Yazdır

Sıfır reel faizle ekonomi büyüyemez

Tarih: 30 Kasım 2011 - 12:48

Reel faiz, ekonomide geçerli herhangi bir faizin tekabül ettiği dönemdeki enflasyondan arındırılmış halidir.

Faiz bugün kote edilir ama geleceğe yönelik bir göstergedir.
Örneğin, 1 yıl sonra vadesi gelecek devlet tahvilinin ya da banka kredisinin faizi gelecek bir yılda elde edilecek getiriyi gösterir. Ama gelecek bir yılın enflasyonu tam olarak bilinemez. Merkez Bankası, bir hedef açıklar ama genellikle tutturamaz. Sonuçta bir enflasyon tahmini yapılması ya da tüm kesimlerin ortak bir enflasyon beklentisine göre hareket edilmek zorunluluğu vardır. Merkez Bankası, bu amaçla her 15 günde bir çeşitli kesimlere yaptığı beklenti anketinin sonuçlarını yayınlar.
Buna göre kasım sonu itibarı ile gelecek 12 ayın enflasyon beklentisi % 7. Yani anket doğru ise bir tüketici bir yıl sonra almak istediği malları ortalama % 7 daha pahalıya alabileceğini veya bir şirket ürettiği malların fiyatlarına gelecek bir yıl içinde ortalama % 7 zam yapabileceğini düşünüyor.
Tasarruf ve kredi
Bugün Türkiye'de tasarruf sahipleri, 1 yıl sonra vadesi gelecek bir tahvili alırlarsa veya bankaya mevduat olarak yatırırlarsa % 10 civarında bir getiri elde ediyorlar. Demek ki, devlet tahviline yatırım yapan tasarruf sahibi, eğer enflasyon beklenti anketi doğru çıkarsa % 3 civarında bir "reel" getiri elde edebilecek ve bir yıl sonra alım gücünü artırarak daha fazla tüketim yapmış olabilecek (Grafik 1). Örneğin bugün almaktan vazgeçtiği bir arabayı 1 yıl sonra alıp bir de üzerine bisiklet alabilecek.
Ama işin ilginci anket % 7 diyor diye enflasyon % 7 olarak gerçekleşmeyebilir. Örneğin % 7 yerine, mesela % 10 olursa reel getiri (faiz) de sıfırlanmış ve tasarruf sahibi ancak tasarrufunu enflasyona karşı korumuş olur. O zaman bugün tüketimini ertelemesinin anlamı kalmaz. Yeni arabasına binmeyi gereksiz yere 1 sene ertelemiş olur. Tasarruf yerine tüketim yapmak daha akıllı bir hareket haline gelir.
Eğer bu yönde şüphesi varsa tasarruf sahibi doğal olarak bugün % 3'ten daha fazla bir reel getiri ister. Dolayısıyla reel getiri denen şey aslında yatırımcıların belirsizliğe, verilen sözlere karşı istedikleri sigorta, bir tür risk primidir. Belirsizlik arttıkça bugün % 3 değil % 5, % 8 gibi daha yüksek reel getiri istenmelidir. Risk primi artırılmalıdır.
Borçlanma cephesinde de aynı mantık geçerlidir. Örneğin % 10 gibi bir kredi faizi ödeyerek yatırım yapan bir şirket, mal fiyatlarını yılda % 7 artırabilecekse ödediği (reel yani mal bazında) faiz aslında % 3'tür. Eğer bu yatırım sayesinde satışlarını (reel yani mal bazında) % 3'ten fazla artırabilecekse bu işi yapmalıdır. Ya da yatırımını ertelemelidir.
Cari açık ne demek?
Her yıl ekonominin % 20'sinden fazla, büyük bir yatırım harcaması yapmak, böylece aş ve iş sağlamak ve yaşam standardını yükseltmek istiyoruz. Ama bu yatırımı yapacak kadar yeterli tasarufumuz yok. Bankaların kredileri yılda % 20-25 aralığında artarken bunu fonlayacakları mevduatlar % 10 civarında artabiliyor. Halk pek tasarruf yapamıyor. 1 milyon TL üzerinde mevduat hesabı toplam mevduatın % 48'i iken hesap sayısı sadece 43 bin. Yani tasarrufun çoğu toplumun çok az bir kesiminde ve toplamda ekonominin % 10-12'si civarında, yani yatırım yapma isteğimizin çok altında, bir tasarruf yapabiliyoruz.
Biz kolaya kaçmak ve yatırımlarımızı tasarruflarımıza uydurup azaltmak istemiyoruz. Çünkü ülke genelindeki yaşam standardı açısından kalkınmaya devam etmek zorundayız. Çalışma çağındaki nüfusumuz yılda 1 milyondan fazla büyüyor. Toplam işgücünün % 9,2'si, üniversite bitiren 15-24 yaş grubunun üçte biri iş bulamıyor (Grafik 2). Yeteri kadar yatırım yapıp bu kesimlere istihdam sağlamak istiyoruz. Bu şekilde "gelişmiş ülkelerdeki" yaşam standardını (ülke genelinde) yakalayabileceğiz.
O nedenle zora başvurup yurtdışına dönüyoruz ve yerli/yabancı yurtdışında yerleşik yatırımcıların döviz tasarruflarını Türkiye'ye getirmeye çalışıyoruz. Ama onlar da fahiş getiriler olmadan ve her türlü risk primini/sigortayı almadan tasarruflarını getirmek istemiyorlar. Kendi açılarından haklılar.
Cari denge açığı işte bu yurtiçindeki yatırım ve tasarruf dengesizliğinden kaynaklanıyor. Eğer yeterince istihdam sağlayacak kadar yatırım yapmak ve ekonomiyi büyütmek ama aynı zamanda bunu cari denge açığı yükselmeden yapmak istiyorsak yurtiçi tasarrufları, mümkünse TL cinsi yatırımlarla, özendirmek zorundayız.
Bunun için de önce geniş kesimlere iş imkânı sağlamak durumundayız (yani bir kez daha: yatırım yapmaktan ödün veremeyiz). Geniş kesimler önce istikrarlı bir gelire sahip olacaklar ki, tasarruf yapabilsinler. Sonrasında da bu tasarrufların mümkün olduğu kadar TL'de ve uzun vadeli bir şekilde değerlendirilmesini sağlayacağız. Ama hiçbir tasarruf sahibi kendisine doğru dürüst, tüm riskleri bertaraf edebilecek bir TL getirisi sağlanmadan tasarruf yapmaz, buna teşvik edilemez. Bunu sağlayacak kadar bir "reel faiz" vereceğiz ve enstrümanları da ihtiyaca ve risk profiline göre çeşitlendireceğiz.
Sıfır değil, makul reel faiz
"Sıfır reel faiz" konseptini aslında "ekonominin risk primi sıfır olursa ne güzel olur" diye düşünmek mümkün. Ama maalesef mevcut ekonomik düzende bu, yarar yerine zarar getirir. İstenecek değil, istenmeyecek bir durumdur.
Çünkü makbul olan reel faizin sıfır olması değil, istihdam sağlayacak yatırımları cezbedecek kadar düşük ama bunları finanse edecek tasarrufları cezbedecek kadar da yüksek olmasıdır. Bu şartlara ve özellikle ekonominin büyüme hızına bağlı olarak % 2 de olabilir, % 5 de. Yukarıda verdiğim örneklerden çok açık görüldüğü üzere ekonomi örneğin % 5 ve üzerinde bir hızla büyüyorsa yine % 5'e kadar bir reel faizi geri ödeyebilecek gücü ve kapasitesi var demektir.
Reel faiz sıfır olacak diye ısrar edilirse yatırımları finanse edecek TL kaynak bulunamaz. Halbuki Türkiye ekonomisinin yeterince hızlı ve istikrarlı büyüyebilmek için ihtiyaç duyduğu tam tersine mümkün olduğu kadar çok ve uzun vadeli TL tasarruftur.  saruhan özel- zaman

Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/sifir-reel-faizle-ekonomi-buyuyemez/331700