Ekim başlarında Orta Vadeli Program (OVP) açıklandığında, sıralanan parametrelerden 2013 için hesapladığım enflasyon oranı yüzde 5’ti. Nitekim dün Başkan Yılmaz’ın açıklamasında bu oran yer aldı. Böylelikle teyit edildi ki, “Enflasyonla ilgili en az kaygısı olan OVP hangisidir” sorusunun yanıtı da alındı. 2011 hedefinin yüzde 5.5, 2012 hedefinin ise yüzde 5 olduğu hesaba katılırsa; üç yıllık bir vadede enflasyonu ‘fiyat istikrarına’ getirmek bir tarafa, yüzde 5’in bile altına düşürme niyeti olmadığı da ortaya döküldü.
Bunun gerekçesi de 2011 Para Politikası metnindeki “Uzun vadede ise yapısal dönüşüm, yakınsama ve reform süreci tamamlandıkça daha düşük enflasyon oranlarının hedeflenmesi mümkün olabilecektir” cümlesine gömülmüş.
Enflasyon kimin derdi?
Ne hükümetin enflasyon derdi var ne de Merkez Bankası’nın. Hükümetin derdi yok; enflasyonda katılık unsuru olan yapısal sorunları kalıcı olarak azaltmak, kaldırmak için gereken reformları yapmıyor. Enflasyona maliye politikası desteği yok. Merkez Bankası’nın da derdi yok; yüzde 5 gibi bir enflasyon seviyesini üç yıllık bir hedef haline getirmeyi umursamıyor. Hükümete bu yolda mesafe alınmasını söyleyecek bağımsız duruşu da çoktan kaybetti.
Oysa Merkez Bankası’nın yasasında görev olarak tanımlanan, yöneticilerinin sık sık söylemlerinde de yer alan ‘fiyat istikrarı’; fiyat artışlarının yüzde 5’te istikrar bulması değil, yüzde 2 gibi bir seviyede kalıcılığı olarak tanımlanıyor.
Oysa 2008 ortasında “Ben bu enflasyon hedefini tutturamayacağım” diyerek enflasyon hedeflerini yukarı çeken, “Bundan sonra hedefe yürürken daha ciddi olacağım” mealinde taahhütte bulunan aynı Merkez Bankası, aynı yöneticilerdi. Tamam araya küresel kriz girdi. O krizde de ironik biçimde ilk kez hedef tuttu! Kriz geçti. “Enflasyonda nerede kalmıştık?” denilebilecek bir başlangıç noktasında, bu taahhüdü anımsamak yerine; o Merkez Bankası, faiz indirmenin formülünü arıyor.
Dünyanın en yükseği
Oysa 2006’dan bu yana geçilen açık enflasyon hedeflemesinde, kamuoyuna taahhüt edilen enflasyon hedefi ‘nokta hedefe’ konuluyor. Ne hükümette ne Merkez Bankası’nda ‘nokta hedefi kaçırmışlık mahcubiyetine’ tanık olabiliyor muyuz? Sanki bant hedefi varmış gibi bir duruş, bir rahatlık, bir politika sergilenmiyor mu?
Finansal istikrar, fiyat istikrarı hedefi gibi ayrılmaz bir görev Merkez Bankası için. Zorunlu karşılıkları arttırma, vadeye göre farklılaştırma doğru kararlar. Ancak ölçüsü uyumsuz faiz indirimi ve karşılık arttırımı ile giriştiği ‘deneysel’ politika oldukça tutarsız ve riskli bir yol. Kamuoyunda bazı kesimlerde yükselen “Böyle yüksek faiz nerede var” sorusuna, “Böyle yüksek bir enflasyon hangi gelişmiş ülkede, hangi gelişen ülkede var” sorusuyla karşılık vermeden, sıcak para için faiz indirimi yaptığını anlatması da oldukça manidar.
Bir yandan “Bu politika bileşimi nihai olarak net sıkılaşma sağlayacak” deyip, zorunlu karşılıkları arttırıp sınırlı bir sıkılaşmaya giden de; ama diğer taraftan da bu sıkılaşmanın etkisini gevşemeye çeviren faiz indirimi yapan da; 2 milyar TL’lik ilave hazine bonosu alımını açıklayan da o!
Fiyat istikrarını ‘kaderin akışına’ bırakan; biraz Nasrettin Hocacı, biraz simyacı ‘deneysel’ politikaya hoş geldiniz! Ya tutarsa?
UĞUR GÜRSES / RADİKAL