Yazdır

Şanghay istim üstünde

Tarih: 24 Ekim 2009 - 22:41

Çin’in Şanghay ile uluslararası bir finans merkezi olma ihtirası, artık iyice su üstüne çıktı. Ancak şok edici pazar büyümesine ve elverişli politik ortamına rağmen halen üstesinden gelmesi gereken ciddi sorunları var. Eğer Çin bu emeline ulaşırsa kazanan Şanghay mı olacak?

Geraldine Lambe / The Banker Çin Devlet Konseyi, mart ayında Şangay’ı uluslararası bir finans merkezi (IFC) yapma kararını duyurduğunda nedense ülke içindeki medyanın hiç ilgisini çekmemişti. Ancak New York ve Londra’da soğuk duş etkisi yaratmıştı. Zaten halen kırılganlığını koruyan aşırı duyarlı Batılı piyasaların finansal krizden ve resesyondan tam olarak ne zaman çıkılacağını bilemedikleri bir ortamda, Çin’in kendi IFC’sini kurma yönündeki bu ihtirası, global finans piyasasında ABD ve Avrupa’nın üstünlüğüne yönelik düpedüz bir tehdit olarak algılanmıştı. Uğraştırıcı yasal düzenlemeler, devasa bütçe açıkları, artan vergi yükleri ve kamu harcamalarındaki kesintilerle cazibesini kaybeden Batılı finans merkezleri karşısında Çin, kazananı oynamak istiyor. Goldman Sachs’ın baş ekonomisti Jim Oneill’in deyimiyle, “Bu kriz, Çin’in işine yaradı”. ŞANGAY HENÜZ NEW YORK VEYA LONDRA İLE BOY ÖLÇÜŞEBİLECEK DURUMDA DEĞİL. ANCAK ONLARI HIZLA YAKALIYOR. ÇEKTİĞİ FONLAR BAKIMINDAN ŞU ANDA TOKYO’YU SOLLUYOR. EĞER ŞANGAY İLE HONG KONG’U TOPLARSANIZ, LONDRA’YI GEÇTİĞİNİ VE NEW YORK’UN DA KIL PAYI GERİSİNDE KALDIĞINI GÖRÜRSÜNÜZ. Richard Winter Bazı gözlemciler ise kısmen hükümetin yerel para birimini tamamen dalgalanmaya bırakmayacağı ve sermaye hareketlerine tam anlamıyla izin vermeyeceğine inandıklarından, bu hedefin pek de gerçekçi olmadığını düşünüyorlar. Bir yandan ihracatçıları ve artan iç tüketimi desteklemeye çalışırken diğer yandan değeri yükselen yerel para biriminin ve sermayenin kaçmasının alınmaya değer riskler olup olmadıklarını tartışıyorlar. Ve bu köklü adımlar atılmaksızın da IFC hedefinin bir hayalden öteye gidemeyeceğini belirtiyorlar. Ancak son yıllarda üst üste yığılarak yaşanan gelişmeler, Pekin’in gerçekten ticaret yapmak istediği ve 2020’nin Batı’nın yılardır feryat figan yaygarasını kopardığı liberalleşme için kesinkes son tarih olduğu izlenimini uyandırıyor. ULUSLARARASI DURUM Maliye bakanlığı eylül ayında Renminbi’nin (Rmb) ‘ululsalararası statü’sünü yükseltmek ve anavatandaki şirketlerin offshore tahvil piyasasında fonlanabilmelerini sağlamak için uluslararası piyasalarda 6 milyar Rmb (879 milyon dolar) tutarında tahvil satmayı planladığını açıkladı. Kendi para birimini uluslararasılaştırma çabalarının ilk aşamalarında sadece altı ay içinde 100 milyar dolar tutarında Renminbi takas hattı oluşturuldu (Güney Kore, Hong Kong, Malezya, Belarus ve Arjantin ile). Ve 2008 Aralık ayından bu yana Devlet Konseyi ayrıca beş Çin şehrinin (Şangay, Guangzhou, Shenzen, Donguan ve Zhuahai), Güney-Doğu ulusları üyeleriyle, ticari ödemelerinde Renminbi kullanmaları için pilot şemalar oluşturdu. Her iki gelişme de Renminbi’nin tam konvertibilitesine yönelik iddialı adımlar olarak görüldü. Hong Kong’daki Citic Securities International’ın global baş ekonomisti Yifan Hu, bu son gelişmelerin arka planında Devlet Konsey’inin Şangay hakkında bir niyet beyanının olduğunu söyleyerek, “Ticari işlemler hakkında çok net bir rotaya girildiğini görüyoruz” diyor. Londra’da eylül ortasındaki Uluslararası Sermaye Konferansı’nda, Devlet Yabancı Para Birimi İdaresi’nin sermaye hesabı yönetimi genel direktörü Liu Guangxi, 2020 yılının hiç de ulaşılması zor olmayan bir son tarih olduğunun ipuçlarını verdi. Çin’deki gelişimi İngiltere’dekiyle kıyaslayan Guangxi, “İngiltere kendi para biriminin liberezasyonuna 1945 yılında başlamıştı. 1978’e gelindiğinde ise tam anlamıyla konvertibıl bir para birimi oldu. Biz ise bu işe 1980’lerde başladık, yani bizim çerçeve çalışmamızın da nasıl gelişeceğini tahmin edebilirsiniz” diyor. Çin’in kendi piyasalarını açtığının başka göstergeleri de mevcut. Geçen ay Pekin, yabancı şirketlerin ilk defa farklı bir tescil rejimi altında da olsa Çin’de işlem görmelerine izin verileceğini duyurdu. Her ne kadar bu yabancı işlemlerinin Londra Hisse Senetleri Borsası’ndaki 618’e karşı meydan okuması biraz zaman alacak olsa da yabancı şirketlerle iç piyasada sermaye artırımı izni verilmesi, bir dönüm noktası sayılabilir. HSBC ve birkaç uluslararası yabancı şirketin düzenleyicilerle görüşmelerde bulundukları söyleniyor. Çin’deki yatırımlar üzerine uzmanlaşmış Şangay-merkezli bir butik müşavirlik şirketi olan Z-Ben Advisors’a göre, Kalifiye Yabancı Kurumsal Yatırımcı Programı çerçevesinde her ne kadar bu plan 30 milyar dolar ile sınırlı olsa da Pekin’de her altı haftada bir dört şirkete izin veriliyor. Böylece Çin piyasasına yatırım yapacak yabancı şirket sayısı kararlı bir şekilde artırılıyor. ŞAŞIRTICI BİR BÜYÜME Gelişmiş finans merkezleriyle karşılaştırıldığında Çin’in sermaye piyasaları çok daha az gelişmiş ve hiç de şeffaf değil. Üstelik sonuçta hiç bir işe yaramamış pek çok eski deneyim de söz konusu. Şangay’da yaklaşık üç yıl kadar önce vadeli işlemler borsası kurulmuştu ancak bu borsada henüz işlemler başlamadı bile. Hayata geçirilemeyen diğer planlar arasında ise her ikisi de fiyaskoyla sonuçlanan hisse senetlerine yönelik vadeli işlemler borsası ile margin trading bulunuyor. Bu büyümenin şok edici olduğu gözleniyor. Piyasa değeri bazında Şangay Hisse Senetleri Borsası zaten şu anda dünyada New York ve Londra’nın ardından üçüncü sırada yer alıyor. Çin-odaklı finansal hizmetler şirketi Quam Group’un kurumsal finansman iştiraki Quam Capital’in verilerine göre bugüne kadarki toplam sermaye artırımları bazında dünyaya müthiş bir gözdağı veriyor. Quam Group başkan yardımcısı Richard Winter, “Çin’in sermaye artırma kapasitesi dehşetli bir hızla büyüyor” diyor ve şunları ekliyor: “Bugüne değin yapılan ilk halka arzlar bazında dünyada Şangay’ın yanına bile yaklaşabilen başka bir borsa yok. Yine 2009 yılında şu ana kadar yapılan sermaye artırımları bazında Şangay, New York’un çok önünde. Gerçekten de Şangay ile Hong Kong’u üst üste topladığınızda Londra’nın bir numaralı pozisyonunu kıl payı geçtiğini görürsünüz.” Çin’in borç piyasaları da hızla gelişiyor. 2008 yılında kurumsal tahvil ihraçları neredeyse ikiye katlanarak 900 milyar Rmb’ye ulaştı -ki toplam bekleyen borç tutarını 2007 sonundan bu yana yüzde 66 arttırarak 1.268 milyar Rmb’ye yükseltti-. Thomson Reuters’ın verilerine göre Çinli şirketlerin borçlanma hacimleri, bu yılın ağustos ayına kadar geçen yılın aynı dönemindeki ihraçlara göre üç kat kadar artarak 84.9 milyar dolara çıktı. Zaten bu piyasanın yüzde 45’ini sırf üç bankanın yani China International Capital Corporation (CiCC), Industrial and Commercial Bank of China (iCBC) ve Citic’in işlemleri götürüyor. Credit Suisse’in Pekin-merkezli Çinli ortak girişimi Credit Suisse Founder’ın CEO’su Neil Ge, Çin’deki tahvil piyasalarının dışarıda algılandığından çok daha hızlı büyüdüğüne inanıyor. Neil Ge, “Hükümet tahvillerinin getiri eğrileri artık her geçen gün oturmuş sermaye piyasalarınkilere daha fazla benzemeye başladı. Ve tahvil piyasaları hem yeni ihraçlar hem de ciro bazında büyüyor. Yıllık büyüme oranları yaklaşık yüzde 50. Gerçi bu durum köklü şirketlerin bankaların fonlamasına dayanmasından kaynaklanıyor olsa da hükümet ve düzenleyiciler, sermaye piyasaları bazında finansmana yönelinmesini de teşvik edecek adımlar atıyorlar” diyor. DEVLET DESTEĞİ Bu yılın ocak ayında Çin Bankacılık Düzenleme Kurulu, bu ülkenin bankalararası piyasasındaki kurumsal tahvillerin alım satımında ve üstlenilmesinde yabancı bankalara da izin verileceğini duyurdu. Mayıs ayında da Standard Chartered Bank, vadesi bir yıla kadar olan kısa-vadeli kurumsal tahvillerde işlem yapan ilk yabancı banka olma unvanına kavuştu. ÇİN’DEKİ YASALAR, İNSANLARIN ULAŞMAYA ÇABALADIKLARI YAPILARIN OLDUKÇA GERİSİNDE. HÜKÜMETİN BU SÜRECİ KOMPLE DEĞİŞTİRME İHTİMALİ ZAYIF OLSA DA BOŞLUKLARI DOLDURMAK İÇİN ELİNDEN GELENİ YAPIYOR John Hartley Daha önceleri hükümet bonoları, merkez bankası kağıtları ve banka tahvillerinde işlem yapma izinleri olmayan yabancı bankalar açısından bu gelişme, sadece yeni bir iş alanı olmasının da ötesinde tahvil piyasasının likiditesinin artmasını, kurumsal borçlanma pazarına çok daha çeşitli trade stratejilerinin girmesini ve yatırımcıların ufkunun genişletilmesini sağlayacak. Ayrıca ocak ayında merkez bankası bankalararası piyasadaki tahvil satışları üzerindeki minimum tutar zorunluluğunu kaldıracağını da açıklayarak, borç para konusunda çok daha mütevazi fonlama ihtiyacına sahip küçük şirketler açısından yeni bir araç yaratmış oldu. Daha önceki görevinde Bank of China’nın sabit-gelirler bölümünü kurmaktan sorumlu olan Neil Ge, her ne kadar ortada yeni yeni oluşan bir konvertibıl tahvil piyasası ve garantisi olmayan tahviller gibi diğer türev ürünler olsa da Çin’in henüz sofistike korunma (hedging) ürünlerine sahip olmadığını itiraf ediyor. Ancak hükümetin burada da boşlukları doldurmaya çalıştığını söyleyen Neil Ge sözlerine şöyle devam ediyor: “İhraççılar veya yatırımcılara yönelik gerçek anlamda korunma sağlayan herhangi bir ürünümüz yok ancak hükümet hisse senedi vadeli işlemlerine ilaveten tahvile dayalı vadeli işlemleri de başlatmayı planlıyor.” Neil Ge, vaat edilmiş olmasına karşın henüz başlatılmayan hisse senedine dayalı vadeli işlemlerin halen test aşamasında olduğunu söyleyerek, “Mevcut kriz hükümeti çok daha temkinli davranmaya itti” diyor. 10 yıl önce Şangay’da benzer derecede ihtiraslı hedefler belirlediğinde hiç de gerçekçi bulunmamıştı, ancak son 10 yılda pek çok şey değişti. Çin’de şu anda global ölçekte faaliyet gösteren sayısız büyük şirket bulunuyor ve bu anakıta bankacısına göre Şangay’da halka ilk arzlarını yapmak için 300 kadar şirket sıraya girmiş durumda. Devasa bir tasarruf havuzuna sahip müthiş bir nüfusu var. Bu şehir kendini baştan aşağı değiştirmiş durumda ve hisse senedi borsası da şimdiden Tokyo’yu sollamış gibi görünüyor. Çin’in mükemmel sermayelendirilmiş ve tahsili şüpheli alacakları olmayan ve dünyanın en büyükleri sıralamasına giren bir kaç dev bankası var. Henüz yabancı bankalarla danışmanlık alanında rekabet edemeseler de tahvil piyasasında dişe diş bir rekabet sergiliyorlar. Hükümetin 585 milyar dolar tutarındaki desteğini arkasına alan Çin bankaları, Asya’nın dört bir yanında pastadan her geçen gün daha büyük dilim almaya başladılar. Bloomberg’in verilerine göre Çin’in Pekin-merkezli üç bankası olan CICC, ICBC ve Bank of China, bu yıl bu bölgenin en büyük ilk 10 tahvil piyasasından biri olma unvanına kavuşmuşlar. Asya-Pasifik bölgesinde üstlendikleri 39 milyar dolarlık borç satışıyla bu bölgede yüzde 12 pay alır hale gelmişler. Asya-Pasifik piyasasında CICC, yüzde 8.6 pazar payına sahip Nomura’nın ardından yüzde 5.7’lik payıyla en büyük ikinci ihraççı konumunda. Sadece bir yıl önce CICC 39’uncu sıradaydı. ICBC ise bir yıl önceki 21’inci konumundan sekizinciliğe yükselirken Bank of China da 57’inci sıradan 10’unculuğa yükselmiş. HÜKÜMET MÜDAHALESİ Ancak bu etkileyici büyümeye ve ülkedeki bankaların prestijlerinin artmasına rağmen henüz piyasa disiplininden bahsedilemiyor. Hükümet idari müdahalelerde bulunarak finansal kaynakların fiyatlandırılması ve dağılımında devasa etkili bir rol oynamaya devam ediyor. Bu durum ise risk değerlendirmesini etkiliyor, fiyat esnekliğini azaltıyor ve piyasa disiplininin getirilerini kısıtlıyor. İdare uyduğunu görür görmez piyasa kuralları belirleniveriyor. Finansal piyasalarda krizin zirve yaptığı dönemde hisse senedi piyasalarındaki volatilite yüzünden hükümet, yatırımların kaçabileceği ve kızgın yatırımcıların da sosyal huzursuzluklara neden olacağı korkusuyla müdahale etmiş ve başlıca hisse senedi borsalarını bir süreliğine kapatmıştı. Kurumsal tahvil piyasası da bir hayli parçalı bir görüntü sergiliyor. Yabancı bir şirkette çalışan Çinli bir bankacı bu durumu çeşitli düzenleyici organlar ile onları denetleyenler arasındaki “sanal bir iktidar kavgası”na benzetiyor. Vadesi bir yıla kadar olan kısa-vadeli tahviller, Çin Halk Bankası koruması altında ihraç ediliyor ve bankalararası piyasada tezgah-üstü (OTC) pazarında işlem görüyor. Orta-vadeli ve uzun-vadeli (beş yıldan 10 yıla kadar) kurumsal tahviller ise Kalkınma ve Reform Kurulu’nun gözetimi altında devlet-mülkiyetindeki yetkili büyük kurumlar tarafından ihraç ediliyor ve büyük bir devlet bankasının garantisi altında Şangay Hisse Senedi Borsası’nda işlem görüyor. Çin Menkul Kıymetler Düzenleme Kurulu’nun denetiminde yetkili şirketlerce ihraç edilen orta ve uzun vadeli ama garantisi olmayan tahviller ise OTC ve bankalararası piyasada işlem görüyorlar. Kurumsal tahvil piyasasının konsolidasyonu ve denetlenmesi oldukça acil bir ihtiyaç olarak görülüyor. YASAL MEYDAN OKUMALAR Çin’in hiç de şeffaf olmayan ve öngörülemez yasal ve düzenleyici çerçevesi de bir başka ciddi sorun teşkil ediyor. CLSA Asya Pasifik Piyasaları bölümünde Çin stratejisti olan Andy Rothman, “Bağımsız yargıyı ve hükümetin şeffaflığını da kapsayacak şekilde Çin’de kanun düzeni kurulmadığı sürece, uluslararası bir finans merkezi olma arzusu bir hayalden öteye gidemez” diyor. Menkul kıymetler ve şirketler kanunu diğer finans merkezlerinin halen çok gerisinde. Sorunlardan biri de sürecin kendisi. Önce düzenleyiciler geniş bir çerçevede düzenlemeleri tanımlıyor, sonra düzenleyiciler çok daha detaylı ve genellikle bir öncekilerle çelişen rehber niteliğinde yeni düzenlemeler çıkarıncaya kadar bir süreliğine bu düzenlemeler piyasa katılımcıları tarafından yorumlanmaya çalışılıyor. Bu durum ise düzenleyici evrim sürecini yavaşlatıyor, iş kararlarını öngörülemez kılıyor ve piyasaya olan güvenin azalmasına neden oluyor. Hong Kong’daki White & Case’in ortaklarından John Hartley, “Gelişme var ancak çok yavaş. Yasalar insanların ulaşmaya çalıştığı yapıların bir hayli gerisinde kalıyor” diyor. Hükümetin bu süreci değiştirme ihtimali ise yok denecek kadar zayıf; ancak boşlukları doldurmak için gözle görülür bir gayret içinde. Bu boşluklar halen ciddi derecede büyük. Sermayenin kaçıp gitmesi ve yabancı bankalarla rekabet etmekten kaynaklanan korku, yeni çıkacak kanunların da yerli şirketleri yabancılara karşı koruyacak şekilde çıkacağı anlamına geliyor; tıpkı hükümetin geçen yıl el koymasından sonra yabancı bankaların Ferrochina’ya verilen kredilerin buharlaştığını görmeleri gibi. 2007 iflas kanunu offshore yatırımcıları korumak adına pek az şey getirdi ve eskiden Çin şirketlerine erişebilen offshore holding yapıları, Çin’den para çıkarmak yerine içeri para getirmek konusunda bir hayli başarılı oldular. İş tazminata gelince, yabancı kreditörler hisse senedi sahiplerinin seviyesine indiriliyor ve ancak geriye kalan para olursa öncelikle içerideki kreditörlere gidiyor. Çoğunlukla üst makamlarda kırılması güç bir sorun olarak durmaya devam eden ahbap çavuş ilişkileri ve yozlaşmaya karşı verilen müthiş ağır cezalara rağmen sadece son üç ay içinde iki büyük devlet kuruluşunun başındaki yöneticiler, rüşvet alma suçuyla şiddetli cezalara çarptırıldılar. China Petrochemical Corporation’ın eski başkanı Chen Thonghai, 195 milyon Rmb rüşvet aldığı gerekçesiyle ölüm cezasının infazını beklerken, Capital Airports Holdings Company’nin eski başkanı Li Peiying ise 26 milyon Rmb çalmak ve 82.5 milyon Rmb’yi de usulsüz kullanmak suçlarından geçen ağustos ayında idam edildi. ŞANGAY ASLINDA DEVLET-KONTROLÜNDE VE DEVLET TARAFINDAN YÖNLENDİRİLEN BİR ŞEHİR. ÖZEL SEKTÖRÜ YOK DENECEK KADAR ZAYIF. KİŞİSEL GELİR ARTIŞI BU ŞEHRİN TOPLAM MİLLİ GELİR ARTIŞININ ÇOK GERİSİNDE. Yasheng Huang Çin’de yerleşik bir hukukçu, “Bu tip yüksek-profilli vakalar, hükümetin bu gibi sorunlarla mücadelede ne kadar azimli olduğunu gösteriyor ancak aynı zamanda Çinli şirketler arasında yozlaşmanın ne kadar yaygın olduğunu da gösteriyorlar. Devlet mülkiyetindeki şirketleri düzenlemek ve yerel hükümet dairelerini izlemek için yapılmış kanunlardan geçilmiyor ancak hiç biri işe yaramıyor. Yozlaşma, Çin’de artık salgın bir bulaşıcı hastalık haline gelmiş durumda” diyor. ŞANGAY’IN SORUNU NE? Çin’in ihtiraslarının karşısında duran meydan okuma, kendi köklerinde yatıyor olabilir. Her ne kadar liderleri, komünist bir yönetim altında kapitalist modelleri başarıyla kaynaştırabildilerse de bu büyülü oyunu sonsuza dek sürdüremeyebilirler. Bazılarına göre bu modeldeki boşluklar daha şimdiden sırıtmaya başladı bile ve Şangay’ın da en önemli sorunu bu olsa gerek. Massachusetts Institute of Technology’nin Sloan School of Management uluslararası işletmecilik ve ekonomi politik profesörü Yasheng Huang, Çin’in serbest pazar ekonomisine doğru kademeli bir şekilde adım adım geçişi fikrini sorguluyor. 2008’de yayınlanan “Capitalism with Chinese Characteristics” adlı kitabında Huang, “Her ne kadar 1980’lerde önemli reformlara ve kırsal kesimde enerjik bir girişimci sınıfının doğuşuna şahit olunduysa da en verimli reformların daha sonra kısmen veya tamamen tersine çevrildiğine dikkat çekiyor. 1990’lar ise şehirlere yönelmenin başlamasına, devletle-müttefik şirketlerin devasa yatırımlarına ve yerel kapitalistlerin sınırlandırılarak doğrudan yabancı yatırımların teşvik edilmesine sahne oldu” diyor. Huang, Şangay’ın ise tüm bu trendlerin bir özeti olduğunu söylüyor. Dünyadaki en kapitalist yer olarak ilan edilen ve bu yüzden de Çin’deki uluslararası finans hizmetlerinin doğal evi haline gelen Şangay’ı, Huang, pek çok yerde tanımlandığı gibi girişimcilik ruhunun zirve yapmasının kanıtı olarak görmek yerine hükümet-kontrolündeki kapitalizmin zirvesi olarak görüyor. ŞANGAY İLE HONG KONG ARASINDA ZATEN DAHA ŞİMDİDEN KIYASIYA BİR REKABET VAR. EĞER BU REKABET ŞİDDETLENİR VEYA PEKİN’İ DE İÇİNE ALACAK ŞEKİLDE YAYILIRSA SONUÇLARI YIKICI OLABİLİR. Yifan Hu Huang, bazı ikna edici gerçeklere ve rakamlara işaret ediyor. Örneğin Şangay’daki yerli özel şirketler bu ülkedekiler arasında en küçük olanları ve bunların kişi başına düşen milli gelirleri, Şangay’ın GDP’sinin ancak yüzde 10-15’ine tekabül eden Yunnan gibi eyaletlerininkiyle aynı sevide. Her ne kadar Çin’in ileri-teknoloji merkezi olma hayalleri kuruyorsa da Şangay’da 2005 yılında sadece 2.222 bireysel patent hakkı alınmış ki, bu rakam Zhejiang’da 14.333 ve Guangdong’da 24.732 mertebesinde. Hemen yakınındaki Zhejiang eyaletindeki GDP ve kişisel gelir artışı birbiriyle aynı paralelde gidiyor, Şangay’da ise GDP büyük ölçüde ulusal ortalamada artıyor ancak ulusal ortalamaya kıyasla hane halkı gelirinde hemen hemen hiç artış yaşanmıyor. Her ne kadar Şangay eliti zenginliğini arttırsa da 2000’den bu yana Şangay nüfusunun en fakir segmenti iki-haneli büyüme rakamlarına rağmen net bir şekilde gelir kaybına uğradı. Huang, şöyle yazıyor: “Temelde Şangay, devlet-kontrolünde ve devlet tarafından yönlendirilen bir şehir. Özel sektörü çok az gelişmiş. Kişisel gelirler ise bu şehrin GDP’siyle aynı hızda artmıyor.” SME MOTORU İHTİYACI Eğer Huang’ın rakamları doğru ise Çin’in ekonomik dinamizminin temellerinin yeniden değerlendirilmesi gerekir ancak bu Şangay’ın (ve Çin’in) hayallerini değiştirir mi? “Evet” diyor Huang, ve şunları ekliyor: “Çünkü başarılı bir sermaye piyasasının oluşumu için en önemli bileşen enerjik bir girişimci sınıftır. Sermaye piyasaları girişimcilerin ihtiyaçlarına cevap vermek için vardır, başka bir şey için değil.” Eylül ayındaki Uluslararası Sermaye Konferansı’ında Şangay Belediyesi yönetiminde finansal ilişkiler departmanı genel direktörü olan Dr Fang Xinghai, en azından ülkedeki ekonomik modelin dengelenmesi için gereken iç tüketimin canlandırılması için Çin’deki küçük ve orta boy işletmelerin (SME’ler) desteklenmesi açısından çok daha fazlasının yapılması gerektiğini itiraf etti. Fang, “SME’ler (KOBİ’ler) şu anda Çin’in finansal sisteminden ihtiyaç duydukları finansmanı sağlayamıyorlar ancak iç talebin artması için milyonlarca SME’nin tüketimine ihtiyacımız var. Gelir dağılımı da ayrıca sürüncemede kalan bir başka sorun ve son 10 yıl içinde daha da bozuldu. Gelir dağılımını düzeltmenin en iyi yolu, milyonlarca SME’nin ekonominin motoru olmasında yatıyor” diyor. DEREYİ GEÇMEK Dünya Ekonomik Forumu’nun global rekabet endeksine göre Çin, kendi üç-aşamalı kalkınma modelinin birinciyle ikinci aşamasının arasında bir yerlerde. Bazı ekonomistler, Çin’in daha kalkınma hamlesinin ilk aşamalarında politik-ekonomi modelini çalıştırmayı başarabildiğini ancak Çin’in inovasyonla-tetiklenen üçüncü aşamaya bile gelmeden önce verimlilikle-tetiklenen ikinci aşamayı tamamlamasının son derece güç olacağını belirtiyorlar. Şangay’daki Standard Chartered’ın Çin araştırmaları başkanı olan Stephen Green, devlet tarafından yönlendirilen büyümenin enerjik hizmet-tabanlı ekonomiyi çok daha sorunlu kılacağı fikrine katılıyor ve bunun Şangay’ın (ve Çin’in) gelecekteki büyüme kaynağı olduğunu belirtiyor. Green, “Hizmet sektörü devlet-mülkiyetinde ve bu durum, yeni doğmakta olan finans merkezleri ile enerjik ekonomilerin tümünü karakterize eden ‘doğal bitki örtüsü’nün gelişmesini zorlaştırmaktadır. Şangay kendi hizmet sektörünü rekabete açmadığı müddetçe asla girişim sermayedarları, özel varlık grupları ve bir finans merkezi kurulmasını destekleyecek hizmet tedarikçilerinin gelişimini teşvik edemez” diyor. Green, ayrıca Çin’in devlet liderliğindeki kapitalizminin kaynakların yanlış dağıtılmasına neden olarak kendini gayrimenkul alanındaki kalitesizlik ve çelik gibi endüstriyel sektörlerde aşırı kapasite ile gösterdiğini ilave ediyor. Green, “Çin’in bu derece yüksek yatırım almasının nedeni diğer büyüme faktörlerinin gayet iyi çalışmasından ancak ekonomik kalkınmada bir sonraki aşamaya geçebilmesi için kendini rekabete daha fazla açması gerekiyor” diyor. Ancak Huang’ın Çin’in pazar ekonomisine doğru katettiği yol ile ilgili eleştirilerine herkes katılmıyor. Quam Capital’den Winter, “Çin ekonomisi son 25 yıl veya daha uzun bir süredir, tüm beklentilerin üzerinde değişti. Özellikle Asya Krizi’nden geçtiği ve son finansal krizle boğuştuğu göz önüne alındığında değişikliklerin çabucak olmasını beklemek, hiç de gerçekçi olmaz” diyor. Her ne kadar Huang’ın kitabını okumamış olsa da CLSA’dan Bay Rothman da Çin’e veya Şangay’a olan bu bakış açısına katılmadığını söyleyerek, “Son 10 veya 20 yılda bu ülkenin ne kadar değiştiğine ve kalkındığına bakarsanız, Çin hükümetinin şu anda başardıklarını eleştirmenin de ne kadar zor olduğu anlaşılır. Çinliler dikkatli birer öğrenciler. Pazar ekonomisine çabucak geçmeye çalışan diğer ülkelerden ve kendi tarihlerinden dersler çıkartmasını iyi bildiler. Aynı hataları yapmamaya ise son derece kararlılar” diyor. ŞANGAY PEKİN’E KARŞI Her ne kadar yorumcular Şangay’ın IFC olma hedefini Hong Kong ile ve çok daha uzun vadelerde de New York ve Londra ile rekabet bazında dile getirmiş olsalar da onun aslında en tehlikeli rakibi Pekin. Şangay’ın arzuları, Pekin’in hediye etmesine bağlı ve bu iki büyük şehir arasındaki rekabet şu anda hiç olmadığı kadar keskin. Pekin’in bir finans merkezi olma tutkusunu bu şehrin merkezindeki ‘Finans Caddesi’nin etrafındaki ışıl ışıl genel müdürlük binalarıyla ölçebilirsiniz. Çin’in en büyük SOE’leri (kamu kuruluşları), en büyük bankaları ve düzenleyici kurumları ve tüm yabancı yatırım bankalarının genel müdürlük binaları Şangay’da değil ama buradadır. Politika yapıcıların halen iş dünyası ve finansman hakkında belirleyici rol oynadıkları bir ülkede elbette ki finans merkezi olması gereken yer Pekin’dir. Finans Caddesi’nde bir bürosu olan Çinli bir bankacı, “Şangay göstermeliktir, Pekin ise tüm önemli kararların alındığı gerçek para merkezidir. Şangay da elbette bir finans merkezi olacak ancak iştigal konusu trade, takas ve uzlaştırma işlemleri olacak” diyor. Başka finans merkezleri de mevcut. Örneğin Hong Kong yakınlarındaki Shenzhen, küçük ve orta-ölçekli sektörü hedef alıyor. Yakın geçmişte, Pekin’e liman hizmetleri veren ve bir lojistik ve üretim merkezi olan Tianjin’e de yoğun yatırımlar yapılmıştı. Quam Capital’den Winter, Tianjin’in üçüncü finans merkezi olarak öne çıkarılmasının ardında Pekin’in Şangay’ın gücünü ve bağımsızlığını sulandırmak arzusunun yattığına inanıyor. Winter, “Pekin, Tianjin’in OTC piyasası için bir finans merkezi olması doğrultusunda resmen devasa yatırımlar akıttı” diyor. Tianjin’in hedefi, halka açık şirketlerin kayda alınmamış menkul kıymetleri üzerinde trade yapabilmelerini sağlamak olacak. Binhai endüstri bölgesinin geliştirilmesinden sorumlu üst düzey bir bürokrat olan Pi Qiansgeng, burada New York’un Nasdaq modeline benzer bir teknoloji borsası kurmayı planladıklarını söylüyor. PARÇALANMIŞLIK Diğer ülkelerde birden fazla finans merkezi bulunuyor. Örneğin ABD’nin sermaye piyasaları New York’ta, türev piyasaları Chicago’da, teknoloji bankacıları San Fransisco’da ve fon yöneticilerinin merkezi de Boston’dadır, ancak uluslararası planda tartışmasız krallığı New York’tur. Pek çoğuna göre 1.3 milyarı bulan bir nüfusa sahip bir ülke için birden fazla finans merkezine fazlasıyla yer var. Ancak Çin, ABD değil. ABD’de hükümet nerelerinin finans merkezi olacağını emretmemişti; onlar kendiliğinden evrimleşmişlerdi. ABD’deki yasalar ve düzenlemeler, bağımsız düzenleyiciler ve bağımsız yargıyla yapılırlar. Bazıları Çin’de serbest pazar modeli oturdukça Pekin’deki politika yapıcıların çekim gücünün azalacağına inanıyor. Ancak bir merkez artık kurulduktan ve likidite havuzu oluşturulduktan sonra, onun değiştirilmesi çok zordur. Londra’nın finansal tacını çalmaya çalışan Paris ve Frankfurt’un başarısızlıkları, bunun bariz birer kanıtıdır. Citic International’dan Hu, Çin’in uzmanlaşmış merkezlere yetecek kadar büyük olduğuna inanıyor ancak sorun zaten yeterince sınırlı olan yetenek havuzunun nasıl paylaşılacağında yatıyor. Hu, “Çin’in en büyük meydan okumalarından biri de kendi büyümesini destekleyecek seviyede yeterince eğitimli profesyonelinin olmaması. Zaten şu anda bile bu konuda Şangay ile Hong Kong arasında kıyasıya bir rekabet yaşanıyor. Eğer bu rekabet daha da yoğunlaşır veya Pekin’i de içine alacak şekilde yayılırsa, sonuçları bir hayli yıkıcı olabilir” diyor. Yerli yetenek havuzunun gelişmesi zaman alır. Ve Çin’deki yüzde 45 gibi dünyadaki en yüksek bireysel gelir vergisi oranı dikkate alındığında, deniz aşırı ülkelerden yetenekleri cezbetmenin hiç de kolay olmadığı anlaşılır. Hu, “Her ne kadar ortalama yıllık GDP büyümesi son 20 yıldır yüzde 9 ile yüzde 10 arasında gerçekleştiyse de aynı dönemde kişisel gelirlerin GDP’den aldıkları pay yüzde 1 kadar düştü. Bunun anlamı ise refah artışından, hükümetin ve kurumların, bireylere göre daha kazançlı çıktığıdır” diyor. Şangay şu aralar yabancı uyruklular için gelir vergisi oranını yıl sonuna kadar yüzde 25’e düşürecek şekilde bir vergi teşviği uygulamayı planlıyor. Bu şekilde bu şehrin çok daha fazla sayıda yabancı profesyoneli cezbedebileceğini ümit ediyor. Yerli nüfusun bu konuda ne düşündüğü ise başlıbaşına bir sorun teşkil ediyor.
Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/sanghay-istim-ustunde/263442