Şaşırmadım; Citibank, raporuna ‘Para politikası alacakaranlık kuşağına girdi’ başlığını atmış!
Bir karar alınmışsa kullanılan aletlerle bu sonuçlara ulaşılıp ulaşılamayacağına bakmak gerekir. Ama en baştan, görüneni söyleyelim: Merkez Bankası’nın kararlarını onaylayanların bile kafası karışık. Çünkü düşündükleri şu: Nasıl olacak da bu araçların bu kullanımıyla bu amaçlara ulaşılacak?
Başa dönelim; bakın, Dr. Erdem Başçı’nın sunumunda ne söyleniyordu? “Finansal sektör politikaları sıkılaştırılırken kısa vadeli faizlerde yapılacak ölçülü indirimin net etkisi sıkılaştırıcı yönde olduğu sürece Senaryo I baz senaryo olarak ele alınıp izlenmeye devam edilebilir”. Yani deniliyordu ki faizleri düşürsek de finansal sektöre ilişkin alınan kararların yani zorunlu karşılıklar ve kapsamının genişletilmesi gibi kararların net etkisi sıkılaşma olacak.
Fon maliyeti ucuzladı
Bankanın aldığı kararlarla, faiz düşüşünün üstünde bir sıkılaşma sağlandı mı? Hayır. Faiz 50 baz puan düştü, zorunlu karşılıkların 200 baz puan arttırılmasıyla kredi maliyetleri sadece 20 baz puan arttı. Nihai olarak nette ise 30 ila 40 baz puan arasında bir gevşetme yaratıldı. Bankaları kredi verirken ‘frene bastıracak’ bir tablo yok. Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen de Reuters’a bu yönde bir açıklama yaptı. Aşağıdaki tabloda, faiz indiriminin ve zorunlu karşılık artışının efektif fon maliyetini nasıl değiştirdiği yer alıyor: Ucuzlamış!
Bankalarda 3 Aralık itibariyle 357 milyar TL mevduat, 322 milyar tutarında da TL kredi stoku var. Faiz indirim ve zorunlu karşılıklarda yapılan değişikliğin bu büyüklüklere etkisi olacak. Merkez Bankası, bu kararları ile nihai olarak sıkılaşma arzu ediyor idiyse zorunlu karşılıkları yüzde 12-13 seviyesine çekmesi gerekiyordu. Oysa faiz düşüşü ve sınırlı karşılık artışı ile kredi vermede esas olan efektif fon maliyeti düştü. Sonuç genişlemeyi teşvik edici oldu.
Likidite başka
Sıkılaşmadan kasıt; zorunlu karşılıkların yükseltilmesiyle bankaların ilave TL yükümlülüklerinin artması ve 7.6 milyar TL talebi yaratılması ise buna sıkılaşma denilemez. Bu sadece kısa vadeli bir likidite sıkışması getirir, ekonomideki orta vadeli genel kredi eğilimini ve maliyetini değiştirmez.
Likidite sıkışmasıyla birincisi, bankalar bunu gidermek için döviz satma eğilimine girerler. İkincisi, Merkez Bankası döviz alım stratejisini değiştirmediği sürece, döviz alımları kanalıyla gelen TL likidite bu açığı kapatır. Üçüncüsü, hiçbir şey olmasa dahi ilave yükümlülük nedeniyle ihtiyacı olan bankalar, açık piyasa yolu ile bu açığı Merkez Bankası’ndan borç alarak kapatırlar.
Afaki çıkarımlar yerine, bu hesapları yapmak en doğrusu değil midir? Merkez Bankası’nın bu operasyonu sonuçta para politikasında gevşetme ve genişlemeci yönde etkili bir tablo ortaya çıkarttı. Alınan bu kararlarla ne kredi genişlemesi frenlenir ne de sıcak para girişi yavaşlar.
UĞUR GÜRSES - RADİKAL