Yazdır

Merkez Bankası bu sefer dikkat etmeli!

Tarih: 08 Şubat 2012 - 08:57

Türkiye'de para politikası ABD'de FED'in, Euro Bölgesi'nde ECB'nin ya da Çin'de PBC'nin uyguladığı gibi uygulanamaz

Türkiye'de para politikası ABD'de FED'in, Euro Bölgesi'nde ECB'nin ya da Çin'de PBC'nin uyguladığı gibi uygulanamaz.
Çünkü Türkiye ekonomisinin dinamikleri, sosyal ve ekonomik özellikleri ve buna göre ihtiyaçları bu ülke ya da bölgedekilerden çok farklı.
Türkiye'de para politikası körü körüne sadece enflasyon hedefleyerek de uygulanamaz. Çünkü ekonominin yapısı itibarı ile enflasyonu etkileyen ama Merkez Bankası'nın kontrol edemeyeceği birçok faktör var. Az bir fayda sağlamak için züccaciye dükkanındaki fil konumuna gelip ortalığı kırıp dökmek zorunda kalma riski var. Bu gerçek 2011 sonunda kendisini bir kez daha gösterdi. Yurtdışından sermaye akışı olacak diye politika faizi gereğinden de fazla indirilip TL'nin "kontrollü" bir şekilde değer kaybetmesine çalışılırken bir anda panik havası oluşuverdi (Grafik 1). Beklentilerin çok ötesine giden TL değer kaybı ancak kısa vadeli faiz %12'lere çekilerek durdurulabildi. Bunun maliyetini başta vergi mükellefleri olmak üzere bütün ekonomi ödeyecek (ve tabii yine farkında olmadan). Türkiye'de enflasyonun kurdan çok destek aldığı ama destek gidince bir anda fırlayıverdiği bir kez daha teyit edilmiş oldu. Değişken hava şartlarının tarım fiyatlarında meydana getirdiği oynaklık da zaten cabası. Dünyada da artık körü körüne enflasyon hedefleyen merkez bankası pek kalmadı.
Güzel olan, artık Türkiye'de bu özelliğin gayet farkında olan bir para otoritesinin olması. Özellikle global kriz sonrası ekonomideki gerçeklerin farkındalığı ile para politikasını ve kur rejimini giderek daha esnek hale getiriyor. Ama özellikle 2012'de dikkat etmesi gereken konular var.

Büyümeye dikkat

Merkez Bankası sadece para politikası araçlarını değil amaçlarını da çeşitlendiriyor. 2010 yılı sonunda enflasyon hedefine son derece doğru bir hamle ile sürdürülebilir cari açık ya da makul kredi genişlemesi gibi değişkenlerle ifade edilen finansal istikrar hedefini de eklemişti. Çünkü finansal istikrar olmazsa döviz kurlarında istikrar olmaz. Döviz kurlarında istikrar olmazsa enflasyon hedeflerin çok ötesine gidebilir.
Türkiye ekonomisi için çok önemli hale gelen ve gerçekleşmediği durumda ekonomide yapısal bazı sıkıntıları ortaya çıkarıp finansal istikrarı tehlikeye atacak bir başka faktör daha var. Ekonomik büyüme. Belki Türkiye enflasyonun birkaç sene %10'lar civarında kalmasını kaldırabilir ama son yıllardaki yatırım atağı ile %5-7 arasına çıktığını düşündüğüm potansiyel büyümesine birkaç sene ulaşamamayı kaldıramaz (Grafik 1). Merkez Bankası enflasyonu takip ederken ekonominin potansiyel büyüme oranından fazla uzaklaşmamasına çok dikkat etmek durumunda. Özellikle 2012 gibi risklerin bu bağlamda daha da arttığı bir yılda bu daha da önemli. Geleceğe bakıldığında Türkiye ekonomisinin şu anda önündeki en önemli risk, tartışmasız bir şekilde, ekonominin gereğinden fazla yavaşlaması ya da duraklaması. İşin ilginci, finansal istikrarı bozabilecek bir faktör olarak görülen banka kredilerindeki artış aynı zamanda Türkiye ekonomisinde büyümenin de en büyük destekçisi.
Neyse ki, Merkez Bankası bu riskin farkında olduğunu gösteriyor. Ocak ayı sonunda %11'e yaklaşan enflasyonu 1 yıl içinde %5'lik 2012 sonu hedefine ekonomiye büyük bir maliyet ödetmeden indiremeyeceğini, ekonominin şu anda böyle bir gücü olmadığını görüyor. Bu yaklaşım sayesinde 2012 yılında ekonomik büyüme yanlış bir para politikası tehdidinden kurtulmuş ve resmi %4'lük büyüme beklentisinin inandırıcılığı artmış oluyor. Reel sektörün bunu bütçelerine yansıtmasında fayda var.
Döviz kurlarına daha da dikkat
Merkez Bankası'nın bunu yaparken dikkat etmesi gereken bir o kadar önemli diğer konu da döviz kurlarının seyri. Değer kaybeden TL belki enflasyonu yükseltiyor ama aynı zamanda ekonominin rekabet gücüne büyük destek veriyor. Enflasyonu yeniden indirmek için TL'nin güçlenmesine izin vererek enflasyonu yeniden düşürmek hiç zor değil. TL faizi gereğinden yüksek tutulur, global risk iştahı artınca içeriye bolca kısa vadeli spekülatif sermayenin girmesi ve TL'yi enflasyon düşene kadar güçlendirmesi karşıdan seyredilir ve sonra enflasyon istenen seviyelere gelince faiz indirilir. Bu süreçte de ekonominin rekabet gücü büyük darbe alır.
Ne var ki, büyüme riskine dikkat ettiğini görmekle beraber Merkez Bankası'nın TL'nin güçlenmesine, yani döviz kurlarının aşağı doğru hareketine, ne kadar hassas olduğu belli değil. Haklı olarak, elini açık edip spekülasyonu cesaretlendirmek istemiyor. Ama TL'nin sepete karşı 2.05 civarında seyrettiği son enflasyon raporu toplantısında kurdaki düşüşün henüz Merkez Bankası'nı rahatsız etmediği şeklindeki yorum, şartlar uygun olduğunda (yani ekonomiye yeteri kadar döviz girişi olduğunda) TL'nin bir miktar daha değerlenmesine izin verilebileceğini gösteriyor.
Ama ihracatçı ya da ithalatçı kesimlerle özel bir ilgisi olmayan, ekonominin mümkün olduğu kadar dengeli büyümesine destek verilmesi gerektiğini düşünen ve döviz kurlarının da bu dengenin en büyük belirleyicisi olduğuna inanan bir ekonomist olarak bunun tam tersinin olması gerektiğini düşünüyorum. Kamuoyu da gayet iyi biliyor ki, cari denge açığının son dönemde gerilemeye başlamasının ardında ithalatın pahalılaşması (pahalı kalmaya devam edeceği beklentisi) çok etkiliydi (Grafik 3). O nedenle, TL'nin 2011'deki değer kaybı sonrasında yükselen enflasyon ve faiz maliyetleri ödenerek iyileştirilen rekabet gücü anlamsız bir şekilde kaybedilmemeli. 2012 başından itibaren görüldüğü gibi artmaya başlayan global risk iştahının TL'yi yeniden değerlendirmesine izin verilmemeli. TL değer kaybederken gösterilen refleks değer kazanırken de gösterilmeli. Tercihen bir an evvel döviz alınarak (ve repo fonlamasını azaltıp karşılığı TL'yi dengeleyerek) rezervler güçlendirilmeli.
saruhan özel - zaman

Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/merkez-bankasi-bu-sefer-dikkat-etmeli/339036