Temizel, tarım sanayicisi oldu
Tarih: 27 Temmuz 2010 - 18:03
Zekeriya Temizel, siyasetti bıraktıktan sonra yaşadıklarını ve nasıl tarım sanayicisi olduğunu DÜNYAya anlattı
Eski Maliye Bakanı Zekeriya Temizel, siyasetti bıraktıktan sonra yaşadıklarını ve nasıl tarım sanayicisi olduğunu DÜNYAya anlattı. Temizel ve iş ortakları bir taraftan Türkiyede yetişen sebze ve meyveyi dalından ilk koparıldığı günkü tazeliğinde koruyan atmosfer kontrollü depolar yapıyor diğer taraftan meyve ve bitkiden yağ çıkartıyor.
Ece CEYHUN /Dünya
Maliye başmüfettişliği, gelirler genel müdür yardımcılığı, İstanbul defterdarlığı, 55. ve 56. hükümetlerde maliye bakanlığı, BDDK başkanlığı görevlerinde bulunan Zekeriya Temizel şimdi de tarım sanayicisi oldu. Kendi anlatımıyla biraz zoraki tarım sanayicisi olan Temizel, bir taraftan çiftçinin ürününü pazara getirene kadar daldan koparttığı andaki tazeliğinde saklayan atmosfer kontrollü depolar kuruyor bir taraftan tıbbi ve aromatik bitkiler üretiyor diğer taraftan da meyve çekirdeklerinden yağ çıkartıyor. Üstelik bu bitki ve meyve çekirdeklerinden çıkan yağlar içildiğinde belli hastalıklara iyi geliyor cilde sürüldüğünde nemlendiriyor, akneden, lekeye hatta kırışıklığa kadar fayda sağlıyor. Bunlardan en ilginci de eczanelerde satışa sunulan kozmetik bir set. İçinde buğday ruşeyminden elde edilen bir yağ, vişne çekirdeğinden çıkartılan bir yağ ve vişne çekirdeği granülü var.
Maliye eski bakanı Zekeriya Temizel ile Söke ovasına bakan üretim tesislerinde kendisini tarım sanayicisi olmaya götüren süreci konuştuk. Aslında Temizeli yola çıkartan Sakaryadan gelen bir arkadaş telefonu ve yaşlıca bir köylünün serzenişi ama ortaya konan felsefe bir Anadolu deyişinin uyarlanışı... Hani Anadoluda derler ya biz hayvanın nefesi dışında her şeyini değerlendiririz diye Temizel de Eğer sen tarımı her şeyini değerlendirecek şekilde yaparsan işte o zaman tarıma değer katarsın noktasından hareket etmiş. Tabii müthiş bir ekiple beraber.
Temizel, siyaset bıraktıktan sonra 3 eski bakan, 1 başbakan yardımcısı, 11 eski müsteşar, 13 profesör ve sanatçı arkadaşları ile birlikte Ülke Politikaları Vakfında Türkiyenin sorunları ile ilgili fikir ve projeler üretmeye başlamış. Bu projeler ise Tuz Gölünün kirlenmesinden, Siyasi Partiler Yasasına, bir parti tüzüğüne kadar çok geniş bir yelpazeyi içermiş. Ama tarımın kapısını bir gün Sivas Lisesinden sıra arkadaşından gelen bir telefon açmış. İşte Temizelin anlatımıyla çekirdekten yağ çıkarma hikayesi şöyle doğmuş:
Bundan 5 sene evvel. Bizim dönemin üniversite birincisi Adnan Kahveciydi. O dönemin ilk 5e giren isimlerden biri de benim Sivas Lisesinden sıra arkadaşımdı. O da önce teknik üniversiteye girdi sonra Amerikaya gitti oralarda okudu. O arkadaşım sonra, Amerikada vardır ya tarladan sofraya temizlenmiş ürünler gidermiş, ona benzer bir şeyler örgütlemek için buraya gelmiş. Bir telefon sana bir şey göstermek istiyorum dedi. Gel dediği yerde Sakarya Irmağının kıyısı. Gittik. Bir baktım ki Sakarya Irmağının kıyısı göz alabildiğine kırmızı soğan çuvalları ile dolu. Biri çıktı Sayın Bakanım soğanlar çürüdü, buna bir çözün bulun dedi. Yahu çürümüş soğanın çözümü mü olur dikecek başka bir şey mi bulamadınız dedim. Birden kalabalıktan sakallı bir adam şöyle bir çıktı ne dikecektik söyle, bu defa sen ne dersen onu dikeceğim. Biz kendimizi bildik bileli buralarda şeker pancarı dikeriz. Şeker pancarına kota geldi ekmeyeceksin dediler. Birisi geldi soğan ekin iyi para ediyor diyince bizde ektik dedi. Orada 3 şeyin sözünü verdim. Birincisi Tarım Bakanı ile görüşme sözü ama asıl iki şey söyledim. Bunlardan birisi dünyada ürün yetiştirip de bunu tarlasında çürüten insan kalmadı. Bunu araştıracağım dedim. İkinci olarak da buralarda alternatif ne ekilebilir bunu araştıracağım dedim. Hakikaten gittik Bakana anlattım Vakıfa geldim olayı anlattım.
Atmosfer kontrollü depolar biliniyordu ama yoktu
İki tane araştırma grubu kurduk. Birinci grup hasat sonrası ürünlerin değerlendirilmesi ile ilgili neler yapılıyor, soğanların nasıl çürümeyeceğini araştıracaktı, ikinci grupta alternatif ürünleri araştıracaktı. Bir grubun başına Nazif Ekzen, diğer grubun başına da Servet Taşdelen geçti. Araştırma sırasında iki olay gördük. Biri dünyada artık çok küçük ölçekteki aile işletmeleri hariç tarladan pazara ürün gönderme olgusu bitmiş vaziyette.. Onun yerine ürünler doğrudan depolara geliyor. Ama bunlar soğuk hava deposu değil atmosfer kontrollü depolar. Soğuk hava deposunda ürünler dalından koparıldıktan sonra da yaşamaya devam ediyor ve çürüyor. Atmosfer kontrollü depoda oksijeni tamamen yok ediyorsun azot gazı veriyorsun yaşam olmadığı için örneğin soğan 11 ay saklanıyor. Aynen tarladan söküldüğü gibi. Elmalar 7 ile 11 ay arasında saklanıyor. Mesela 5-6 bin ton kapasitesi olan atmosfer kontrollü deponun toplam maliyeti 1.5-2 milyon dolar civarında. Bunu öğrenince bizde neden uygulanmasın bir bit yeniği vardır dedik. Çıktık üniversite üniversite dolaştık. Tekonolojisinin nasıl olduğunu herkes biliyor teknolojiyi hatta doktora tezi de yazılmış ama uygulama yok. Çünkü bu tip depolarda hangi ürünün hangi koşullarda ne kadar saklanacağının araştırmayla bilinmesi gerekiyor.
Bu teknoloji tarım gelirini yüzde 42 artırır
Mesela elma koyacaksan Türkiyede yetişen elma ile denemen gerekiyor. Hollandalının koyduğu süre Türk üretimi bir meyve-sebze için geçerli olmuyor. Güneş, sıcak vb şeylere göre değişiyor. İkinci neden Türkiyede değişik iklimler yaşanıyor. Dolayısıyla bir yerde bir sezon başladığında bitmiyor devam ediyor. Kirazın mesela sezonu 15 gün ama değişik yörelerde devam ediyor. Üçüncüsü de işletmeler küçük olduğu için böyle bir maliyeti kaldırmak mümkün değil. Bunların kooperatifleşmesi ya da tüccarların kurması gerekiyor. Türkiyede 1.100e yakın soğuk hava deposu var. Atmosfer kontrollü depo sayısı sadece 17. Bunun 8ini de biz yaptık. Bu depoların karlılığı şimdi yüzde 400-500 gibi seyrediyor. Ama 3-4 sene sonra normal karlılık düzeyine inecek soğan her zaman 50 kuruş olacak Almanyada olduğu gibi. Türkiye bu şekilde hasat sonrası ürün değerlendirme teknolojilerini uyguladığı andan itibaren bizim hesaplamalarımıza göre tarım gelirlerini yüzde 42 artırabiliyor.
Devletten beklemeyelim dediler TİKTAyı kurdular
Devlet zaten soğuk hava depolarını destekliyor. Biz atmosfer kontrollü depoların da devlet tarafından desteklenmesi gerektiğini düşündük yalnız bu arada Tarım Bakanlığının sahip olduğu 126 tane araştırma enstitüsünden 7 tanesinin de her bölgedeki ürünlerin saklanma koşullarını belirlemek üzere ayırması gerektiğini de düşündük. Tarım Bakanlığına bu 7 enstitü ile ilgili talebimizi ilettik. Raporlar yazıldı ama sonuç olarak bu olay yürürlülüğe girmedi. Hikmet Uluğbayda Neden biz öncülük yapmıyoruz dedi. Bazı eski arkadaşlarımızı da alarak bir araştırma şirketi kurduk ve şirketin adı da TİKTA oldu. Tarımsal İklimleme ve Teknolojik Araştırmalar. TİKTA, ODTÜ Teknokente başvurdu. Hemen bir yer verdiler. Ve araştırmaya başladık. Hemen Hollanda da 10 odalı bir test odası yaptırdık. Test makinesini buraya getirdik ve ODTÜde kurduk. Başladık Türk ürünlerinin hangi koşullarda nasıl saklanacağının parametrelerini araştırmaya. Şu anda Türkiyede hangi ürünün nasıl saklanacağını biliyoruz. 30 küsür ürünün saklama koşullarını belirledik. Hareket noktamız soğan ama asıl elma konusunda çalışmalar yaptık. Türkiye, dünyanın en büyük 5nci elma üreticisi. Ama Amasya elması yok ortalıkta, biz 11 ay Amasya elmasını dalından koparılmış gibi sakladık. Sonra herkese dedik ki tamam ürünlerinizi çürütmeye gerek yok böyle depolarda saklayabilirsiniz. İyide kim yapacak denince ayağımız yere değdi. Birde baktık ki bunu yapan yok.
Kimseyi bulamayınca depo yapmak için kolları sıvadılar
İtalyanlar gelmiş 5 depo yapmış ama arkası yok. Kalktık Hollandaya gittik. Dünyada atmosfer kontrollü depoları yapan en ünlü 3 firmanın temsilciliğini TİKTAya aldık. Çözüm ortaklarımızla şimdi bu depoları yapıyoruz, parametreleri de veriyoruz. Depolarını da kontrol ettiriyoruz orada bir sürü kimyager mühendis de çalıştırıyoruz. Mesela nar; 7 ay saklanıyor. Soğuk hava deposundan çıktıktan sonra 2 gün dayanıyor atmosfer kontrollü depodan çıktıktan sonra da raf ömrü 17 gün. Şimdi bunu yaygınlaştırmaya başladık ve insanlar ciddi anlamda para kazanmaya da başladı. Kayseride, Adanada Mersinde Antalyada 2 tane var. Böylece faaliyetlerimizden biri olan atmosfer kontrollü depoculuk yapıyoruz ve bu büyük ölçüde Ankaradan yönetiliyor.
Alternatifleri araştırma tıbbi ve aromatik ürünlerle tanıştırdı
Alternatif olarak ne üretebiliriz olgusunu araştıran ekip ile birlikte, OECDde beraber çalıştığım, ABdeki bazı kişilerle temasa geçtik. Sizde geleneksel tarım ürünlerinin desteğinden vaz geçtiniz, şimdi AB neyi destekliyor diye sorduk. AB geleneksel tarım ürünlerinin desteğinden sonra 3 grup ürün destekliyor. Birinci grup enerji bitkileri. Bio dizel elde etmek için soya, mısır gibi ürünler. Sakarya ovasında bunlar yetiştirilebilir mi diye baktık. Tam bu araştırmaları yaparken Türkiyede bio dizele de ÖTV getirdiler böyle olunca rasyonalitesi kalmadı ama hesaplamalar yapıldı. İkinci olarak AB 2011den sonra AB ülkelerinde gıdalarda yapay boyaların kullanılmasını yasakladı. Doğal boya olacak ya da olmayacak. Dolayısıyla AB doğal boya verecek bitkileri destekliyor. Mesela ceviz. Bunlar çok geniş bir yelpazeye ulaşan kök ve bitkiler. Türkiye bu açıdan da bir gen merkezidir. AB 2011de yapay boyaları yasaklıyor ve Türkiyenin bu ülkeye ihraç edeceği ürünlerde de bu şart aranacak. Üçüncü adım ise tıbbi ve aromatik bitkiler. Tıbbi ve aromatik bitkilerin temeli ise Kyoto protokolüne dayanıyor. Kyoto protokolü ile yapay kimyasalların gıda, kozmetik ve ihraç sanayinde kullanımı zaman içinde sıfırlanacak. Özellikle doğal ilaçların, örneğin karaciğer hastalıklarında silimarin denilen bir madde kullanılır. Silimarinin kaynağı deve dikeni de denilen maria dikenidir. Ana merkezide burasıdır. Ama bu bitkilerin kontrollü ekilmesi ve kökünden çoğunun sökülmemesi gerekiyor. Bu tıbbi bitkilerin hepsinin Türkiyede kültür olarak yetiştirilmesi gerekiyor. Doğadan toplayarak değerlendirme söz konusu değil. Kültür bitkisi olarak yetiştireceksin bir sanayi girdi hammadde olarak yararlanıp sanayi ürünü haline getireceksin bu tarımsal sanayi ürünlerinden de Türkiyeye özgü ürünler yaratacaksın. Üretilen çözümde bu.
Üretim metodu da Türkiyede bir ilk
Gittik Antalyada 400 dönüm arazi kiraladık. Tıbbi ve aromatik ürünlerin tek başına yeterli olmadığını tıbbi meyve olayını da öğrendik. Tohumlar ve çekirdeklere de dünya kozmetik sanayisinin talip olduğunu gördük. Dolayısıyla bu ürünler değerlendirilmeye başladığında kurbanın nefesi dışında her şeyini değerlendirmek var ya bizim ürünlerimiz o zaman değerli olmaya başlıyor. Biz Antalyada kurduğumuz tesiste ürettiğimiz bitkilerin hemen uçucu yağını elde ediyoruz. Buradaki tesiste de tohum ve çekirdekten yağ elde ediyoruz. Tohum ve çekirdeklerden elde edilen yağ yüzde 100 saf. Solvent kesinlikle yasak burada. Türkiyede tek olan ve süper kritik karbon dioksit ekstraksiyonu denilen yöntemle üretiyoruz. Örneğin ruşeym yağı elde ediyoruz. Türk milletinin ekmek ve bulgur yiyerek sağlıklı kalmasının tek nedeni ruşeymdir. Ne zamanki Türkiye beyaz ekmek yapacağım ve raf endişeleri ile ruşeymden vazgeçti aslında nişasta ve şeker yemeye başladı. Biz Türkiyenin atılan ruşeyminden yağ çıkartıyoruz. Hem içiyorsunuz hem de kozmetik amaçlı kullanıyorsunuz. Ruşeymi değirmenlerden un fabrikalarından alıyoruz. Ciltteki lekeleri kaldırıyor, kırışıklıkları götürüyor. Bir cilt arındırma ve bakım seti. Yok böyle bir ürün dünyada. Bunları sadece eczaneler aracılığı ile 42 TLye satacağız. Çünkü, Türkiye Ecza Kooperatifleri Birliği ve Güney Ecza Koop bu şirketin ortağı. TİKTA bu oluşumun ortaklarından biri ayrıca bazı Sökeli yatırımcılar var. Bu şirketi kuralı da 13 ay oldu.
İhracata da hazırlanıyor
Bazı ürünlerin ihracatına bile başlayacağız talebini yarattık. Bir firma şeftali çekirdeği istiyor yağı onun hazırlıklarını yapıyoruz. Biri vişne çekirdeği yağı istiyor. Vişne çekirdeği yağı dünyada nemlendirici adına en nitelikli yağ Çindeki bir ağacın kabuğunun yağından elde edilirmiş. Bu ağacın yağı ile vişne çekirdeğinin yağı kıyaslandığında inanılmaz bir benzerlik ortaya çıkıyor. Vişne çekirdeği yağı ilk defa burada üretiliyor. Müthiş bir nemlendirici. Kullanıldığı zaman hemen fark ediliyor. Değerlendirilmeyen mucize bitkileri değerlendiriyoruz.
Temizele göre sadece önümüzdeki 5 yıl değil 15 hatta 20 yıl dünyanın yükselen sektörleri kesinlikle enerji ve gıda olacak. Enerjide yenilenebilir enerji kaynaklarını işaret eden Temizel, gıda ise geleceğin doğal gıdalar olduğunu burada da Türkiye açısından inanılmaz bir potansiyel olduğunu düşünüyor.
Havza havza ürün planlaması yapmak lazım
Temizel, sanayiciliğe girişini anlatırken Söke Ovasından da örnek verdi ve tarımda ürün planlamasının önemine işaret etti. Temizel şöyle konuştu: Söke ovası Türkiyenin en iyi, en verimli ovalardan biridir. Dünya tarım literatüründe olan bir ovadır. Buğday yapılır ikinci ürün olarak ise pamuk. Ama buğdayın hemen arkasından paldır küldür yapılan pamuk hiçbir zaman doğru dürüst bir pamuk olmaz. Destekleme kapsamında. Özellikle mikro kliması dikkate alınarak havza bazında bir ürün planlamasına gidip de Söke ovasında şu şu ürünler yetiştirilir diye bir tanımlama yapılsa Sökedeki çiftçinin geliri 10a katlanır. Denizlide Antalyada da bu olur. Buradan ciddi anlamda uluslar arası talebi karşılayacak ürünler yetiştirilebilir.
Cobweb teoremi!..
Cobweb teoremi tarım ürünlerinde arz ve fiyat arasındaki dengeyi anlatan bir teoridir. Çok basit şekliyle cobweb derki: bir ürün para ettiği zaman köylü milleti hep beraber onu eker, ürünün arz miktarı müthiş fazla olur fiyat düşer hepsi beraber çöker. Ondan sonra ekmezler fiyat yeniden yükselir. Bu kısır bir döngüdür. Bütün dünya bu Cobweb teoremini tersine çevirmek için çalışır.
Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/temizel-tarim-sanayicisi-oldu/282091