Yazdır

Kolay gelinmedi bu noktaya...

Tarih: 28 Temmuz 2010 - 09:52

Türkiye'de 1980 yılında toplam 43 banka vardı. Hepsinin aktifini topladığınızda 20 milyar doları ancak aşıyordu

Bugün ise aşağı yukarı yine aynı sayıda banka var ama bu bankaların varlıklarının toplamı 1980'in neredeyse 30 katına eşit. Aradaki 20 yıl ise tam bir Türk filmi. Gözyaşı, mutluluk, macera, avantür, şatafat, şiddet, siyaset... Ne ararsanız var bu hikayede. 1980 sonrası finans sisteminin hızla kalabalıklaştığı dönemdir. Girişin kolay ama çıkışın çok zor olduğu bir dönem. Kolayca verilen lisanslar sayesinde banka sayısı hızla artarken, sistemin çapı da büyümeye başladı. 1990 yılına gelindiğinde banka sayısı 66'ya ve bilanço büyüklüğü ise 58 milyar dolara ulaştı. Genişleme 90'larda da son sürat devam etti. 2000 yılına 81 banka ve 155 milyar dolarlık aktif toplamı ile girdik. Görüntü çok iç açıcı değildi. Sistemde kamu bankalarının büyük ağırlığı vardı. Kamu bankaları bir kenara bırakıldığında ise gereksiz ve rasyoneli olmayan ama kıyasıya rekabet yaratan çok sayıda küçük banka, piyasa riskine aşırı duyarlı bir şekilde ve oldukça kırılgan bir yapıda faaliyet gösteriyorlardı. Verilen kredilerin kalitesi çok düşüktü ve bunlara karşı ayrılan karşılıklar gerçeği yansıtmıyordu. Bankaların gerçek fotoğraflarını sahipleri bile bilmiyordu. Bankasının ünlü 64. madde kapsamına girdiğini sonradan öğrendiğini itiraf eden patronları bile hatırlıyoruz. Gözetim, denetim ve yönetişim gibi kavramların içi boşalmıştı. Olması gereken oldu ve sistem 2001'de duvara çarptı. İyi ki de çarpmış. Çünkü o sayede "Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma Programı" uygulamaya konuldu. 2001 Mayıs ayında başlatılan bu program sayesinde Türk bankacılık sistemi bugün krizdeki ülkelere "çıkış" örneği olarak gösteriliyor. Avrupa'da bugün hakkında "becerildi-becerilemedi" tartışması yapılan stres testleri ile Türkiye bu program sayesinde tanıştı. Stres testinin en katısı Türk bankalarına uygulandı, sermaye yeterliliği sorunu ortaya çıkanlardan taahhüt mektupları alındı. Türkiye'nin şansıdır bence bu yeniden yapılandırma programı. Peki mucidi biz miyiz? Hayır. Biraz IMF'nin, biraz Dünya Bankası'nın zoruyla Türkiye girdi bu yola. İsveç gibi daha önce bu adımı atan ülke örneklerine bakıldı. Teknisyenler programı uygulatabilmek için siyasileri bazen IMF ile korkuttular, bazen tekrar duvara çarpma riskiyle. O dönemde BDDK, Merkez Bankası ve Hazine yönetiminin yaşadıkları, üniversitelerde vaka olarak okutabilecek nitelikte bir deneyimdi. Kolay olmadı. Kamu bankalarının verimsiz şubelerini kapatırken, bu işten hoşnut olmayan seçmenler iktidar partilerini mesaj yağmuruna tuttular, ‘böyle giderse size oy vermeyiz' diye. Dediklerini de yaptılar. Koalisyonun üç ortağı da müthiş bir seçim hezimetine uğradı. Ama o reformlar sayesinde bugün kamu bankalarının çehresi değişti. Dört temel ayak üzerine oturtulan bu kapsamlı program ile kamu bankaları yeniden yapılandırıldı, TMSF'ye devredilen yani batan bankalar sorunu "halledildi", özel bankalar sağlıklı bir yapıya kavuşturuldu, sektörde gözetim ve denetim artırıldı, kurumsal bir yapıya oturturuldu. Geldik bugüne. Şu anda sistemde 45 banka var. Yani aşağı yukarı 1980'de ithal ikameci dönemi terk edip yeni döneme başladığımız noktadayız. Ama sistemin varlık toplamı yaklaşık 900 trilyon lirayı buluyor. Dolar bazında 550 milyon dolarlık bir büyüklükten bahsediyoruz. Ve krizdeki Avrupa bankacılık sistemine bakıp kendi sistemimizle övünüyoruz. Kolay gelinmedi bu noktaya... Servet Yıldırım | Referans
Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/kolay-gelinmedi-bu-noktaya/282141