Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, partisince DSİ konferans salonunda düzenlenen Türkiye Buluşmaları konferansına konuşmacı olarak katıldı. Türkiye'nin AK Parti iktidarıyla büyük yollar katettiğini ifade eden Babacan, şöyle devam etti:
''Türkiye son 8 yıldır çok önemli değişim ve dönüşüm yaşıyor. 2002 Türkiyesi ile bugünün Türkiyesi nereden baksanız sanki iki ayrı ülke. Türkiye bu dönemde siyasi anlamda çok önemli reformlar gerçekleştirdi, demokrasinin daha fazla ilerlediği, temel insan hak özgürlükler konusundaki uygulamalar çok daha modernleşti. Gerçek anlamda hukuk devleti olma yolunda adımlar atan ve ekonomisini hızla güçlendiren bir ülke oldu.
Türkiye bugün dünyanın 16. büyük ekonomisi Avrupa'nın 6. büyük ekonomisi. Ülkenin 2002 yılında yaklaşık 3500 dolar olan milli geliri bugün 10 bin doları üzerine çıkmış durumda. Türkiye'nin uygulamakta olduğu ekonomik politikaları hele hele son krizden Türkiye'nin çıkma hızı, dünya ciddi ekonomik ve finansal krizle boğuşurken Türkiye'nin başarı öyküsü olarak ortaya koyması kuşkusuz sevindirici bir durum.''
KÜRESEL KRİZ
Dünyada yaşanan küresel krize de değinen Babacan, ''Şöyle bir baktığımızda 2008 yılından bu yana dünyada çok ciddi bir türbülans yaşanıyor. Önce finans krizi olarak başladı, ardından ekonomik kriz halini aldı. 2009 yılında dünya ekonomisi ilk kez daraldı. Bu krizin toplam maliyeti, birinci dünya savaşının maliyetinden daha fazla diyebiliriz'' dedi.
Gelişmiş ülkelerde ciddi bir borç sorunu gördüklerini anlatan Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Kamu borcu, gelişmiş ekonomilerde hiç bir zaman bu kadar yükselmemişti. Yıllık milli gelirleri kadar borçları var Amerika ve Avrupa'nın pek çok ülkesinde. Japonya'da bu borç milli gelirinin 2 katına çıkmış durumda. Büyük ekonomiler bu borçları kapatmak için karşılıksız para basmaya başladı. 1990'lı yıllarda Türkiye'de uygulanan ne kadar kötü ekonomi politikası varsa şuanda gelişmiş pek çok ülke mecburen uyguluyor.''
2000-2001 KRİZİ YAŞANMASAYDI
Türkiye'nin reformlar sayesinde son yaşanan krizden en az etkiyle atlattığını vurgulayan Babacan, şunları kaydetti:
''Biz bunu 2000-2001 krizinde bunu yaşamıştık. 22 banka bu krizde batmıştı. Kamu bankaları sürekli görev zararındaydı. Bu zarar maalesef batan ve devlet bankalarına kaynak aktarmak için hazine borçlanma senediyle karşılanmaya çalışıldı. O dönemde Ecevit, Bahçeli ve Yılmaz'ın olduğu koalisyon yönetimdeydi. Biz o dönemdeki borçlanmayı 2010 ekim ayında bitirdik. Ülkemize maliyetine baktığımızda, şunu gördük. Ödediğimiz eski parayla 381 katrilyon yani 381 milyar lira. Bu parayla ne alınabilir, 38 bin liradan 10 bin otomobil, 78 bin liralık dairelerden 5 milyon daire yani 4 kişilik aile otursa her birinde 20 milyon kişinin oturacağı toplu konut yapılabilirdi.
2000 - 2001 krizinin sadece bankacılık sektörünün devlete zararı bu kadar. Allah korusun Türkiye'nin ödediği bedeli, şimdiki küresel krizde büyük ekonomiler ödüyor. Ama Allah'a çok şükür son krizde Türkiye bankalarına 1 kuruş devletin kasasından ödemedi. zamanınında yaptığımız reformlar bizi korudu.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ''Siz eğer bir devletin savunmasına, güvenliğini yaz tatili hobisi olarak bakıyorsanız, bu ülkenin güvenliğini savunmasını nasıl sağlayacaksınız'' dedi.
Babacan, partisince DSİ Konferans Salonunda düzenlenen ''Türkiye Buluşmaları'' konferansında, her gün farklı bir projeyle ortaya çıkan ve halka tutamayacağı sözler veren muhalefet partisinin iktidar olma umudunun da kalmadığını söyledi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun ''yaz tatilinde askerlik'' projesini eleştiren Bakan Babacan, şöyle dedi:
''Türkiye'de askerliğin bir tarihi vardır, bir kültürü vardır, bir ciddiyeti vardır. Siz eğer bir devletin savunmasına güvenliğine, yaz tatili hobisi olarak bakıyorsanız, bu ülkenin güvenliğini savunmasını nasıl sağlayacaksınız. Kim koruyacak bu memleketi, güvenlik güçlerini nasıl yetiştireceksiniz. Osmanlılardan gelen askerlik kültürümüzü, asker bir millet olma özelliğimizi nasıl koruyacaksınız.
Tabii ki askerlik süresi değerlendirilir, biz bunu zaten yapıyoruz. Mümkün olduğunca Türkiye'nin güvenlik ihtiyaçlarını düşünerek yeterli asker sayısını hesaplıyoruz. Bu bir hesap kitap meselesidir. Bunlar da hesap kitap yok. Burada da çarpmayı bölmeyi yanlış yapıyorlar. Zannediyorlar ki Türkiye'nin güvenlik ihtiyacı bu şekilde karşılanacak. Bunları söyleyen anlayışın Türkiye'de iktidar olma umudu kalmamıştır.''
Bakan Babacan, muhalefet partilerinin tutamayacağı vaatler verdiğini, bunun da tükenmişliğin bir göstergesi olduğunu ileri sürdü.
Muhalefet partisinin kendi içerisindeki en basit olayları bile yönetemediğini iddia eden Babacan, ''Siz partiniz içerisindeki en basit şeyleri yönetemiyorsunuz. Her gün başka skandal, her gün başka bir konu ortaya çıkıyor. Bir siyasi parti nasıl yönetilir, nasıl liderlik yapılır, ilk önce onu öğrenin. Ondan sonra memleketin liderliğine bakın'' dedi.
'TÜRKİYE, AYAKLARINA PRANGA BAĞLI BİR İNSAN GİBİ''
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye'nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu, mutlaka yargı reformunun yapılması gerektiğini vurguladı.
''Türkiye, ayaklarına pranga bağlı bir insan gibi'' diyen Babacan, şunları kaydetti:
''Türkiye'nin mevcut hukuk ve yargı sistemiyle gelişmiş bir ülke olması mümkün değil. Adeta ayağına pranga bağlı birisini düşünün. Türkiye, koşmaya çalışıyor, ama ayağında 50 kiloluk pranga bağlı koşamıyor. Yargı hukuk sistemi Türkiye'yi geride bırakıyor. Bizim güçler ayrılığına saygımız sonsuz.
Yargının bağımsızlığı ilkesini her yerde savundum. Yine savunuyorum. Ama yargının reforma ihtiyacı olduğu çok açık. Ekonomi açısından da bu çok önemli. Doğrunun, dürüstün, korkmadığı, güçlü olduğu bir ülke kalkınan gelişen bir ülkedir. İşte bizim hayalini kurduğumuz böyle bir Türkiye.''
Babacan, Türkiye'deki mevcut anayasanın kolay anlaşılan bir dilde olmadığını, herkesin anlayacağı dilde yazılmış bir anayasaya ihtiyaç olduğunu ifade etti.
Türkiye'nin gerçek anlamda bir hukuk devleti olmasını sağlayacak bir anayasanın ekonomi açısından da ülkenin gücüne güç katacağının altını çizen Babacan, şöyle devam etti:
''Kısa, öz, kolay anlaşılan bir anayasa yapmak istiyoruz. Halkın anayasasını istiyoruz. Herkesin okuduğu zaman kolayca anlayabileceği bir anayasa. Tabii ki demokrasinin ön planda olduğu, halkın egemenliğinin kayıtsız şartsız geçerli olduğu bir anayasa olmalı.
Temel hak ve özgürlükler konusunda dünyanın en iyi standartları neyse o standartları Türkiye'de uygulayacak bir anayasa. Hepsinden önemlisi; Türkiye'nin gerçek anlamda bir hukuk devleti olmasını sağlayacak bir anayasa. Şu anda maalesef ben bunu söyleyemiyorum. Anayasada da yazıyor; Türkiye cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Ama uygulama da yok. En basit bir dava 2-3 sene sürüyorsa, insanlar 10 sene tutuklu kalıp hapishane de hala dava neticesini öğrenemiyorsa, alt mahkemeyle üst mahkeme birbirinin zıttı kararlar veriyorsa; O zaman nasıl gönül rahatlığıyla hukuk devleti diyebileceğiz. Hukuk devleti herkesin yargı sistemine yüzde yüz güvendiği bir devlettir. Keyfiliğin olmadığı bir devlettir. İşte önümüzdeki dönemde hukuk devleti olabilmek için Türkiye'de yargı reformunu gerçekleştirmek istiyoruz.''
''DÜNYADA 1 MİLYAR KİŞİ 1 DOLARIN ALTINDAKİ GELİRLE YAŞAMINI SÜRDÜRÜYOR''
Bakan Ali Babacan, Türkiye'de hiçbir şirkete, hiçbir kimseye özel muamele yapılmadığını, hiçbir kimsenin devletin koruması altında para kazanmadığını dile getirerek, ''Artık her sektörde kıyasıya rekabet oluştu. Türkiye'de para kazanan kişi, bileğinin gücüyle çalışıp kazanması gerekiyor'' dedi.
Türkiyede yoksulluğun nereden nereye geldiğinin iyi analiz edilmesi gerektiğine işaret eden Babacan, sözlerini şöyle tamamladı:
''Dünyada şu anda yaklaşık 1 milyar kişi, günlük 1 doların altındaki gelirle hayatını sürdürmeye çalışıyor. Biz hükümeti devraldığımızda TÜrkiye'de bu oran nüfusun binde 2'siydi. 2005-2006 yılında bu oran sıfırlandı çok şükür. Türkiye'de şu anda 1 doların altında nüfus yok. Meksika'ya baktığımızda nüfusun yüzde 4'ü bir doların altında geçiniyor. Çin'e baksanız durum aynı. Dünyanın ekonomik başarı örneği olan ülkede nüfusunun yüzde 15'i açlık sınırının altında yaşıyor. Geliyoruz 2 dolara.. açlık sınırının 2 katına bu da dünyada çok yapılan bir mukayesedir. Biz hükümete geldiğimizde bu rakam nüfusumuzun yüzde 4'ü idi. Şu anda bu oran binde 2'ye düştü. 4 dolara bakacak olursak; 2002 yılında nüfusunuzun yüzde 30'u 4 doların altında geçinmek zorundayken bugün bu oran yüzde 4'e düştü. İnşallah bundan sonraki dönemde bizim hedefimiz 4 doların altında nüfusumuzda kimsenin kalmaması.''
Yazdır