[email protected] |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Sonuç özetle beklentiler çerçevesinde gibi. “Gibi” diyorum çünkü, beklenti eşiği günden güne o kadar büyük değişiklik gösterdi ki, en son gelinen noktayı yakalamak oldukça zor oldu. Daha öncesinde FED’in 1 trilyon dolar hatta 2 trilyon dolar kadar niceliksel bir gevşemeye gidilmesinin beklendiği söylenirken, daha sonra hem gelen olumlu Amerikan verileri doğrultusunda, hem de FED yetkililerinden zaman zaman yapılan açıklamalar ile beraber beklentiler 500 milyar dolara kadar gerilemişti. Dün gelen karar sonrasında buna yakın bir rakam açıklandı : 600 milyar dolar. FED bu miktardaki tahvil alımlarını belirli bir takvime oturtmuş ve kontrollü bir çerçevede gerçekleştirmeyi planlıyor . Her ay 75 milyon dolarlık bir tahvil alımı yapacak ve bu alımlar Haziran sonuna kadar devam edecek. Yani niceliksel gevşeme durumu önümüzdeki sekiz aylık bir sürece yayıldı. Karar öncesinde beklentiler beş-altı aylık bir süreçten bahsediyordu. Dolayısıyla belki takvim bekleneden biraz daha uzun bir dönemi işaret ediyor, ama bu durumun yatırımcıları çokta rahatsız ettiğini söylemeyiz. Zira, büyük bekleyiş sonrasında gelen haberin ilk yansıması piyasalar üzerine olumsuz olsa da, haber ve karar hazmedildikçe herkesin memnun göründüğü bir resme ulaşılmış oldu. Hisse senedi piyasalarında artış yaşanırken, dolar diğer para birimleri karşısında değer kaybına devam etti. FED açıklaması sırasında sözkonusu takvimin piyasa ve ekonomi şartlarındaki gelişmeler çerçevesinde değiştirlebileceğini söyledi . Esneklik yaratmak istedi kendisi için. Yani her ay FED toplantıları önceside, eskiden politika faizlerinin ne yönde değiştirileceğini beklerken, şimdi aylık niceliksel gevşeme programında bir değişiklik olup olmayacağı yönünde beklentiler birikmeye başlayacak. Her ay hiçbir değişilik yapılmadan tahvil alım programına uyulacağı düşünülse bile, artık belirlenen ve şu anda ilerisi bilinmeyen bir yeni takvimimiz oldu: Haziran 2011 sonrası. Gelecek ekonomik veriler, özellikle enflasyon ve istihdama ilişkin veriler bu önümüzdeki sekiz aylık süreçte her zamankinden daha büyük bir öneme sahip olacak. Veriler mutlu ederse, tahvil alımlarının sonuna yaklaşılığı dönemde, beklentiler niceliksel gevşeme döneminin bittiği yönünde şekillenecek ve en önemlisi ölçülü yapılabilecek bir sıkılaştırmanın tarihi konuşulmaya başlanabilecektir. 2011 yılının son aylarında bu konuşmalar ağırlık kazanırsa (unutulmamalı piyasalar gerçekleşmelern çok öncesinden fiyatlama sürecine giriyor ) Türkiye gibi gelişmekte olan piyasalar üzerindeki etkisi oldukça hissedilebilir olacaktır. Bir de tamamen tesadüfi olsa da, Haziran aynının özellikle Türkiye için seçim ayı olduğunu düşünürsek, heyecanlı (zorlu demek çok klişe hale geldiği için!) bir döneme adım atıyoruz. Enflasyon mu, deflasyon mu? Biraz daha FED ve aldığı karar üzerinde duralım . FED bu kararı, neden aldı? En basit cevaıyla; deflasyon paniğini savuşturmak için. Yani, doğrudan büyüme üzerinde ciddi bir hız yaratmak için böyle bir adım atılmadı. Zira verilen ek likiditenin GSMH üzerinde yaratacağı etki sadece 0,5 yüzde puan olarak tahmin ediliyor. Direk amaç, enflasyon. FED “biraz enflasyon istiyorum ” diye bağırıyor ve bir hedef de gösteriyor. Enflasyon bandının yüzde 2 seviyesine yerleşmesini arzu ediyor . Ekonomik büyüme hala düşük seviyelerde devam ederken ve faizler zaten en düşük seviyesine gerilemiş ve negatif olamayacağından miktar genişlemesine gidilerek aynı parasal etki yaratılmaya çalışılıyor. Çünkü, bu parasal etki yaratılmadığı sürece reel faiz yüksek kalıyor ve bu durumda likitte kalma , harcamama durumu beraberinde geliyor ve ekonomik büyüme sağlanamıyor. Yani belirli seviyede bir enflasyon sağlanarak normal döngüye tekrar ulaşılmaya çalışılıyor. Yine niceliksel genişleme ile uzun vadeli tahviller üzerindeki faizler aşağı çekilmek isteniyor ve bu çerçevede emlak ve kredi piyasasını canlandırmak amaçlanıyor. Hem enflasyonun istendiği hem de faizlerin düşmesinin amaçlandığı karışık bir sistemle karşı karşıyayız gibi. Ancak ABD ekonomisinin görmek istediği çok kısa vadede deflasyon eşiğinden dönüp, sürdürülebilir enflasyon seviyesine ulaşmak ve sonra da dengeli bir fiyat istikrarında yoluna devam etmek. Bu nedenle kısa vadede 10 yıllık Amerikan bonolarında gevşeme beklemek mümkün. Bütün bunlar çerçevesinde “enflasyon tehlikesi” diye basbas bağıran bir kesimin yanında, “azıcık enflasyon dünyanın sonu değildir” gibi yorumlar geliyor. Enflasyondan daha az korkan kesimi anlamak mümkün: deflasyona girilmesi durumunda uygulanabilecek bir reçete yok, ancak enflasyon reçeteli bir rahatsızlık. Dolayısıyla illa ki bir dengesizlik olacaksa enflasyon yolunda olsun, nasıl iyileştirileceği biliniyor. Yukarıda ikinci kez yapılacak bir niceliksel genişlemenin beklenen sonuçları vermesi durumunda sıkılaştırma sinyalleri ve bunun Türkiye’ye yansımalarının olacağından bahsettik. Ancak şunu da belirtmek gerekiyor, bu programın başarısız olması durumunda “deja vu etkisiyle “ ve bu kez daha panik bir ortamda yeni çareler aranmaya başlayacak. Başarısızlıktan kastımız nedir? Niceliksel gevşemenin enflasyonda hiçbir kıpırdamaya neden olmaması, ekonomik büyümenin ivme kazanmaması ve istihdam piyasasının karanlık dönemine güneş doğmaması. Bu durumda üçüncü kez niceliksel gevşemeyi mi konuşuyor olucağız? Türkiye ekonomisine yansıması nasıl olur? Bol likidite, uluslararası arenada risk iştahı nı artırarak, gelişmekte olan ülkelere ilgiyi güçlendirdikçe güçlendiriyor. Türkiye, gelişmekte olan ülkeler arasından ciddi anlamda sıyrılabiliyor. Neden mi? Neredeyse Asya ile yarışabilecek boyutta ki büyüme oranı, yatırımcılarca beğenilen Orta Vadeli Ekonomik Programı (şahsen tartışılabilir bir konu olduğunu düşünüyorum), göreceli olarak daha sağlıklı borç görünümü, güçlü bankacılık sektörü , herkesi geride bırakır bir performansı beraberinde getiriyor. Bu performansın yarattığı bazı kırılganlıklara rağmen demek ki bol likiditenin en çok yaradığı ülkelerden biri Türkiye. Bu noktada, likidite yavaş yavaş çekilmeye başladığında ya da likidite enjeksiyonu durduğunda Türkiye’nin etkilenmeyeğini söylemek naif bir yaklaşım olabilir. Bu durumdan etkileneceksek ve çok dar bir yaklaşımla önümüzde yaklaşık bir senelik bir süreç olduğunu düşünürsek, Türkiye ekonomisinin açıkça ve ciddi bir yaklaşımla hazırlık döneminde olması gerekiyor . Nasıl? Yapısal reformları hızlandırarak; mesela yatırım ortamını iyileştirererek , ciddi bir vergi reformu ile gelerek, bütçe disiplininde populist yönde bir hareket bulunmaktan çekinerek hazırlık yapılabilir. Ciddi oranda cari açığın olduğu bir ekonomi için yatırım oratamını çekici kılmak neredeyse bir zorunluluk . O nedenle özellikle doğrudan yatırımların gelmek isteyeceği bir çerçeve yaratmak finansman açısından çok önemli. Cari açık durumu Türkiye ekonomisinin yapısal bir sorunu ve kısa vadede çözülmesi imkansız ama kısa vadede ekonomiyi bekleyen çetin bir sürece girebiliriz, o yüzden elimizi çabuk tutmak zorundayız. Yine ayrıca daha önce de altını çizdiğimiz gibi, enflasyon büyük bir tehdit olarak 2011 yılına damgasını vurmayacaktır, ama kendini hep hissettiren kırılgan hal durumunu devam ettirecektir. Bütün bu ortam içerisinde seçimlere gidiliyor olması, Türkiye için olayları daha karmaşık bir hale getirecekmiş gibi görünüyor. Özlem Bayraktar Gökşen |