yaparlarsa sorun yok. Kasım ayında seçim heyecanı yaşayacak ABD piyasaları şimdilik bahar havası yaşıyor. Asya'da ise yaprak kımıldamıyor. Petrol fiyatları rekor seviyelerden gerilese de ekonomilere gerçek katkıyı yapacak fiyatlardan hâlâ uzak.
Sonuç olarak piyasalar bir kez daha gerçeklerle karşı karşıya. Bu durumun giderek daha fazla kötüleşmesini engelleyen bir alım dalgası gelse bile büyük yükselişler için henüz bir emare yok. En iyi ihtimal piyasaların belirlenen bantta hareket etmesi. Borsa için 49-63 bin aralığı. Dolar için 1,75-1,92 TL aralığı kimseyi üzmeyecektir. Ancak 2002 yılından itibaren Türkiye'nin elde ettiği büyüme trendinin aynı hızla devam etmesi ve piyasaların daha fazla yükselebilmesi için daha fazla yatırımcıya ve heyecana ihtiyaç var.
Teknik olarak kısa vadede önemli destek noktalarına yaklaşan endeksin Akbank hisselerinde yaşanan düşüş nedeniyle 54 bin puanın altına gerilemesine rağmen diğer endeks hisseleriyle bunu telafi ettiği görüldü (Turkcell, Sabancı Holding). Tepki yükselişleriyle 55.600 puana çıkma ihtimali olmasına rağmen grafiklerde boşluk olarak göze çarpan dolar bazında 28 bin 600 (52-53 bin arası) seviyelerde düşüşün hız kesmesi mümkün olabilir. Henüz düşüş trendi sona ermedi diyebiliriz. Ama en azından destek seviyelerine iyice yaklaşılmış olması tepki yükselişlerini beraberinde getirebilir.
Parite, son 20 ayın en düşük seviyesinde
ABD ekonomisinin seçim öncesinde dünyanın geneline göre daha dirençli olması ya da Avrupa'nın bozuk plak gibi sürekli olarak aynı noktada arıza vererek sorunlarını çözmede isteksiz davranması ve siyasî istikrarını sağlayamaması gibi etkenler Euro/dolar paritesinin 2010 yılı Ağustos ayından bu yana en düşük seviyelerini görmesine sebep oldu. 2008-2009 krizi sonrasında da benzer şekilde parite önce 1,23, daha sonra ise 2010 yılı içinde 1,19 seviyelerine kadar gerilemişti. Yunanistan başta olmak üzere İspanya, İtalya ve Portekiz gibi sırasını bekleyen ülkelerde borsa ve tahvil piyasasında endişeler nedeniyle en başa dönülen ve sorunu çözmekten ziyade belirsizliğe neden olan gelişmeler pariteyi destek olan 1,26 seviyesinin altına taşıdı. Bu noktanın aşağı kırılması ile 1,24 seviyelerine kadar salınan parite, 1,2516 seviyesinden haftayı tamamlarken son iki yılın en düşük rakamları piyasalarda "acaba yeni bir şok mu geliyor" endişesi oluşturdu. Piyasalarımızda da Euro değer kaybederken dolar 1,86 lira seviyelerine yaklaştı. Gelişmekte olan ülke para birimleri içinde özellikle dolar/Brezilya Reali son 10 yılın en yüksek seviyesi olan 2,1 düzeyine yükseldi ki bu parite yıl içinde 1,75 seviyelerindeydi. Sonuç olarak doların değer kazanması dünya piyasalarını bir yandan dengeye kavuşturarak emtia fiyatlarının geri çekilmesini sağlarken diğer taraftan gelişmekte olan piyasalarda enflasyon ve büyümede ters etki yapıyor, borsaları da olumsuz etkiliyor.
SELİM IŞIKLAR-ZAMAN