Yazdır

Sıcak para politikası başarılı oldu mu?

Tarih: 27 Nisan 2011 - 10:16

IMF uzmanları “Yükselen Piyasalarda Sermaye Akışlarına Verilen Politika Karşılıkları” başlıklı bir “Uzman Tartışma Raporu” yayınladı

IMF uzmanları Türkiye’de Merkez Bankası ve hükümet stratejisinin çok kısa vadeli sermaye girişlerini caydırmada etkili olmuş gibi göründüğünü bildirdi.
IMF uzmanları, “Yükselen Piyasalarda Sermaye Akışlarına Verilen Politika Karşılıkları” başlıklı bir “Uzman Tartışma Raporu” yayınladı. IMF’nin resmi görüşünü yansıtmayan rapor üzerine tartışma ve yorum yapılabilmesi amacıyla hazırlanan raporda sermaye akışlarının yükselen piyasalardaki varlık fiyatları üzerinde en fazla tahvil getirileri üzerinde etkili olduğu belirtildi. Daha büyük piyasaların dış akışları daha iyi emdiklerine değinilen raporda, 2009 yılının ortalarından Kasım 2010’a kadar olan son kabarmanın Kore’de 10 yıllık devlet tahvili gelirlerinde yaklaşık 100 baz puan, Brezilya’da 200 baz puan, Endonezya’da 350 baz puan ve Türkiye’de (5 yıllık tahvillerde) yaklaşık 500 baz puan düştüğü belirtildi. Aynı dönem içinde söz konusu ülkelerin yerel tahvil piyasalarına büyük dış akış yaşandığı belirtilirken, “Akışlar, firmaların sermaye maliyetleri yanında kamu borçlanma maliyetlerinin azaltılmasına yardımcı olurken, zaman zaman kısa vadede alıcı ekonomilerin emilim kapasitesini de bastırabilir” denildi.
Mukim olmayan yatırımcıların yükselen piyasalara katılımlarının belirgin farklılıklar gösterdiği belirtilen raporda “Mukim olmayan yatırımcılar ellerinde, en yüksek Endonezya, Meksika, Polonya ve Türkiye’de yüzde 20-24 sınırlarında ve görece düşük olarak Brezilya, Kore ve Tayland’da yüzde 10’dan az vadesi gelmemiş tahvil tuttu” denildi.
Brezilya, Güney Afrika ve Türkiye’nin, krizden bu yana büyük akış alan likit sermaye piyasaları ve esnek döviz kuruna sahip büyük yükselen ekonomiler olduğu belirtilen raporda, “Bu ekonomiler akışlarla başa çıkmak için diğer önlemleri makroekonomik politika karşılıklarıyla da destekledi. Böylece Asya deneyimiyle ilginç bir karşılaştırma olanağı sağladılar. Bu üç ülke deneyimlerinde bazı benzerlikleri paylaşırken, farklılıklar özellikle politika karşılıklarında göze çarpıyor. Karşılaştırma, sermaye akışları konusunda ortak kaygıları ortaya koysa da, bunlara karşı oluşturulan politika karşılıklarının ülkeye özel olması ve değişkenlik göstermesi gereğini ortaya koydu” denildi.
SERMAYE AKIŞLARININ BÜYÜKLÜĞÜ
IMF uzman tartışma raporunda şu değerlendirmeler yer aldı:
-Brezilya, Güney Afrika ve Türkiye, geçmiş dönemlerde yaşadıklarıyla benzer çapta ancak Asya yükselen piyasalarından daha büyük akışlarla karşılaştı. Bu ülkelere brüt sermaye akışları, Asyalı yükselen piyasalara olanla benzer ancak net akış açısından önemli ölçüde daha büyük oldu. Sonuç olarak Güney Afrika ve Brezilya’da döviz kurları belli Asya ülkelerindekinden –kriz öncesi en alt noktadan bu yana yaklaşık yüzde 40- daha fazla yükseldi. Ancak Asya ülkeleri aynı zamanda, yokluğunda döviz kurunun ne kadar yükseleceği değerlendirmesini zorlaştıracak miktarda daha büyük rezervler oluşturma yoluna gitti.
-Asya’da olduğu gibi portföy akışları Brezilya, Güney Afrika ve Türkiye’de göreli ve mutlak önemde yükseldi. Bu üç ülkede tüm brüt sermaye akışının yaklaşık yüzde 60’ını ortaya koyan portföy akışları, şimdiki dalgada, önceki dalgalara göre en büyük payı oluşturuyor.
-Yükselen piyasalara sermaye akışları, çeyrekler itibarıyla, şimdiki dalgada, önceki dalgaların üç misli adımlarla arttı.
-Portföy akışları aynı zamanda daha oynak olmaya eğilimli. Örneğin Güney Afrika’da, iki yıl süren büyük sermaye akışlarından sonra, portföy akışları 2011’in başlarında eksiye döndü ve döviz kurlarında aşağı yönlü baskı yaptı.
-Bankacılık akışlarıyla kıyaslandığında portföy akışlarının daha büyük rol, kaldıraç baskılarından dolayı hala zayıf olan uluslararası banka bilançolarına yansıyabilir ve birçok banka düzenlemelerde beklenen değişikliklere uymak için sermaye artırma ihtiyacı duyabilir.
-Üç ülkeye (Brezilya, Güney Afrika, Türkiye) sermaye akışlarını güçlü büyüme beklentileri, görece sağlıklı bilançolar ve büyük sermaye piyasaları tahrik etti.
-Üç ülke de ekonomik döngünün farklı aşamalarında bulunuyor. Brezilya ve Türkiye krizden hızlı çıktı ve piyasalar yakın vadede güçlü büyüme potansiyeli bekliyor.
-Yükselen piyasalara karşı duyarlılık iyileşmişken üç ülke de büyük ve likit varlık piyasalarına sahip.
-Bu ülkelerin ekonomik döngünün değişik aşamalarında çektikleri büyük sermaye akışları, küresel likiditenin akış dalgasında önemli rolü olduğunu ortaya koyuyor.
-Akışlar tahvil getirilerindeki düşüşle ilişkili oldu. Akışların borsa ve kredi büyümesi üzerinde etkileri bu üç ülkede değişik oldu.
-Uluslararası yatırımcılara üç ülke tarafından sunulan büyük faiz farkı, tahvil piyasalarına önemli girişleri harekete geçiriyor. Uzun vadeli tahvillerin getirileri her üç ülkede düşmüşken, hisse senedi piyasasında yaşanan deneyim farklılık gösterdi. Brezilya’da borsa 2009’da önemli ölçüde toparlandı ancak 2010’da, belki de şirketlerin büyük hisse ihraçlarına bağlı olarak yatayda kaldı. Borsalar aynı zamanda Güney Afrika ve Türkiye’de de yükseldi ve sermaye akışlar, Türkiye’de yüksek kredi büyümesine katkıda bulundu. Krediler aynı zamanda, büyük ölçüde kamu kredi destek programlarının oynadığı role bağlı olsa da, Brezilya’da arttı. Güney Afrika’da iç talepte görece zayıf büyüme ve piyasa belirsizliği iş alanındaki yatırımları ve kredi büyümesini sınırladı.”
MAKROEKONOMİK POLİTİKA KARŞILIKLARI
Türkiye’nin krizden hızla çıkan ülkelerden biri olduğu belirtilen IMF raporunda “Brezilya ekonomisinin 2010’da yüzde 7.5 büyüyeceği tahmin ediliyor, bu oran son 20 yılın en büyük oranı ve üretim açığının da 2010 başlarında kapanacağı bekleniyor. Türkiye de, dönemsel pozisyonu Brezilya’nın pozisyonundan daha az avantajlı olmasına karşın krizden hızlı kurtuldu: Enflasyon baskısı şu ana kadar frenlenmiş görünse de Türkiye’deki üretim açığının 2010 sonunda kapanacağı tahmin ediliyor. Son anketlerin sürekli güçlü kredi talebine işaret ettiği Türkiye’de de kredi büyümesi Brezilya’daki gibi hızlı oldu” denildi.
Raporda, üç ülkede de akışlara karşı maliye politikalarının sınırlı olduğu belirtilirken şöyle devam edildi:
“-Güney Afrika mali teşviklerini 2010’dan itibaren 2012’de tamamlanacak şekilde aşamalı olarak kaldırdı. Diğer yandan mali politikalar Brezilya ve Türkiye’de 2010 yılında dönemsel olarak ayarlanmış ve genişlemeci politikalardı. Türkiye’de ortalama mali denge iyileşti ancak mali koşullar, GSYİH’nın ekstra yüzde 2’si oranında uygun makroekonomik ortamdan kaynaklanan yüksek bir gelir bölümünün harcanmasıyla gevşek oldu.”
Krizde Güney Afrika’nın “carry trade”e karşı düşük faiz, değersiz para politikası (gevşek para politikası, sıkı maliye politikası) izlediğini, Brezilya ve Türkiye’nin ise aksine, potansiyel aşırı ısınma kaygısına karşı daha sıkı para politiksası aradıkları belirtilen rapora şöyle devam edildi:
“Brezilya ve Türkiye; yüksek munzam karşılıklar, belli krediler için daha yüksek anapara şartları, ‘mortgage’de değere göre kredi sınırlamaları gibi, kredi büyümesine karşı ihtiyati önlemler getirdi. Krizin en alt noktasından bu yana Brezilya politika faizlerini kümülatif 250 baz puan artırırken Türkiye, sermaye akışlarını frenlemek için faiz oranlarını rekor düşük seviyeye indirdi. Türkiye aynı zamanda gecelik oranları da faiz koridorunu genişletmek için, repo politika faizleriyle birlikte düşürdü, kısa vadeli oranlarda oynaklık oluşturdu. Faiz koridorunu genişlettiği 2010 Kasımı başlarından itibaren Türkiye’nin para birimi diğer birçok yükselen piyasa ülkesinin para birimlerinden daha az değer kazandı. Geçen akış dönemleriyle kıyaslandığında da Türkiye’de para daha az değerlendi. Bu mütevazı değerlenme bu kez diğer faktörlere de bağlı olabilir.”
TÜRKİYE SERMAYE KONTROLÜ ÖNLEMLERİNDEN KAÇINDI
IMF uzman raporunda Türkiye’nin sermaye kontrol önlemlerinden kaçındığı, ancak ihtiyati önlemlerden ise önemli ölçüde yararlandığı belirtilirken şöyle denildi:
-2010’da sermaye akışları daha çok yabancı bankalardan Türk bankalarına krediler (kısa vadeli krediler ve mevduatlar), Türk bankalarının varlıklarının ülkeye geri dönmesi ve mukim olmayanların satın aldıkları devlet iç borçlanma senetlerini satın alması biçimindeydi. Döviz kredisi düzenlemelerinde değişiklikler akışlara katkıda bulundu.
-Yetkililer geçici akışlara sermaye kontrolleriyle karşı çıkmanın uygun olmadığını gördüler. Sermaye kontrolünün, sermayenin serbestçe hareket edebilmesi ve serbestçe dalgalanan döviz kuruna yönelik taahhütleriyle çeliştiğini ve düşük iç tasarruf oranı ile cari açık finansmanını tamamlamak için gereksinim duyulan yabancı finansmanın maliyetini uzun dönemde yükseltebileceğini düşündüler.
-Yetkililerin yanıtı bu nedenle iç likiditedeki gelişmeleri doğrudan etkilemeyi hedefleyen bir dizi önlem içeriyordu ve yerleşiklik ya da para bazında ayrımcılıktan sakınma eğilimi vardı. Kredi büyümesini ılımlı noktaya getirmek için Türkiye tüketici kredisi faizi üzerindeki vergiyi artırdı ve konut kredilerini sınırladı. Türkiye aynı zamanda munzam karşılıkları ödüllendirmeyi kesti ve kredi büyümesini sınırlandırmak için diğer önlemleri tamamlamaya yönelik olarak vadeler üzerinden munzam karşılık oranlarını sınırlandırdı.
-Genel olarak merkez bankası ve hükümet stratejisi çok kısa vadeli sermaye girişlerini caydırmada etkili olmuş gibi görünüyor.”

Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/sicak-para-politikasi-basarili-oldu-mu/313492