YAVUZ SEMERCİ
Bu isimleri hepimiz ekonomik kriz öncesi yaşanan batık banka döneminden hatırlıyoruz. Kimi bankasını kötü yönetti, kimi bankanın kasasını babasının kasası sandı. En nihayetinde ekonomik krizin de tetiklediği bir sürecin katkısıyla battılar. Daha doğrusu devlet bankalarına el koydu. Ve kamu zararı tahsil edilmek için TMSF (Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu) alışık olmadığımız binbir yol denedi. Kiminin zararı tahsil edildi, kiminin edilmedi. Ve bu isimlerin bankacılık yapma yetkisi kaldırıldı. Gemiyi batırana “bir daha gemi teslim etmem” denildi.
***
Aynı dönemde, bankalar ile aynı dinamiklere sahip olan bir finans kurumu da battı. Adı İhlas Finans'tı. (Şimdi adıyla katılım bankaları, o dönemde Özel Finans Kurumu (ÖFK) adı altında faaliyet gösteriyordu.)
O günkü düzenlemelerde ÖFK'larda mevduat garantisi yoktu. İhlas Finans yükümlülüklerini yerine getiremedi ve battı. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, likidite sorununu çözemeyen kurumun faaliyet iznini 2001 yılında kaldırdı.
İhlas Finans'ın faaliyet izninin kaldırılmasına neden olan karar Bankalar Kanunu'nun 14. maddesinin 3. ve 4 numaralarındaki şartların oluşmasıydı.
Yani banka kaynaklarının grup şirketlerine yasal limitlerin ötesinde kullandırılması.
Yani, yukarıda adı geçen banka patronlarının bankalarına hangi maddeye dayanılarak el konulduysa, İhlas Finans'ın faaliyet izni de o maddeye dayanarak kaldırılmıştı.
***
Ancak batık bankalar ile ÖFK'lar arasında bir fark vardı. Devlet garantisi olmadığı için İhlas Finans'ın genel icra iflas hükümlerine göre tasfiyesine başlandı. Sayısı 500 bini bulan İhlas Finans mudisi ortada kaldı, günlerce kurumun kapısında yatıp kalktı. Mahkemelik oldu.
2002 yılında konuyla ilgili mağduriyetin giderilmesi için kurumun TMSF'ye devredilmesi önerisi meclise geldi. Ancak AK Parti bu öneriye Sıçak bakmadı.
***
Bu süre içinde İhlas Finans'ın sahibi Enver Ören, borçlarını ödeyebilmek için samimi bir mücadeleye başladı. Diğer şirketlerini büyütmeye çalıştı. Ören, Türkiye Gazetesi, İhlas Yayın Holding halka açılarak kaynak elde etti.Kademeli olarak ödemeler yaptı. Bildiğim kadarıyla “tek bir alacaklım bile kalmadan ölmek istemiyorum” diyerek mücadelesini sürdürüyor.
Ancak, dün Habertürk'ün ekonomi sayfalarında “İhlas Finans'a geri dönüyor” başlıklı haberi görünce kendi kendime "İşte orada durmak lazım" dedim. İyi niyetinden şüphe etmesem de finans kurumunu batırmış bir kişiye tekrar bu izni vermemek gerekir.
Borçların tahsilini kontrol eder, helalleşirsiniz, ama o gruba tekrar bankacılık izni veremezsiniz.
***
Bugün bir bankanın genel müdür yardımcısının atanması için bile "Onu çaya bekliyoruz. Gelsin bir tanıyalım. Bakalım yeterliliği var mı” diyen BDDK'nın böyle bir talebe onay vereceğini sanmıyorum. Eğer bu olursa, yukarıda adı geçen diğer isimlerin bankacılık yapmasını engelleme gerekçenizi yitirmiş olursunuz. Bir yandan "300-500 milyon doları olan herkes banka kuramaz" derken, diğer tarafta banka batırmış bir grubu yeniden sistemin içine sokmanın hem bankacılığın hem de kurumların güvenilirliği açısından büyük sakıncalar doğuracağına inananlardanım.
Bir başbakan kendisini protesto ederken çıkan olaylarda ölen birisi için “o kişiyi merak bile etmiyorum. Adını öğrenmek bile istemiyorum” şeklinde tepkisini gösteriyorsa, artık söz, eleştiri, protesto anlamını yitirmiş demektir. Görevi başında kaza geçiren polisimize de acil şifa diliyorum. Otobüsü taş yağmuruna tutan protestocuları da kınıyorum.
Gazeteport
Yazdır