Yunanistan'ın temerrüt sürecinda sona gelinirken, kalkınmış ülkelerin asıl sorunu hala borç fazlasının (borçlanmayı zorlaştıran düzeyde borç tutarının) büyüklüğü.
Peki bu sorun nasıl çözülecek?
Öncelikle, tek bir ülkenin borçlarının silinmesinin kopardığı fırtınayı bir düşünün:
G20 zirvesi çöküşün eşiğine geldi, sayısız eylem, çatışma yaşandı, ölümler oldu, siyasi kaos ortaya çıktı. Ve tüm bunlar GSYH toplamı euro bölgesinin GSYH toplamının yüzde 2'si olan bir ülke içindi.
Bir de aşağıdaki grafikte yer alan verilere bakıp, kalkınmış ülkelerin bireysel, kurumsal ve kamu borçlarının asıl boyutlarını bir düşünün.
2009 yılında yapılan bu çalışmanın verileri güncel değil.
Sadece Yunanistan'ın kamu borcu bile şimdi GSYH'nin yüzde 200'ü oldu; ABD için de bu oran artık yüzde 84 değil, yüzde 100 olmalı.
Bu çalışmayı yapan danışmanlık şirketi Boston Consulting Group, bu borçların sürdürülebilir ölçü kabul edilen düzeye (60/60/60 oranları ile GSYH'nin yüzde 180'ine) çekilmesinin imkansız olduğu sonucuna vardı.
Bunun için talep edilen kesintilerin siyaseten taşınamayacak kadar ağır olacağını, olası sonucun bunun yerine "finansal baskılama" ve enflasyonun birleşimi olacağını belirtiyorlardı.
2011'in Mart ayında Carmen Reinhart veBelen Sbranica adlı ekonomistler, "finansal baskılama (financial repression)" teriminin ne anlama geldiği üzerine çığır açan bir çalışma yaptı.
Bugünlerde İngiliz Emeklilik Fonları Derneği'nin niceliksel gevşemenin emeklilik sisteminde 90 milyar sterlinlik bir delik açtığından yakındığını duyduğumuzda, 'baskılama' kavramının teoriden uygulamaya ne kadar çabuk geçtiğini de görebiliyoruz.
Finansal baskılamanın ABC'si
Peki nedir bu 'finansal baskılama'?
Özetle, enflasyon ve sermaye denetimlerine başvurarak borçların değerinde, dolayısıyla tasarruflarda, erozyon yaratmak. Amacı piyasa mekanizmalarının enflasyon karşısında tepki vermesini önlemek ve borçlanmanın fiyatını ve tasarrufların getirisini düşük tutmak.
Reinhart ve Sbranica buna örnek olarak Batılı ekonomilerin İkinci Dünya Savaşı sonrasında borç dağlarını "baskılamasını" örnek gösteriyor.
Bu şekilde katı kemer sıkma adımlarının etrafından dolaşıldı, büyüme hamlesi sağlandı; enflasyonla da birleşince sürdürülemeyecek düzeydeki borçlar silinmiş oldu. Veriler grafikte şöyle görünüyor.
Gelişmiş ülkelerin devlet borçlarının toplamı 1914 öncesi düşüyor, sonra hızla fırlıyor, ama ardından devalüasyon ve temerrütlerle biraz sarsıntılı bir seyirle yeniden düşüyor ve Büyük Buhran'a katkıda bulunuyor.
Sonra II. Dünya Savaşı'nda yine fırlayan değerler, savaş sonrası ekonomik büyüme ortamında GSYH'nin yüzde 90'ından yüzde 30'una geriliyor.
Bu dönemde mevduatlara uygulanan reel faiz çoğunlukla negatifti. Yani uygulamada, paranızı banka şubesine yatırıp, bir de orada dursun diye üzerine para ödüyordunuz.
Bunu başarmak hiç azımsanacak bir şey değil. İnsanların tasarruflarını bir ülkeden diğerine götürmemesi için sermaye denetimlerine ihtiyaç var.
Dahası, emeklilik fonlarını rezervlerinin bir bölümünü devlet tahvillerine yatırmaya sevkedecek kurallar gerekiyor. Bu şekilde tasarruf sahiplerinin içinden kaçamayacağı bir "ulusal sermaye havuzu" oluşuyor.
Ardından, enflasyonun dizginlerini çözüyorsunuz; tercihan sürecin başında en az bir sürpriz zıplama yapıyorsunuz. Eğer mevduatların reel değeri yüzde 4 azalabiliyorsa, 10 yıla yayıldığında, ulusal borcunuz (ayrıca da birey ve şirket borçları) kısa sürede çift haneli rakamlarla düşmeye başlıyor.
Küresel düzende baskılama
Peki şimdi döviz kurlarının serbestçe dalgalandığı, sermaye denetimlerinin olmadığı küreselleşmiş bir finansal dünyada yaşadığımıza göre, finansal baskılama nasıl yapılacak?
Reinhart ve Sbranica'ya sorarsanız "Benzer siyasetler rahatsızlık yaratabilecek finansal baskılama yaftasından kaçınıp, temkinli regülasyon kisvesi altında yeniden ortaya çıkabilir."
Bunun için faizleri ister doğrudan ister piyasayı manipüle ederek sınırlamanız gerekir. Elinde devlet tahvili tutmayan mudiyi cezalandırırsınız. Bir de devlet borçlarını değer biçilmesi zor hale getirmek gerekir.
Ardından enflasyon devreye girince, devlet borçlanmasının büyük bölümü ideal olarak uzun vadeye çevrilir, 30-50 yıl yeniden borç almaya gerek kalmaz. Hapsedilmiş tasarruf sahibi borcun düşen değerini faiz üzerinden telafi edemeyecek duruma gelir.
Çarklar işlemeye başladı mı?
Şimdi şu tabloyu bir düşünün: ABD Merkez Bankası'nın niceliksel gevşeme taktiği açık şekilde "risksiz faiz oranı" hedefliyor; orana tarihi bir taban yaptırmak, böylece buna bağlı tüm faizleri aşağı çekmek istiyor. Bu (henüz) bir üst sınır değil, ama faizleri baskılamanın bir yolu.
Avrupa Merkez Bankası'nın uzun vadeli devlet tahvili alımları Avrupa tahvil piyasalarını fiilen nötralize etmiş olduğundan, dünyadaki borcun önemli bir bölümünü 'değer biçilmesi güç' hale getiriyorsunuz.
Sonra da İspanya, İtalya ve Portekiz'in borçlarını satın almak için 1 trilyon euro'luk bir fon kurup, 20 yıl boyunca bu borcu fiilen 'gömüyorsunuz'.
Reinhart ve Sbranica'nın anlattığı 'finansal baskılama' yöntemleri devreye girmediyse bile krize karşı atılan adımlarla yavaş yavaş bu parçaların bir araya getirildiği sonucuna varmamak mümkün değil.
Credit Suisse'teki ekonomistler de bu hafta "ECB'nin uzun vadeli yeniden finansman operasyonları (LTRO), yerli mali kurumların yöneticilerinin finansman ihtiyacını desteklemeye zorlandığı, en azından buna güçlü şekilde teşvik edildiği bir 'finansal baskılama' programına eşlik eden ya da bunun parçası olan bir programın parçası olarak görülebilir diye düşünüyoruz." dediler. (Under Repression, Alexopoulos et al.)
Bu kez bu uygulamayı farklı kılan, döviz kurlarının dalgalandığı gerçeği. Devletler Bretton Woods sisteminde rekabetçi devalüasyona gidemiyordu. Artık bu mümkün.
Bu da şu anlama geliyor; finansal baskılama yapamadığınız, ya da yapmak istemediğiniz durumda, başka ülkeleri 'baskılamak' zorundasınız: Ticaret savaşı, döviz savaşı açar; güçlüyseniz onları istemedikleri kemer sıkma paketleri uygulamaya zorlar; ya da savaşçı ruhluysanız, yabancılara borçlarınızı ödemeyiverip Arjantin'in yaptığı gibi zengin ve güçlülere el hareketi yaparsınız.
Önemli olan şu; emeklilik fonlarının tüm yakınmalarına rağmen, İngiltere ve diğer gelişmiş ülkelerin ulusal borçları hala çok büyük ve büyümeye devam ediyor. Bu da pek çok ekonomik modelde, büyümeyi aşağı çekiyor.
Faiz oranları ve dolayısıyla mevduat getirilerinde baskılanma algısı ne kadar olursa olsun, yukarıdaki grafikte yer alan boyutlardaki borçları silebilmek için bunun daha çok devam etmesi ve daha fazla enflasyon gerekli...
Hatta aslında, bir kaç yıl içinde çift haneli enflasyona yakın bir durum sağlanabilmeli ki, ekonomiyi tetikleyecek bir enflasyon şoku oluşsun.
Enflasyon şoku yaratması kesin garantili olan bir yol varsa, o da ister Hürmüz Boğazı'nı geçişe kapatarak ister başka bir şekilde Orta Doğu petrolünün akışını bir süreliğine durdurmak. Diplomasi isteyen var mı?
Yazdır