Türk bankacılığında reform
Tarih: 13 Şubat 2010 - 01:03
Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan, medyaya verdiği demeçte; bir ticari bankanın toplayabileceği mevduatın, tüm bankalardaki toplam mevduatın yüzde onuyla (yüzde 10) sınırlandırılmasını emreden bir yasa tasarısı üzerinde çalışma yapacaklarını ifade etti.
Şayet, mevduatın yasayla sınırlandırılması tasavvur olmaktan öteye geçip hakikate dönüştürülürse, bu Türk bankacılık sektörünü olduğu gibi, genel ekonomiyi de çok yönlü etkileyecek, reform niteliğinde bir adım olabilir.
Bilindiği üzere, bankacılık özkaynaktan ziyade, yabancı kaynakla yürütülen bir iştir. Dış kaynaktan kastedilen ise, çoklukla banka işletmelerine kanunlarını tanıdığı eşsiz bir imtiyaz olan halktan toplanan mevduattır. Bir bankanın sınırsız tutarda mevduat toplayabildiği bugünkü ortamda, bankacılık piyasası zorunlu olarak az sayıda dev bankanın hakimiyeti altına girmekte, dolayısıyla serbest piyasa özelliklerinden uzaklaşarak oligopol bir yapıya bürünmektedir. Nitekim, bankacılık sektörü halen eksik rekabet içinde işleyen bir oligopol piyasası özelliğini taşımaktadır. Çünkü, bir bankanın verebileceği kredi hacmi de fiilen mevduat hacmi tarafından belirlenir. Böylece, mevduatı fazla olanın kredi hacmi de o kadar geniş olur; hem mevduatı hem kredileri genişleyen bankanın zengin müşteri portföyü sayesinde sunduğu diğer hizmetler de paralel bir büyüme gösterir. Yeni kurulan veya büyüme stratejisi benimseyen küçük bir banka, önce mevduatını artırmak zorundadır. Büyük bankalarla rekabet etmek zorunda kalan yeni veya küçük bir banka, ancak faiz oranını yukarı çekerek mevduat celp edebilir. Mevduat faizlerini yükselten bankanın, kaynak maliyeti de yükselir ve bu zorunlu olarak kredi faizlerine yansır. Neticede, piyasada genel faiz oranı artar, para maliyeti yukarı çıkınca da reel sektör daha pahalıya kredi kullanır. Öte yandan, yüksek kredi faizleri büyümeye çalışan bankayı sağlam şirketler yerine marjinal firmalara yönelmek mecburiyetinde bırakır. Bu yüzden bankacılıkta kötü krediler fazlalaşır ve ekonomide kaynak tahsisi olumsuz etkilenir.
Halbuki münferit bir bankanın toplayacağı mevduatın üst sınırı, sektördeki toplam mevduatın onda biriyle sınırlandırılırsa, bankacılık sektörü serbest pazar şartlarına nispeten yakınlaşır, rekabet artar ve hizmet kalitesi düzelir. Küçük bankalar da sektörde yaşam alanı bulur, yani makul maliyetle mevduat toplayarak, yine makul kredi faizleriyle plasman yapar. Böyle bir ortamda, bankalar arası yarış, mevduat faizini yükselterek veya kredi faizlerini düşürerek yahut da mali durumu bozuk şirketlerle çalışarak değil, hizmet kalitesini geliştirerek, müşteri tatmini, çapraz pazarlama gibi çağdaş konseptlere ağırlık vererek yürütülür. Ülkemize 1980 ve 1990'lı yıllarda gelen yabancı bankalar, tek şubeyle faaliyet göstermelerine rağmen, ciddi bir rekabet atmosferi meydana getirerek, sektörde kredi faizlerinin düşmesini, teminat mektubu ve akreditif komisyonlarının dramatik biçimde aşağıya çekilmesini sağlamıştı. Türkiye'de 1990'lı yıllarda kurulan yeni ve küçük denebilecek yerli sermayeli bankalar, 2001 kriziyle beraber maalesef tarihe karıştı ve bankacılık sektörü tekrar eski oligopol piyasası niteliğine geri döndü. Kanaatimce, mevduatın sınırlandırılması hususunun yasaya bağlanması halinde, ödenmiş sermaye bakımından güçlü, belli sayıda yeni banka kuruluşuna hükümetçe izin verilmesi, sektörde rekabet ortamı oluşturmak adına uygun olur.
Gerçi, böyle bir yasal düzenlemenin kolayca yapılabileceğini düşünmek aşırı iyimserlik olur. Ülkemizin büyük bankaları, Türkiye Bankalar Birliği'nin de desteğini alarak bu konuda mutlaka şiddetli bir muhalefet gösterecektir. Ancak, global krizin bize öğrettiği en önemli ders, bankacılık sektörü kontrol altına alınmadığı ve sınırlandırılmadığı takdirde, ülkelerin her zaman krizlere gebe olduğudur.
SAMİ USLU
[email protected]
Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/turk-bankaciliginda-reform/268820