Merkez Bankası dün akşam politika kararını açıkladı. Bu yazı yazıldığında karar henüz belli değildi. Finansal İstikrar Raporu ile örtülü biçimde, ama Başkan yardımcısı Dr. Erdem Başçı tarafından yapılan sunumda ise açık biçimde yeni politika çerçevesi ortaya konulmuştu. Büyük bir olasılıkla bugün uygulamaya girecek.
Zorunlu karşılıklar gibi faiz dışı araçları kullanılarak kredilerdeki ivmelenmeye fren aranırken; faiz indirimi de cari açığa yakıt sağlayan sıcak para girişini frenlemek için düşünülüyor. Olasılıkla BDDK tarafından da diğer ihtiyat politika önlemleri açıklanabilir.
Merkez Bankası, uzun vadeli faizlerdeki düşüşün kısa vadeli faizlere göre daha az olmasını arzu ediyor. Ama bu politika çerçevesini ‘satın alan’ piyasa oyuncuları, peşinen uzun vadeli faizleri aşağı çektiler bile.
Şimdi ne olacak?
Ama şimdi, bir maliye politikası desteği ortada yokken bu ‘miktarı sıkılaştır-faizi düşür’ politikasının bankacılık sistemindeki etkisine ne olur ona bakalım.
Bankacılığa yeni başlayanlara anlatılan temel bir kredi maliyet unsuru vardır. O da ‘efektif fon maliyeti’ kavramıdır. Yasal yükümlülükleri hesaba katarak bulunan fon maliyetidir.
Mevduat faizi bankaların en önemli maliyet unsurudur. Bu da kısa vadelidir. Merkez Bankası’nın belirlediği politika faizi de bir haftalık vadededir. Politika faizi, ağırlıkla bir aylık vadede dönen mevduat faizlerini etkiler. Bir banka, topladığı her 100 TL’ye diyelim ki yüzde 7.5 faiz ödüyor. Bu 100 TL’nin 6 TL’sini Merkez Bankası’ndaki hesabında sıfır faizle zorunlu karşılık olarak tutmak zorundadır. Bunun kaybını da hesaba katarak, efektif fon maliyeti yüzde 7.98 olarak hesaplanır. Örneğin Merkez Bankası, politika faizini yüzde 7’den yüzde 6.5’e düşürürken, zorunlu karşılıkları da yüzde 6’dan yüzde 6.5’e yükseltirse bankanın kredi maliyeti düşer: Yüzde 7.49’a.
Faiz düşüşü baskın
Merkez Bankası’nın böyle bir politika bileşiminde fon maliyetleri ucuzlamaktadır. Zorunlu karşılıkları yarım puan düşürmesine, yarım puanlık faiz indirimi eşlik ediyorsa; efektif fon maliyetinde nihai olarak düşüş sağlanır. Faizdeki değişim daha baskın bir unsurdur. Bu durumda da, Merkez Bankası’nın istediği kredi genişlemesini frenleme amacından uzak kalınır.
Faizlerin düştüğü ortamda, karşılıklar yoluyla önceki durumun üstünde bir sıkılaşma sağlanmasının tek yolu; karşılıkların yüzde 13’e çekilmesiyle olanaklı. Ayrıca, her yarım puanlık karşılık artışının bankalara 2.1 milyarlık ek yükümlülük getirmesine karşılık, oluk oluk döviz alımından gelen TL’larını da anımsatırız.
5 yıldır nokta hedefi tutturamayan Merkez Bankası, faizi düşürme hevesinde iken parasal sıkılaşmayı bankaların yapmasını istemektedir. Kredi maliyetleri artan, kârlılığı azalan bankacılık sektörü, dışarıdan ucuz kaynak arayışına girerse istenen sonuç sağlanmış olacak mı? Hayır.
UĞUR GÜRSES / RADİKAL