PAZARIN EN AZ YÜZDE 10-15'İNİ İSTERİZ
Tarih: 12 Şubat 2009 - 21:33
ING Bank Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı John Mccarthy, "Tam bir Hollandalı gibi geldik, yani uzun vadeli yaklaşımımız var, şu anda yüzde 4 pazar payımız var oma bir ülkeye girdiğimiz zaman pazarın en azından yüzde 10-15'ini isteriz" dedi.
ING Bank Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı John McCarthy, IMF'yi reddetmenin mümkün olmadığını, fonların Türkiye'de olmasına ihtiyaç duyulduğunu, fonlar olmadan borçların azaltılamayacağını kaydetti.
"Fırsatlar Ülkesi Türkiye: Yatırımlar İçin Güvenli Bir Liman" temalı konferans kapsamında gerçekleştirilen "İstanbul'un Finans Merkezi Olması Yolunda Türk Finans Sistemine Bakış" konulu oturumda konuşan McCarthy, Türkiye'ye gelmek için uzun zaman düşünüp taşınmış bir şirketin temsilcisi olduğunu belirterek, ING'nin küresel faaliyetleri hakkında bilgi verdi.
McCarthy, 50 ülkede 85 milyon müşteriye sahip olan ING'nin 14 milyar avro
civarında pazar sermayesi bulunduğunu, bütün varlıklarının 1 trilyon avroyu
aştığını belirtti.
ING'nin Türkiye'ye gelirken siyasal istikrar, ekonomik iyileşme gibi
gelişmeler için beklediğini söyleyen McCarthy, "Tam bir Hollandalı gibi geldik.
Yani uzun vadeli yaklaşımımız var. Şu anda yüzde 4 pazar payımız var ama bir
ülkeye girdiğimiz zaman pazarın en azından yüzde 10-15'ini isteriz" diye
konuştu.
Türkiye'deki bankacılık, leasing, factoring, varlık yönetimi, menkul
değerler, bireysel emeklilik gibi alanlardaki çalışmalarının yanı sıra
sigortacılık sektörüne girmeye de eğilimli olduklarını bildiren McCarthy,
"Burada halihazırda ne yapacağımız açık değil fakat bu alana gireceğiz" dedi.
Küresel krize de değinen McCarthy, şunları söyledi:
"Türkiye de bu hastalığa kapılacak ama 2001 yılından itibaren Türkiye
krizlerle başa çıkma açısından çok daha formda bir toplum haline geldi. Türkiye
bu hastalığa yakalandığında diğer ülkelerden biraz daha hızlı bir şekilde kendine
çeki düzen verecek."
McCarthy, IMF anlaşmasına ilişkin olarak ise, "Kişisel olarak
söylüyorum, hükümetin IMF ile çok başarılı tarihini neden kullanmadığı konusunda
doğrusu üzgünüm. Bu benim kişisel yorumum. Gerek IMF ile ilişkide gerek AB ile
müzakerelerde Türkiye çok iyi iş yapmıştır" değerlendirmesinde bulundu.
-BÜYÜMENİN FİNANSMANINDA ÖZEL EMEKLİLİK FONLARI...-
Türkiye'nin borçlarının GSYİH'ya oranının büyük sorun oluşturmadığını
ancak kısa vadeli borçlar konusunda endişe edilebileceğini kaydeden McCarthy,
Türkiye'nin kısa süre önce piyasaya 1 milyar eurobond çıkardığını ve bu pazar
koşullarında Türk kağıtlarına olan talebin güçlü şekilde devam ettiğini ve
fiyatlarının da "hiç fena" olmadığını bildirdi.
Türkiye'de bankaların çok sıkı standartlarla çalıştığını söyleyen
McCarthy, büyümenin finansmanında özel emekliliğin önemli rol oynayacağına işaret
etti.
McCarthy, özel emeklilikte hükümetin gönüllü durumdan daha çok zorunlu
kılmaya yönelik bir pozisyona geçmesi ve insanların geleceklerine yatırım
yapmalarını desteklemesi ve vergi teşviklerini daha etkinleştirmesi gerektiğini
kaydetti.
Dünya Bankası ve IMF'in "vergi gelirlerini artır" diye Türkiye'ye baskı
yaptığını savunan McCarthy, "IMF'yi reddetmek mümkün değil çünkü fonların
Türkiye'de olması lazım. Fonlar olmadan borcu azaltamayacağız. Böyle olmazsa
zenginliğin yaygınlaşması gerçekleşemez. Bütün bu büyüme potansiyeli içinde
rolümüz nedir? Biz banka olarak, bu pazarda bir aktör olarak gücümüze inanıyoruz
ve uzun vadeli olarak Türkiye'ye geldik. Şu anda Türkiye'ye 4,4 milyar dolar
yatırmış durumdayız. Daha da artıracağız" şeklinde konuştu.
-"10-15 YIL SONRASINA BİR ÖN HAZIRLIK..."-
Denizbank Başekonomisti Saruhan Özel ise finansal merkez olmak için
başkaları tarafından öyle algılanmanın önemli olduğunu belirterek, 2008 yılı
eylül ayında oluşturulan küresel finans merkezleri endeksinde ilk sırayı
Londra'nın aldığını, Dubai'nin 23., Moskova'nın 57. sırada bulunduğu kaydetti.
Londra'nın sıralamada ilk sırayı almasına neden olan özelliklerine
ilişkin bilgi veren ve 550 uluslararası banka, 170 uluslararası aracı kurum, 600
bin finans profesyoneline ev sahipliği yaptığını belirten Özel, endeks
incelendiğinde finans merkezi olduktan sonra ekonominin büyüyeceği beklentisinin
yanlış olduğunu, önce ekonominin büyümesi gerektiğini söyledi.
İstanbul'un da Londra gibi önemli bir şehir ekonomisine sahip olduğunu,
Türkiye'deki iş gücünün ve sanayi üretiminin önemli bir kısmının İstanbul'da
gerçekleştiğini, banka şubelerinin yüzde 30'unun, toplam mevduatın ve kredilerin
yüzde 42'sinin burada bulunduğunu, Türkiye ihracatının yüzde 55'inin İstanbul'dan
gerçekleştirildiğini anlatan Özel, İstanbul'un merkezi konumda bulunma, gelişmiş
bilgi teknoloji altyapısı, organize finansal piyasa, farklı kültürlere açık olma
gibi özelliklerine de dikkati çekti.
Özel, bu olumlu özelliklere karşın iş ortamının geliştirilmesi
gerektiğini belirterek, Dubai'nin finans merkezi olma yönünde yaptığı çalışmalar
hakkında bilgi verdi.
Saruhan Özel, İstanbul'un finans merkezi olması projesinin zamanlamasına
ilişkin bir soru üzerine, "Evet, biraz erken bir hareketlenme bu. Makroekonomik
politikalar açısından daha gidecek yol var. Rusya gibi bazı rakiplerimizin ortaya
çıkması bizi potaya sokuyor. Bunu 10-15 yıl sonrasına bir ön hazırlık olarak
düşünebiliriz" dedi.
Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/pazarin-en-az-yuzde-10-15ini-isteriz/255920