Yazdır

Şampiyon fonların sırları

Tarih: 09 Ekim 2009 - 17:09

Ekonomist Dergisi bu haftaki kapak haberinde yatırım fonlarını 4 katagoriye ayırıp birinci olan fonları seçerek, bu fonları yöneticileriyle görüştü. İşte o haber....

Yönetenler anlatıyor Şampiyon fonların sırları Paradan para kazanmanın artık kolay olmadığı bir dönem yaşıyoruz. Fakat bunu iyi yapabilen yatırım uzmanları var ve yönettikleri yatırım fonlarında bunu açıkça gösteriyorlar. Tasarruf sahiplerine, yatırım kararlarını alırken bu pencereden de bakabilmelerini sağlamak için bir araştırma yaptık. Dört temel fon olan A Tipi Değişken ve Karma Fonlar, A Tipi Hisse Fonlar, B Tipi Değişken-Karma Fonlar ve B Tipi Tahvil Fonları’nın birincilerini belirledik. Bir yılda yatırımcısına yüzde 80 net getiri elde eden şampiyon fonların sırrını, bu fonları yönetenlerle konuştuk. Kayhan Öztürk/Ekonomist Türkiye’de, bir zamanlar (Bunu demek için belki çok erken ama yine de yakın zamanda yaşadığımız o günlerin gelmemesi için dua etmek lazım) paradan para kazanmak çok kolaydı. İnsanlar ellerindeki birkaç bin lirayı bile gecelik repodo tutar olmuşlardı. Enflasyonun yüzde 100’ler seviyesinde dolaştığı, gecelik faizlerin yüzde 3000’leri bulduğu dönemler yaşadı bu ülke. ‘Ayşe Hanım Teyze’ler, ‘Bekir Bey Amca’lar için paranın nereye yatırılması gerektiği konusunda fazla bir düşünce eforu sarf etmeye gerek yoktu. Günlük mü istersiniz, haftalık mı, yoksa aylık faiz mi? İsterseniz, yıllık… Her alternatifin çok tatlı bir getirisi vardı tasarruf sahiplerine. Fakat bugün durum farklı. Döviz bir yatırım aracı olmaktan çıkmış gibi. Faiz ise reel olarak enflasyonu pek de yenemiyor. Bono faizleri ise sıradan insanların pek de rağbet ettiği bir tasarruf yönetimi değil. Borsa, 2001 yılında ciddi bir darbe yiyen yatırımcısında güven tazeleyebilmiş değil. Geriye ne kalıyor, kurgusu çok iyi yapılmış ve çok emin ellerde iyi yönetilen yatırım fonları… Evet, bugün gerçekten iyi bir yatırım fonunu keşfeden tasarruf sahibi reel olarak yüzde 70’ler civarında bir getiri elde edebiliyor. Baksanıza bir A tipi hisse fon, yatırımcısına yüzde 80 getiri sağlayabilmiş. Yüzde 40’lar seviyesinde gezinen getiriler de hiç de fena değil. Ekonomist, bu fonlara dikkat çekmek ve yatırımcıyı bilgilendirmek için, uluslararası yatırım uzmanı olan, halen Türkiye’de Shuaa Capital Türkiye direktörlüğünü yürüten Afa Boran ile birlikte tüm fonları kapsayan bir araştırma yaptı ve dört fon tipinde son bir yılın en iyi getiriye sahip fonlarını belirledi. Araştırmanın sonuçlarına göre ING Portföy tarafından yönetilen ING Bank A Tipi Değişken Fonu, A tipi değişken ve karma fonlar kategorisinde yüzde 48.8 getirisiyle birinci oldu. Yüzde 80 getiri ile A tipi hisse fonlar kategorisinde ilk sıraya yerleşen ise Strateji Menkul Değerler A Tipi Risk Yönetimi Hisse Senedi Fonu. B Tipi Değişken ve Karma fonlar kategorisinde birincilik kürsüsü, Denizbank B Tipi Değişken Birikimi Yatırım Fonu’nun. Bu fonun yatırımcısına bir yıllık getirisi ise yüzde 35.7. B tipi Tahvil-Bono fonlarında ise yüzde 29.1 getiri ile ilk sırada İş Bankası B Tipi Tahvil-bono (Euro-Eurobond) Fonu yer aldı. Dahası bu fonları bizzat yöneten en tepedeki isimleri bir araya getirerek görüştük ve yönetim tekniklerini aldık. Özel portföy fonlarının sayılarında da gözle görülen bir artış var. Bu fonlardan biri olan Yapı Kredi Yatırım Menkul Değerler B Tipi Özel Portföy Yönetim Fonu’nun yöneticileri Mehmet Güçlü Çolak ve Okan Uzunoğlu bu araştırmada görüş ve önerileriyle yer aldılar. Şampiyon fonları yönetenlerin yatırımcılara önerilerini, kendi röportajlarında okuyabilirsiniz. Biz yatırımcıya “Fon deyip geçmeyin, iyi bir fonla belki de tasarruflarınıza aradığınız getirinin çok daha fazlasını kazındırabilirsiniz” diyerek bu araştırmayı iyi analiz ederek karar vermelerini öneriyoruz. KUTU Afa Boran/Shuaa Capital Türkiye Direktörü “Fonlara olan talep yüzde 70 arttı” “Son 12 ayda fonların büyümesine getirileri hariç tutarak bakarsak; A tipi fonların yüzde 23, B tipi tahvil ve değişken fonların ise yüzde 72 artmış olduğunu görüyoruz. Aynı dönemde likit fonlar ise sadece yüzde 2’lik bir artış göstermiş. Likit fonların aslında kısa vadeli mevduat gibi bir ürün olduğu düşünülür ve esas fon olarak A tipi fonları ve B tipi değişken ve tahvil fonlarını alırsak, fonların toplamda yüzde 70’e yakın arttığını görüyoruz ki, bu rakam portföy yönetimi sektörü açısından ciddi bir başarıyı ortaya koyuyor.” KUTU En iyi 10 tablolarına nasıl bakmalı? Her fonun tablosunda fonların uluslararası piyasalarda kullanılan rasyolara göre sıralamalarını sunuyoruz. Fonları değerlemede A tipi fonlar için sharpe rasyosu, B tipi fonlar için dönem getirisi kullanılmıştır. Sharpe rasyosu = (Fonun getirisi-Risksiz getiri)/ Fonun getirilerindeki dalgalanma şeklinde hesaplanır. Fon değerlemelerinde getirilerde nispeten yüksek risk (dalgalanma) olduğunda, getirilere mutlak bazda bakmak yerine sharpe rasyosu bazında yani dalgalanmaya göre getiri olarak bakmak daha doğru kabul edilir. Biz de sıralamaları A tipi fonları sharpe rasyosuna göre, B tipi fonlarda ise getiriye göre yaptık. Genelde sadece getirilere baktığımızda son 12 ayda ortalamada en iyi getirinin A tipi hisse fonlarında olduğunu görüyoruz. Bunu çok yakından A tipi değişken fonlar izliyor. Son 12 ayda borsanın getirisi yüzde 32, bonoların ortalama getirisi yüzde 21, reponun getirisi yüzde 10.3 oldu. A tipi fonların getirisi ortalamada yüzde 36, B tipi fonların getirisi ise ortalama yüzde 22 olarak gerçekleşti. A tipi fonlarda ilk 10’a giren 20 fondan 19’unun aynı zamanda borsanın ortalama getirisinin üzerinde getiri sağlamış olması ilgimizi çekti. B tipi fonlarda ise yine ilk 10’a giren birçok fonun getirisinin, bono endeksinin üzerinde getiri sağlamış olması önemli. B tipi değişken fonlarda bazı fonların getirilerindeki dalgalanma yüksek olduğundan, bunların getirisine bakarken dalgalanmaya da bakmakta fayda var. “2010, BANKACILIK AÇISINDAN OLDUKÇA ZOR BİR YIL OLACAK” ING Portföy tarafından yönetilen ING Bank A Tipi Değişken Fonu A tipi Değişken ve karma fonlar kategorisinde yüzde 48.8 getirisiyle birinci oldu. Fon’u yönetirken dengeli bir portföy yapısı ile yatırımcıların aşırı risk almadan hisse senedi piyasasındaki getirilerden yararlanmasını sağlamayı amaçladıklarını söyleyen Fon’un Yöneticisi Abdullah Akgün, sorularımızı şu yanıtları verdi: Ekonomist: Kriz ortamında fonu yönetirken neleri gözettiniz? Abdullah Akgün: İlk olarak yatırım yaparken olumsuz piyasa şartlarında mevcut getiriyi korumanın, iyimser piyasalarda yüksek pozitif getiri sağlamak kadar ve hatta daha önemli olduğuna dikkat çekmek istiyorum. Hisse fiyatının yüzde 50 düşmesi durumunda aynı yere gelmesi için fiyatın yüzde 100 artması gerektiği, matematik olarak çok basit bir gerçek olmakla birlikte genelde gözden kaçıyor. Örneğin 2007 yılı sonunda 55.500 seviyesinde olan İMKB-100 Endeksi, Kasım 2008’e kadar yüzde 62 düşerek 21.228 puana geriledi, sonraki dönemde ise yüzde 130 arttı. Bu hızlı bir yükseliş sonrasında bile endeks ancak 49.000 seviyesine ulaşabildi. 2007 sonunda hisse senedi olan ve bunu tutan yatırımcıların endeks bazında maliyetlerine gelebilmeleri için endeksin hala yüzde 13 daha artması gerekiyor. Bu nedenle, fon yönetiminde düşüşlere karşı oldukça temkinli yaklaşmakta ve bu şekilde pozisyon alarak orta vadede yatırımcılara değer katmaya çalışmaktayız. 2007 yılı sonunda değerleme modellerimiz piyasanın oldukça pahalı hale geldiğini gösteriyordu. Bu çerçevede olumsuzluğun artmasıyla birlikte hisse senedi oranlarımızı minimuma indirirken, en fazla hasar alacağını düşündüğümüz mali sektör hisselerinden çıkarak daha savunmacı hisselere geçtik. Sabit getirili tarafta vade yapımızı da düşük tutmaya devam ettik. Fiyatlar değerleme modellerimize göre yeterince ıskontolu hale gelene kadar da hisse senedi pozisyonlarında artırıma gitmedik. Krizler hem risk hem de fırsat yaratıyor. Sizin bu konuda görüşleriniz neler? Akgün: Evet, bu krizde ana risk, krizin daha da derinleşmesi ve Türk şirketlerinin dış finansman kaynaklarının tamamen kurumasıydı. Böyle bir gelişmenin Türkiye’de 2001 benzeri bir krize neden olması mümkündü. Fırsat tarafında ise değerlemelerin hızla çekici hale gelmeye başlaması bulunuyor. 2007 sonunda defter değerlerinin 3 katından işlem gören bankaların bu çarpanı, 2008 sonuna doğru 1 gibi oldukça cazip seviyelere geriledi. Sanayi şirketlerinde de ciddi alım fırsatları oluştu. Yaklaşık bir yıldır yaşanan global kriz sürecinin sonuna gelindi mi? Akgün: Global krizin şu anda taban yapma aşamasında olduğunu ancak toparlanmanın daha çok uzakta olduğunu düşünüyorum. Mali sektörde yaşanılan hızlı toparlanmanın reel sektörde ve tüketici tarafında pek de gözlenmediğini düşünüyor ve bunun daha uzun zaman almasını bekliyorum. Önümüzdeki döneme ilişkin beklentileriniz nedir? Buna bağlı olarak fonunuzun yatırım stratejisinin temel çerçevesi hakkında bilgi verir misiniz? Akgün: Bankalar İMKB-30 Endeksi’nin yüzde 50’den fazlasını oluşturuyor. Piyasadaki hızlı çıkışın ana nedeni de ekonomik daralmayı durdurabilmek için Merkez Bankası’nın faizleri çok hızlı şekilde düşürmesi ve bunun neticesinde bankacılık sektöründe ciddi karlılık artışıydı. Mevcut faiz seviyeleri ve piyasa koşullarında 2010 yılının bankacılık sektörü açısından oldukça zor bir yıl olacağını düşünüyorum. Bu durumda piyasa genelinde yükselişin devam etmesi pek olası gözükmüyor. O nedenle varlık dağılımında daha temkinli bir strateji izlemeyi ve spesifik hareketlerden faydalanmak amacıyla hisse senedi seçimine daha da ağırlık vermeyi planlıyoruz. “PARA FAİZDEN ÇIKIP HİSSE SENEDİNE GİRECEK” Yüzde 80 getiri ile A tipi hisse fonlar kategorisinde ilk sıraya yerleşen Strateji Menkul Değerler A Tipi Risk Yönetimi Hisse Senedi Fonu, aynı zamanda bütün fonlar içinde de birinci sırada. Fon’un yöneticisi Bülent Topbaş, faizlerdeki düşüş nedeniyle önümüzdeki dönemde yatırımcıların faizden çıkıp, hisse senedine yöneleceğini düşünüyor. Ekonomist: Global krizin yaşandığı bir dönemde yönettiğiniz fonun performansını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bülent Topbaş: Krizde net hisse pozisyonumuzu nötre kadar çektik. Krizden çıkışta da net pozisyonumuzu arttırarak ve aşırı satılmış hisselerde pozisyon alarak yükselişten yararlanmayı bildik. Bu yüzden fonumuz için kriz gerçekten teğet geçti diyebiliriz. 2008’de neredeyse düşmedik ve 2009’da da ortalama yüzde 25 net hisse pozisyonu taşıyarak yılbaşından bu yana yüzde 100’ün üzerinde getiri sağladık. Krizde fonunuzda hangi kriterlere göre pozisyon aldınız? Topbaş: Şirketlerin hem faaliyetlerinin hem de mali durumunun çok hızlı kötüleşebileceği bir süreçti. Bu yüzden hisse seçiminde iki kere düşünmek durumundaydık. Piyasalardaki bozulan psikolojiye ve panik satışlara rağmen sakinliğimizi koruduk. Piyasa psikolojisinin en kötü olduğu dönemde şirketlerin geldiği piyasa değerlerine güvenerek, net hisse pozisyonumuzu arttırdık. Portföy önceliğimizi aşırı satış yapılan hisselere verdik. Krizin derin hissedildiği dönemde yaşananları ve bu sıkıntıları nasıl aştığınızı anlatabilir misiniz? Topbaş: Endekste çok sert hareketler oluyordu. Piyasa zamanlaması yapmaya çalışmak büyük kayıplara da neden olabiliyordu. Piyasalar her şeyi dünyanın sonu gelmiş gibi fiyatlıyordu. Panik ve zorunlu satışlara bağlı olarak bazı hisseler olmadık seviyelere geldi. Şirketlerin faaliyetleri ne kadar etkilenmiş sorusundan çok, hangi fon hangi hisseyi satıyor sorusu soruluyordu. Biz şirketler hakkında sahip olduğumuz bilgiyi kullanarak dedikodulara ve paniğe mahal vermeden bu dengesizlikleri fırsata dönüştürmeye çalıştık. Arçelik’i 350 milyon dolar ya da sadece kasasında nakit 1.5 milyar liraya yakın parası olan Türk Havayolları’nı 500-600 milyon liralık piyasa değerinden almak bir fırsattı elbette. Peki, bu global kriz sürecinin sonuna gelindi mi? Topbaş: Yaşanan özel bir dönemdi. Yakın dönemde o koşulların bir daha bir araya geleceğini düşünmüyorum. Bu yüzden piyasalar anlamında kötünün geride kaldığını düşünüyorum. Ama global ekonomi açısından bakıldığında tahribatın yüksek ve kırılganlığın hala söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Toparlanma özellikle gelişmiş ekonomilerde daha yavaş olacak gibi geliyor. Merkez bankaları çıkış stratejilerini başarıyla uygulama ortamı bulmaya başladığı zaman global ekonomik krizin de sonunun gelmiş olduğu kararını verebiliriz. Ama bunun için biraz daha zaman var gibi. Fonunuzun gelecekteki yatırım stratejisi hakkında bilgi verir misiniz? Topbaş: Önümüzdeki dönem ekonomilerin izleyeceği seyir için birçok tahmin yapılıyor. Hatta harfleri bitirdik, karekök şeklinde bir seyir izleneceği bile dile getiriliyor. Bu konuda tahmin yapmak zor elbette ama bütün bu gürültünün ortasında yalın bir gerçek var; bütün dünya merkez bankaları gevşek para politikaları uyguluyor, likidite var, tedirginlik azaldı ve getiriler çok düşük. Bu da hisse senedi piyasalarına para girişi demek… Türkiye için konuşursak ben faiz getirili yatırım araçlarından hisse piyasasına önemli bir giriş olacağını düşünüyorum. Bu yüzden bu fon için nette hisse pozisyonu taşımaya devam edeceğiz ama elbette ki global piyasalardaki gösterge ve gelişmeleri de izlemeye devam edeceğiz. “KRİZ BİTMEDİ FAKAT EN KÖTÜSÜ GERİDE KALDI” B Tipi Değişken ve Karma fonlar kategorisinde ise birinciliği, Denizbank B Tipi Değişken Birikimi Yatırım Fonu kazandı. Yüzde 35.7 getiri ile sağlanan bu başarının sahibi Deniz Portföy’den Suna Uzun Ahmed, sorularımızı şöyle yanıtladı: Ekonomist: Son bir yıldır yaşanan kriz koşulları kararlarınızı nasıl etkiledi? Suna Uzun Ahmed: Yurt dışı piyasalar, olumsuz makro ekonomik veriler, mali ve reel sektör şirketlerinden gelen zarar ve işten çıkarma haberleriyle, kurtarma-teşvik paketleri ve faiz indirimlerinin arasında sıkışırken, Türkiye küresel krize son iki yıldır yavaşlayan büyüme, özel sektörün yüksek dış finansman ihtiyacı gibi zayıflıklarla yakalandı. Bunun yanında önceki yıllara göre çok daha güçlü bir kamu ve bankacılık sektörüyle girdi. Ancak global krizin derinleşmesiyle gelişmekte olan ülkelere gelen sert satışlar ve azalan risk iştahı, Türkiye’yi olumsuz etkiledi. Düşen enerji, emtia fiyatları ve iç talebin enflasyonist baskıyı azaltması ve büyümedeki düşüş trendine paralel olarak tüm dünya merkez bankaları gibi Merkez Bankası’nın (MB) sert faiz indirimlerine gitmesi, Hazine’nin rahat borçlanmasını ve faizlerde düşüş sağlarken, IMF ile anlaşma beklentisi piyasaları güçlü tuttu. Bu dönemde fon, global piyasalar düzelse bile IMF anlaşması olmadan yurt dışından kaynak bulmak zorluğu ve 29 Mart yerel seçimlerinin yarattığı riskler gözetilerek yönetildi. Yeni yılda IMF ile anlaşarak borç sorununu çözen, büyümedeki yavaşlamayla enflasyon ve cari açığını düşüren bir Türkiye’nin; güçlü bankacılık ve kamu kesimi, alınacak önlemlerle global krizin etkilerinin azalmasıyla gelişmekte olan ülkeler içersinde öne çıkmasıyla, fonun da yüksek performans sağlayabileceğini düşünerek pozisyon aldım. Bu dönemde öne çıkan riskler ve fırsatlar neydi? Ahmed: En büyük risk, ABD’de başlayan, Avrupa’ya, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere bulaşan, reel ekonomileri de vuran global ekonomik krizin neresinde olduğunu anlamamızı güçlendiren karışık veri ve haber akışıydı.1998 Rusya kriziyle sadece dört yıllık geçmişi olan LTCM’in batışının Türk piyasalarını nasıl olumsuz etkilediğini anımsarsak, yaşanan global kriz ortamında yüzyıllık geçmişe sahip finans ve reel sektör şirketlerinin batış haberleri karşısında soğukkanlı kalıp, yatırım fırsatlarını değerlendirmek zorlaşıyordu. Faizlerdeki tarihi düşük seviyeler, B tipi fonlara yüksek kazanç getirme imkanı verdi. Peki, krizin bittiğini söyleyebiliyor musunuz? Ahmed: Krizin kaynağı ABD’ye bakmamız lazım. ABD’nin finansal kredi krizinin ve ekonomik durgunluğun aşılması için açıkladığı paketlerin piyasalara güven vermesiyle mart ayından itibaren önemli yükselişler görüldü. Bunlara bakarak ‘kriz bitti’ diyemesek de en kötüsü geride kaldı diyebiliriz. Bundan sonra fonunuzu yönetirken, sizin için neler önemli olacak? Ahmed: Global piyasalarda sert bir dalgalanma beklemiyorum. İçeride başarılı para politikası ve borç yönetimi sonucu sağlanan kazanımların mutlaka büyüme ve işsizlik gibi makro göstergeleri düzeltebilecek maliye politikaları ve hükümet programlarıyla desteklenmesi lazım. Doğru adımların atılması, Türkiye’yi hak ettiği yatırım notuna taşıyabilir. Bu da bugüne kadar ağırlıklı olarak faize duyarlı enstrümanlara yatırım stratejisine göre yönetilen fona, mali ve reel sektöre dengeli dağılmış bir yatırım stratejisi uygulama imkanı verebilir. “PİYASALARIN YÖNÜNÜ TOPARLANMA SÜRECİ BELİRLEYECEK” B tipi Tahvil-Bono fonlarında yüzde 29.1 getiri ile ilk sırada İş Bankası B Tipi Tahvil-bono (Euro-Eurobond) Fonu yer aldı. İş Portföy’den Özgür Sungu, yönettiği fonun başarısını faiz düşüşleri, kur hareketleri ve Türk Eurobondlarının TL bazında pozitif getiri sağlamalarına bağlıyor. Ekonomist: Krizde pozisyon alırken hangi gelişmeleri dikkate aldınız? Özgür Sungu: Merkez bankalarının likidite sıkışıklığı ve ekonomik aktivitedeki daralmaya karşı izledikleri politikalar, sabit getirili menkul kıymet fiyatları üzerinde etkili oldu. Global ekonomideki yavaşlama sürecinin bir sonucu olarak ortaya çıkan faiz indirim politikaları, Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkeler tarafından da izlenerek devam etti. Bu süreçte faiz hareketlerinin Türk Eurobondları üzerindeki etkisinden ve kur hareketlerinden faydalanmayı amaçladık. Bu dönemde sizi korkutan veya umutlandıran etkenler nelerdi? Sungu: Sürecin başlangıcından itibaren, kredi piyasalarındaki sorunların finansal kurumlar üzerindeki etkisinin ne kadar büyük olduğunun tam olarak belirlenememesi, en büyük riskti. Bu da riskli varlık fiyatlarının aşırı düşük değerlerde fiyatlanmasına yol açtı; bu, aynı zamanda piyasalarda fırsatları da yarattı. İlerleyen süreçte merkez bankaları tarafından yapılan müdahalelerin sürdürülebilirliği ile ilgili endişeler ve piyasaları etkileme süresi üzerindeki belirsizlikler ise diğer öne çıkan riskler oldu. Bu süreçte merkez bankalarının izlemiş oldukları düşük faiz politikaları, riskli varlık fiyatlarında gerilemenin yaşandığı dönemlerde daha güvenli olarak görülen sabit getirili menkul kıymetlere ilgiyi artırdı ve yatırımcılarına pozitif getiri fırsatı sundu. 2009’un ikinci çeyreğinden başlayarak toparlanma gösteren risk iştahı, varlık fiyatlarındaki yükselişlere paralel olarak Türkiye’nin de içerisinde bulunduğu gelişmekte olan ülkelere olan talebi artırdı. Hem faiz düşüşleri hem kur hareketleri, Türk Eurobondlarının TL bazında pozitif getiri sağlamaları yönünde fırsat yarattı. Size göre global krizde hangi aşamadayız? Sungu: Geçmişle karşılaştırıldığında finansal sistemle ilgili endişelerin daha geri planda kaldığı ve küresel ekonomilerdeki toparlanma süreciyle ilgili gelişmelerin finansal piyasalar üzerinde etkili olduğu bir döneme girilmiştir. Merkez bankaları, kredi piyasalarının işlerliğini artırmak ve ekonomik aktivitenin toparlanmasına katkı sağlamak için koordineli politikalar izlediler. Hükümetler tarafından izlenen politikaların etkisiyle ekonomik aktivitede toparlanma işaretleri gözleniyor. Bu gelişmeler, en kötü dönemin atlatıldığı tezini destekliyor. Kriz sürecinde bir sona ulaşıldığının belirlenmesinde ekonomik aktivitedeki toparlanma işaretlerinin sürekliliği ve hızı, önümüzdeki dönemde belirleyici olacaktır. Fonunuzun yatırım stratejisinin temel çerçevesi hakkında bilgi verir misiniz? Sungu: 2009’un ikinci çeyreğinden itibaren fiyatlanmakta olan ekonomik toparlanma sürecinin bundan sonraki ivmesi ve devamlılığı, piyasaların gelecek dönemdeki yönünü belirleyecektir. Fon, yatırım stratejisi olarak Türkiye tarafından ihraç edilmiş Euro cinsi tahvillere yatırım yapmaktadır. Fonun yönetiminde, süregelen düşük faiz ortamında potansiyel yüksek getiri imkanı sunan Türk Eurobondlarının getirisinden ve Euro kurunun hareketinden faydalanmaya çalışılacaktır. Yatırımcı profilimiz, Türkiye Cumhuriyeti Hazine’sinin Euro cinsinden ihraç ettiği Eurobondların getirilerinden faydalanmak isteyen yatırımcılardır. “EN BÜYÜK TEHDİT, DÜNYADAKİ FAİZ ARTIRIM SÜRECİ OLACAK” Son yıllarda özel portföy fonlarının sayılarında gözle görülen bir artış var. Bu fonlardan biri olan Yapı Kredi Yatırım Menkul Değerler B Tipi Özel Portföy Yönetim Fonu’nun yöneticileri Mehmet Güçlü Çolak ve Okan Uzunoğlu fon yönetim stratejilerine ilişkin sorularımızı şu yanıtları verdiler: Ekonomist: Kriz ortamında hangi kriterlere göre pozisyon aldınız? Mehmet Güçlü Çolak: Tüm dünyayı etkileyen, en azından bizim neslimizin daha önce yaşamadığı boyutta global bir finansal krize hep birlikte tanık oluyoruz. Dolayısıyla dünyadaki ve ülkemizdeki ekonomik verilerin yakından izlenmesi, özellikle krizden çıkış amacıyla yapılan mali ve yapısal önlemlerin sonuçlarının öngörülmeye çalışılması gerekiyor. Bu dönemde öncelikli kriterlerimiz, yatırımcılarımızın bu durumdan olumsuz anlamda minimum etkilenmesiydi. Bununla birlikte öncelikle yatırımlarımızda daha güvenli alanlara yöneldik. Piyasaların aşırı fiyatladığına inandığımız durumlarda -ki kriz ortamında bunu kullandığımız tüm yatırım araçları için geçerli olduğunu söyleyebiliriz-, alternatif senaryoları da gözeterek ölçülü riskleri almaktan kaçınmadık. Bu dönem riskler neydi, fırsatlar neydi? Çolak: Yatırımcılar açısından baktığımızda bu dönemdeki asıl risk, varlıkların değerlemesiyle ilgiliydi. Sorunlu varlıkların boyutu tam olarak bilinmediği için krizin boyutunun nereye kadar ulaşacağı ve bunun dünya ekonomisini nasıl etkileyeceği tam olarak kestirilemiyordu. Kurumlar arası güvensizliğin had safhaya çıktığı bu döneme, likidite krizi damgasını vurdu. Merkez bankalarının likiditeyi ve güveni artırıcı önlemleri, bu dönemin aşılmasının yanında piyasaların da rahatlamasını sağladı. MB'nin de Kasım 2008’de başlattığı faiz indirim politikasını 2009 yılı boyunca da devam ettirmesiyle piyasalara liderlik etmesi sonucunda tahvil-bono piyasası ciddi bir getiri fırsatı yarattı. Bu durum, ilk çeyrekten başlayarak banka bilançolarını da olumlu etkiledi ve bankacılık hisseleri, krizde gördüğü dip seviyelerden hızla tırmanışa geçti. ‘Global kriz, bitti’ diyebiliyor muyuz? Çolak: Krizin bittiğini söylemek için çok erken. Alınan ciddi önlemler, piyasaya verilen bol likidite, krizin derinleşme sürecini durdurdu. Şu anda piyasaların ortak kanısı, en kötünün geride kaldığı yönünde olmasına rağmen toparlanma sürecinin de sancılı olacağını unutmamak gerekir. Ekonomistler uzun süre bu toparlanmanın nasıl olacağını tartıştılar, hala da uzlaşılmış bir görüş yok ama en akla yatan senaryo ‘U’ şeklinde bir toparlama olacağı senaryosu. Burada da önemli soru U'nun alt çizgisinin ne kadar uzun olacağı. Geçen ay gelen ABD verileri, beklendiği kadar hızlı bir toparlanma sürecinde olmadığımızı gösterdi. Önümüzdeki döneme ilişkin beklentileriniz nedir? Çolak: Önümüzdeki dönemde ekonomik canlanma ile birlikte kredi piyasalarının açılmaması durumunda bu karlılık sürdürülemeyebilir. Bunun yanı sıra IMF anlaşması, 2010-2012 yıllarını kapsayan orta vadeli program, 2011 de yürürlüğe girecek mali kuralın iç ve dış piyasalar tarafından desteklenmesi ve en önemlisi bunların da katkısıyla gelebilecek Türkiye'nin kredi notunun artırılması gibi faktörler Türkiye'nin cazibesini ve uluslararası likiditeden çektiği payın artmasını gündeme getirecek. Buna bağlı olarak da çok ciddi fırsatlar doğuracak. Bu dönemde yukarıda bahsettiğimiz tehdit-fırsat analizinin özellikle zamanlama anlamında hayati önem taşıyacağını düşünüyoruz. Yatırım stratejimizi de bu zamanlamayı en iyi şekilde yapmak üzerine kuracağız.
Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/sampiyon-fonlarin-sirlari/262803