BANKACILIK ÜLKEMİZE AVANTAJ YARATACAK
Tarih: 10 Şubat 2009 - 14:43
"Dünyadaki global depremde, en azından bugüne kadar ülkemizin ağrı kesicilerle idare etmesinin en önemli sebebi, bankacılık sisteminin sıhhati ve ayaklarının yere sağlam basmasıdır" diyen BDDK Başkanı Bilgin, bankacılık sektörünün krizden çıkışta ülkemize avantaj kazandıracağını söyledi....
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Tevfik Bilgin, dünyadaki global depremde, en azından bugüne kadar, Türkiye'nin ağrı kesicilerle idare etmesinin en önemli sebebinin, bankacılık sisteminin sıhhati ve ayaklarının yere basması olduğunu söyledi.
Bilgin, Türk Bankacılık Sistemi 2008 Sonuçları ve 2009 Beklentileri
konulu basın toplantısı düzenledi.
BDDK Başkanı Bilgin, toplantıda yaptığı konuşmada, literatürde geleneksel
görüş olarak bilinen "fiyat istikrarı sağlanmadan, finansal istikrar
sağlanamaz" görüşünün son krizde yerle bir olduğunu ifade ederek, diğer
ülkelerden ve Türkiye örneğinden de anlaşıldığı üzere, finansal istikrarın
sağlanmasının ve bankacılık sektörünün sağlıklılığının, para ve maliye
politikalarındaki başarının ön koşulu olduğunu kaydetti.
Global krizde diğer ülkelerin farklı dozlarda, ilaç, antibiyotik, serum
tedavisi veya yoğun bakım tedavilerinin hep beraber izlendiğini anlatan Bilgin,
"Türkiye olarak bazı ağrı kesicilerle bugüne kadar geldik. Dünyadaki global
depremde en azından bu güne kadar ülkemizin ağrı kesicilerle idare etmesinin en
önemli sebebi bankacılık sisteminin sıhhati ve ayaklarının yere sağlam
basmasıdır" dedi.
Bilgin, bugün ülkelerin uyguladıkları her tedavinin, şiddetine bağlı
olarak, gelecekte yan etkilerini de aynı şiddette göstereceğini belirterek, bu
bakımdan, krizden çıkışta Türk bankacılık sisteminin Türkiye'ye avantaj
kazandıracağını bildirdi.
-KÜRESEL KRİZ-
BDDK Başkanı Bilgin, global ekonomilerde yaşanan krizin ilk boyutunun
reel ekonomi olduğunu kaydederek, ABD, Avro Bölgesi, İngiltere ve Japonya gibi
büyük gelişmiş ülkelerde bozulma sürecinin devam ettiğini anlattı.
Bu durumun doğal bir sonucu olarak uluslararası otoritelerin ekonomik
büyüme konusundaki olumsuz beklentilerinin de had safhalara ulaştığına işaret
eden Bilgin, 2009 yılı için söz konusu ülke ve birliklerde negatif ekonomik
büyüme olasılığının kesinleştiğini söyledi.
Bilgin, reel ekonomi için oldukça önemli olan enflasyon baskısının, bu
dönemde uygulanan para politikaları sonucu değil, petrol ve emtia fiyatlarındaki
ani ve hızlı düşüş nedeniyle yerini dezenflasyonist sürece terk ettiğini de
kaydetti.
Krizin ikinci ve Türkiye'yi de ilgilendiren boyutunun finansal boyut
olduğunu belirten Bilgin, finansal boyut ile ilgili olarak son likidite verme
merci olan Merkez Bankalarının ellerini, gerek politika faizlerini düşürme
kabiliyeti, gerekse yüksek likidite enjeksiyonu yapabilme yönüyle
kuvvetlendirdiğini anlatan Bilgin, şöyle devam etti:
"Örneğin, ABD, Almanya, Avustralya, Güney Kore, Kanada gibi ülkelerin,
krizin başladığı günden bugüne kadar muhtelif programlar çerçevesinde piyasaya
verdikleri toplam fon miktarı, Merkez Bankaları aracılığıyla 3.8 trilyon
dolardır. Buna limitsiz olarak açılan kredi imkanlarını ve kredi linelarını dahil
etmiyoruz.
Ancak, bütün bunlara rağmen halihazırda dünya finans sektöründe,
bankacılıkta 803 milyar dolar, sigortacılıkta 151 milyar dolar, mortgage finans
şirketlerinde 114 milyar dolar olmak üzere, toplam 1 trilyon 68 milyon dolarlık
zarar yazılması önlenememiştir. Söz konusu zarara karşı yapılan sermaye
artırımları ise 982 milyar dolardır. Bu noktada gösterilen tüm gayretler, tüm
çabalar, kredi piyasalarına etki göstermemekte ve piyasada bir türlü hareket
başlamamaktadır. Gerek büyük bankaların CDS'leri, gerekse kurumsal CDS seviyeleri
(CDS-Credit Default Swaps- bir ülkenin borçlarını ödememe olasılığına karşı
alınan sigortaya ödenen prim) ile ülkelerin Hazine getirileri arasındaki farklar
hala rekor seviyelerdedir. Bir anlamda tansiyonun boyutu hala yüksektir."
Bilgin, yeni bir Varlık Fiyat Balonu oluşturulduğunu da belirterek, bu
balondaki ana oyuncunun ise devlet kağıtları olduğunu, özellikle ABD'de oluşan bu
yeni balonun yapılması planlanan mali teşhis ve kurtarma planları sonrasında daha
da şişeceğini ve bundan sonraki en büyük finansal kırılganlığın şirket batmaları
değil, ülke hazinelerine olan güvenin sarsılması şeklinde kendini göstereceğini
sözlerine ekledi.
-BDDK BAŞKANI BİLGİN: (2)
-"TEMENNİMİZ, DIŞ FİNANSMANIN AZALDIĞI BİR DÖNEMDE YURT
İÇİNDE DE DÖVİZ KREDİSİ VERME KOŞULLARININ BİR MİKTAR
GENİŞLETİLMESİ"
-"BİREYSEL KREDİLERDE TAKİBE DÜŞEN KİŞİ SAYISI 2008 SONUNDA
YÜZDE 62 ARTTI. ARTIŞIN TEMEL SEBEBİ YENİ KART BORÇLULARI"
-"EN RİSKLİ ALAN KREDİ KARTLARI. ÖNÜMÜZDEKİ AYLARDA KREDİ
KARTLARINDAKİ TAKİBE DÖNÜŞÜM ORANININ BİR MİKTAR DAHA YÜKSELMESİ
BEKLENEBİLİR"
-"ASLINDA KRİZİN VE KURTARMA PAKETLERİNİN TEMEL SEBEBİ, AŞIRI
BORÇLULUK ORANI. HALKIMIZIN BORÇLULUK DÜZEYİ DİĞER ÜLKELERLE
KARŞILAŞTIRILDIĞINDA DENGELİ DÜZEYDE"
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Tevfik Bilgin, toplam kredilerin yüzde 29'unun yabancı para cinsinden olduğunu ve bunun da yüzde 65'ini oluşturan 45 milyar doların Türk bankalarının offshore şubelerinden kullandırıldığını belirterek, "Neden offshore
şubeler üzerinden kredileri kullandırmak zorunda bırakılıyoruz? Temennimiz, dış
finansmanın azaldığı bir dönemde yurt içinde de döviz kredisi verme koşullarının
bir miktar genişletilmesidir" dedi.
Bilgin, düzenlediği basın toplantısında, küresel ekonomik krizin, Lehman
Brothers'ın 15 Ağustos 2008 tarihindeki iflasıyla gerçek anlamda kendini
hissettirmeye başladığını, bu olaydan sonra dünyada tedirginlik, korku, inanç
kırılması ve "sıra kimde endişesi"nin hakim olduğunu kaydetti.
Türkiye'nin de bu süreçten etkilendiğini, veriler açısından 2008 Eylül
sonundaki trendin büyük önem taşıdığını ifade eden Bilgin, 2008 Ekim-Kasım-Aralık
döneminde Türkiye'de 268 yeni şube açıldığını, personel sayısının 1.140 arttığını
bildirdi ve Türk bankalarının batı muadillerinin aksine planlanan şube açılması
ve personel alımını kesmediğine dikkati çekti.
Bilgin'in, 2007 ve 2008 yıl sonu itibariyle sektöre yönelik
karşılaştırmalı açıkladığı verilere göre, 2007 yılı sonunda yüzde 3,5 olan
kredilerin takibe dönüşüm oranı, 2008 sonunda yüzde 3,6 oldu. Sektörün ortalama
sermaye yeterlilik oranı 2007 sonunda yüzde 18,9, 2008'de yüzde 18 olarak
gerçekleşti. 2007 sonunda yüzde 83,2 olan mevduatın krediye dönüşüm oranı da 2008
sonunda yüzde 84,1'e yükseldi.
-"BANKACILIK SİSTEMİNDE KARLILIK BİR MİKTAR DÜŞTÜ"-
Bir önceki yılla karşılaştırıldığında 2008'de bankaların karlılığında bir
miktar düşüş meydana geldiğini ifade eden Bilgin, aynı dönemde aktif karlılığın
yüzde 2,8'den yüzde 2'ye gerilediğini bildirdi. Bilgin, 2008 sonunda Türk
Bankacılık Sistemi aktif toplamının 733 milyar TL olduğunu, GSMH içindeki payının
yüzde 75'i bulduğunu söyledi.
Bilgin, "Türk Bankacılık Sistemi ve BDDK olarak dünyadaki
muadillerimizle karşılaştırıldığında şeffaflığımızın gerçekten çok farklı bir
noktada olduğunu görmekteyiz. Bize göre şeffaflık, bankacılığa güvenin de birinci
gereğidir" dedi.
-"KREDİLER 2008 TOPLAMDA YÜZDE 29, SON ÇEYREKTE YÜZDE 1,8 ARTTI"
Krediler hakkında da bilgi veren Bilgin, 2008 sonu itibariyle toplam
kredilerin GSMH içindeki payının yüzde 38'i bulduğunu belirterek, kredi
toplamının 368 milyar TL'yi bulduğunu, kredilerin toplam aktifin yüzde 50'sini
oluşturduğunu söyledi.
Bilgin, her zaman bankacılığın büyüklüğünün yetersiz olduğunu, kredilerin
daha büyük olması gerektiğinin söylendiğine dikkati çekerek, "Ancak, kriz
döneminde gördük ki kredilerin GSMH içindeki payının çok yüksek olmaması riski
azaltmakta. Bazı ülkelerin temel sorunu, aslında kredilerin ve özellikle bireysel
kredilerin çok yüksek hacmidir" dedi.
Kredilerin 2008 yılı boyunca yüzde 29 artış gösterdiğini, Eylül 2008
sonrasına bakıldığında ise 3 aylık artış oranının yüzde 1,8'de kaldığını belirten
Bilgin, "Bankalarımız aslında 2007'nin sonlarına doğru hızlarını
yavaşlatmışlardı ancak, yavaşlama 2008 yılının 4. çeyreğinde çok
keskinleşmiştir" dedi.
-"NEDEN OFFSHORE ÜZERİNDEN KREDİLERİ KULLANDIRMAK ZORUNDA
BIRAKILIYORUZ?"-
Toplam kredilerin yüzde 29'unun yabancı para cinsinden olduğunu, 70
milyar doları bulan bu tutarın yüzde 65'inin (yaklaşık 45 milyar dolar) Türk
bankalarının offshore şubelerinden kullandırıldığını kaydeden Bilgin, şöyle
konuştu:
"Bu operasyonun temel sebebi ise yurtiçinde ihracatçı olmayanlara döviz
kredisi kullandırılmasının yasak olması. Reel sektörün yurtdışından
borçlanmasından, bunun riskinden bahsederken ve resmi tam olarak göremezken,
neden Türk bankalarının ülke içinde belli koşullar dahilinde yabancı para kredi
vermesinin önünü açmıyoruz? Neden offshore şubeler üzerinden kredileri
kullandırmak zorunda bırakılıyoruz? Temennimiz, dış finansmanın azaldığı bir
dönemde yurt içinde de döviz kredisi verme koşullarının bir miktar
genişletilmesidir."
-"2008 SON ÇEYREKTE BİREYSEL KREDİLERDE GERİLEME VAR"-
Bilgin, 2008'de kullandırılan 368 milyar TL kredinin yüzde 44'ünün
kurumsal ve ticari, yüzde 32'sinin bireysel, yüzde 24'ünün KOBİ kredilerinden
oluştuğunu ifade ederek, kurumsal ve ticari kredilerin 1 yılda yüzde 44, bireysel
kredilerin yüzde 23 ve KOBİ kredilerinin ise yüzde 13 artış gösterdiğini
kaydetti.
Bireysel kredilerin toplam kredilerin üçte 1'ini oluşturduğuna dikkati
çeken Bilgin, bireysel kredilerde 2008 yılı toplamında yüzde 23 artış
gerçekleşmiş olmasına karşın Eylül 2008 sonrasında bir gerilemenin söz konusu
olduğunu belirtti.
Bilgin'in verdiği bilgiye göre, bireysel kredilerde ilk sırada konut,
ikinci sırada kredi kartları, üçüncü sırada da ihtiyaç kredileri yer aldı. 23
Ocak 2009 tarihi itibariyle konut kredileri 39 milyar TL, kredi kartları 34
milyar TL, ihtiyaç kredileri 33 milyar TL'yi buldu.
-"TÜM KREDİLERDE TAKİP ORANLARININ ARTMASI MUHTEMEL"-
Tevfik Bilgin, tüm kredilerin ortalama takip oranının 23 Ocak 2009 tarihi
itibariyle yüzde 3,8 olduğunu, takibe dönüşüm oranı en yüksek alanın yüzde 7 ile
kredi kartları olduğunu söyledi. Bu oranın taşıt kredilerinde yüzde 6,2
seviyesinde bulunduğunu kaydeden Bilgin, şu bilgileri verdi:
"Bireysel kredilerde, 2007 yılı sonunda takipteki müşteri sayısı 1
milyon 338 bin iken, 2008 sonunda 2 milyon 170 bin kişi oldu. Takibe düşen kişi
sayısı yüzde 62 arttı. Takibe dönüşüm oranı düşük kalmasına rağmen, takibe düşen
kişi sayısındaki yüzde 62'lik artışın temel sebebi; özellikle kredi kartlarına
2008 yılında eklenen yeni kart borçlularıdır. 2008 başında kredi kartı takipteki
müşteri sayısı 1 Milyon 86 bin iken, 2008 sonunda, bu, 1 milyon 564 bin kişiye
ulaşmıştır (eklenen 478 bin kişi).
Takipteki kişi sayısı konut kredisinde 10 bin, taşıt kredisinde 28 bin,
ihtiyaç kredisinde 268 bin, diğer bireysel kredilerde 366 bin, kredi kartında 1
milyon 564 bin olmak üzere toplam 2 milyon 170 bin bireysel kredi müşterisi takip
hesaplarında izleniyor.
Ekonomideki daralma, işsizlikteki artış gibi nedenlerle genel olarak tüm
kredilerde ama özelde bireysel kredilerde takip oranlarının artması
muhtemeldir."
-"KRİZİN TEMEL SEBEBİ AŞIRI BORÇLULUK"-
İngiltere, ABD, Güney Kore gibi diğer ülkelerde, bireysel kredilerin GSMH
içindeki payının, Türkiye ile karşılaştırılamayacak kadar yüksek olduğuna dikkati
çeken Bilgin, "Aslında krizin ve kurtarma paketlerinin temel sebebi de bu aşırı
borçluluk oranıdır. Halkımızın borçluluk düzeyi diğer ülkelerle
karşılaştırıldığında dengeli düzeydedir" dedi. Bilgin, bugün 71 milyon kişi
içinde konut kredisi kullanan kişi sayısının sadece 785 bin olduğuna işaret
etti.
Bireysel kredilerin sabit faizli olduğunu ve kredi kullanan müşterilerin
önemli bir bölümünün oldukça uygun faizlerle borçlandığını belirten Bilgin, "en
riskli alanın kredi kartları olduğunu" vurguladı ve şöyle devam etti:
"Geçmişte hem bankalar hem de tüketicilerin kredi kartındaki
yanlışlıklarını saymak istemiyorum. Krizin en şiddetli dönemlerinde kredi
kartlarındaki takibe dönüşüm oranı yüzde 7'ler düzeyine ulaşmıştır. Önümüzdeki
aylarda özellikle kredi kartlarındaki takibe dönüşüm oranının bir miktar daha
yükselmesi beklenebilir."
-"JAPON YENİ İLE KREDİ VERMEYE ÇALIŞAN BANKALAR ŞİMDİ NE
DÜŞÜNÜYORLAR?"-
Bilgin, 2008 Ağustos ayında bile Japon Yeni ile bireysel kredi
pazarlaması yapan bankalar bulunduğuna dikkati çekerek, "Hayatında Japon Yeni
görmemiş kişilere, faiz oranı düşük/yıllardır yükselmedi diyerek Yen kredi
vermeye çalışan bankalarımız, şimdi Japon Yeni yaklaşık yüzde 70 yükseldiğinde ne
düşünüyorlar acaba?" sözleriyle tepkisini dile getirdi.
Bankacılara seslenen Bilgin, "Toplumdaki kredi ahlakının yerleşmesinde
sizin de rolünüz var. Kendinizin kullanmadığı, riskli gördüğü enstrümanları bu
halka pazarlamayın. Bu bakımdan kriz dönemi, hem kredi kartı hem de sair krediler
bakımından önemli derslerin çıkarıldığı bir dönem. İnşallah hafızamız bunları
kalıcı olarak muhafaza eder" dedi.
BDDK BAŞKANI BİLGİN: (3)
-"MEVDUATIN ORTALAMA VADESİ 31 GÜN. BANKACILIK SİSTEMİNDE
MEVDUATIN VADESİ UZAMADAN, BANKALARIMIZ REEL SEKTÖRÜ İSTENEN
ÖLÇÜDE DESTEKLEYEMEZ"
-"BANKACILIK SİSTEMİ, 2009'DA YURT DIŞI ÖDEMELERDE 2008'E
GÖRE ÇOK DAHA RAHATTIR VE BEN BİR SORUN BEKLEMİYORUM"
-"İNANCIMIZ TANSİYONUN YAVAŞ YAVAŞ DÜŞECEĞİ YÖNÜNDE. MEVCUT
KOŞULLARIN DEVAM ETMESİ HALİNDE, KREDİ FAİZLERİNDE GERİLEME
EĞİLİMİ KUVVETLE MUHTEMEL"
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Tevfik Bilgin, Türkiye'de mevzuatın ortalama vadesinin 31 gün olduğunu belirterek, dış fonlardan kaynak sağlamanın zor olduğu böyle bir dönemde vade uzatılmadığı takdirde, bankaların reel sektörü "istenen ölçüde
destekleyemeyeceğini" belirtti.
Bilgin düzenlediği basın toplantısında, son 5 ayda takipteki en hızlı
gelişimin KOBİ kredilerinde yaşandığını ve bu oranların, 2009 yılında da kademeli
olarak bir miktar daha artacağını tahmin ettiklerini belirtti.
Bilgin, "Burada son dönemlerde çok hızlı büyüyen, ne pahasına olursa
olsun pazar payı diyen ve dolayısıyla marjinal müşterilere yoğun olarak açılmış
bankaların batık kredi tutarlarının diğer bankalara göre daha yüksek olması
muhtemeldir. Bu bankalar için kriz, aslında durup, kendilerine gelmeleri için iyi
bir fırsat oluşturmuştur" dedi.
Banka aktiflerinin yüzde 27'sini Devlet İç Borçlanma Senetlerinin (DİBS)
oluşturduğunu ve bankaların bu dönem likit kalma ve risksiz enstrüman tercihinin
banka portföylerinde hazine kağıtlarının oranını artıracağını kaydeden Bilgin,
"Ancak, bunun çok yüksek boyutlara ulaşacağını tahmin etmiyoruz. Çünkü ani
politika değişiklikleri, kriz yavaşladığında kredi piyasasına geç girme
tehlikesini de içeriyor" dedi. Bilgin, 2008 yıl sonunda toplam menkul değerlerin
194 milyar TL'yi bulduğunu söyledi.
Devlet borçlanma senetlerinin bilançoda 3 ayrı kategoride sınıflandığını,
bunlardan birinin kağıdı vadeye kadar elde tutma şartıyla, piyasa faiz
oranlarındaki değişimden kar-zararın etkilenmediği "vadeye kadar elde tutulacak
menkul değer" kategorisi olduğunu anlatan Bilgin, BDDK'nın Eylül 2008'den
itibaren diğer sınıflamalardaki kağıtları bu portföye aktarma izni verdiğini
anımsattı. Bilgin, 2008 Haziran ayında 44 milyar TL olan bu portföyün Aralık'ta
115 milyar TL'ye ulaştığını kaydederek, "Bu kararın değeri, apayrı bir ekonomik
paket değerindedir. Kararımızla piyasada alım satım amaçlı Hazine kağıdı kalmamış
ve faizler kararımız sonrasında 3 puan birden düşmüştür" dedi.
-"UZUN VADELİ MEVDUATA NEDEN STOPAJ TEŞVİKİ VERMEYELİM?"-
BDDK Başkanı Bilgin, kriz döneminde yurt dışı fonlamanın da
zayıflamasıyla temel fonlama aracı olan mevduatın tekrar öne çıktığını
belirterek, 2008 sonunda bankalardaki mevduat toplamının 455 milyar TL olduğunu
bildirdi.
"Türk Bankacılık Sektörünün en önemli sorunu belki de mevduat vadesinin
kısalığıdır" diyen Bilgin, vadesiz ve 3 aya kadar vadeli mevduatın, toplam
mevduat içindeki payının yüzde 91,2 olduğuna dikkati çekti ve kalan vadeye göre
ortalama vadenin ise 31 gün olduğunu söyledi. Bilgin şöyle devam etti:
"Mevduat genelde yenilenmektedir ama böyle bir yapı ile nasıl bankacılık
yapılabilir? Daima tedirginsiniz, faiz değişikliklerinden doğrudan
etkileniyorsunuz, herhangi bir söylenti, fısıltı halinde korunaksızsınız. Bu
yüzdendir ki likidite önemli ve bankalarımız likit kalmak zorunda ve yine bu
yüzdendir ki mevduatı kredi olarak verirken defalarca düşünmek zorundalar.
Artık bankalarımızın yönünü ve aktifi, pasif daha belirgin bir şekilde
yönlendirmektedir. Bize göre, bankacılıktaki pek çok sorunun ve reel sektörün
bankalarla ilişkilerinin rahatlamasının en basit ve etkin yolu sistemdeki
mevduatın vadesinin uzatılabilmesidir. Bu bağlamda uzun vadeli mevduata neden
stopaj teşviki vermeyelim? Neden uzun vadeli mevduatta munzam karşılık oranını
düşürmeyelim? İnanınız bu aksiyonların getirisi ilk aşamada görülen vergi
kaybının kat ve kat üstünde olacaktır.
Bankacılık sisteminde pasifin vadesi uzamadan, bankalarımız reel sektörü
istenen ölçüde destekleyemez. Çünkü bu çözülemediğinde bizim ve bankacılarımızın
aklı hep vade uyumsuzluğunda olacaktır."
-"2009'DA YURT DIŞI ÖDEMELERDE SORUN BEKLEMİYORUM"-
Türk bankacılık sisteminin dış borçlarının da çok tartışılan bir konu
olduğunu kaydeden Bilgin, bankaların Eylül 2008 sonunda toplam yurt dışı borcunun
60 milyar dolar olduğunu, bunun 14 milyar dolarını, Ekim, Kasım, Aralık 2008
yükümlülüğün oluşturduğunu belirtti. Bu dönemin geride kaldığına vurgu yapan
Bilgin, "Krizin en şiddetli günlerinde bankacılığımızın ödeme taahhüdü hiç de az
bir tutar değildi. 2009'da ödenecek 21 milyar dolar ve kalan ise diğer yıllara
sarkmaktadır. Türk Bankacılık Sistemi, 2009'da yurt dışı ödemelerde 2008'e göre
çok daha rahattır ve ben bir sorun beklemiyorum" dedi.
"Serbest özkaynaklar" konusuna da değinen Bilgin, 31 Aralık 2008 tarihi
itibariyle toplam özkaynak tutarının 86 milyar TL olduğunu, bunun 60 milyar
TL'sinin serbest özkaynak olduğunu söyledi. Bilgin, "Krizdeki güvencelerimizden
biri de bu orandır" dedi.
Sermaye Yeterlilik Rasyosu (SYR) hakkında bilgi veren Bilgin, 2008 yıl
sonunda ortalama SYR'nin yüzde 18 olduğunu, sistemin 2007 yıl sonu seviyesini
hemen hemen koruduğunu, sistemde yılsonu itibariyle hiçbir bankanın SYR'sinin
yüzde 13'ün altında olmadığını kaydetti.
Hedef rasyo olan yüzde 12'nin 31 Aralık 2008'de de korunduğunu ifade eden
Bilgin, "Dünyanın birçok ülkesinin defalarca şiddetli şekilde sallandığı, hemen
hemen her ülkenin bankacılık sistemindeki sorunların manşet olduğu bir dönemde,
gurur göstergelerimizden biri de budur. Önümüzdeki aylarda, özellikle kredi riski
sebebiyle, bu oranın bir miktar düşmesi beklenebilir" diye konuştu.
-"DANIŞMANLIĞA TALİBİZ"-
Bilgin, batıdan talep geldiği takdirde bu konuda danışmanlığa talip
olduklarını belirterek, "Bankalardan veya diğer ülke otoritelerinden gelebielcek
talepler kadar IMF'den gelecek talepleri de olumlu karşılarız" dedi.
Kredilerin takibe dönüşüm oranının yüzde 7,5'ler düzeyine çıktığında dahi
hiçbir bankanın SYR yüzde 11'in altına düşmediğini belirten Bilgin, bunların
önemli göstergeler olduğunu ancak kesinlikle gevşemediklerini, her bankanın 2009
yılının tamamında daha sıkı ve yakından takip edileceğini söyledi.
2008 yıl sonunda sistemin ne karının 13,3 milyar TL olduğunu, 2007 yıl
sonuna göre yüzde 10,3 (tek seferlik karlar düşünüldüğünde yüzde 5,3) azalmanın
söz konusu olduğunu belirten Bilgin, "2008 Ağustos ayından sonra karlılık
azalmaya başlamıştır. Karlılıktaki azalmanın temel sebebi talep azalması kadar
likit kalma tercihidir. Tahminimiz 2009'da karlılığın bir miktar daha
azalabileceği yönündedir" diye konuştu.
-"BİZDE BANKA KATİLİ, TOKSİT ÜRÜNLER YOKTUR"-
Kar dağıtımı konusuna da değinen Bilgin, "Sermaye Yeterlilik Rasyosuna
dikkatimizi çekecek noktalara hızla inen, hızlı büyümüş bankalar bizden kar
dağıtımına izin vermemizi beklemesinler. Bu yaklaşımımız kamu bankaları için de
aynen geçerlidir" dedi.
Bilanço dışı kalemler ve özellikle hedge amaçlı kalemlerin bankacılık
işletmeciliği doğal sonucu yapılmış işlemler olduğunu belirten Bilgin, "Bu
anlamda bizde banka katili â toksit ürünler yoktur" değerlendirmesinde
bulundu.
BDDK Başkanı, Eylül 2008'den bugüne kadar mevduat ve kredilerdeki değişim
konusuna da değindi.
Eylül 2008 sonu ile 30 Ocak 2009 arasındaki 4 ayın krizin en çok ve
topluca hissedildiği aylar olduğunu dile getiren Bilgin, şöyle devam etti:
"Sistemdeki toplam mevduat 2,4 milyar TL artmıştır (Eylül 2008'e göre
yüzde 0,5 yükselme). Analizlerde parite etkisi giderilmiştir. Bu dönemde
sistemdeki TL mevduat: 21,2 milyar TL artmış, YP mevduat ise 12 milyar dolar
dolar azalmıştır.
Aynı dönemde krediler toplam 17 milyar TL (Eylül/2008'e göre yüzde 4,6)
azalmıştır. Türk Lirası krediler 10 milyar TL azalmış, yabancı para krediler de 4
milyar dolar azalmıştır.
Sonuçta sistem mevcudu koruma gayreti içinde olmuştur. Bankalar mevcut
firmalarla çalışmayı tercih etmişlerdir."
-BANKALARA YÖNELİK ELEŞTİRİLER-
Özellikle 2008 Eylül ayından sonra bankalara yönelik eleştirilerin
arttığını dile getiren Bilgin, analizlerde her bir oyuncunun ayrı
değerlendirilmesi ve her bir bankanın kas gücüne göre aldığı aksiyonların ayrı
analiz edilmesi gerektiğini söyledi. Bilgin, "Bunu da ancak biz yapabiliriz.
Çünkü banka bazında bilgilere biz sahibiz" dedi.
Genel olarak bakıldığında ise "vadesi gelmemiş çekleri vadesinden önce
işleme koymayı ve kredileri vadesi gelmeden çağırmayı etik bulmadıklarını
kaydeden Bilgin, "Bunlar yaygın örnekler değil, münferit olaylardır. Ama bu
aksiyonlar bankanın kendi özel koşulları nedeniyle yapılmıyor ve sırf hızlı
davranmak gibi bir güdü ile yapılıyorsa bu bankaları biz de savunmayız. Hiç
kimsenin yılların birikimi firmaları ve sermaye birikimini kısa vadeli amaçlarla
yok etmeye hakkı yoktur" diye konuştu.
BDDK Başkanı, özellikle 2008 sonunda bu örneklerin arttığını ancak son
haftalarda şikayetlerin azaldığını belirterek, "Banka isimlerine giremem ama
hangi bankanın aşırı ürkek davrandığını da gayet iyi bildiğimizi ifade etmek
isterim" dedi.
Öte yandan, piyasalarda bir güven, kredibilite, haberlerden etkilenme ve
beklenti sorunu olduğunu da belirten Bilgin, "Bir anlamda, parasal aktarım
sorunu mevcut. Parasal aktarım sorunu; bankalarla reel sektör arasında olduğu
kadar, güven sorunu sebebiyle, üretim ve dağıtım zincirindeki oyuncuların
arasında da mevcuttur. Acaba bankalar bol-bol reel sektöre kredi verse sorun
çözülür mü? Parasal aktarım mekanizması işler mi?" diye konuştu.
Bilgin, finansal aracılık sürecini aksatmadan devam ettirmek için
paydaşlar yani mevduat sahipleri, kredi kullananlar ve hissedarlar arasındaki
dengenin kritik önem taşıdığını, dolayısıyla yapılan eleştiriler ve alınan
kararlarda bu üçlü saç ayağının dengesinin göz ardı edilemeyeceğini dile
getirdi.
Faiz oranlarına da değinen Bilgin, geçtiğimiz 5 aylık dönemde diğer bir
değişkenin ise faiz oranları olduğunu, TCMB faiz oranlarındaki indirime rağmen TL
mevduat faiz ortalaması yüzde 15'ler düzeyine, dolar, avro mevduat faiz
ortalaması yüzde 3-4'ler düzeyine gerilerken; kredi faiz oranlarının aynı oranda
aşağı yönlü salınım gösteremediğini anlattı.
-"KOŞULLARIN DEVAM ETMESİ HALİNDE; KREDİ FAİZLERİNDE
GERİLEME EĞİLİMİ KUVVETLE MUHTEMEL"-
Tüm dünyada da görüldüğü üzere piyasanın faiz indirimlerine tepkisinin,
geleceğe olan beklentisini ve tansiyonun yüksekliğini gösterdiğini ifade eden
Bilgin, "İnancımız tansiyonun yavaş yavaş düşeceği yönündedir. Nitekim
bankalarımız son birkaç haftadır tekrar reklamlara başladılar. A grubu firmalara
kredi pazarlamaya çalışıyorlar ve özellikle beyaz yakalı çalışanlara yönelik
pazarlama girişimlerinde bulunuyorlar. Mevcut koşulların devam etmesi halinde;
kredi faizlerinde gerileme eğilimi kuvvetle muhtemeldir. Bilindiği üzere likit
kalmak güvenliği sağlar, aşırı likidite de bir süre sonra zarar yazmaya sebep
olur" diye konuştu.
Globalleşen dünyada gelişmelerden bağışık olmadıklarına, talebin düştüğü,
ihracatın daraldığı, büyümenin düştüğü ortamda bankaların etkilenmemesinin
imkansız olduğuna işaret eden Bilgin, "Ama bu sefer, krize yığınakla girdik ve
bizde toksit ürünler yok. Bankacılığımız konvansiyonel, yaygın, mevduat
ağırlıklı, yaygın müşteri ağının hakim olduğu bir bankacılık. Bireysel kredilerin
GSMH içindeki payı çok yüksek değil. Konut kredilerine geç başladık ve faizler
sabit. 2007'den itibaren bazı politik ve ekonomik gelişmeler sebebiyle bankacılık
olarak hafif fren yaparak geldik ve bankacılarımızda kriz tecrübesi mevcut"
dedi.
BDDK BAŞKANI BİLGİN: (4)
-"(2009 ÖNGÖRÜLERİ) ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE BELİRGİN OLARAK
ORTAYA ÇIKACAK RİSKİN KREDİ RİSKİ OLACAĞINI BİLİYORUZ"
-"BANKALARIN AKTİF KALİTESİ TEK TEK İZLENMELİ. TAHMİNLERİMİZ
BANKALARIN TAKİPTEKİ KREDİLERİNİN ARTACAĞI YÖNÜNDE"
-"TÜRKİYE'DEKİ KRİZİN BU SEFER NEDENİ BANKALAR DEĞİLDİ,
ÇÖZÜMDE ELBETTE Kİ KATKILARI OLACAK VE OLMALI AMA NİHAİ
ÇÖZÜMÜ BANKALARDA ARAMAK ÇÖZÜMÜ GÖZARDI ETMEK ANLAMINA GELEBİLİR"
-"ABD, AVRUPA... PEK ÇOK ÜLKEYLE KARŞILAŞTIRILDIĞINDA
BANKALARINA PARA ENJEKTE ETMEYEN TEK ÜLKE TÜRKİYE"
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu
(BDDK) Başkanı Tevfik Bilgin, 2009 yılına ilişkin olarak, "Önümüzdeki dönemde
belirgin olarak ortaya çıkacak riskin kredi riski olacağını biliyoruz. Bu alanın
üzerinde dikkatle duruyoruz. Bankaların aktif kalitesi tek tek izlenmelidir.
Tahminlerimiz bankaların takipteki kredilerinin artacağı yönünde"
değerlendirmesinde bulundu.
Bilgin, Türk Bankacılık Sistemi 2008 Sonuçları ve 2009 Beklentileri
konulu basın toplantısında, 2009 yılı öngörülerini de anlattı.
İlk olarak: sektör olarak birçok riskle birlikte yaşadıklarına işaret
eden Bilgin, bankacılığı aslında bir "risk alma sanatı" olarak tanımladı. Kur
riski, likidite riski, faiz riski, ülke riski, ana merkez riski, kredi riski,
mevzuat riski vs gibi pek çok riskle beraber yaşadıklarını belirten Bilgin, bu
risklerin hiçbir zaman yok olmadığını, esasında bunların hepsinin birbirleriyle
az ya da çok etkileşim içinde olduğunu söyledi.
Ancak önümüzdeki dönemde belirgin olarak ortaya çıkacak riskin kredi
riski olacağını bildiklerini ifade eden Bilgin, "Bu alanın üzerinde dikkatle
duruyoruz. Bankaların aktif kalitesi tek tek izlenmelidir. Tahminlerimiz
bankaların takipteki kredilerinin artacağı yönündedir. Artışın şiddeti mevcut
krizin ne kadar süreceği, pazarın ne zaman hareketleneceği ve bankaların kredi
portföylerinin kalitesi ile doğrudan orantılıdır. En önemli risk, riskin farkında
olmamaktır. Bankalarımızın gerçek resmi, muhtemelen 2009'un 6. ay sonuçlarıyla
ortaya çıkacaktır" diye konuştu.
Bilgin, 2009 yılına ilişkin diğer öngörülerini şöyle sıraladı:
"Gelecek aylar dünya finansal mimarisinde değişikliklere gebedir. Bu
değişimde kesin olan denetimin şiddetinin artacağıdır. Ancak aşırı denetim,
bankacılığı ve yeni enstrümanları öldürmemelidir.
Önümüzdeki aylarda bazı bankalarımız konumlarını tekrar
değerlendirebilirler. Bankaların münferiden sorunlarını en iyi o bankanın
yöneticileri ve sahipleri bilir. Sorun varsa, sermaye koyacak güç de yoksa, yol
haritasını hızla değiştirmek en güvenli çözümdür.
Sistemin genel sağlığını koruyacak her çözümü önce biz destekleriz.
Ülkenin daha tam anlamıyla değerlendirilememiş potansiyeli ile Türk
bankacılığı yeni yüzlerle tanışabilir. Bu konudaki şartımız ise yeni yüzlerin
sisteme bir şeyler katabilecek güçte ve itibarda olmalarıdır. Nitekim lisans
konusundaki hassasiyetimizin doğruluğu bu dönemde test edilmiştir.
Türkiye'deki krizin bu sefer nedeni bankalar değildi. Çözümde elbette ki
katkıları olacak ve olmalı ama nihai çözümü bankalarda aramak çözümü göz ardı
etmek anlamına gelebilir."
-"EKONOMİNİN CANLI DÖNEMİNDE YIĞINAK BİRİKTİRMELİ, KRİZDE YAVAŞ YAVAŞ
YIĞINAKLAR BOŞALTILMALI"-
Tevfik Bilgin, kurumların ekonomilerin canlı dönemlerinde yığınak
biriktirmesi ve düzenlemeleri aştırması, kriz günlerinde ise yavaş yavaş
yığınakları boşaltması ve mevzuatın gevşetilmesi gerektiğini kaydetti. Bunun en
güzel örneğinin; iki hafta önce yayınladıkları karşılılıklar yönetmeliğindeki
değişiklikler olduğunu belirten Bilgin, gerektiğinde iyi niyetli firmaların
yaşatılması için yeni imkanlar sunan yönetmelik değişikliklerinin bu dönemde
yararlı olacağına inandıklarını söyledi.
Bilgin, konuşmasını, "ABD, Avrupa... Doğudan batından pek çok ülkeyle
karşılaştırıldığında bankalarına para enjekte etmeyen tek ülkenin Türkiye
olduğunu, bankacılığımızın geldiği noktanın en önemli sebebinin; 2001 krizindeki
yüklü maliyeti ödedikleri vergilerle karşılayan ve şu anda faaliyette bulunan
bankaları da bu anlamda destekleyen halkımız ve halkımızın özverisi olduğunu,
bankacılarımızın bu dönemdeki esas görevinin halkımızın bu fedakarlığına layık
olmaya çalışmak ve bunun bilincinde olmak olduğunu belirtmek istiyorum"
sözleriyle tamamladı.
AA
Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/bankacilik-ulkemize-avantaj-yaratacak/255846