2009 DAHA ZOR BİR YIL OLACAK
Tarih: 09 Nisan 2009 - 22:41
Eximbank Genel Müdürü Ahmet Kılıçoğlu, HABERTÜRK'te Balçiçek Pamir'in konuğu oldu. Eximbank ve küresel ekonomik krizde dış ticarette yaşanan sorunlarla ilgili çok önemli açıklamalar yapan Kılıçoğlu, 2009 yılının Türkiye açısından daha zor geçeceğini söyledi.
B.P: Eximbank'ın Genel Müdürü Ahmet Kılıçoğlu ile birlikteyiz. 21 yıllık bir banka Eximbank değil mi?
A.K: Evet.
B.P: Siz de 21 yıldır oradasınız?
A.K: Evet.
B.P: Bu nasıl bir his, Eximbank diyince akla Ahmet Kılıçoğlu geliyor?
A.K: Teşekkür ederim böyle düşündüğünüz için. Evet, çok uzun bir birliktelik oldu. Fazla benimsedim diyebilirim. Beni de herkes Mr. Eximbank gibi tanımaya başladı.
B.P: Öncelikle ekonomik kriz muamması ile başlayalım. Muamma diyeceğim halk ağzı ile. Ekonomik kriz var mı, yok mu? Bakan Mehmet Şimşek çıkıyor yok diyor, başkaları var diyor, teğet geçti diyor. Sizin cepheden kriz nasıl görünüyor? Kriz var mı, yok mu? Hissedecek miyiz, hissettik mi?
A.K: Dünyada 1930'lardan sonraki en büyük ekonomik kriz var. Daha önce 98'de Rusya'da yaşanan kriz, Asya krizi, 2001'de ülkemizde yaşanan kriz ile mukayede edildiğinde bu bütün dünyayı saran tek ve en büyük kriz. Bu Amerika'dan başlayan bir kriz. Amerika'da mali sistemle, kredi çökmesi ile, bütün emtia, varlık fiyatlarının düşmesi ile, talep daralması, ithalatın, ihracaatın azalmasıyla, globalleşen dünyada da... 1930'da böyle birşey olsaydı belki bu kadar çabuk dünyaya yayılmayacaktı. Ama globalleşen dünyanın da böyle bir fiyatı oldu. Türkiye açısından baktığımızda ise, Türkiye son yıllarda özellikle dış ticarette büyük gelişme yaşadı. Geçen yılki dış ticaret hacmimiz yaklaşık 333 milyar dolar. Türkiye 132 milyar dolar ihracat yapan, 200'den fazla ğlkeye bu mallarını satabilen, hizmet ihracatı açısından da 24 milyar dolar iş hacmine ulaşan, dünya ile hakikaten entegre olmuş bir ekonomi. Dünyada bu boyutta ekomik krizin yaşanmasıyla birlikte Türkiye'nin etkilenmemesi mümkün değil. İlk verilere göre; olumlu-olumsuz açıdan bardağın neresine baktığınıza göre değişiyor.
B.P: Değişiyor mu gerçekten?
A.K: Şöyle değişiyor, iyi bakmak lazım. Ekonominin iyi olduğu iddia edilen dönemde eleştirler cari açık üzerinde yoğunlaşıyordu. Bugünkü konjoktürde dış ticaretin dengelendiğini söylüyoruz. Mart ayında ithalat rakamı ile ihracat rakamı birbirinin aynı. Buna bakıp bunu iyileşme olarak görmek mümkün değil.
B.P: Bugün Kürşat Tüzmen konuktu HABERTÜRK'te. Diyor ki; toplam ihracat yüzde 25 azaldı, ancak toplam ithalat yüzde 48 azaldığı için geçen ay dış ticaret açığı çok azaldı. Galiba bu bardağın dolu boş hikayesi.
A.K: Biz nihayette gelişmekte olan bir ülkeyiz. Bizim belli bir ithalat ihtiyacımız var. Özellikle sermaye ve yatırım malları açısından. Bu ithalatı saplıklı bir şekilde yapmamız lazım ki; ekonomik büyümemiz devam etsin. Bir şey ithal etmeyelim, satmayalım, o zaman dış ticaret dengede olur. Ama ekonomi gerekli büyümeyi gösteremez. Ama netice itibariyle ihracata olumsuz etkisi oldu. İlk 3 aylık dönemde yüzde 30'dan fazla düşüş var.
B.P: Sizin bir cümlenizi not almışım; "Evet kriz var ve 2009 yılı çok zor olacak" diyorsunuz. Niye çok zor olacak ve nasıl bir çok zor yıl bekliyor bizi?
A.K: Türkiye'nin son 10 yıllık ekonomik performansına baktığınız zaman ekonomik büyüme çok etkileyici bir şekilde oldu. Biz 24 çeyrek peşpeşe ilk defa büyüdük. Hiç kesintisiz olarak. Bunun arkasında da itici güç, dış ticaret ve ihracat sektörüdür. GSMH'mızın yarısı buradan gelmeye başladı. Eximbank kurulduğunda Türkiye'nin ihracatı 10 milyar dolardı. Şimdi 132'den bahsediyoruz. 2023'de 500 milyar dolar gibi bir hedefimiz vardı. Cumhuriyetin 100. yılında sayın bakanın koyduğu bir hedef vardı. Hala biz o hedefe inanıyoruz. Önemli olan çıtayı oraya koyup, yanaşabilmek.
B.P: Çok mu hayalci bir hedef?
A.K: Şu anda bunu söylerseniz çok gerçekçi olmaz. Ekonomi konjoktürel dalgalanmaların olduğu bir saha. Şimdi aşağıya doğru gidiyoruz, bunun dönüşü olacaktır. Yukarı çıktığımız dönemlerde olacaktır. Tıpkı 11 Eylül saldırısından sonra ABD'de faizleri düşürüp, likiditeyi artırıp, ekonomiyi canlı tutmanın bütün dünyaya hem likidite, hem yabancı sermaye girişi gibi olumlu yansıdıysa, hakikaten bir bahar havası vardı... Herkesin kazandığı bir oyun vardı, o bitti. 2009 yılına gelince de şöyle bir şey yaşadık biz; 2001 krizi ile baktığınız zaman Türkiye'nin makro ekonomik göstergeleri daha sağlamdı. Bankacılık sektörü çok çok dhaa sağlamdı. Böyle bir avantajla girdik. Onun içinde ilk dalgalar bize çok etkileyici gelmedi. Bir zaman farkıyla o dalgalar geliyor.
B.P: O yüzde de ciddi hissedildi mi, hissedilmedi mi tartışması oldu.
A.K: Böyle bir tartışma oldu. Giderek bu dalgalar buraya vurdukça olumsuz etkilerini görüyoruz. 2009 o anlamda daha zor olacaktır. Hükümetin programında 149 milyar dolarlık bir ihracat hedefi vardı. Bu hedef revize edilmek zorunda kaldı. Şimdi 100 milyar dolar civarında bir ihracat hedefi var. Zaten bu rakamlar yaşadığımız sıkıntıyı ortaya koyuyor. Bunun içinde çalışmamız lazım. Hakikaten sıkı çalışmamız lazım.
B.P: Bakan Tüzmen'in bahsettiği konu başlıklarından gitmek istiyorum, Obama'nın ziyaretinin dış ticaret açısından olumlu olacağını düşünüyorum diyor. Ne düşünüyorsunuz?
A.K: Obama'nın Türkiye'yi ziyaret etmesi siyaset açısından nasıl olumlu ise, bunun bütün dünyada Türkiye'nin siyasi olarak yerli yerine konulmasında olumlu olduğunu düşünüyorum. Bunun olumlu yansımaları ticarette de görülecektir. Amerika ile olan ticarette görülecektir. Bunun Avrupa'ya yansımaları olacaktır. Türkiye'nin önemli bir ekonomi olduğu, belli bir sisteminin olduğu, kriz nedeniyle ekonomide bir takım sıkıntılar olduğu, ama hala Türkiye'de çalışan bir mekanizma olduğu ve Türkiye'nin birlikte çalışılacak bir ülke olduğu mesajı çıkar diye düşünüyorum.
B.P: Finans çevrelerinde böyle bir şey çıkar mı gerçekten?
A.K: Olumlu bir yansıması olacak diye ümit ediyorum.
B.P: Yada ihracat yapan Türkler için...
A.K: Amerika bizim göreceli olarak çok önemli bir pazarımız değil. İlk başlardaki argümanlarda, kriz Amerika'da çıktı, bizim ticaretimiz Amerika ile fazla yok, böyle bir tahliller vardı. Dünya üretimi ve tükatiminin neredeyse üçte birini yapan Amerika olunca orada ne olursa herkesi bir şekilde etkiliyor. Neticede Avrupa'ya geldi ve Avrupa'dan da ufak ufak diğer ülkelere sızdı. Amerika ile ilişkiler her anlamda ne kadar önemli ise ticarette de o kadar önemli. Katkısı olacaktır diye düşünüyorum.
B.P: Kredi denilince bu kriz döneminde şöyle şeyler dolaşmaya başladı; bankalar para var ama kredi vermiyorlar, yoksa bankalar ciddi sıkıntı yaşıyor o yüzden kredi vermiyor. Bunlar dolaştı piyasada belki hala dolaşıyor. Ne düşünüyorsunuz bunun için?
A.K: Hepsi birazcık doğru gibi. Bankalar halktan para topluyorlar, kaynaklarının asıl kısmı bu. İkincisi sermayedarları para koyuyorlar. Üçüncüsü de yurt dışından borçlanıyorlar. Böyle bir krizde ilk sıkıntı güvenden çıkar. Güvensizlikten çıkar. Bu bazı bankalardan mevduat çıkışına neden olur. Dolayısıyla o bankaların ellerindeki imkanlar kısıtlanmış olacaktır. Çok belirgin birşey olmadı. Sistemin sağlamlığından oldu. İkincisi ise yurt dışındaki borçlanmalardan, bizim sendikasyon kredisi dediğimiz özellikle kısa vadeli borçlanmalarda yerine koyma dediğimiz oran yaklaşık yüzde 70 civarında oldu. Biz Eximbank olarak geçen hafta 200 milyon Euro aldık, sendikasyonumuzu yeniledik. Yüzde 81 devir oranı yakaladık. Memnunuz. Burada da bir kısıtlama oldu. Dolayısıyla elinizdeki imkanlar daraldı. Ekonomideki yavaşlama, üretim yavaşlıyor, talep yavaşlıyor. Banka açısından bakınca işletme kredi için başvurunca siz finansman desteği sağlıyorsunuz, onla üretim yapıyorlar, satış yapıyorlar, geriye ödüyor, sizde o kredileri geriye ödüyorsunuz. O silsilede bir sıkıntı görüyorsa bankacı biraz daha tedirgin oluyor. Risk alma iştahı azalıyor. Bütün bunları yanyana koyduğunuz vakit bankalar çok sıkıntıda oldukları için değil ekonomik projeksiyonda kendilerini çok güvende hissetmedikleri için... Yoksa 2001 krizi ile mukayese ettiğimizde en sağlam olduğumuz yer bankacılık sektörü.
B.P: Kredi verme oranı 2001 ile kıyaslarsanız nasıl bir şey çıkar?
A.K: Krizi yaşadığımızda kredi aktik oranının yüzde 18'lere düştüğünü görmüştük. Şimdi yüzde 51-52 civarında. Bankalar reel sektörle daha içiçe çalışıyorlar. Reel sektörün yaşaması bankaların da menfaatinedir.
B.P: Biraz risk mi almak gerekiyor?
A.K: Risk almak gerekir. Bankalarında ellerinin bir kısmı zaten taşın altında. Onun içinde bunu devam ettirirler.
B.P: Bu dönemde Eximbank'ın önemi ortaya çıkıyor. Niye Eximbank önemli oluyor o zaman?
A.K: 2. Dünya Savaşı'ndan sonra, 1930'ların ekonomik buhranı, bir canlılık gerekiyor, şöyle bir kurum düşünüyorlar; bir, üretimi, istihdamı, ihracatı desteklesin ama bunu yaparken karşı da bunların alıcılarını da, bunlar uzun vadeli kredi ihtiyacı olan şeyler, santral kuracaksınız, köprü yapacaksınız, karşı taraftaki az gelişmiş ülkelerin bunu alma kabiliyetleri sınırlı olduğu için onlara uzun vadeli kredilerle bunları almalarına yardım edelim.
B.P: Eximbank'ın uzun ve havalı ismi neydi?
A.K: Bizimki Türkiye İhracat Kredi Bankası A.Ş. Böyle ikili bir amaçla kurulmuş. Çok fonksiyonel kullanılmış. Mali piyasalarda likidite sorunu olursa, fiyatlar yükselirse, uygun koşullu kredi verme sıkıntıya düşerse, risk alma iştahında azalma olursa o zaman Eximbanklar daha önemli kurumlar olarak ortaya çıkıyor. Böyle durumlarda herkes dönüp hadi bakalım biraz daha çalışman lazım diyor.
B.P: Eximbank ile ilgili eleştirileri topladıp. Faizler yüksek, kredilendirme oranı düşük, tahhütler bizi zorluyor. Bu üç eleştiri için ne diyorsunuz?
A.K: Eximbank faizleri piyasadaki en uygun faizlerdir. Biz neticede devletin parasını kullanıyoruz. Eximbank'ın sermayesini güçlendirmesi kredi politikasının mali açıdan profesyonelce götürülmesinden geçiyor. Bilançolar sağlam olacak. Biz onu gözeterek mümkün olan en uygun faizi vermeye çalışıyoruz.
B.P: Siz "Her zaman ayakta duracak şekilde plan yapıyoruz" diyorsunuz.
A.K: Eximbank'ın uzun soluklu olması lazım. Eximbank'ın en takdir edildiği dönem 2001 krizidir. Bankacılık sektöründen kriz çıkmıştı. Krediler geri çağırıldı, faizler inanılmaz yükseltildi. Çok sıkıntılı bir dönem yaşandı. Aynı dönemde geri kredi çağırmayan tek banka Eximbank'tır. Geri dönmeyen kredimiz yoktu, rasyolarımız uygundu, hükümetimiz o zaman bizi destekledi. O dönemde ayakta tutabildiğimiz ihracatçılar dönüp 100 milyar dolar ihracat sınırını geçtiler. Biz yurtdışında da bu sayede borçlanabiliyoruz.
B.P: Dövizle borç almaktan korkuyoruz diyor bazı ihracatçılar. Hak veriyor musunuz bu korkuya?
A.K: Türkiye'den eskiden beri bir korku var. Kazancınız döviz ise dövizle borçlanmaktan korkmaya neden yok. Satmak için ürettiğiniz malın girdileri TL'dir, çapraz kurdan bir zarara uğrayabilirsiniz.
B.P: Kredilerde teminat sorunu yaşadık diyenler var. Gösterdiğimiz teminatların değeri düştü diyorlar, önemli bir problem mi bu?
A.K: Önemli bir gelişme. Siz kredi alırken evinizi teminat olarak göstermişsiniz, o zamanki değeri 100 bin, bugün tekrar değerlendirme yapıldığında o evi o fiyattan alacak kimse olmadığından teminat erezona uğramış oluyor, bankada kendini boşlukta hissediyor. Bu ciddi bir sorun. İki tarafı da zorlayan bir şey.
B.P: "İhracatçıların risk alması lazım, yeni pazarlara açılmaları lazım" diyorsunuz. Bunu biraz açalım isterseniz.
A.K: Eximbank 92 yılında Orta Asya ülkelerine 1 milyar dolar kredi açtı. Türkmenistan'da Türk müteşebbislerinin yaptığı işlerin toplamı 8.5 milyar dolardı. Bizim oraya açtığımız kredi 100 milyon dolar civarındaydı. Böyle bir çarpan var. Bu krediyi Türkmenistan'ın imkanlarının sınırlı olduğu zaman açarsanız anlamlı olur. Böyle kriz dönemlerinde biz ihracatı yeni pazarlara girerek artırabiliriz.
B.P: Mayıs ayında önemli bir toplantı var. Biraz da ondan bahsedelim.
A.K: Bütün Eximbankların bir birliği var. Bern Union diye. İsviçre'nin Bern şehrinde kurulmuş ama şimdi Londra'da. 42 ülkeden eximbank ve benzeri kuruluşun üye olduğu bir birlik. Bunun bahar toplantısı Mayıs'ın ilk haftası Ankara'da yapılacak.
Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/2009-daha-zor-bir-yil-olacak/257481