Ekonomi ve şirketler için iyi bir şey mutlaka!
Ekonomi tahsil ederken, ki Borsa daha burada yoktu; böyle “iyi şeyler” öğretilmişti.
Bazı hocalar tarafından tabii.
Kiminin ise itirazı vardı. Onlar “kötü şeyler” de söylüyordu.
Kimi öğrenci büyüdü, “İyi şeyler çocukları” oldu.
Kimimizin hayalini “kötü şeyler” besledi.
***
Gazeteciliğe “Ekonomi”de başladım.
İnsanları esir alıp piyasayı serbest bırakma; bütün tersanelere girme ve memleketin ruhunu bilfiil işgal görevi; yeni ekonomik düzene bekçilik, tetikçilik, cellâtlık, işkencecilik; sosyal hak katliamı, insan hakları mezalimi; imtiyazlı piyasa holdingi OYAK’ın patronu “paşalar”a düştü.
Arjantin, Şili, Brezilya’da kime düştüyse!
ABD’nin bizim çocukları, piyasanın iyi çocukları idi.
Memleketin kimi demokrat piyasacısı ile kimi cumhuriyetçi orducusu, 30 yıl önceki o büyük ittifaklarını bir türlü itiraf edemiyor.
Hâlbuki 12 Eylül oydu!
12 Eylül Evren’di ama biraz da Özal’dı!
Darbenin kanlı ön sevişmesi “12 Eylül öncesi”den darbeye; daha sonraya, devamlılığı sağlayan kilit; “serbest piyasa, rehin toplum” düzeninin “sivil” yüzü Özal’dı.
Sonra kendini aşmış, başka şeyler düşlemiş, düşleri yere düşürülmüş olabilir. O gün oydu.
***
İşte sonradan “Borsa” da geldi bize.
Gazetecilikte mertliği bozanlardan biri de odur! Tabii çok sebep var, ama biri.
Patronlar, kimi yönetmen, yönetici, kimi gazeteci Borsa’yı sadece izlemedi; gizledi, yönlendirdi, rant, menfaat kovaladı.
Kiminin şahsi portföy şişirme yolu, Borsa şişirmek ve şişlemekten geçti.
Milyonlarca insanın açlığı, hiçliği, yokluğu, yoksulluğu gazetecilik için mana kaybetti; Borsa ışıltıları ile şirket neonları, piyasa yaldızları ile finans yıldızları “Ekonomi gazeteciliği” maması, neması oldu.
Gazetecilik kendini şaşırdı, kafayı yedi!
On binlerce banka çalışanını tek kelime görmeden; her gün üç, beş banka yöneticisini dört göz gören, onları aşırı var edip on binlerce insanı aşırı yok sayan o gazetecilik alınlara yapıştı.
Belki de o yüzden artık pek açık değil alınlar.
O filmin büyük yönetmenleri, biz “kötü çocuklar”ı “kara lensliler” diye karalayıp durdu. Çünkü pembe adamlar, “Ekonomi ne parlak” başlıkları atıyor; fiilen batmış bankasını cilalıyor, başbakanlıkta kıyak kovalıyordu.
İş dünyasının kimi örgütü biraz geri zekâlı olmalı ki, esasta kayırmacı, ayırımcı bir çarktan nemalanan sülükleri örgüt üyesi yaptı, haksız rekabete abanmış düdükleri serbest piyasa sözcüsü ilan etti!
Bunlar parlak tabelalı, şık, arabaları cilalı cenaze levazımatçılarıydı.
Ekonomi bunların uçan borsaları, kaçan bankaları, sıçan dilleriyle krize girdi. Milyonlarca insanın aşı, işi bunların yatakçı ve batakçılığında çalındı. Piyasa ve Borsa çanları eşliğinde, milyonlarca hayal, hayalet oldu! Bunlar hep seansta kaldı.
Bankalarını, gazetelerini, gruplarını da fiilen; ama en çok ahlaken batırdılar.
Bazıları artık, eskiden dışarıdan batırmak istedikleri, şimdi içeriden musalla taşına yatırdıkları gazetelerin tabutuna son çiviyi çakmak için yağmacılık peşinde.
***
Öfkeli miyim ne! Yok, sakinim!
Üzüntüm; hafızasız milletimin, meslektaşların, hepimizin çok çabuk unutması;
Birbirini yiyen insanların; kendilerini hep birlikte yiyen düzenlerin bir türlü farkında olmaması.
Bir de eski alışkanlık:
Borsa uçtu mu…
Kim düşüyor diye bir bakarım!
Havaya uçanların, çak bir yapanların, manşet ve haber şişirenlerin öte yanında…
Bir çocuk çöpleri karıştırırken dozer eziyor mu; bir dozerci işten kovulunca intihar ediyor mu?
Onlar uçamaz çünkü.
Kiminin kaderi sadece düşmektir!
Aslında kader değildir… Öyle denir.
Neyse. Bakıverin indeksinize. İkinci seansta kaç puana çıkmışsınız!
İndeksiniz yoksa, indekste bir hisseniz yoksa; bu şahane uçuşta size yer yok demektir!
Dilerseniz, yine de aşağıdan el sallayıp durun!
UMUR TALU- HABERTÜRK