IMF ve Dünya Bankası toplantıları öncesinde gerçekleştirilen buluşmada ele alınan “İstanbul Mutabakatı”nın kriz deneyimlerinin paylaşımı ve işbirliği anlamına geldiğini söyleyen Sabancı Dinçer, “Özellikle gelişmiş pazarlar, kriz tecrübesi yüksek diğer ülkelerin deneyimlerinden yararlanmalılar.” dedi. Sabancı Dinçer, sürdürülebilir kalkınma kapsamında gelişmekte olan ekonomilerin artan önemine de vurgu yaptı. Uluslararası bankacılık sektörünün önde gelen isimlerinin katıldığı toplantı çerçevesinde konuşan Suzan Sabancı Dinçer, Türkiye’yi örnek göstererek, 2001 krizi gibi büyük bir krizin yeni düzenlenmeler ve daha sıkı denetim süreçlerini içeren başarılı bir yeniden yapılanma ile aşıldığını anımsattı. Türkiye’deki bankaların artık çok daha dengeli ve güçlü bilançolar açıkladıklarını vurgulayan Sabancı Dinçer, bankaların sermaye yeterlilik oranlarının yüzde 19’lar seviyesinde olduğunu ve sağlıklı aktif yapısına dayalı varlık yönetiminde önemli başarılara ulaşıldığının altını çizdi. Sabancı Dinçer, Türkiye’de bankacılık sisteminde toksik varlıkların bulunmadığını da vurguladı. “İstanbul Mutabakatı”nın, günümüzde piyasalarda oluşan karşılıklı bağımlılık ve güven unsurlarının tanınması anlamına geldiğini belirten Sabancı Dinçer, IMF ve Dünya Bankası toplantılarının İstanbul’da yapılmasının önemi hakkında da şunları söyledi: “Yaşadığımız dünyada merkezler ve odak noktaları değişiyor; İstanbul hem zorlu dönemlere hem de çok büyük gelişim ve değişimlere tanık olmuş bir şehir. İstanbul, IMF/Dünya Bankası toplantılarına 2. kez ev sahipliği yapıyor. Bundan önceki toplantı 1955 yılında gerçekleşmişti. Türkiye, Soğuk Savaş yıllarında liberal dünyanın sınırında yer alan, yalnızlıktan kurtulmaya çalışan bir ülkeydi. Şimdi ise farklı bölgeleri birleştiren bir kavşağın merkezinde, farklılıkların birleşip ortak bir paydada buluştuğu noktada yer alıyor