Bizde tüm zamanların kârının ortaya çıkmasının ana nedeni cari açık finansmanındaki kesinti ve yavaşlama. Teknik açıdan üç nedeni var. Birincisi, 2010 sonunda uygulanmaya başlanan düşük faiz-yüksek zorunlu karşılık politikası sonucu bankaların yatıracakları bu karşılıkları yine Merkez Bankası’ndan borçlanmaları gerekmişti. Bu politika öncesinde ortalama 10-15 milyar TL borçlanan bankalar, Merkez Bankası’ndan 70 milyar TL’ye kadar borçlanmışlardı. Kuralı da koyan, parayı da veren, faizi de kazanan Merkez Bankası idi. TL işlemlerden bankanın kazancı 2.9 milyar TL olmuş. İkinci neden, bankanın zorunlu karşılıklara faiz ödemeyi sona erdirmesi oldu. Buradan da her yıl ortaya çıkan kabaca 1 milyar TL’lik faiz gideri sona erdirildi.
Üçüncü ve en önemli kâr kaynağı, Merkez Bankası’nın döviz alım-satım kazancı olmuş. Özellikle döviz kuru üzerinde baskının ortaya çıktığı dönemlerde gözlenen bir durum. Merkez Bankası 2011 yılında piyasalardaki dalgalanmalar sırasında, özellikle ağustos sonrasında 16 milyar dolar sattı. Bu dövizlerin alım maliyeti dolar başına 1.50 olsa, satış kuru ortalaması da 1.85 diyelim; ortaya çıkan alım-satım kazancı 7 milyar TL yapar. Zaten bankanın muhasebe kayıtlarına yansıyan kazanç da bu kadar.
Sonuç şu: Merkez kâr etti ama hane halkı bu furyada kur artışı ve enflasyon nedeniyle zarar etti.
IMF tedirgin
IMF, Bahar Toplantıları öncesinde yaptığı ekonomik görünüm güncellemelerini dün yayımladı. Aralık ayında Avrupa’daki finansal krizin gölgesinde yapılan karamsar tahminleri biraz yukarı çekmiş. Ama raporda gelecek dönem için sayılan riskleri okuyan birinin, bu tahminlerin yeniden aşağı doğru güncelleneceğinden hiç şüphesi olmaz. Belki de bu raporda öncekilere göre en belirgin olan tema gerek ABD’deki büyüme eğiliminin gerekse Avrupa’daki kurtarma çabalarının fazla sürdürülebilir olmadığına dair tedirginliğin rapora yansımış olması.
Tahminlerde en kayda değer olanı, Yunanistan, İrlanda ve Portekiz gibi ‘batık’ olan ülkelere ilişkin tahminler kabaca 1.5 puan aşağı çekilirken diğer Euro Bölgesi tahminleri yukarı çekilmiş. Bir istisnası var, İspanya. İspanya’nın küçülme tahmini küçük de olsa daha da kötü bir yere, yüzde 1.8’e indirilmiş.
Tasarrufa nakit destek
Tasarrufların teşviki için dün açıklanan modele göre, bireysel emeklilik sisteminde (BES) kamu kesimi bireysel katılımcıların primlerine yüzde 25’lik bir destek verecek. Bu destek de asgari ücretin yüzde 25’i ile sınırlı olacak. Dolayısıyla ilk açıklandığı hali esas alınırsa brüt asgari ücret kadar (2012: Ortalama 914 TL) bireysel emeklilik sigortası primi oluşturan birine devletin nakit katkısı aylık 228 TL, yıllık ise 2.741 TL olacak. Kamunun yatırdığı paya belli bir süre dokunulamayacak. Bu hali ile tasarruflara kayda değer bir teşvik verilmiş oluyor. Önceki durumda, yine yıllık asgari ücret sınır olmak üzere yüzde 10’luk bir vergi indirimi sağlanıyordu. Kazançlar üzerinden oluşan vergi matrahından düşülüyordu. Kamu kesimi toplayacağı vergiden vazgeçmiş oluyordu. Yeni modelle, kamunun nakit desteği hane halkını tasarrufa teşvik unsuru olduğu kadar, kendisi bizatihi mali sistemdeki tasarruflara katkı vererek tasarruf ediyor olacak.
Bu model yürürlüğe girdiğinde, mevcut 2.7 milyon BES katılımcısının 15.9 milyar TL’lik tasarrufuna yeni ilave katılım olmasa bile devletin katılımcılar için yatıracağı tutar yıllık 1.5 milyar TL olacak. Yeni katılımcıların sayısı 1 milyon kişi olursa devletin yıllık katkısı 600 milyona, mevcutlarla birlikte ise toplam katkı payı 2.1 milyara ulaşacak.
Yeni BES modelini ilk hali ile beğendim; devlet özel kesim tasarruf yapsın diye teşvik verirken aslında kendisi de tasarruf yapıyor olacak!
UĞUR GÜRSES/RADİKAL