Yazdır

Kur geçirgenliği kaygısı

Tarih: 11 Temmuz 2011 - 09:15

Türkiye'nin rekabet gücünü kaybetmemesi için alınan kuru yukarı itecek kararların bugün ortaya çıkan sonucu enflasyon olacak

FED’in ikinci parasal genişlemeye gideceğinin kararı resmi olarak kasım ayı başında açıklanmıştı. Oysa ağustos başından beri tartışılıyordu. İşte bu gelişmeleri izleyen Merkez Bankası, o dönemde yüklü biçimde döviz alımlarına gitti. Aylık yaklaşık 1 milyar dolara ulaşan döviz alım ihaleleri, ekim-kasım-aralık aylarında rekor miktarlara erişti; ikiye katlandı. Bu üç aylık dönemde alınan döviz miktarı 5.8 milyar dolar oldu. Bu, altı aylık döviz alımlarına eşdeğer bir miktardı. Anımsayalım; Başbakan Erdoğan FED’in ikinci faz parasal genişlemesine karşı “Türkiye bunu kabul etmez” demişti. Peki, alımlar ikiye katlanırken kur yerinde kaldı mı? Hayır.
Döviz kuru, 2010’un son üç ayında yüzde 5’e yakın bir artış gösterdi. Bu, arz fazlasının da ötesine geçildiği anlamına geliyor. Haziran sonuna gelindiğinde, üç açıdan döviz kuru sepetinin gelişimi şöyle: Eylül sonundan bu yana yüzde 16.1, yılbaşından bu yana yüzde 10.7, son bir yılda yüzde 13.8 artış gerçekleşti. Yani asıl kur hareketi son 9 aylık dönemde oldu.
Çifte etki
Döviz kurunun yukarı doğru hareket etmesi, saklısı gizlisi yok, Merkez Bankası’nın istediği bir süreç oldu. Yüklü alımlar bu iradenin sonucu oldu. Bu operasyona yol veren Merkez Bankası’nın olasılıkla kafasındaki ‘rahatlık’ çekirdek enflasyonun yüzde 2’ler seviyesinde olmasıydı. Bugün itibariyle kur artışının etkisiyle yüzde 5.2’ye erişti. Hâlâ da bir miktar yükselme eğilimi mevcut. Yani 2011 enflasyon hedefinin yakınında, 2012 hedefinin üzerinde demek bu. Herhangi bir dışsal etkenle manşet enflasyonun 2 ila 3 puan hedefin üzerinde olması daha güçlü bir durum; gidişat da öyle zaten.
Son birkaç aylık dönemde döviz kuru artışının ivmesi ise döviz alımlarından değil, uygulanan deneysel para politikasına güven kalmamasından geliyor. Merkez Bankası’nın da bundan rahatsız olduğu çok açık. Döviz alım ihalelerinde miktar azaltarak sakinleştirmeye çalışıyor. Döviz kuru artışının çekirdek enflasyona yansıması konusunda kaygısı olan sadece ben değilim. Merrill Lynch ekonomisti Türker Hamzaoğlu da bu kaygısını açıkça yazmış. Tabii ki döviz kuru geçirgenliği (kur artışının enflasyona yansıması) konusunda kafa yorarak.
Geçirgenlik yüzde 21
Türker Hamzaoğlu’nun hesabına göre 2001 öncesinde yüzde 60 oranında olan döviz kuru geçirgenliği, 2008’de yüzde 30’a gerilemişti. 2009’daki küçülme sırasında yüzde 18’e düştü. 2011 için hesaplanan kur geçirgenliği oranı yüzde 21. Hamzaoğlu’nun hesaplamalarına göre kur artışlarının tüketici enflasyonuna yansıması ise ağırlıkla 6 ila 9 ayda (yüzde 65’i ve yüzde 79’u) gerçekleşiyor. Bir yıllık sürede ise yüzde 90’ı yansımış oluyor. Hamzaoğlu, döviz kuru artışının yılın ikinci yarısında çekirdek enflasyona daha belirgin biçimde yansıyacağını, çekirdek enflasyonun yüzde 7.5’e erişirken, manşet enflasyonun yüzde 8’e dayanacağını tahmin ediyor.
Yakın geçmişte sözümona Türkiye’nin rekabet gücünü kaybetmemesi için alınan kuru yukarı itecek kararların bugün ortaya çıkan sonucu enflasyon olacak. Enflasyon, rekabet gücü kaybı demek. Madem bu yılki enflasyon hedefini dışsal bir nedenle değil de döviz kurunu yukarı ittirdiğimiz için yakalayamayacağız çok açık, madem finansal istikrarı bahane edip deneysel politika ‘bahçelerinde’ dolaşıyoruz; ne diye enflasyon hedeflemesi yapıyormuş gibi davranıyoruz?
Uğur Gürses- Radikal

Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/kur-gecirgenligi-kaygisi/319400